Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
KAVGA
BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK IV
18 Nisan 1943 Pazar günü büyük bir heyecanla
kurulan, resmi tarihimize ilk siyasi
örgütümüz olarak yazılan K.A.T.A.K, daha bir yılını tamamlamadan cazibesini
yitirmiş, bütünlüğünü koruyamamış ve küçülmeye başlamıştır. Adeta içinde
barındırdığı “Azınlık” tanımlamasına uygun olarak azınlığa düşmüştür. Toplumsal
bütünlüğün ateşli savunucusu Dr. Küçük ve arkadaşları ise; şeref, koltuk ve
particiliğe karşı olduklarını haykırırken önce K.A.T.A.K Lefkoşa Federasyonu
seçimlerinin yarattığı depresyonla çileden çıkmışlardır. Kısa süre sonra ise
Kardeş Ocağı Azalığı için Doktor’un uygun görülmemesi bardağı taşıran son damla
olmuş, Dr. Küçük ve particiliği toplumsal olarak “yanlış” gören fikirdaşları yeni
bir parti kurarak K.A.T.A.K’tan ayrılmışlardır. Dr. Küçük, bu ayrılığın sebebi
olarak her zaman Necati Özkan’ı hedef seçmiştir. Kıbrıslı Türklerin siyasal
deneyimleri söz konusu olunca söylenecek o kadar olumsuz konu vardır ki, burada
onları sıralamak yerine geçmişin siyasal kavgalarından örneklerle konuyu
anlamlandırmak daha yerinde olacaktır. Geçen haftaki yazımda Dr. Küçük’e gelen
isimsiz mektuptan bahsetmiştim. Mektup, Kardeş Ocağı Azalığına talip olan Dr.
Küçük’e ağır hakaretler içeriyordu. Bu mektup üzerinden gazetesinde Dr. Küçük
çok duygusal bir yazı kaleme alıyordu. Burada konuyu babasının nalbantlığına ve
kendisinin halktan biri olduğuna getirip özellikle genç nesille seslenerek puan
topluyordu. Halkın Sesi gazetesinin “Günün Cilveleri” köşesinde yazan Yavuz
(Kazım Bedevi NP), Kıbrıslı Türklerin kurmuş olduğu en güzide kulüplerden biri
olan Kardeş Ocağı’na karşı gözlerini yummuş kalemini açmıştı. Dr. Küçük’ün sesi
olan gazete üzerinden yürütülen propaganda gün be gün sertleşerek oklarını
Necati Özkan ve ona değer veren kesimlere yöneltmişti.
Kardeş
Ocağı Azalığı…
Dr. Küçük’ün sahibi olduğu gazetede Yavuz kod adıyla
“Günün Cilveleri” başlığı altında yazan Kazım Bedevi, Dr. Küçük’ün Kardeş Ocağı
Azalığı’na seçilmemesini protesto eden yazısında şöyle diyordu: “Ne büyük şeref ve ne muazzam bir
munzaferiyet değil mi?!.. şak, şak şak!.. Rum cemaati arasına kadar yayılıp
hayret ve teessüfü uyandıran bu haber, öyle zannederim ki, cemaatimiz arasında
yeniden alev gibi fışkıran lanetli particiliğin en iğrenç bir safhasını isbat
etmiş olmakla, Kardeş ocağının kendi hıssasına bundan ne derece bir şeref
isabet edeceğini veya ettiğini tahmini bile tüylerimi ürpertiyor. Herkes gibi
ben de düşünüyorum.. Dr. Fadıl, henüz dumanı tüten belediye intihabında halkın
kahir bir reyile azalığa seçilmiş ve bu suretle kendisine karşı ızhar edilen
itimat ve sevgiyi muhaliflerine tanıtmıştı. Bugün memleketimizde bir doktor,
bir gazeteci ve bir belediye azası bulunan Doktor Fadıl, öyle zannederim ki,
cemaatimiz arasında varlığını hissettirecek bir ferttir. Böyle evsafa haiz
bulunan memleketimizin münevver ve kültürlü bir evladını, bir kulüp çatısına
kabul ettirmemek için, harekete geçen muhalifler acaba kendi aralarına hangi
sınıf ve hangi meziyette insanları sokmak istiyorlar? Doktorun ne gibi
kusurları ve bu cemaat hakkında ne gibi bir ihaneti görülmüştür? Doktoru zorla lekelemeğe
yeltenenler onun suçunu, partici olmasında buluyor ve bu yolda propagandalar
yapmışlar! Ne garip ve ne tuhaf bir vesile? Fakat doktor partici olmuş da hangi
birliği yıkmış ve hangi ihtilalı çıkarmıştır? Pek çürük bir vesileden başka bir
şey olmayan bu noktanın iç yüzünü meydana vurmak icap ederse hakikatte doktorun
vatan aşkıyla milliyet fışkıran enerjisinin bazı saltanat ruhlu hotbinler
tarafından çekilemediği noktasına varırız.(…) Hayır; doktor partici değil
particilik yaratanları kahretmek için çalışan bir enerji kaynağıdır. Hususi bir
kahvehaneden başka bir şey olmayan bir kulübe, doktorun kabul edilmemesi için
var kuvvetiyle çirkin propaganda yapanlar asıl particiliğin kara bir timsali
olduklarını hareketleriyle isbat etmiş olmadılar mı? Korkarız ki bu mesele
cemaat hesabına yazılacak hoş bir olay olmasa gerektir. Asalet maskesi altında
ikilik tohumu saçan birkaç şeref düşkünü belki de kendi akıllarınca doktordan
intikam almış olduklarını zannedebilirler. Fakat bu intikam içtimai bünyemize
vurulan zehirli bir hançer olduğunu da unutmamalıyız. Bilhassa imzasız
gönderilen o çirkin mektup doktoru değil, göndereni paçavra edecek mahiyette
bir vesikadan başka ne olabilir? Şahsi kin ve garezlerimizi zehirli bir salya
gibi cemaatin ruhu olan içtimai noktalarına savrulup bulaştırmak bilmem
hakkımızda ne derece hayırlı olacaktır. Dikkat… İkilik denilen cehennem
zebanisi baş gösteriyor. Yıkılmalı bu mefkûre…”1 Yavuz (Kazım
Bedevi NP) imzalı yazıdan, Dr. Küçük’ün particilikle suçlandığını anlıyoruz. Yavuz,
‘Doktor’un hangi ikicilik yaratan icraatını gördüler’, ‘hangi ihtilallını
gördünüz’ diyordu. Bunun, Dr. Küçük’ün muhalifi olan Necati Bey tarafından
uydurulmuş bir iftira olduğunu söylüyor ve 1943 Belediye seçimlerinde yenilen
Necati Bey’in kendi aklınca intikam aldığını iddia ediyordu. Aynı yazıda Yavuz,
Kardeş Ocağı’nı da hususi bir kahvehaneye benzetiyordu. Kıbrıslı Türklerin
siyasal yaşamında önemli bir yeri işgal eden Kardeş Ocağı’na ilk kez ciddi bir
sözlü saldırı yapılmış oluyordu. Artık siyasal kavga gittikçe büyümekteydi. Bu
kavga bir fikir kavgası değildi. Kavga tamamen Dr. Küçük’ün siyasal mevkii elde
etme uğruna eski siyasetçileri ekarte etme kavgasıydı. Fakat bu kavganın
verildiği dönem, halkın birlik içerisinde tek sesle toplumsal haklarını talep
etmesi gereken dönem değimliydi? Bu dönem de bile Kıbrıslı Türklerin siyasal
tercihleri egolara yenik düşmüştür.
Milli
Ayrılık “Bozkurt”
K.A.T.A.K’tan yol alma vakti gelmişti. Dr. Küçük ve
arkadaşları bir yılını dolduramadan K.A.T.A.K’tan ayrılarak “Kıbrıs Milli Türk Halk
Partisi”ni kurduklarını açıklıyorlardı. Gerçi her daim particiliği ikilik
yaratma olarak yazıp, dillendiren muhterem “Liderimiz” şimdi çok seslilik
iyidir diyordu. Halk nazarında çeşitli yöntemlerle örgütlenmeyi başaran Dr.
Küçük, yeni kurulacak partisi için “Bozkurt” amblemini uygun bulmuştu. Burada
belirtmekte fayda vardır ki, Türkiye’deki Turancı anlayışın bunda ciddi etkisi
vardır.
Dr. Küçük, 20
Nisan 1944 Perşembe günü gazetesi Halkın Sesi’nde “Yanlış Şayialar” başlığıyla
kaleme aldığı yazısında yeni kuracağı partisini hem kamuoyuna hem de
Ekselanslarına usturuplu şekilde anlatmaktadır. Burada dikkat çekici olan yine
“Liderimizin” İngiliz Hükümeti’ne hürmette kusur etmeyeceği yönündeki
beyanlarıdır. “Demokrat esaslar üzerine
anayasası uzun müddetten beri hazırlanmaya çalışılan ve yakın bir zamanda
karşımıza çıkacak olan “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”nin hakiki maksat ve
gayelerini anlamayanlar daha doğrusu anlamak istemeyenler, bulanık suda balık
avlamak ve bu suretle efkârı umumiyeyi biraz daha karanlıklar ve uçurumlara
yaklaştırmakta olduklarını görmekle müteessir bulunuyoruz. Türk cemaatinin ilk
defa olarak Kıbrıs’ta kurmağa teşebbüs ettiği “milli ve siyasi” bir partiye
müzahir olan demokrat ve adil hükümetimize sonsuz teşekkür ve minnetlerimizi
sunarken, bizlere bahşedilen bu büyük lütfu fena ve gizli maksatlara hizmetten
ziyade, mahalli kanunların çerçevesi içerisine sıkıştırıp bırakmak ve ancak
onların müsaadesi nispetinde hareket etmek başta gelen gayelerimizden biri
olacaktır. Biz kanun çemberi içinden bir adım öteye atmamaya çok gayret ve
dikkat da edeceğiz. Bu hayati noktalar üzerinde çok hassas davranacağız. Zaten
değil mi ki ekalliyetteki fakir bir unsurun yaşaması ancak hükümetle sıkı bir
iş birliği yapmasıyla kabil olabilir. İşte biz programımızı bu suretle hazırlar
ve işe koyulurken aramızda öteden beri türeyen ve kendilerinden başka hiçbir
varlık tanımayan bir zümre, güya biz Türk cemaatini ikiye ayırıyor, nifak
kondağı sokuyormuşuz diye mutat ve mahut yaygaralarına yine başlamış oluyorlar.
Fakat acaba bu efendilere sorabilir miyiz? Birlik diye yalnız dudaklarında
dolaştırdıkları bu güzel kelimeyi hayatlarında ne zaman tatbikat sahasına
koymayı düşünmüşler veya teşebbüs etmişlerdir. Çünkü onlar, bizden daha iyi
takdir ederler ki böyle bir birliğin doğması kendi menfaatlerine aykırı bir
hareket ve cemaatin ise lehine bir iş olmuş olacaktı. Bugün giriştiğimiz bu
çetin mücadele, ikilik yaratmaktan ziyade, her vesile ile bu zavallı cemaati
ikiye ayırmak isteyenleri ve ondan zevk alanları bünyemizden silkip atmaktadır.
Bir defa düşününüz, yanı başımızda yaşayan unsurların muhtelif cemiyetleri hoş
görünüyor. “Türk çiftçiler ve Türk amale” birlikleri tabii sayılıyor ve yalnız
doğacak olan “Milli Parti” insafsızca hücuma uğruyor. Acaba niçin? Biz bu
partiyi ne kendi hırsımızı tatmin etmek ne mevcut başka kurumları yıkmak ne de
hükümetin başına gaile çıkarmak için kuruyoruz. Biz hiçbir zaman zayıf bir
cemaatin bünyesinden de istifade çarelerini aramış da değiliz… Yalnız her
şeyden evvel cemaatin malı bir kurum vermek niyetinde olduğumuzu bütün açık
kalbimizle bir kere daha ilan etmek isteriz. Yoksa kurumun malı bir cemaat
yaratmak ancak menfaat ve şeref düşkünlerinin ulaşmak istedikleri gayeler
olabileceği muhakkaktır. Ve yine “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”nin ikinci
mühim gayelerinden biri de “Türk çiftçisi, Türk amelesinin” dertleriyle
alakadar olmak ve onlarla sıkı bir iş beraberliği kurarak 70 seneye karip bir
zamandan beri çektikleri ıztırap ve sefalete nihayet verdirecek çareleri hep
birlikte aramaktır. Zaten ancak bu iki fedakâr sınıfın kurtuluşudur ki Kıbrıs
Türkünü de bugünkü acıklı durumdan kurtarabilecektir. Hulasa biz ortaya atılırken hiçbir zaman çetin
bir savaş halinde bulunan demokrat hükümetimizin başına ne gaile çıkarmak
istiyor ve ne de fırsat düşkünleri gibi bir şeyler koparmak niyetindeyiz. Biz
yalnız demokrasi denilen en olgun ve meziyetli bir rejimden istifade etmek ve
mensup olduğumuz cemaate diğer kurumlarla el ele vererek beklenilen azami
hizmetleri yapmaktır.”2
Siyasal konjonktürü iyi değerlendiren Dr. Küçük ve
ekibi, yeni kurdukları “Milli Parti” ile hem İngiliz Hükümeti’nin gelecek
politikalarına hizmet etmekte hem de halkın sıkıntılı yıllarında oluşan siyasal
boşluğu doldurmaya aday olmaktaydı. 23 Ekim 1946 yılında İngiliz Sömürgeler
Bakanı Greech Jones, Kıbrıs’ta ekonomik kalkınma için yeni projeler
hazırlandığını açıklar. Bu çerçevede, yerli halkın iç işlerinde söz sahibi
olacağı bir meclis kurulur(Danışma Meclisi). İngiltere, yeni anayasa çalışması
için Lord Winster’i Ada’ya Vali olarak atar. Yeni Vali’nin yaptığı çalışmalara
Kıbrıslı Rumlardan tepkiler yükselirken, Özerklik odaklı bu yeni düzenlemelere
karşı Kıbrıslı Türkler Enosis tehdidi dolayısıyla ses çıkarmıyordu. Buna
paralel olarak Kıbrıslı Türkler arasında yükselen milliyetçilik fikri, her
geçen yıl artmaktaydı. Kıbrıslı Türklerin uluslaşma meylinde İngiliz
Hükümeti’nin ciddi desteği hissedilmekteydi.
Danışma Meclisi’nin ilk toplantısı
1 Kasım 1947 Cumartesi günü sabah saat:11.30’da İngiliz Okul’unda yapıldı. Bu
toplantının amacı bir açılış töreni olmasından öte değildi. Fakat burada açılış
konuşması yapan Vali Lord Winster şöyle diyordu: “Gerçekten yaşamsal önemi olan bir göreve el atmış bulunuyorsunuz. Bu
meclisin işi, Kıbrıs tarihinde kat-i bir dönüm noktasını işaretleyebilir. Bu,
parti siyasetinin üstünde olan bir meseledir. Karar verilecek nokta, içinde
parti siyasetinin de bulunacağı bir anayasa şeklidir. Görevinizde başarı elde
etmekle -ve siz, eminim yalnız başarı tasarlıyorsunuz- ada halkına özerk
kurumlar, demokrat bir seçim şekli ve iç işlerini bir kalıba koyabilecek ve
hükümet işine katılabilecek yasa yapıcı mekanizmayı ada halkına sunmakla
Kıbrıs’ı, modern ve ileri fikirlerle göğüs göğse getirebilirsiniz ki bu
sonuçlar yalnız hepimizin nihai gayesi olan adamızın refah ve saadetini
yükseltmeye yarayabilir. Bu işlerin haddinden fazla uzamasına müsaade etmeyiniz
ki, pek uzun bir gecikme olmaksızın sizi ve Sir Edvard Jackson’u (Meclis
Başkanı ve Ada Baş Hâkimi NP) iyi ve
doğru olarak yapılmış bir işten dolayı tebrik edebileyim.”3
Lord Winster’in İstişare Meclis’inin açılışında
yapmış olduğu konuşmadan anlaşıldığı üzere, Hükümet’in yeni düzende particiliği
desteklediği fakat İngiliz Hükümeti’ne karşı olunmamasının önemini vurguladığı
görülmektedir. Hatırlayacak olursak Dr. Küçük’ün 1944 Nisan’ında kurmuş olduğu
“Milli Partisi” bu kriterlere çok uygun görünmektedir. Zaten Dr. Küçük’ün
“Yanlış Şayialar” başlıklı yazısında bahsettiği yeni partisi, sanki Lord
Winster’in tanımına bire bir uyan, ekselanslarına sorun çıkarmayacak olan bir
“demokrasi” öğesidir. Bu arada Necati Özkan’a karşı İngiliz Hükümeti ve
yetkilileri her zaman temkinli yaklaşmaktadır. Bu süreci 1948 yılında ortaya
çıkan yeni anayasa teklifi takip eder. Kıbrıslıların hayatında çatışmaların
zeminini hazırlayacak olan bu anayasa üzerinde, her iki toplum içinde de
tartışmalar yaşanır. Kıbrıslı Türklerin ileri gelenleri anayasa hakkında genel
olarak olumlu yönde karar verir. Fakat Kıbrıslı Rumlar ise bağımsızlık ve
Enosis arasında sıkışarak anayasaya karşı olumsuz fikir beyan ederler.
İngiliz Hükümeti, anayasa çalışmalarından olumsuz
sonuç çıkması üzerine en azından kendisine sadık tebaaları Kıbrıslı Türkleri
kontrol altında tutup ekonomik ve siyasi seviyelerinin gelişmesi için Hâkim
Mehmet Zekâ başkanlığında, adı “Türk İşleri Komisyonu” olan bir komisyon
kurdurur. Bu komisyon Kıbrıslı Türklerin sözde sorunlarını tespit edip hükümete
bir rapor sunacaktır. Rapor’un esas ilgilendiği konular; Okullar, Evkaf, Şeriye
Mahkemeleri, Aile Yasası, Müftülük gibi konulardı. 1949 Belediye seçimlerinde
Lefkoşa Belediye Azalığına seçilen Dr. Küçük, Siret Bahçeli, Hayri Avkıran ve
Hasan Fahri Uzman’ın Kıbrıslı Rumlar arasında yükselen milliyetçi arzulara
karşı İngiliz Hükümeti ile iyi ilişkiler içerisinde olduğunu görüyoruz. Necati
Özkan ise bu oluşumun dışından hem İngiliz’in kurdurduğu Türk İşleri
Komisyonu’na karşı çıkmakta hem de Dr. Küçük’ü ciddi şekilde eleştirmektedir.
Birlik-
Mücadele-Didişme…
Necati Özkan’ın kurmuş olduğu İstiklal Gazetesi’nde,
Dr. Küçük’ün Milli Partisi ile K.A.T.A.K’ın birleşmesi yönünde yaptığı
çalışmaları eleştirdiği görülmektedir. Dr. Küçük’e ait Hür Söz Gazetesi ve İstiklal
Gazetesi arasında geçen propaganda savaşında yaşananlar, siyasal deneyimlerimiz
açısından günümüz siyasetçilerine belki ışık olmayacak ama en azından ne
yapıyoruz biz? dedirtecek düzeydedir. Çünkü aynı geleneksel entrikaların bugün
devam ettiğini üzülerek görmekteyiz. Necati Özkan’ın kurmuş olduğu İstiklal
Gazetesi’nde yazan Hikmet Afif Mopalar, “Yeni
Bir Kulüp Teşekkül Etti” başlıklı yazısında K.A.T.A.K ve Milli Parti’den bakın
nasıl bahsediyor: “Ha kuruldu, ha
kuruluyor, kurulacak, kurulmak üzere, nihayet birçok istihallerden sonra yeni
kulüp teşekkül etti. Vaktiyle Türk cemiyetini ikiye ayıran ve sağa, sola tehdit
savuran, her görüşüne ve düşüncesine efkârı umumiyeyi itaate icap eden zat,
yeni kulübün başına getirildi! Allah cemaatin encamını hayra götüre! Yeni kulübün
kuruluşunda maalesef hiçbir yenilik göremedik. Meşhur bir Türk darbı masalı
vardır: “Eski hamam, eski tas” Milli Parti nihayet manevralarında muvaffak oldu
ve Katak’ı gömerek kendi düşünce ve amalini tahakkuk ettirdi. Zaten bu kadar
yıllık mücadele ve didinmesi hep bu noktada toplanıyordu: Katak’ı yıkmak ve
parayı ele geçirebilmek, nihayet buna da muvaffak olabildi. Yeni teşekkül eden
yeni kulüp, Milli Parti’nin ve eskinin devamından başka bir şey değildir.
Yalnız yeni kulübün, orijinalitesi vardır: Hani büyük devletlerin bir “başkan
yardımcısı” vardır ya, bu defa da yeni kulübün ihdas ettiği bir koltuk daha
var: O da “Sekreter yardımcısı” dır. Bu defa bu paye de meşhur “evet efendimci”
biraz açıkgöz, saf tecrübesiz siyasilerden birine veriliyor. Allah mübarek
eylesin. Bu yeni siyasi de cemaate hizmet maksadıyla oturduğu yardımcı
koltuktan, halkın sırtına atlayarak Hükümet koltuğuna geçmek için mücadele
ederse hakkıdır. Fakat unutmasınlar ki, yine cemiyete ve halka verdikleri sözü
tutmadılar. Hani bu vatanperverler artık cemaat ve cemiyet işlerine
karışmayacaklar ve bu gibi işleri ehline bırakacaklardı? Bu söz nerede kaldı. Zavallı
Katak bir şahsın ihtirasları uğruna kurban edildi. Fakat bu işte temiz Türk
halkının paraları ne olacak? Efkârı umumiyeye nasıl hesap verilecek? Yoksa yine
halk hiçe mi sayılacak? Bundan şüphe mi edilir? Zaten bugüne kadar halka
sorularak ne yapıldı? Kati olarak söyleyebiliriz: Hiç!”4 İstiklal
Gazetesinin 20 Kasım 1949 tarihli sayısında bu birleşme üzerine bir de
karikatür yayınlanmıştı. İstiklal Gazetesinin aynı günkü sayısında eleştirel
karikatürün hemen yanında “Bir Dokun,
Bin Ah Dinle” başlığı altında Dr. Küçük’e şöyle eleştiri getiriliyordu: “ Küçük
dostumuz dün yazdığı bir baş makalede sekreteri bulunduğu partiden bahsederek
bakınız ne diyor: Bu parti en demokratik esaslara göre kurulan ve işleyecek
olan TEK siyasi parti olacaktır”.
Tek siyasi parti ve demokrasi; bir şey demeye dilimiz varmıyor. Küçük dostumuz
kaş yapayım diye göz çıkardığının farkında değil midir acaba? Bilmiyorsa
kendisine haber verelim: Tek parti ile idare edilen memleketlere diktatörlük ve
tek partinin sekreterliğini yapanlara da diktatör derler”5
Bundan sonra Necati
Özkan, belli aralıklarla bu iki kulübün birleşerek oluşturdukları “Kıbrıs Milli
Türk Birliği Partisi” hakkında İstiklal Gazetesi’nde halkı uyarıcı yazılar
yazılmakta ve Dr. Küçük suçlanmaktadır. Kıbrıslı Türklerin zor günlerden
geçtiği bu dönemde, “Liderimiz” Dr. Küçük ve fikirdaşlarının topluma ihanet
ettiklerini söyleyen Necati Özkan, yeni bir parti kurarak halka ulaşmaya
çalışacaktı. Kemalizm’in etkisi altında siyasal pratiği gelişen Necati Özkan
ile Türkiye’deki yükselen Turancı anlayışın etkisiyle siyasal pratiğini yoğuran
Dr. Küçük arasında artık kavga daha da büyüyecekti. Dr. Küçük’ün tehdit ve
diktatörce tavırlar sergilediğini her fırsatta gazetesinde yazan Necati Bey’e
karşı Türkiye’de yükselen yeni akım milliyetçi anlayışla işbirliğine giden Dr.
Küçük artık Liderlik yarışını ilan etmiş oluyordu…
Devam
Edecek…
Dipnotlar
1Girne Milli
Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Günün Cilveleri-Dr. Fadıl Küçük, Kardeş
Ocağına aza olarak kabul edilmedi-”, 23 Aralık 1943, Sayı:355, Sayfa:2
2Girne Milli
Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Yanlış Şayialar”, 20 Nisan 1944,
Sayı:406, Sayfa:1
3 Danışma Meclisi
Tutanakları’ndan naklen Gazioğlu, Ahmet, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs II, Enosis
Çemberinde Türkler, CYREP yayınları, Nisan, 1996, S:377
4 Girne Milli
Arşiv, İstiklal Gazetesi, “Yeni Bir
Kulüp Teşekkül Etti” ,20 Kasım 1949, Sayı:21
5 Girne Milli
Arşiv, İstiklal Gazetesi, “Bir Dokun- Ne
Derler!- Bin Ah Dinle” ,20 Kasım 1949, Sayı:21
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder