3 Mart 2013 Pazar

KAVGA BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK IV


Naim PINAR
naimpinar@gmail.com

KAVGA BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK IV
18 Nisan 1943 Pazar günü büyük bir heyecanla kurulan,  resmi tarihimize ilk siyasi örgütümüz olarak yazılan K.A.T.A.K, daha bir yılını tamamlamadan cazibesini yitirmiş, bütünlüğünü koruyamamış ve küçülmeye başlamıştır. Adeta içinde barındırdığı “Azınlık” tanımlamasına uygun olarak azınlığa düşmüştür. Toplumsal bütünlüğün ateşli savunucusu Dr. Küçük ve arkadaşları ise; şeref, koltuk ve particiliğe karşı olduklarını haykırırken önce K.A.T.A.K Lefkoşa Federasyonu seçimlerinin yarattığı depresyonla çileden çıkmışlardır. Kısa süre sonra ise Kardeş Ocağı Azalığı için Doktor’un uygun görülmemesi bardağı taşıran son damla olmuş, Dr. Küçük ve particiliği toplumsal olarak “yanlış” gören fikirdaşları yeni bir parti kurarak K.A.T.A.K’tan ayrılmışlardır. Dr. Küçük, bu ayrılığın sebebi olarak her zaman Necati Özkan’ı hedef seçmiştir. Kıbrıslı Türklerin siyasal deneyimleri söz konusu olunca söylenecek o kadar olumsuz konu vardır ki, burada onları sıralamak yerine geçmişin siyasal kavgalarından örneklerle konuyu anlamlandırmak daha yerinde olacaktır. Geçen haftaki yazımda Dr. Küçük’e gelen isimsiz mektuptan bahsetmiştim. Mektup, Kardeş Ocağı Azalığına talip olan Dr. Küçük’e ağır hakaretler içeriyordu. Bu mektup üzerinden gazetesinde Dr. Küçük çok duygusal bir yazı kaleme alıyordu. Burada konuyu babasının nalbantlığına ve kendisinin halktan biri olduğuna getirip özellikle genç nesille seslenerek puan topluyordu. Halkın Sesi gazetesinin “Günün Cilveleri” köşesinde yazan Yavuz (Kazım Bedevi NP), Kıbrıslı Türklerin kurmuş olduğu en güzide kulüplerden biri olan Kardeş Ocağı’na karşı gözlerini yummuş kalemini açmıştı. Dr. Küçük’ün sesi olan gazete üzerinden yürütülen propaganda gün be gün sertleşerek oklarını Necati Özkan ve ona değer veren kesimlere yöneltmişti.


Kardeş Ocağı Azalığı…
Dr. Küçük’ün sahibi olduğu gazetede Yavuz kod adıyla “Günün Cilveleri” başlığı altında yazan Kazım Bedevi, Dr. Küçük’ün Kardeş Ocağı Azalığı’na seçilmemesini protesto eden yazısında şöyle diyordu: “Ne büyük şeref ve ne muazzam bir munzaferiyet değil mi?!.. şak, şak şak!.. Rum cemaati arasına kadar yayılıp hayret ve teessüfü uyandıran bu haber, öyle zannederim ki, cemaatimiz arasında yeniden alev gibi fışkıran lanetli particiliğin en iğrenç bir safhasını isbat etmiş olmakla, Kardeş ocağının kendi hıssasına bundan ne derece bir şeref isabet edeceğini veya ettiğini tahmini bile tüylerimi ürpertiyor. Herkes gibi ben de düşünüyorum.. Dr. Fadıl, henüz dumanı tüten belediye intihabında halkın kahir bir reyile azalığa seçilmiş ve bu suretle kendisine karşı ızhar edilen itimat ve sevgiyi muhaliflerine tanıtmıştı. Bugün memleketimizde bir doktor, bir gazeteci ve bir belediye azası bulunan Doktor Fadıl, öyle zannederim ki, cemaatimiz arasında varlığını hissettirecek bir ferttir. Böyle evsafa haiz bulunan memleketimizin münevver ve kültürlü bir evladını, bir kulüp çatısına kabul ettirmemek için, harekete geçen muhalifler acaba kendi aralarına hangi sınıf ve hangi meziyette insanları sokmak istiyorlar? Doktorun ne gibi kusurları ve bu cemaat hakkında ne gibi bir ihaneti görülmüştür? Doktoru zorla lekelemeğe yeltenenler onun suçunu, partici olmasında buluyor ve bu yolda propagandalar yapmışlar! Ne garip ve ne tuhaf bir vesile? Fakat doktor partici olmuş da hangi birliği yıkmış ve hangi ihtilalı çıkarmıştır? Pek çürük bir vesileden başka bir şey olmayan bu noktanın iç yüzünü meydana vurmak icap ederse hakikatte doktorun vatan aşkıyla milliyet fışkıran enerjisinin bazı saltanat ruhlu hotbinler tarafından çekilemediği noktasına varırız.(…) Hayır; doktor partici değil particilik yaratanları kahretmek için çalışan bir enerji kaynağıdır. Hususi bir kahvehaneden başka bir şey olmayan bir kulübe, doktorun kabul edilmemesi için var kuvvetiyle çirkin propaganda yapanlar asıl particiliğin kara bir timsali olduklarını hareketleriyle isbat etmiş olmadılar mı? Korkarız ki bu mesele cemaat hesabına yazılacak hoş bir olay olmasa gerektir. Asalet maskesi altında ikilik tohumu saçan birkaç şeref düşkünü belki de kendi akıllarınca doktordan intikam almış olduklarını zannedebilirler. Fakat bu intikam içtimai bünyemize vurulan zehirli bir hançer olduğunu da unutmamalıyız. Bilhassa imzasız gönderilen o çirkin mektup doktoru değil, göndereni paçavra edecek mahiyette bir vesikadan başka ne olabilir? Şahsi kin ve garezlerimizi zehirli bir salya gibi cemaatin ruhu olan içtimai noktalarına savrulup bulaştırmak bilmem hakkımızda ne derece hayırlı olacaktır. Dikkat… İkilik denilen cehennem zebanisi baş gösteriyor. Yıkılmalı bu mefkûre…”1 Yavuz (Kazım Bedevi NP) imzalı yazıdan, Dr. Küçük’ün particilikle suçlandığını anlıyoruz. Yavuz, ‘Doktor’un hangi ikicilik yaratan icraatını gördüler’, ‘hangi ihtilallını gördünüz’ diyordu. Bunun, Dr. Küçük’ün muhalifi olan Necati Bey tarafından uydurulmuş bir iftira olduğunu söylüyor ve 1943 Belediye seçimlerinde yenilen Necati Bey’in kendi aklınca intikam aldığını iddia ediyordu. Aynı yazıda Yavuz, Kardeş Ocağı’nı da hususi bir kahvehaneye benzetiyordu. Kıbrıslı Türklerin siyasal yaşamında önemli bir yeri işgal eden Kardeş Ocağı’na ilk kez ciddi bir sözlü saldırı yapılmış oluyordu. Artık siyasal kavga gittikçe büyümekteydi. Bu kavga bir fikir kavgası değildi. Kavga tamamen Dr. Küçük’ün siyasal mevkii elde etme uğruna eski siyasetçileri ekarte etme kavgasıydı. Fakat bu kavganın verildiği dönem, halkın birlik içerisinde tek sesle toplumsal haklarını talep etmesi gereken dönem değimliydi? Bu dönem de bile Kıbrıslı Türklerin siyasal tercihleri egolara yenik düşmüştür.
Milli Ayrılık “Bozkurt”
K.A.T.A.K’tan yol alma vakti gelmişti. Dr. Küçük ve arkadaşları bir yılını dolduramadan K.A.T.A.K’tan ayrılarak “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”ni kurduklarını açıklıyorlardı. Gerçi her daim particiliği ikilik yaratma olarak yazıp, dillendiren muhterem “Liderimiz” şimdi çok seslilik iyidir diyordu. Halk nazarında çeşitli yöntemlerle örgütlenmeyi başaran Dr. Küçük, yeni kurulacak partisi için “Bozkurt” amblemini uygun bulmuştu. Burada belirtmekte fayda vardır ki, Türkiye’deki Turancı anlayışın bunda ciddi etkisi vardır.
Dr. Küçük,  20 Nisan 1944 Perşembe günü gazetesi Halkın Sesi’nde “Yanlış Şayialar” başlığıyla kaleme aldığı yazısında yeni kuracağı partisini hem kamuoyuna hem de Ekselanslarına usturuplu şekilde anlatmaktadır. Burada dikkat çekici olan yine “Liderimizin” İngiliz Hükümeti’ne hürmette kusur etmeyeceği yönündeki beyanlarıdır. “Demokrat esaslar üzerine anayasası uzun müddetten beri hazırlanmaya çalışılan ve yakın bir zamanda karşımıza çıkacak olan “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”nin hakiki maksat ve gayelerini anlamayanlar daha doğrusu anlamak istemeyenler, bulanık suda balık avlamak ve bu suretle efkârı umumiyeyi biraz daha karanlıklar ve uçurumlara yaklaştırmakta olduklarını görmekle müteessir bulunuyoruz. Türk cemaatinin ilk defa olarak Kıbrıs’ta kurmağa teşebbüs ettiği “milli ve siyasi” bir partiye müzahir olan demokrat ve adil hükümetimize sonsuz teşekkür ve minnetlerimizi sunarken, bizlere bahşedilen bu büyük lütfu fena ve gizli maksatlara hizmetten ziyade, mahalli kanunların çerçevesi içerisine sıkıştırıp bırakmak ve ancak onların müsaadesi nispetinde hareket etmek başta gelen gayelerimizden biri olacaktır. Biz kanun çemberi içinden bir adım öteye atmamaya çok gayret ve dikkat da edeceğiz. Bu hayati noktalar üzerinde çok hassas davranacağız. Zaten değil mi ki ekalliyetteki fakir bir unsurun yaşaması ancak hükümetle sıkı bir iş birliği yapmasıyla kabil olabilir. İşte biz programımızı bu suretle hazırlar ve işe koyulurken aramızda öteden beri türeyen ve kendilerinden başka hiçbir varlık tanımayan bir zümre, güya biz Türk cemaatini ikiye ayırıyor, nifak kondağı sokuyormuşuz diye mutat ve mahut yaygaralarına yine başlamış oluyorlar. Fakat acaba bu efendilere sorabilir miyiz? Birlik diye yalnız dudaklarında dolaştırdıkları bu güzel kelimeyi hayatlarında ne zaman tatbikat sahasına koymayı düşünmüşler veya teşebbüs etmişlerdir. Çünkü onlar, bizden daha iyi takdir ederler ki böyle bir birliğin doğması kendi menfaatlerine aykırı bir hareket ve cemaatin ise lehine bir iş olmuş olacaktı. Bugün giriştiğimiz bu çetin mücadele, ikilik yaratmaktan ziyade, her vesile ile bu zavallı cemaati ikiye ayırmak isteyenleri ve ondan zevk alanları bünyemizden silkip atmaktadır. Bir defa düşününüz, yanı başımızda yaşayan unsurların muhtelif cemiyetleri hoş görünüyor. “Türk çiftçiler ve Türk amale” birlikleri tabii sayılıyor ve yalnız doğacak olan “Milli Parti” insafsızca hücuma uğruyor. Acaba niçin? Biz bu partiyi ne kendi hırsımızı tatmin etmek ne mevcut başka kurumları yıkmak ne de hükümetin başına gaile çıkarmak için kuruyoruz. Biz hiçbir zaman zayıf bir cemaatin bünyesinden de istifade çarelerini aramış da değiliz… Yalnız her şeyden evvel cemaatin malı bir kurum vermek niyetinde olduğumuzu bütün açık kalbimizle bir kere daha ilan etmek isteriz. Yoksa kurumun malı bir cemaat yaratmak ancak menfaat ve şeref düşkünlerinin ulaşmak istedikleri gayeler olabileceği muhakkaktır. Ve yine “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”nin ikinci mühim gayelerinden biri de “Türk çiftçisi, Türk amelesinin” dertleriyle alakadar olmak ve onlarla sıkı bir iş beraberliği kurarak 70 seneye karip bir zamandan beri çektikleri ıztırap ve sefalete nihayet verdirecek çareleri hep birlikte aramaktır. Zaten ancak bu iki fedakâr sınıfın kurtuluşudur ki Kıbrıs Türkünü de bugünkü acıklı durumdan kurtarabilecektir.  Hulasa biz ortaya atılırken hiçbir zaman çetin bir savaş halinde bulunan demokrat hükümetimizin başına ne gaile çıkarmak istiyor ve ne de fırsat düşkünleri gibi bir şeyler koparmak niyetindeyiz. Biz yalnız demokrasi denilen en olgun ve meziyetli bir rejimden istifade etmek ve mensup olduğumuz cemaate diğer kurumlarla el ele vererek beklenilen azami hizmetleri yapmaktır.”2
Siyasal konjonktürü iyi değerlendiren Dr. Küçük ve ekibi, yeni kurdukları “Milli Parti” ile hem İngiliz Hükümeti’nin gelecek politikalarına hizmet etmekte hem de halkın sıkıntılı yıllarında oluşan siyasal boşluğu doldurmaya aday olmaktaydı. 23 Ekim 1946 yılında İngiliz Sömürgeler Bakanı Greech Jones, Kıbrıs’ta ekonomik kalkınma için yeni projeler hazırlandığını açıklar. Bu çerçevede, yerli halkın iç işlerinde söz sahibi olacağı bir meclis kurulur(Danışma Meclisi). İngiltere, yeni anayasa çalışması için Lord Winster’i Ada’ya Vali olarak atar. Yeni Vali’nin yaptığı çalışmalara Kıbrıslı Rumlardan tepkiler yükselirken, Özerklik odaklı bu yeni düzenlemelere karşı Kıbrıslı Türkler Enosis tehdidi dolayısıyla ses çıkarmıyordu. Buna paralel olarak Kıbrıslı Türkler arasında yükselen milliyetçilik fikri, her geçen yıl artmaktaydı. Kıbrıslı Türklerin uluslaşma meylinde İngiliz Hükümeti’nin ciddi desteği hissedilmekteydi. 

Danışma Meclisi’nin ilk toplantısı 1 Kasım 1947 Cumartesi günü sabah saat:11.30’da İngiliz Okul’unda yapıldı. Bu toplantının amacı bir açılış töreni olmasından öte değildi. Fakat burada açılış konuşması yapan Vali Lord Winster şöyle diyordu: “Gerçekten yaşamsal önemi olan bir göreve el atmış bulunuyorsunuz. Bu meclisin işi, Kıbrıs tarihinde kat-i bir dönüm noktasını işaretleyebilir. Bu, parti siyasetinin üstünde olan bir meseledir. Karar verilecek nokta, içinde parti siyasetinin de bulunacağı bir anayasa şeklidir. Görevinizde başarı elde etmekle -ve siz, eminim yalnız başarı tasarlıyorsunuz- ada halkına özerk kurumlar, demokrat bir seçim şekli ve iç işlerini bir kalıba koyabilecek ve hükümet işine katılabilecek yasa yapıcı mekanizmayı ada halkına sunmakla Kıbrıs’ı, modern ve ileri fikirlerle göğüs göğse getirebilirsiniz ki bu sonuçlar yalnız hepimizin nihai gayesi olan adamızın refah ve saadetini yükseltmeye yarayabilir. Bu işlerin haddinden fazla uzamasına müsaade etmeyiniz ki, pek uzun bir gecikme olmaksızın sizi ve Sir Edvard Jackson’u (Meclis Başkanı ve Ada Baş Hâkimi NP) iyi ve doğru olarak yapılmış bir işten dolayı tebrik edebileyim.”3
Lord Winster’in İstişare Meclis’inin açılışında yapmış olduğu konuşmadan anlaşıldığı üzere, Hükümet’in yeni düzende particiliği desteklediği fakat İngiliz Hükümeti’ne karşı olunmamasının önemini vurguladığı görülmektedir. Hatırlayacak olursak Dr. Küçük’ün 1944 Nisan’ında kurmuş olduğu “Milli Partisi” bu kriterlere çok uygun görünmektedir. Zaten Dr. Küçük’ün “Yanlış Şayialar” başlıklı yazısında bahsettiği yeni partisi, sanki Lord Winster’in tanımına bire bir uyan, ekselanslarına sorun çıkarmayacak olan bir “demokrasi” öğesidir. Bu arada Necati Özkan’a karşı İngiliz Hükümeti ve yetkilileri her zaman temkinli yaklaşmaktadır. Bu süreci 1948 yılında ortaya çıkan yeni anayasa teklifi takip eder. Kıbrıslıların hayatında çatışmaların zeminini hazırlayacak olan bu anayasa üzerinde, her iki toplum içinde de tartışmalar yaşanır. Kıbrıslı Türklerin ileri gelenleri anayasa hakkında genel olarak olumlu yönde karar verir. Fakat Kıbrıslı Rumlar ise bağımsızlık ve Enosis arasında sıkışarak anayasaya karşı olumsuz fikir beyan ederler. 
İngiliz Hükümeti, anayasa çalışmalarından olumsuz sonuç çıkması üzerine en azından kendisine sadık tebaaları Kıbrıslı Türkleri kontrol altında tutup ekonomik ve siyasi seviyelerinin gelişmesi için Hâkim Mehmet Zekâ başkanlığında, adı “Türk İşleri Komisyonu” olan bir komisyon kurdurur. Bu komisyon Kıbrıslı Türklerin sözde sorunlarını tespit edip hükümete bir rapor sunacaktır. Rapor’un esas ilgilendiği konular; Okullar, Evkaf, Şeriye Mahkemeleri, Aile Yasası, Müftülük gibi konulardı. 1949 Belediye seçimlerinde Lefkoşa Belediye Azalığına seçilen Dr. Küçük, Siret Bahçeli, Hayri Avkıran ve Hasan Fahri Uzman’ın Kıbrıslı Rumlar arasında yükselen milliyetçi arzulara karşı İngiliz Hükümeti ile iyi ilişkiler içerisinde olduğunu görüyoruz. Necati Özkan ise bu oluşumun dışından hem İngiliz’in kurdurduğu Türk İşleri Komisyonu’na karşı çıkmakta hem de Dr. Küçük’ü ciddi şekilde eleştirmektedir.
Birlik- Mücadele-Didişme…
Necati Özkan’ın kurmuş olduğu İstiklal Gazetesi’nde, Dr. Küçük’ün Milli Partisi ile K.A.T.A.K’ın birleşmesi yönünde yaptığı çalışmaları eleştirdiği görülmektedir. Dr. Küçük’e ait Hür Söz Gazetesi ve İstiklal Gazetesi arasında geçen propaganda savaşında yaşananlar, siyasal deneyimlerimiz açısından günümüz siyasetçilerine belki ışık olmayacak ama en azından ne yapıyoruz biz? dedirtecek düzeydedir. Çünkü aynı geleneksel entrikaların bugün devam ettiğini üzülerek görmekteyiz. Necati Özkan’ın kurmuş olduğu İstiklal Gazetesi’nde yazan Hikmet Afif Mopalar, Yeni Bir Kulüp Teşekkül Etti” başlıklı yazısında K.A.T.A.K ve Milli Parti’den bakın nasıl bahsediyor: “Ha kuruldu, ha kuruluyor, kurulacak, kurulmak üzere, nihayet birçok istihallerden sonra yeni kulüp teşekkül etti. Vaktiyle Türk cemiyetini ikiye ayıran ve sağa, sola tehdit savuran, her görüşüne ve düşüncesine efkârı umumiyeyi itaate icap eden zat, yeni kulübün başına getirildi! Allah cemaatin encamını hayra götüre! Yeni kulübün kuruluşunda maalesef hiçbir yenilik göremedik. Meşhur bir Türk darbı masalı vardır: “Eski hamam, eski tas” Milli Parti nihayet manevralarında muvaffak oldu ve Katak’ı gömerek kendi düşünce ve amalini tahakkuk ettirdi. Zaten bu kadar yıllık mücadele ve didinmesi hep bu noktada toplanıyordu: Katak’ı yıkmak ve parayı ele geçirebilmek, nihayet buna da muvaffak olabildi. Yeni teşekkül eden yeni kulüp, Milli Parti’nin ve eskinin devamından başka bir şey değildir. Yalnız yeni kulübün, orijinalitesi vardır: Hani büyük devletlerin bir “başkan yardımcısı” vardır ya, bu defa da yeni kulübün ihdas ettiği bir koltuk daha var: O da “Sekreter yardımcısı” dır. Bu defa bu paye de meşhur “evet efendimci” biraz açıkgöz, saf tecrübesiz siyasilerden birine veriliyor. Allah mübarek eylesin. Bu yeni siyasi de cemaate hizmet maksadıyla oturduğu yardımcı koltuktan, halkın sırtına atlayarak Hükümet koltuğuna geçmek için mücadele ederse hakkıdır. Fakat unutmasınlar ki, yine cemiyete ve halka verdikleri sözü tutmadılar. Hani bu vatanperverler artık cemaat ve cemiyet işlerine karışmayacaklar ve bu gibi işleri ehline bırakacaklardı? Bu söz nerede kaldı. Zavallı Katak bir şahsın ihtirasları uğruna kurban edildi. Fakat bu işte temiz Türk halkının paraları ne olacak? Efkârı umumiyeye nasıl hesap verilecek? Yoksa yine halk hiçe mi sayılacak? Bundan şüphe mi edilir? Zaten bugüne kadar halka sorularak ne yapıldı? Kati olarak söyleyebiliriz: Hiç!”4 İstiklal Gazetesinin 20 Kasım 1949 tarihli sayısında bu birleşme üzerine bir de karikatür yayınlanmıştı. İstiklal Gazetesinin aynı günkü sayısında eleştirel karikatürün hemen yanında “Bir Dokun, Bin Ah Dinle” başlığı altında Dr. Küçük’e şöyle eleştiri getiriliyordu: “ Küçük dostumuz dün yazdığı bir baş makalede sekreteri bulunduğu partiden bahsederek bakınız ne diyor: Bu parti en demokratik esaslara göre kurulan ve işleyecek olan TEK siyasi parti olacaktır”. Tek siyasi parti ve demokrasi; bir şey demeye dilimiz varmıyor. Küçük dostumuz kaş yapayım diye göz çıkardığının farkında değil midir acaba? Bilmiyorsa kendisine haber verelim: Tek parti ile idare edilen memleketlere diktatörlük ve tek partinin sekreterliğini yapanlara da diktatör derler”5
Bundan sonra Necati Özkan, belli aralıklarla bu iki kulübün birleşerek oluşturdukları “Kıbrıs Milli Türk Birliği Partisi” hakkında İstiklal Gazetesi’nde halkı uyarıcı yazılar yazılmakta ve Dr. Küçük suçlanmaktadır. Kıbrıslı Türklerin zor günlerden geçtiği bu dönemde, “Liderimiz” Dr. Küçük ve fikirdaşlarının topluma ihanet ettiklerini söyleyen Necati Özkan, yeni bir parti kurarak halka ulaşmaya çalışacaktı. Kemalizm’in etkisi altında siyasal pratiği gelişen Necati Özkan ile Türkiye’deki yükselen Turancı anlayışın etkisiyle siyasal pratiğini yoğuran Dr. Küçük arasında artık kavga daha da büyüyecekti. Dr. Küçük’ün tehdit ve diktatörce tavırlar sergilediğini her fırsatta gazetesinde yazan Necati Bey’e karşı Türkiye’de yükselen yeni akım milliyetçi anlayışla işbirliğine giden Dr. Küçük artık Liderlik yarışını ilan etmiş oluyordu…
Devam Edecek…
Dipnotlar
1Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Günün Cilveleri-Dr. Fadıl Küçük, Kardeş Ocağına aza olarak kabul edilmedi-”, 23 Aralık 1943, Sayı:355, Sayfa:2
2Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Yanlış Şayialar”, 20 Nisan 1944, Sayı:406, Sayfa:1
3 Danışma Meclisi Tutanakları’ndan naklen Gazioğlu, Ahmet, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs II, Enosis Çemberinde Türkler, CYREP yayınları, Nisan, 1996, S:377
4 Girne Milli Arşiv, İstiklal Gazetesi, “Yeni Bir Kulüp Teşekkül Etti” ,20 Kasım 1949, Sayı:21
5 Girne Milli Arşiv, İstiklal Gazetesi, “Bir Dokun- Ne Derler!- Bin Ah Dinle” ,20 Kasım 1949, Sayı:21

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder