11 Mart 2013 Pazartesi

KAVGA BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK V



Naim PINAR
naimpinar@gmail.com

KAVGA BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK V


Kıbrıslı Türklerin siyasal deneyimleri açısından 1949 yılı ve onu takip eden yıllar; Dr. Küçük ile Necati Özkan arasındaki kavgada dış karışmacılığın, Sömürge Yönetimi politikalarının ve Turancı anlayışın yükselişiyle Türklüğünü ispat arasında gelişen olayların ördüğü ağ, bizleri halen kötü bir şekilde etkilemektedir. Bu ağın içerisinde tutsak kalan Kıbrıslı Türkleri, bugün bile zaman zaman Türklüğünü ispata çağıranlar vardır.  Siyasetin kişisel menfaatlere feda edildiği yıllarda cereyan eden olaylar, acımasız iftiralar ve Kıbrıslı Türklerin çıkarları için söz söyleyenlere karşı sergilenen tutumlar, siyasal deneyimlerimiz açısından yeniden düşünülmesi gereken dönemeçlerdir. Burada siyasal tarihimizin objektif, etik değerlerle yeniden ele alınması elzemdir. Zira çocuklarımızın ecdadımıza yönelik bilgileri eksik veya çarpıtılmıştır. “Resmi” vakanüvisliklerimizin yazmış olduğu siyasal tarihimiz ise sosyal içerikten yoksun, 19. Yüzyıl tarih anlayışından bile geridir. Bu bağlamda Necati Özkan gibi halkçı, beyefendi bir şahsiyetin nasıl siyaset sahnesinden silindiğini veya sindirildiğini her Kıbrıslı Türk’ün bilmesi gerektiğini düşünüyorum.


“TEHDİT” İSTİKLAL PARTİSİ
21 Haziran 1949 tarihinden itibaren örgütlenmeye başlayan “Kıbrıs Türk Birliği İstiklal Partisi” uzun bir örgütlenme sürecinden sonra 4 Haziran 1950 tarihinde resmen ilan edilecekti. Necati Özkan’ın sahibi bulunduğu İstiklal Gazetesinde 1949 Kasım ayı itibarıyla her gün sayfalarca İstiklal Partisine üye olan yeni isimlerin yayınlandığını görüyoruz. Necati Bey’in partisine üye olanların sayısı gün be gün artmaktaydı. Bu olay karşısında artık “hasımı” olarak nitelendirilebilecek olan Dr. Küçük rahatsızlık duymakta ve kendi gazetesinde (Hür Söz) Kıbrıslı Türklerin birliğini bozan zat olarak ilan ettiği Necati Bey’e saldırmaktadır. Necati Özkan’ın kurduğu bu partiyi tehdit olarak görmektedir. Zira Dr. Küçük’ün Milli Partisi ve K.A.T.A.K daha yeni birleşmişti ve halk Necati Bey’e sempati duymaktaydı. Zaten K.A.T.A.K ve Milli Parti’nin geçmiş faaliyetleri toplum nezdinde takdir görmemişti. K.A.T.A.K halkın beklentilerini karşılamaktan uzaktı, Milli Parti ise K.A.T.A.K’tan kopan bazı koltuk sevdalılarının kurduğu partiydi. Necati Bey ve Dr. Küçük’ün gazeteleri arasında adeta bir propaganda savaşı başlamıştı. Dr. Küçük birlikten bahsediyor, Necati Bey ise “adres belli İstiklal Partisi” diyordu. Dr. Küçük, gün be gün güçlenen Necati Bey’in İstiklal Partisi’ni karalamak için gazetesinde birçok neşriyat yapmıştı. Bu uğurda Hür Söz Gazetesinde toplu olarak “İstiklal Partisi”nden istifa edenlerin listesini ilk sayfadan yayınlıyordu. Haberin üst tarafında ise “Kıbrıs Milli Türk Birliği” toplantısı başlığının altında kendi partilerinin yeni üyeler yazdığını belirtiyordu. Ayrıca 24 Kasım 1949 tarihli Hür Söz gazetesinde ilk sayfadan yine Kaleburnulu bir köylünün adıyla yazılan yalan bir haber daha yayınlamıştı.  Fakat gerçek bu muydu?  Bu, İstiklal Partisi’ni yıpratma amaçlı propagandaydı. Hür Söz’ün 29 Kasım 1949 Salı günkü yayınından 3 gün önce İstiklal Gazetesi yazarı Hikmet Afif Mapolar bakın “Çirkin Bir Hareket” başlığı altında neler yazmış: “ TEESSÜFLE görüyoruz ki Türk Cemiyetinin sesini dürüst ve ciddi bir lisanle halk efkârına korkmadan, çekinmeden ve hiçbir tehditten yılmadan aksettiren hür fikirli ve serbest görüşlü gazetemiz için bazı muhterisler suikast tertibine hazırlanıyorlar, diğer taraftan, yine halkımızın ana davalarını ve bugüne kadar yüzüstü bırakılmış olan mübrem ihtiyaçlarımızı, hükümet nezdinde müdafaa etmek ve icabı halinde Türkiye’ye, Londra’ya kendi keselerinden masraf yaparak, diğerleri gibi halka avuç açmadan mümessiller göndermek ve müttefik iki devlet nezdinde cemiyetimizin siyasi, iktisadi ve kültürel davalarını esaslı bir şekilde halletmek maksadıyla ve Kıbrıs Türk cemiyetini bir çatı altında toplamak gayesiyle kurulmasını bir an evvel sabırsızlıkla beklediğimiz demokrat ve halk efkârının hür partisi: “Kıbrıs Türk Birliği İstiklal Patisi” ne akla hayale gelmedik bir şekilde hazırlanan komployu meydana çıkarmış bulunuyoruz. Bir çok kötü niyetli ve kara düşünceli, diktatör zihniyetli insanlar, aldatabildikleri masum Türk köylüsünü idaremize gönderiyorlar ve bizden temin ettikleri üyelik kartlarını geri alarak, güya köylüler iade etmiş diye, ertesi gün gazetelerde ilan ediyorlar.


 Misali mi? 22.11. 1949 tarihinde idaremize gelen Kaleburnulu saf bir Türk köylüsü olan Osman Mehmet Ali bizden aldığı kartları aynı gün aleyhimize suikast tertip edenler tarafından geri alınıyor ve ertesi gün de gazetelerde “Kartlarınızı geri alınız” diye bize ihbar ediliyor. 22.11.1949 tarihinde bizden kart alan Kaleburnulu masum köylü, nasıl oluyordu 21.11.1949 tarihinde kendilerine bir mektupla kartlarımızı iade ediyor? Biz bunu yutmayız. Hâlbuki bu şahıs birkaç gün evvelîsine kadar Lefkoşa’da geziyordu. Bu zavallı zat, ne zaman köyüne gitti, ne zaman kartları tevzi etti ve ne zaman iade etti? Gazetecilik ve particilik prensiplerine hiç de uygun olmayan bu çirkin hareketi açıklarken; biz kendi hesabımıza hicap duyuyoruz! Acaba onlar?”1 Mapolar’ın kaleminden o günlerde yaşanan iftira ve siyasal çirkinlikleri ortay koyan yayınlardan sadece biriydi bu.

FEDERASYON ÇALIŞMALARI…
Kıbrıslı Türklerin kendi aralarında kavga devam ederken, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde Kıbrıs Mitingleri düzenlenmeye başlanmıştı. Türkiye’deki bu politik hareketlilik Kıbrıs’ta da yankı buluyordu. Türkiye’deki bu hareketlenmeden heyecan duyan Türkiye’de yerleşmiş Kıbrıslı Türkler, milliyetçi fikriyatlarıyla birlikte Kıbrıs’a gelmişler ve burada Kıbrıslı Türklerin siyasal yapısına müdahale etmek istemişlerdir. Burada belirtmeliyim ki uzun vadede başarılı da olmuşlardır. İlk gelenler arasında Hasan Nevzat Karagil vardı. Siyasette tecrübesizdi. Bir federasyon’dan bahsediyordu. Tüm siyasi partileri kapsayacak, diğer kurum ve kuruluşları da tek çatı altında birleştirecekti. Daha sonra gelen Mehmet Ali Pamir ve Doç. Dr. Derviş Manizade daha etkin bir rol oynamıştır. O günlerde kurum ve kuruluşlar arasında bir mekik diplomasisi başlamıştı. Nihayetinde bu oluşuma Necati Özkan’ın karşı çıkması, kendisine ve partisine karşı Türkiye’den gelen Kıbrıslıların tepkisini çekmekteydi. 22 Kasım 1949 tarihi itibarıyla gazetesi İstiklal’de “Kıbrıs Türkünü Mahva Sürükleyenler Cemaatimizi Temsil Edemezler” başlığıyla bir yazı dizisi yayınlayan Necati Özkan tüm cesaretiyle halka Dr. Küçük ve K.A.T.A.K mensuplarının yaptıklarını hatırlatıyordu: Bu yazı dizisi içerisinde Necati Özkan, okurlara muhtariyettin tehlikeli olduğunu, yeni anayasa çalışmalarındaki tehlikeleri anlatarak;  “K.A.T.A.K ve Milli Parti vesile oldu ve İstiklal Partisi doğdu” diyordu. 23 Kasım 1949 tarihinde bir kez daha “Kıbrıs Türkünü Mahva Sürükleyenler Cemaatimizi Temsil Edemezler 2” başlığıyla İngilizler tarafından kurdurulan “Türk İşleri Komisyonu”nu eleştiriyor ve bir kez daha şimşekleri üzerine çekiyordu. Türkiye’den gelen heyecanlı Kıbrıslı Türkler, tek bir çatı altında tüm örgütleri buluşturmak için “Federasyon” önerisini gündeme getiriyorlardı. Bu dönemde İstiklal Gazetesinde yazan genç Hikmet Afif Mapolar bakın o olayları nasıl anlatıyor: “Federasyon için, siyasal ortamı uygun bulmuşlardı Türkiye’den gelen nabız yoklayıcılar. Zaten ortada kaç siyasal parti vardı ki, federasyon oluşturulacaktı? KATAK ve Halk Partisi. Buna Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği’ni de eklersek üç örgüt ortaya çıkıyordu. Düşündüler, taşındılar ve federasyona kulüp ve diğer kurumlarla beraber spor kuruluşlarını da katmayı kararlaştırdılar. Türk İşçi Birliklerini federasyona almayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. İşçiler her zaman ve her yerde olduğu gibi, buradan da dışlanıyor, kimse Türk işçisine sahip çıkmıyordu. Birlik ve beraberlikçi geçinen bu insanların tümü de solu tanımadan sağcı olamayacaklarını hala daha öğrenmemişlerdir. Solu bilmeyen, sağı da bilmezdi. Solda bir şeyler vardı ama, sağ karanlığa, körlüğe ve sağırlığa itilmişti ki, bunun cezasını, hala daha bu toplum çekmekte ve faturasını ödemektedir. Sağı bilgisizleştiren bu adamlar, solun bilinçlenmesini görmeyecek kadar da kördüler. O günlerde “Kıbrıs Milli Türk Birliği İstiklal Partisi” nin kuruluş hazırlıkları da hızla sürdürülüyordu. Necati Özkan’a yaklaşımlar oluyorsa da kesin yanıt alınamıyordu. Özkan’ın KATAK’a karşı olan güveni sarsılmıştı. KATAK’la yola çıkılamayacağını iyi biliyordu. Federasyon konusunda, Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi yönetim kurulu da bir uyum içerisinde değildi. Katılmak isteyenler vardı, istemeyenler vardı. Genel Sekreter A. Pertev ile bazı üyeler katılmak istemiyordu. Bu konuda Dr. Fazıl Küçük de kesinlikle katılmak taraftarı değildi. O şöyle diyordu: “Karşı çıkmayalım. Fakat kat’i olumlu cevap da vermeyelim. Gazetede Federasyon düşüncesini destekleyelim, tenkit etmeyelim. Toplantılara katılalım. Ne yapmak istediklerini bizzat öğrenelim. İşimize gelirse katılırız, gelmezse katılmayız.” A. Pertev Bey’in kişisel görüşleri ve Federasyona katılıp, katılmama düşünceleri ise kesindi ve aynen şunları söylüyordu: “KATAK, devrini tamamlamak üzere. Bugün değilse, yakın bir gelecekte dağılacak bizim partimiz (Halk Partisi) tap taze, yeni ve canlı. Bu partiyi Federasyon oyununa getirmeyelim. Sonunda partimizin mezarını kendi elimizle kazmış olacağız. Bizim partimiz bir güç partisidir ve çok şeyler vaat etmektedir. Halkın güvenini kazanmış olan partimizi feda etmeyelim.” Halk partisi içerisindeki bu iki görüş oylamaya koyulduğu zaman, Dr. Küçük taraftarları çoğunluk sağlıyorlardı. Zamanla trafik “İstiklal” de de hızlandı. Hatta zaman zaman bu hızlanmaların ardından baskılar yapıldı. Fakat bu cenahtan alınan yanıt kesindi ve olumsuzdu. “İstiklal Partisi” kurulacak, “İstiklal Gazetesi” yayınını baskısız ve özgürce sonuna dek sürdürecekti. Bu tutuma karşı eleştiriler gelmeye başlamıştı. “Halkın Sesi”nden ( Hür Söz NP). Önceki eleştiriler, Basın ahlakına uygun yapılıyordu. Bazılarının da Ankara’dan yazılıp gönderildiği anlaşılıyordu. Bunlar, Federasyon kavgası değil, “Liderlik” çatışmasıydı. Özkan-Küçük düellosu başlamış demekti. Bu, eski kurtların kavgası da sayılabilirdi. Fakat Necati Özkan, Dr. Fazıl Küçük’ü “eski kurt” olarak tanımıyor, kabul etmiyordu. Gel gör ki, biri kindardı, diğeri de bağışlayıcı. Necati Özkan tez küser, tez barışırdı. Fakat Dr. Fazıl Küçük ise hiç de yumuşak inişi sevmezdi. Tahrik edildikçe de saldırmaktan zevk alır, hatta gurur duyardı. Artık gazeteler birbirine girmiş ve dövüş başlamıştı. Amaç “İstiklal”i yıpratmak, halkın gözünde küçük düşürmek, ortadan kaldırmak ve özgürlükleri perdeleyerek, saklayarak cesur sesleri kısmak ve susturmaktı. Biz bunun savaşımını veriyorduk. Zaten kendimizi özgürlüğe adamış, genç yazarlardık. Federasyon kurulmamıştı ama kavgalar sürüp gidiyordu. Bu dalgalı ve çalkantılı ortamda iki Türkiyeli misafir geldi: Hasane Ilgaz ve İffet Halim Oruz. Kibar, sevimli, iki hanımefendiydiler. Kıbrıs’ın bu iki misafirinden birisi Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiliydi. Diğeri de Kadın Gazetesi’nin sahibi. Milletvekili olan Hasane Ilgaz da yazardı ve ilk gelişinde Kıbrıs’ın konuşma dili üzerinde de bir kitap yazmış ve yayınlamıştı. İffet Halim Oruz tek başına diyebileceğimiz bir çabayla “Kadın” gazetesini çıkarıyordu. Hasane  Ilgaz adım adım, Kıbrıs’ın Türk köylerini dolaştı. Türk dilini araştırdı. Türk gelenekleri üzerinde incelemeler yaptı, Türk Folklorunu bulup ortaya çıkardı. Yeraltından yeryüzüne bir kültür hazinesi çıkarmak için çaba gösterdi ve bunda da başarılı oldu. “Halkın Sesi”, “Hür Söz”, KATAK ve Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi, Hasane Ilgaz ile İffet Halim Oruz’a sahip çıkınca ve onların tutumları da bu kurumlara meyillenince, “İstiklal” ve çevresini misafirlerin takındığı tutum çok üzdü. Bu yüzden de bazı eleştirilere gidildi “İstiklal”de. “İstiklal”de eleştiriler çıktıkça, misafir hanımlar, diğer çevreler tarafından ilahlaştırılırcasına putlaştırıldılar.  Ve işte o zaman hanımlar, “Kıbrıs’ın Anaları” ilan edildiler. Misafirler Türkiye’ye dönüşten sonra, Hasane Ilgaz Kıbrıs’la ilgili kitabını yayınladı. Bir süre sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri adına bir konuşma yaptı. İşte bu konuşmadan sonradır ki, Hasane Ilgaz, Kıbrıs Türklerinin gözünde büyüdü ve yüceldi. Şimdiye dek TBMM kürsüsünden, Kıbrıs Türklerinin adı anılmamış, onlardan söz edilmemişti. Büyük boyda resimler basıldı Hasane Ilgaz’ın ve resmin altına Anamız sözcüğü yazıldı. “Anamızın” resimleri köy, kent, ev, dükkân ve kahvelere on binlerce dağıtıldı, camlandı, kornizalandı ve duvarların en seçkin yerlerinde teşhir edildi. “Ana” Kıbrıs’ı her ziyaretinde, neredeyse manşete çıkacaktı. Bol bol resimleri yayınlanır, Ana’dan övgüyle söz edilirdi. Devlet başkanları, başbakanlar bile bu kadar itibar görmezdi. Sonra Türkiye’de genel seçimler oldu. CHP ile beraber “Ana”da kaybetti seçimi. Ve Hasane Ilgaz unutuldu. Sonraları İffet Halim Oruz’la birlikte yine geldiler Kıbrıs’a. Gazeteler, geliş haberlerini yedinci sayfalarının bir köşesinde yazmak gereğini bile duymadılar.”2
23 Ekim 1949 yılında Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kurulmuş olur. Aynı gün daha önce Türkiye’de hazırlanmış olan Anayasası da kabul edilir. Federasyon kurulur kurulmasına ama tam bir bütünlük sağlanamaz. Daha sonra 20 Kasım 1949 yılında ilk Genel kurulunu yapmak üzere Kardeş Ocağında bir toplantı çağrılır. Bu oluşuma üye olacak olan kurum ve kuruluşların hakları hakkında Hür Söz Gazetesinde sayfalarca haberler ve toplantı çağrıları yayınlanır. Dr. Küçük ve arkadaşlarının her fırsatta yıpratmaya çalıştığı Necati Özkan, cesur ve inatçı bir kişiliğe sahipti. Doğru bildiğini her daim söylemekten geri kalmıyordu. Tüm iftira ve karalamalara rağmen halkın sevgisini her zaman yanında hissetmişti. Türkiye’den gelenlerle arasının açılmıştı. 1950’li yılların başında artık kavga büyüktü. Sebebi ise her zaman ki gibi Küçük’tü. Türkiye’de yetişen Kıbrıslılar ile daha iyi bir ilişki kuran Dr. Küçük ve KATAK’çılar Necati Bey’i siyaseten alt edemiyorlardı. Fakat başka yöntemler bulmakta gecikmemişlerdi.
TEK SESLİLİĞE GEÇİŞTE ŞİDDET ŞARTTI..
1950’li yılların başında Türkiye ile Kıbrıs arasında mekik dokuyan Türkiye’de yetişmiş Kıbrıslılar, Necati Bey ve Dr. Küçük’ün arasını yapmak için çaba harcıyordu. Fakat Necati Bey ısrarcıydı. Dr. Küçük ve KATAK’çılarla ortak bir paydası olamazdı. Federasyona ise karşıydı. Türkiye’de yetişen Kıbrıslılar Necati Bey’i ziyaret ederek ikna etmeye çalışıyordu. Bunlardan biri Mehmet Ali Pamir’di. Pamir, “İstiklal Partisi” kurulsa da Federasyona katılmasını öneriyor, fakat Necati Bey yine red ediyordu. 

Nevzat Karagil’de federasyondan yanaydı ve o da Necati Bey’i ziyaret edenler arasındaydı. Sonuç olumsuzdu. İstiklal Gazetesinde Federasyona yönelik eleştirel yazılar çıkmaya devam ediyordu. Bu eleştirel yazılardan iki tanesinin ardından olaylar patlak vermişti. 3 Şubat 1950 tarihinde Dr. Küçük’ün de içinde bulunduğu üç kişilik Kıbrıs Heyeti Ankara’yı ziyaretinden sonra “Başarılı Neticeler Elde Eden Heyetimiz Dün Adamıza Avdet Etti” başlığıyla Hür Söz’ün manşet atması ve Mehmet Ali Pamir imzalı Kıbrıs Türk Kültür Derneğinden “ Sayın Kıbrıs Türk Halkına” başlıklı bir de beyanname yayınlaması ve Türkiye’deki temasları sırasında Heyetin Necati Bey’i tek başına bir zat olarak yansıtmaları Necati Özkan’ı hiddetlendirmişti. Geçmişten beri Kıbrıslı Türkleri temsil eden Necati Özkan’ın Türkiye’deki dostlarıyla yapmış olduğu istişare sonucunda bu habere cevabı çok gecikmemişti. Üstelik bu beyannamenin bir kopyasını İstiklal Gazetesinde yayınlamak üzere Necati Bey’e de yollamışlardı. Fakat Necati Bey, beyannameyi yayınlamak bir kenara gazetede Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin İstiklal Partisini baltalamak istediğini anlatan bir de eleştirel yazı yazmıştı. Bu beyannamede imzası olan Mehmet Ali Pamir’in adını vererek ağır tenkitlerde bulunulmuştu. Necati Bey’in bu yazısının sonunda şöyle diyordu: “… Hepimiz aynı kanı taşıyoruz. Hepimiz kardeşiz, hepimizin umdesi ve mefkûresi aynıdır. Böyle olmakla beraber sabık KATAK ve sabık Milli Parti, birbirileriyle mücadele ederken, Türkiye’yi ilk ziyaretimde Ankara’ya gönderdikleri telgrafla hiçbir partiye mensup olmadığım ve bitaraf bir şahıs bulunduğumu ilan etmişlerdi. İşte o zamanki vaziyeti düşündüğümüzde yani sabık KATAK ve sabık Milli Parti birbirileriyle uğraşırken bunların bu çirkin hareketlerinden müteessir olan azim Türk halkı bütün Kıbrıs Türklerini bir araya toplayacak bir şahsın çıkmasına intizar ediyorlardı. O zaman birleşmek için, bitaraf bir şahıs olmak hasebiyle bu teşebbüs tarafımdan vuku buldu diye bir çekememezlik ruhu karıştı ve bu birleşme teşebbüsünü akim bırakmak maksadıyla birbirileriyle uğraşanlar, güya bir birlik kurmuş görünerek halkımızı avutmak istediler. Fakat uyanık halkımız her şeyi yakından takip ettiği için, kendi partisini kendi eliyle kurmak azminde olduğunu fiili bir şekilde göstermiş bulunmaktadır…”3 Kısaca Necati Özkan, yine bu heyeti oluşturanları sine-i millete dönmeye davet etmektedir. Necati Bey, 4 Şubat 1950 tarihinde ise Mehmet Ali Pamir’i hedef alan bir yazı yazmıştı: “ Kıbrıslı Türklerin, ekonomik ve kültürel davalarını halledeceğiz iddasıyla Türkiye’yi ziyaret eden heyet, getire getire, Ankara’da bulunan Kıbrıslıların 30 ile 40 kişinin iştirakiyle kurmuş olduğu Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nden Kıbrıs Türk Halkına hitaben bir beyanname getirebilmiştir. Bu heyete rehberlik eden Kültür Derneği’nin beyannamesinden anlıyoruz ki, derneğin delaletiyle, heyetin birçok yüksek şahsiyetler ve vekillerle nezaket görüşmelerinde bulunmaları temin edilmiştir. Çünkü beyannamede heyetin müspet bir iş başarabildiğine dair sarahat mevcut değildir. Beyannamenin altında imzası görünenler arasında Bay Mehmet Ali Pamir de vardır. Hatırlardadır ki, beş ay evvel Mehmet Ali Pamir Kıbrıs’a geldiğinde kendi imzasıyla bazı kimseleri Kardeş Ocağı’nda bir toplantıya davet etmiş ve bu toplantıda – Sanki eğitim Bakanlığından direktif almış gibi- Türkiye Eğitim Bakanlığının Kıbrıs’ta bir Sanat Okulunu açmaya hazır olduğunu ve bu maksat için Türkiye’de yaptığı temaslarda, mektebin açılması için bina ve bilcümle mektep teçhizatının Kıbrıs Türkleri tarafından yapılmasının şart olduğunu söylemiştir. Bu gayenin tahakkuku için de toplantıya icabet edenleri harekete geçirmeye teşvik etmiş ve mektep binasının inşasını temin maksadıyla iane toplamaya teşebbüs etmekle tavzif olunan bir de heyet-i faale seçilmiştir. Fakat aradan aylar geçtiği halde ne toplantıda bulunanlar, ne seçilen heyet-i faale ve ne de Kıbrıs’ı çok sevip benimseyen Kıbrıslılara yardım etmek için ön ayak olan Bay Mehmet Ali Pamir ve arkadaşları, ileri sürdükleri bu işe bir başlangıç olmak üzere, hamiyet keselerini açarak maddi herhangi bir yardımda bulunmadıklarından, halkımız bu işin aslı ve esası olmadığını anlamıştır…”4 İşte bu peşi sıra yayınlanan iki yazının ardından, Necati Özkan saldırıya uğramıştı. 4 Şubat 1950 cumartesi günü evine gitmek üzere Lefkoşa’da Mecidiye Sokağında bulunan Ahmet Mithat Akpınar’ın pastanesinin önünden geçerken, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Asbaşkanı Mehmet Ali Pamir’in kardeşi Enver Mustafa’nın saldırısına maruz kalmıştı. Hikmet Afif Mapolar saldırı olayını bakın nasıl anlatıyor: “…4 Şubat 1950 tarihli günü, her zaman olduğu gibi “İstiklal Basımevi’nde çalışmakla geçiriyordu. Öğle yemeğine çok geç kaldığı halde, umurunda bile değildi. Zaman olur konuşmaya dalar ve öğle yemeğini unutur yahut da biz hatırlatırdık ona. Gene öyle oldu. Şafi bey gidip gelmişti. Necati Bey’i orada görünce: ‘Saat iki oluyor Necati Bey’ dedi. ‘Gene yemeği unuttun’. Aldırmadı. Bir sigara yaktıktan sonra, Mecidiye sokağına bakan kapıdan çıkıp gitti. Gözleri zayıf olduğu için, yere bakarak yürüyordu. Mecidiye sokağındaki Apdi Çavuş kavşağına geldiği zaman, karşıdan gelen, uzunca boylu, süvari pantolonlu, Frenk çizmeli birisinin taarruzuna uğradığı, gözlerinin içine yediği yumruklarla, yere yuvarlandıktan ve yüzü-gözü, sırtı-başı kanlar içerisinde kaldıktan sonra fark edebilmişti. Gözündeki gözlüklerin kırılmış, camlar hem gözlerini, hem de yüzünü parçalamıştı. Yerde yatan Necati’yi ayağındaki çizmelerle ezmek, öldürmek istiyordu saldırgan.  “Bırakınız, geberteceğim bu adamı” diye bağırıyordu. Bir başka adam çöktü adamın üzerine. Daha güçlü ve kuvvetli bir adam. “Çıldırdın mı sen? Çekil oradan” diye bağırıyordu. Saldırgan, çizmeli ayağını kaldırdı, fakat indiremedi. Güçlü adam onu yakalayınca yolun ortasına fırlattı ve Necati Özkan da bu suretle kurtulmuş oldu. Necati Bey yerde yatıyor, kanlar içerisinde inliyordu. Gözlükleri de parçalandığı için kimseyi görmüyordu. Güçlü adam: “Sarıl bana Necati Bey” dedi. “Seni yavaş yavaş kaldıracağım. Beni tanımadın galiba? Ben Demirci Abdurahman” Necati Bey, Abdurahman’ın yardımıyla ayağa kalktı. Ayakta duracak hali yoktu. Kan kaybediyordu…. Olayı ilkin Royter verdi. Yorum getiriyordu haberine Royter ve olayı siyasi açıdan alarak değerlendiriyordu. Royter’e göre “Saldırı Planlıydı” ve kesinlikle “Suikast”tı”. Biz buna katılmıyor, kardeşi Mehmet Ali Pamir İstiklal tarafından ağırca eleştirildiği için Enver Pamir bir öfke anında ve kararsız bir şekilde, mantıksızca, böyle bir harekette bulunduğuna ve öç almak hırsıyla kendi kendini tatmin etmek istediğine inanıyorduk. Fakat sonraları –kısa bir süre de olsa- gördük ki olayın planlanmış ve Enver Pamir’e yaptırılmış olduğu ortaya çıkmış ve buna biz de inanmış olduk… İstiklal’e gelenlerin dışında, telgraf çekenler, mektup yazanlar ve Necati Bey’in sağlık durumundan bilgi isteyenler o kadar çoktu ki, “İstiklal”de Necati Bey’in sağlık durumuyla ilgili olan sağlık raporlarını günü gününe gazetede yayınlıyor ve okuyucularımıza bilgi veriyorduk. Bir suç işliyormuşuz gibi, bu konuda ilk saldırı bize “Hakın Sesi”nden (Hür Söz NP) geldi. Kimmiş Necati Özkan ki, Devlet Bakanı gibi her gün sağlık bülteni yayınlıyormuşuz? Bu hareketimizle gülünç olduğumuzun acaba farkında mıyız? Diye sorular soruyor ve olay küçümsenmek isteniyordu… Pamir serbest bırakıldıktan sonra, onu KATAK toplantılarında, gezilerinde ön planda gördük. Her yerde Enver Pamir, dikkati çeken kişi olmuştu. En enteresanı duruşma günü gördüklerimizdi. Enver Pamir’i KATAK’lı hukukçular savunuyorlardı. Eminim ki bu savunma karşılıksız yapılıyordu…”5
Necati Özkan’a yapılan bu saldırı, Federasyona karşı olması nedeniyle gerçekleşmişti. Fakat Kavga Büyük’tü ve Sebebi de malumdu…
Devam Edecek…
1 Girne Milli Arşivi, 26 Kasım 1949 İstiklal Gazetesi, “Çirkin Bir Hareket”, Sayı:26, S:1-4
2 Hikmet Afif Mapolar’ın Aslar isimli yayınlanmamış eserinden naklen Birinci, Ergin, M. Necati Özkan (1899-1970) Cilt IV, Necati Özkan Vakfı Yayınları, Mayıs 2001,S:160-163
3 Girne Milli Arşivi, 3 Şubat 1950, İstiklal Gazetesi, Sayı: 84, S:1-4
4 Girne Milli Arşivi, 4 Şubat 1950, İstiklal Gazetesi, Sayı: 85, S:1
5 Hikmet Afif Mapolar’ın yayınlanmamış notlarından naklen Birinci, Ergin, M. Necati Özkan (1899-1970) Cilt IV, Necati Özkan Vakfı Yayınları, Mayıs 2001,S:174-176

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder