Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
KAVGA
BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK V
Kıbrıslı Türklerin siyasal deneyimleri açısından
1949 yılı ve onu takip eden yıllar; Dr. Küçük ile Necati Özkan arasındaki
kavgada dış karışmacılığın, Sömürge Yönetimi politikalarının ve Turancı
anlayışın yükselişiyle Türklüğünü ispat arasında gelişen olayların ördüğü ağ,
bizleri halen kötü bir şekilde etkilemektedir. Bu ağın içerisinde tutsak kalan
Kıbrıslı Türkleri, bugün bile zaman zaman Türklüğünü ispata çağıranlar vardır. Siyasetin kişisel menfaatlere feda edildiği
yıllarda cereyan eden olaylar, acımasız iftiralar ve Kıbrıslı Türklerin
çıkarları için söz söyleyenlere karşı sergilenen tutumlar, siyasal
deneyimlerimiz açısından yeniden düşünülmesi gereken dönemeçlerdir. Burada
siyasal tarihimizin objektif, etik değerlerle yeniden ele alınması elzemdir.
Zira çocuklarımızın ecdadımıza yönelik bilgileri eksik veya çarpıtılmıştır.
“Resmi” vakanüvisliklerimizin yazmış olduğu siyasal tarihimiz ise sosyal
içerikten yoksun, 19. Yüzyıl tarih anlayışından bile geridir. Bu bağlamda
Necati Özkan gibi halkçı, beyefendi bir şahsiyetin nasıl siyaset sahnesinden
silindiğini veya sindirildiğini her Kıbrıslı Türk’ün bilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
“TEHDİT”
İSTİKLAL PARTİSİ
21 Haziran 1949 tarihinden itibaren örgütlenmeye
başlayan “Kıbrıs Türk Birliği İstiklal Partisi” uzun bir örgütlenme sürecinden
sonra 4 Haziran 1950 tarihinde resmen ilan edilecekti. Necati Özkan’ın sahibi
bulunduğu İstiklal Gazetesinde 1949 Kasım ayı itibarıyla her gün sayfalarca
İstiklal Partisine üye olan yeni isimlerin yayınlandığını görüyoruz. Necati
Bey’in partisine üye olanların sayısı gün be gün artmaktaydı. Bu olay
karşısında artık “hasımı” olarak nitelendirilebilecek olan Dr. Küçük
rahatsızlık duymakta ve kendi gazetesinde (Hür Söz) Kıbrıslı Türklerin
birliğini bozan zat olarak ilan ettiği Necati Bey’e saldırmaktadır. Necati
Özkan’ın kurduğu bu partiyi tehdit olarak görmektedir. Zira Dr. Küçük’ün Milli
Partisi ve K.A.T.A.K daha yeni birleşmişti ve halk Necati Bey’e sempati
duymaktaydı. Zaten K.A.T.A.K ve Milli Parti’nin geçmiş faaliyetleri toplum
nezdinde takdir görmemişti. K.A.T.A.K halkın beklentilerini karşılamaktan
uzaktı, Milli Parti ise K.A.T.A.K’tan kopan bazı koltuk sevdalılarının kurduğu
partiydi. Necati Bey ve Dr. Küçük’ün gazeteleri arasında adeta bir propaganda
savaşı başlamıştı. Dr. Küçük birlikten bahsediyor, Necati Bey ise “adres belli İstiklal
Partisi” diyordu. Dr. Küçük, gün be gün güçlenen Necati Bey’in İstiklal
Partisi’ni karalamak için gazetesinde birçok neşriyat yapmıştı. Bu uğurda Hür
Söz Gazetesinde toplu olarak “İstiklal Partisi”nden istifa edenlerin listesini
ilk sayfadan yayınlıyordu. Haberin üst tarafında ise “Kıbrıs Milli Türk
Birliği” toplantısı başlığının altında kendi partilerinin yeni üyeler yazdığını
belirtiyordu. Ayrıca 24 Kasım 1949 tarihli Hür Söz gazetesinde ilk sayfadan
yine Kaleburnulu bir köylünün adıyla yazılan yalan bir haber daha yayınlamıştı.
Fakat gerçek bu muydu? Bu, İstiklal Partisi’ni yıpratma amaçlı
propagandaydı. Hür Söz’ün 29 Kasım 1949 Salı günkü yayınından 3 gün önce
İstiklal Gazetesi yazarı Hikmet Afif Mapolar bakın “Çirkin Bir Hareket” başlığı
altında neler yazmış: “ TEESSÜFLE
görüyoruz ki Türk Cemiyetinin sesini dürüst ve ciddi bir lisanle halk efkârına
korkmadan, çekinmeden ve hiçbir tehditten yılmadan aksettiren hür fikirli ve
serbest görüşlü gazetemiz için bazı muhterisler suikast tertibine
hazırlanıyorlar, diğer taraftan, yine halkımızın ana davalarını ve bugüne kadar
yüzüstü bırakılmış olan mübrem ihtiyaçlarımızı, hükümet nezdinde müdafaa etmek
ve icabı halinde Türkiye’ye, Londra’ya kendi keselerinden masraf yaparak,
diğerleri gibi halka avuç açmadan mümessiller göndermek ve müttefik iki devlet
nezdinde cemiyetimizin siyasi, iktisadi ve kültürel davalarını esaslı bir
şekilde halletmek maksadıyla ve Kıbrıs Türk cemiyetini bir çatı altında toplamak
gayesiyle kurulmasını bir an evvel sabırsızlıkla beklediğimiz demokrat ve halk
efkârının hür partisi: “Kıbrıs Türk Birliği İstiklal Patisi” ne akla hayale
gelmedik bir şekilde hazırlanan komployu meydana çıkarmış bulunuyoruz. Bir çok
kötü niyetli ve kara düşünceli, diktatör zihniyetli insanlar, aldatabildikleri
masum Türk köylüsünü idaremize gönderiyorlar ve bizden temin ettikleri üyelik
kartlarını geri alarak, güya köylüler iade etmiş diye, ertesi gün gazetelerde
ilan ediyorlar.
Misali mi? 22.11. 1949 tarihinde idaremize gelen Kaleburnulu
saf bir Türk köylüsü olan Osman Mehmet Ali bizden aldığı kartları aynı gün
aleyhimize suikast tertip edenler tarafından geri alınıyor ve ertesi gün de
gazetelerde “Kartlarınızı geri alınız” diye bize ihbar ediliyor. 22.11.1949
tarihinde bizden kart alan Kaleburnulu masum köylü, nasıl oluyordu 21.11.1949
tarihinde kendilerine bir mektupla kartlarımızı iade ediyor? Biz bunu yutmayız.
Hâlbuki bu şahıs birkaç gün evvelîsine kadar Lefkoşa’da geziyordu. Bu zavallı
zat, ne zaman köyüne gitti, ne zaman kartları tevzi etti ve ne zaman iade etti?
Gazetecilik ve particilik prensiplerine hiç de uygun olmayan bu çirkin hareketi
açıklarken; biz kendi hesabımıza hicap duyuyoruz! Acaba onlar?”1
Mapolar’ın
kaleminden o günlerde yaşanan iftira ve siyasal çirkinlikleri ortay koyan
yayınlardan sadece biriydi bu.
FEDERASYON
ÇALIŞMALARI…
Kıbrıslı Türklerin kendi aralarında kavga devam
ederken, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde Kıbrıs Mitingleri düzenlenmeye
başlanmıştı. Türkiye’deki bu politik hareketlilik Kıbrıs’ta da yankı buluyordu.
Türkiye’deki bu hareketlenmeden heyecan duyan Türkiye’de yerleşmiş Kıbrıslı
Türkler, milliyetçi fikriyatlarıyla birlikte Kıbrıs’a gelmişler ve burada
Kıbrıslı Türklerin siyasal yapısına müdahale etmek istemişlerdir. Burada
belirtmeliyim ki uzun vadede başarılı da olmuşlardır. İlk gelenler arasında
Hasan Nevzat Karagil vardı. Siyasette tecrübesizdi. Bir federasyon’dan
bahsediyordu. Tüm siyasi partileri kapsayacak, diğer kurum ve kuruluşları da
tek çatı altında birleştirecekti. Daha sonra gelen Mehmet Ali Pamir ve Doç. Dr.
Derviş Manizade daha etkin bir rol oynamıştır. O günlerde kurum ve kuruluşlar
arasında bir mekik diplomasisi başlamıştı. Nihayetinde bu oluşuma Necati
Özkan’ın karşı çıkması, kendisine ve partisine karşı Türkiye’den gelen
Kıbrıslıların tepkisini çekmekteydi. 22 Kasım 1949 tarihi itibarıyla gazetesi
İstiklal’de “Kıbrıs Türkünü Mahva
Sürükleyenler Cemaatimizi Temsil Edemezler” başlığıyla bir yazı dizisi
yayınlayan Necati Özkan tüm cesaretiyle halka Dr. Küçük ve K.A.T.A.K
mensuplarının yaptıklarını hatırlatıyordu: Bu yazı dizisi içerisinde Necati
Özkan, okurlara muhtariyettin tehlikeli olduğunu, yeni anayasa çalışmalarındaki
tehlikeleri anlatarak; “K.A.T.A.K ve
Milli Parti vesile oldu ve İstiklal Partisi doğdu” diyordu. 23 Kasım 1949
tarihinde bir kez daha “Kıbrıs Türkünü Mahva Sürükleyenler Cemaatimizi Temsil
Edemezler 2” başlığıyla İngilizler tarafından kurdurulan “Türk İşleri
Komisyonu”nu eleştiriyor ve bir kez daha şimşekleri üzerine çekiyordu. Türkiye’den
gelen heyecanlı Kıbrıslı Türkler, tek bir çatı altında tüm örgütleri
buluşturmak için “Federasyon” önerisini gündeme getiriyorlardı. Bu dönemde İstiklal
Gazetesinde yazan genç Hikmet Afif Mapolar bakın o olayları nasıl anlatıyor: “Federasyon için, siyasal ortamı uygun
bulmuşlardı Türkiye’den gelen nabız yoklayıcılar. Zaten ortada kaç siyasal
parti vardı ki, federasyon oluşturulacaktı? KATAK ve Halk Partisi. Buna Kıbrıs
Türk Çiftçiler Birliği’ni de eklersek üç örgüt ortaya çıkıyordu. Düşündüler,
taşındılar ve federasyona kulüp ve diğer kurumlarla beraber spor kuruluşlarını
da katmayı kararlaştırdılar. Türk İşçi Birliklerini federasyona almayı
akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. İşçiler her zaman ve her yerde olduğu
gibi, buradan da dışlanıyor, kimse Türk işçisine sahip çıkmıyordu. Birlik ve
beraberlikçi geçinen bu insanların tümü de solu tanımadan sağcı olamayacaklarını
hala daha öğrenmemişlerdir. Solu bilmeyen, sağı da bilmezdi. Solda bir şeyler
vardı ama, sağ karanlığa, körlüğe ve sağırlığa itilmişti ki, bunun cezasını,
hala daha bu toplum çekmekte ve faturasını ödemektedir. Sağı bilgisizleştiren
bu adamlar, solun bilinçlenmesini görmeyecek kadar da kördüler. O günlerde
“Kıbrıs Milli Türk Birliği İstiklal Partisi” nin kuruluş hazırlıkları da hızla
sürdürülüyordu. Necati Özkan’a yaklaşımlar oluyorsa da kesin yanıt
alınamıyordu. Özkan’ın KATAK’a karşı olan güveni sarsılmıştı. KATAK’la yola
çıkılamayacağını iyi biliyordu. Federasyon konusunda, Kıbrıs Milli Türk Halk
Partisi yönetim kurulu da bir uyum içerisinde değildi. Katılmak isteyenler
vardı, istemeyenler vardı. Genel Sekreter A. Pertev ile bazı üyeler katılmak
istemiyordu. Bu konuda Dr. Fazıl Küçük de kesinlikle katılmak taraftarı
değildi. O şöyle diyordu: “Karşı çıkmayalım. Fakat kat’i olumlu cevap da
vermeyelim. Gazetede Federasyon düşüncesini destekleyelim, tenkit etmeyelim.
Toplantılara katılalım. Ne yapmak istediklerini bizzat öğrenelim. İşimize
gelirse katılırız, gelmezse katılmayız.” A. Pertev Bey’in kişisel görüşleri ve
Federasyona katılıp, katılmama düşünceleri ise kesindi ve aynen şunları
söylüyordu: “KATAK, devrini tamamlamak üzere. Bugün değilse, yakın bir
gelecekte dağılacak bizim partimiz (Halk Partisi) tap taze, yeni ve canlı. Bu
partiyi Federasyon oyununa getirmeyelim. Sonunda partimizin mezarını kendi
elimizle kazmış olacağız. Bizim partimiz bir güç partisidir ve çok şeyler vaat
etmektedir. Halkın güvenini kazanmış olan partimizi feda etmeyelim.” Halk
partisi içerisindeki bu iki görüş oylamaya koyulduğu zaman, Dr. Küçük
taraftarları çoğunluk sağlıyorlardı. Zamanla trafik “İstiklal” de de hızlandı.
Hatta zaman zaman bu hızlanmaların ardından baskılar yapıldı. Fakat bu cenahtan
alınan yanıt kesindi ve olumsuzdu. “İstiklal Partisi” kurulacak, “İstiklal
Gazetesi” yayınını baskısız ve özgürce sonuna dek sürdürecekti. Bu tutuma karşı
eleştiriler gelmeye başlamıştı. “Halkın Sesi”nden ( Hür Söz NP). Önceki
eleştiriler, Basın ahlakına uygun yapılıyordu. Bazılarının da Ankara’dan
yazılıp gönderildiği anlaşılıyordu. Bunlar, Federasyon kavgası değil,
“Liderlik” çatışmasıydı. Özkan-Küçük düellosu başlamış demekti. Bu, eski
kurtların kavgası da sayılabilirdi. Fakat Necati Özkan, Dr. Fazıl Küçük’ü “eski
kurt” olarak tanımıyor, kabul etmiyordu. Gel gör ki, biri kindardı, diğeri de
bağışlayıcı. Necati Özkan tez küser, tez barışırdı. Fakat Dr. Fazıl Küçük ise
hiç de yumuşak inişi sevmezdi. Tahrik edildikçe de saldırmaktan zevk alır,
hatta gurur duyardı. Artık gazeteler birbirine girmiş ve dövüş başlamıştı. Amaç
“İstiklal”i yıpratmak, halkın gözünde küçük düşürmek, ortadan kaldırmak ve
özgürlükleri perdeleyerek, saklayarak cesur sesleri kısmak ve susturmaktı. Biz bunun
savaşımını veriyorduk. Zaten kendimizi özgürlüğe adamış, genç yazarlardık.
Federasyon kurulmamıştı ama kavgalar sürüp gidiyordu. Bu dalgalı ve çalkantılı
ortamda iki Türkiyeli misafir geldi: Hasane Ilgaz ve İffet Halim Oruz. Kibar,
sevimli, iki hanımefendiydiler. Kıbrıs’ın bu iki misafirinden birisi Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekiliydi. Diğeri de Kadın Gazetesi’nin sahibi. Milletvekili
olan Hasane Ilgaz da yazardı ve ilk gelişinde Kıbrıs’ın konuşma dili üzerinde
de bir kitap yazmış ve yayınlamıştı. İffet Halim Oruz tek başına
diyebileceğimiz bir çabayla “Kadın” gazetesini çıkarıyordu. Hasane Ilgaz adım adım, Kıbrıs’ın Türk köylerini
dolaştı. Türk dilini araştırdı. Türk gelenekleri üzerinde incelemeler yaptı, Türk
Folklorunu bulup ortaya çıkardı. Yeraltından yeryüzüne bir kültür hazinesi
çıkarmak için çaba gösterdi ve bunda da başarılı oldu. “Halkın Sesi”, “Hür
Söz”, KATAK ve Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi, Hasane Ilgaz ile İffet Halim
Oruz’a sahip çıkınca ve onların tutumları da bu kurumlara meyillenince,
“İstiklal” ve çevresini misafirlerin takındığı tutum çok üzdü. Bu yüzden de
bazı eleştirilere gidildi “İstiklal”de. “İstiklal”de eleştiriler çıktıkça,
misafir hanımlar, diğer çevreler tarafından ilahlaştırılırcasına
putlaştırıldılar. Ve işte o zaman
hanımlar, “Kıbrıs’ın Anaları” ilan edildiler. Misafirler Türkiye’ye dönüşten
sonra, Hasane Ilgaz Kıbrıs’la ilgili kitabını yayınladı. Bir süre sonra da
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri adına bir konuşma
yaptı. İşte bu konuşmadan sonradır ki, Hasane Ilgaz, Kıbrıs Türklerinin gözünde
büyüdü ve yüceldi. Şimdiye dek TBMM kürsüsünden, Kıbrıs Türklerinin adı
anılmamış, onlardan söz edilmemişti. Büyük boyda resimler basıldı Hasane
Ilgaz’ın ve resmin altına Anamız sözcüğü yazıldı. “Anamızın” resimleri köy,
kent, ev, dükkân ve kahvelere on binlerce dağıtıldı, camlandı, kornizalandı ve
duvarların en seçkin yerlerinde teşhir edildi. “Ana” Kıbrıs’ı her ziyaretinde,
neredeyse manşete çıkacaktı. Bol bol resimleri yayınlanır, Ana’dan övgüyle söz
edilirdi. Devlet başkanları, başbakanlar bile bu kadar itibar görmezdi. Sonra
Türkiye’de genel seçimler oldu. CHP ile beraber “Ana”da kaybetti seçimi. Ve
Hasane Ilgaz unutuldu. Sonraları İffet Halim Oruz’la birlikte yine geldiler
Kıbrıs’a. Gazeteler, geliş haberlerini yedinci sayfalarının bir köşesinde
yazmak gereğini bile duymadılar.”2
23 Ekim 1949 yılında Kıbrıs Türk Kurumları
Federasyonu kurulmuş olur. Aynı gün daha önce Türkiye’de hazırlanmış olan
Anayasası da kabul edilir. Federasyon kurulur kurulmasına ama tam bir bütünlük
sağlanamaz. Daha sonra 20 Kasım 1949 yılında ilk Genel kurulunu yapmak üzere
Kardeş Ocağında bir toplantı çağrılır. Bu oluşuma üye olacak olan kurum ve
kuruluşların hakları hakkında Hür Söz Gazetesinde sayfalarca haberler ve
toplantı çağrıları yayınlanır. Dr. Küçük ve arkadaşlarının her fırsatta
yıpratmaya çalıştığı Necati Özkan, cesur ve inatçı bir kişiliğe sahipti. Doğru
bildiğini her daim söylemekten geri kalmıyordu. Tüm iftira ve karalamalara
rağmen halkın sevgisini her zaman yanında hissetmişti. Türkiye’den gelenlerle
arasının açılmıştı. 1950’li yılların başında artık kavga büyüktü. Sebebi ise
her zaman ki gibi Küçük’tü. Türkiye’de yetişen Kıbrıslılar ile daha iyi bir
ilişki kuran Dr. Küçük ve KATAK’çılar Necati Bey’i siyaseten alt edemiyorlardı.
Fakat başka yöntemler bulmakta gecikmemişlerdi.
TEK
SESLİLİĞE GEÇİŞTE ŞİDDET ŞARTTI..
1950’li yılların başında Türkiye ile Kıbrıs arasında
mekik dokuyan Türkiye’de yetişmiş Kıbrıslılar, Necati Bey ve Dr. Küçük’ün
arasını yapmak için çaba harcıyordu. Fakat Necati Bey ısrarcıydı. Dr. Küçük ve
KATAK’çılarla ortak bir paydası olamazdı. Federasyona ise karşıydı. Türkiye’de
yetişen Kıbrıslılar Necati Bey’i ziyaret ederek ikna etmeye çalışıyordu.
Bunlardan biri Mehmet Ali Pamir’di. Pamir, “İstiklal Partisi” kurulsa da
Federasyona katılmasını öneriyor, fakat Necati Bey yine red ediyordu.
Nevzat
Karagil’de federasyondan yanaydı ve o da Necati Bey’i ziyaret edenler
arasındaydı. Sonuç olumsuzdu. İstiklal Gazetesinde Federasyona yönelik
eleştirel yazılar çıkmaya devam ediyordu. Bu eleştirel yazılardan iki tanesinin
ardından olaylar patlak vermişti. 3 Şubat 1950 tarihinde Dr. Küçük’ün de içinde
bulunduğu üç kişilik Kıbrıs Heyeti Ankara’yı ziyaretinden sonra “Başarılı
Neticeler Elde Eden Heyetimiz Dün Adamıza Avdet Etti” başlığıyla Hür Söz’ün
manşet atması ve Mehmet Ali Pamir imzalı Kıbrıs Türk Kültür Derneğinden “ Sayın
Kıbrıs Türk Halkına” başlıklı bir de beyanname yayınlaması ve Türkiye’deki
temasları sırasında Heyetin Necati Bey’i tek başına bir zat olarak yansıtmaları
Necati Özkan’ı hiddetlendirmişti. Geçmişten beri Kıbrıslı Türkleri temsil eden
Necati Özkan’ın Türkiye’deki dostlarıyla yapmış olduğu istişare sonucunda bu
habere cevabı çok gecikmemişti. Üstelik bu beyannamenin bir kopyasını İstiklal
Gazetesinde yayınlamak üzere Necati Bey’e de yollamışlardı. Fakat Necati Bey,
beyannameyi yayınlamak bir kenara gazetede Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin
İstiklal Partisini baltalamak istediğini anlatan bir de eleştirel yazı yazmıştı.
Bu beyannamede imzası olan Mehmet Ali Pamir’in adını vererek ağır tenkitlerde
bulunulmuştu. Necati Bey’in bu yazısının sonunda şöyle diyordu: “… Hepimiz aynı kanı taşıyoruz. Hepimiz
kardeşiz, hepimizin umdesi ve mefkûresi aynıdır. Böyle olmakla beraber sabık
KATAK ve sabık Milli Parti, birbirileriyle mücadele ederken, Türkiye’yi ilk
ziyaretimde Ankara’ya gönderdikleri telgrafla hiçbir partiye mensup olmadığım
ve bitaraf bir şahıs bulunduğumu ilan etmişlerdi. İşte o zamanki vaziyeti
düşündüğümüzde yani sabık KATAK ve sabık Milli Parti birbirileriyle uğraşırken
bunların bu çirkin hareketlerinden müteessir olan azim Türk halkı bütün Kıbrıs
Türklerini bir araya toplayacak bir şahsın çıkmasına intizar ediyorlardı. O
zaman birleşmek için, bitaraf bir şahıs olmak hasebiyle bu teşebbüs tarafımdan
vuku buldu diye bir çekememezlik ruhu karıştı ve bu birleşme teşebbüsünü akim
bırakmak maksadıyla birbirileriyle uğraşanlar, güya bir birlik kurmuş görünerek
halkımızı avutmak istediler. Fakat uyanık halkımız her şeyi yakından takip
ettiği için, kendi partisini kendi eliyle kurmak azminde olduğunu fiili bir
şekilde göstermiş bulunmaktadır…”3 Kısaca Necati
Özkan, yine bu heyeti oluşturanları sine-i millete dönmeye davet etmektedir.
Necati Bey, 4 Şubat 1950 tarihinde ise Mehmet Ali Pamir’i hedef alan bir yazı
yazmıştı: “ Kıbrıslı Türklerin, ekonomik
ve kültürel davalarını halledeceğiz iddasıyla Türkiye’yi ziyaret eden heyet,
getire getire, Ankara’da bulunan Kıbrıslıların 30 ile 40 kişinin iştirakiyle kurmuş
olduğu Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nden Kıbrıs Türk Halkına hitaben bir
beyanname getirebilmiştir. Bu heyete rehberlik eden Kültür Derneği’nin
beyannamesinden anlıyoruz ki, derneğin delaletiyle, heyetin birçok yüksek
şahsiyetler ve vekillerle nezaket görüşmelerinde bulunmaları temin edilmiştir.
Çünkü beyannamede heyetin müspet bir iş başarabildiğine dair sarahat mevcut
değildir. Beyannamenin altında imzası görünenler arasında Bay Mehmet Ali Pamir
de vardır. Hatırlardadır ki, beş ay evvel Mehmet Ali Pamir Kıbrıs’a geldiğinde
kendi imzasıyla bazı kimseleri Kardeş Ocağı’nda bir toplantıya davet etmiş ve
bu toplantıda – Sanki eğitim Bakanlığından direktif almış gibi- Türkiye Eğitim
Bakanlığının Kıbrıs’ta bir Sanat Okulunu açmaya hazır olduğunu ve bu maksat
için Türkiye’de yaptığı temaslarda, mektebin açılması için bina ve bilcümle
mektep teçhizatının Kıbrıs Türkleri tarafından yapılmasının şart olduğunu
söylemiştir. Bu gayenin tahakkuku için de toplantıya icabet edenleri harekete
geçirmeye teşvik etmiş ve mektep binasının inşasını temin maksadıyla iane
toplamaya teşebbüs etmekle tavzif olunan bir de heyet-i faale seçilmiştir.
Fakat aradan aylar geçtiği halde ne toplantıda bulunanlar, ne seçilen heyet-i
faale ve ne de Kıbrıs’ı çok sevip benimseyen Kıbrıslılara yardım etmek için ön
ayak olan Bay Mehmet Ali Pamir ve arkadaşları, ileri sürdükleri bu işe bir
başlangıç olmak üzere, hamiyet keselerini açarak maddi herhangi bir yardımda
bulunmadıklarından, halkımız bu işin aslı ve esası olmadığını anlamıştır…”4 İşte
bu peşi sıra yayınlanan iki yazının ardından, Necati Özkan saldırıya uğramıştı.
4 Şubat 1950 cumartesi günü evine gitmek üzere Lefkoşa’da Mecidiye Sokağında bulunan
Ahmet Mithat Akpınar’ın pastanesinin önünden geçerken, Kıbrıs Türk Kültür
Derneği Asbaşkanı Mehmet Ali Pamir’in kardeşi Enver Mustafa’nın saldırısına
maruz kalmıştı. Hikmet Afif Mapolar saldırı olayını bakın nasıl anlatıyor: “…4 Şubat 1950 tarihli günü, her zaman
olduğu gibi “İstiklal Basımevi’nde çalışmakla geçiriyordu. Öğle yemeğine çok
geç kaldığı halde, umurunda bile değildi. Zaman olur konuşmaya dalar ve öğle
yemeğini unutur yahut da biz hatırlatırdık ona. Gene öyle oldu. Şafi bey gidip
gelmişti. Necati Bey’i orada görünce: ‘Saat iki oluyor Necati Bey’ dedi. ‘Gene
yemeği unuttun’. Aldırmadı. Bir sigara yaktıktan sonra, Mecidiye sokağına bakan
kapıdan çıkıp gitti. Gözleri zayıf olduğu için, yere bakarak yürüyordu.
Mecidiye sokağındaki Apdi Çavuş kavşağına geldiği zaman, karşıdan gelen, uzunca
boylu, süvari pantolonlu, Frenk çizmeli birisinin taarruzuna uğradığı,
gözlerinin içine yediği yumruklarla, yere yuvarlandıktan ve yüzü-gözü,
sırtı-başı kanlar içerisinde kaldıktan sonra fark edebilmişti. Gözündeki
gözlüklerin kırılmış, camlar hem gözlerini, hem de yüzünü parçalamıştı. Yerde
yatan Necati’yi ayağındaki çizmelerle ezmek, öldürmek istiyordu saldırgan. “Bırakınız,
geberteceğim bu adamı” diye bağırıyordu. Bir başka adam çöktü adamın
üzerine. Daha güçlü ve kuvvetli bir adam. “Çıldırdın
mı sen? Çekil oradan” diye bağırıyordu. Saldırgan, çizmeli ayağını
kaldırdı, fakat indiremedi. Güçlü adam onu yakalayınca yolun ortasına fırlattı
ve Necati Özkan da bu suretle kurtulmuş oldu. Necati Bey yerde yatıyor, kanlar
içerisinde inliyordu. Gözlükleri de parçalandığı için kimseyi görmüyordu. Güçlü
adam: “Sarıl bana Necati Bey” dedi. “Seni yavaş yavaş kaldıracağım. Beni
tanımadın galiba? Ben Demirci Abdurahman” Necati Bey, Abdurahman’ın
yardımıyla ayağa kalktı. Ayakta duracak hali yoktu. Kan kaybediyordu…. Olayı
ilkin Royter verdi. Yorum getiriyordu haberine Royter ve olayı siyasi açıdan
alarak değerlendiriyordu. Royter’e göre “Saldırı Planlıydı” ve kesinlikle
“Suikast”tı”. Biz buna katılmıyor, kardeşi Mehmet Ali Pamir İstiklal tarafından
ağırca eleştirildiği için Enver Pamir bir öfke anında ve kararsız bir şekilde,
mantıksızca, böyle bir harekette bulunduğuna ve öç almak hırsıyla kendi kendini
tatmin etmek istediğine inanıyorduk. Fakat sonraları –kısa bir süre de olsa-
gördük ki olayın planlanmış ve Enver Pamir’e yaptırılmış olduğu ortaya çıkmış
ve buna biz de inanmış olduk… İstiklal’e gelenlerin dışında, telgraf çekenler,
mektup yazanlar ve Necati Bey’in sağlık durumundan bilgi isteyenler o kadar
çoktu ki, “İstiklal”de Necati Bey’in sağlık durumuyla ilgili olan sağlık
raporlarını günü gününe gazetede yayınlıyor ve okuyucularımıza bilgi
veriyorduk. Bir suç işliyormuşuz gibi, bu konuda ilk saldırı bize “Hakın
Sesi”nden (Hür Söz NP) geldi. Kimmiş Necati Özkan ki, Devlet Bakanı gibi her
gün sağlık bülteni yayınlıyormuşuz? Bu hareketimizle gülünç olduğumuzun acaba
farkında mıyız? Diye sorular soruyor ve olay küçümsenmek isteniyordu… Pamir
serbest bırakıldıktan sonra, onu KATAK toplantılarında, gezilerinde ön planda
gördük. Her yerde Enver Pamir, dikkati çeken kişi olmuştu. En enteresanı
duruşma günü gördüklerimizdi. Enver Pamir’i KATAK’lı hukukçular savunuyorlardı.
Eminim ki bu savunma karşılıksız yapılıyordu…”5
Necati Özkan’a yapılan bu saldırı, Federasyona karşı
olması nedeniyle gerçekleşmişti. Fakat Kavga Büyük’tü ve Sebebi de malumdu…
Devam
Edecek…
1 Girne Milli
Arşivi, 26 Kasım 1949 İstiklal Gazetesi, “Çirkin
Bir Hareket”, Sayı:26, S:1-4
2 Hikmet Afif
Mapolar’ın Aslar isimli yayınlanmamış eserinden naklen Birinci, Ergin, M.
Necati Özkan (1899-1970) Cilt IV, Necati Özkan Vakfı Yayınları, Mayıs
2001,S:160-163
3 Girne Milli
Arşivi, 3 Şubat 1950, İstiklal Gazetesi, Sayı: 84, S:1-4
4 Girne Milli
Arşivi, 4 Şubat 1950, İstiklal Gazetesi, Sayı: 85, S:1
5 Hikmet Afif
Mapolar’ın yayınlanmamış notlarından naklen Birinci, Ergin, M. Necati Özkan
(1899-1970) Cilt IV, Necati Özkan Vakfı Yayınları, Mayıs 2001,S:174-176
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder