26 Şubat 2013 Salı

KAVGA BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK III


Naim PINAR
naimpinar@gmail.com

KAVGA BÜYÜK SEBEP KÜÇÜK III
İngiliz Tohumlu Bebek “K.A.T.A.K”
1943 Seçimlerinde Lefkoşa Belediye Azalığına seçilen dört Kıbrıslı Türk üye; Necati Özkan, Dr. Fadıl Küçük, Necmi Avkıran ve Şükrü Veysi’nin çağrısı üzerine, 18 Nisan 1943 tarihinde Sir Mehmet Münir Bey’in Evkaf Dairesi’nde toplanan 76 kişi tarihi bir karara imza atmışlardı. K.A.T.A.K’ın kuruluşunda İngiliz Hükümeti’nin teşviki açıktı: Kıbrıslı Türk cemaatinin bir bütün olarak hareket edemediğini gören İngilizler, şimdi yeni koşulların dayatmasıyla ulusal kimlikleri ön plana çıkartmak istiyordu. Kıbrıslı Rumlara karşı denge unsuru olarak derli toplu tek bir Kıbrıslı Türk organizasyon istiyordu. Kısaca tek bir muhatap istiyordu. Bunun içinde en güvendiği isim olan Sir Mehmet Münür’ü görevlendirmiştir. Zira zaman daralıyor, Kıbrıslı Rumların Enosis talepleri ciddi boyutlara ulaşıyordu. K.A.T.A.K’ı kuran 76 kişi içerisinde kimler yoktu ki; Sir Mehmet Münür, 1930 Kavanin Meclisi seçimlerinin İngiliz yanlısı tefecilikle halkın kanını emen Delal Salim, siyasette Necati Bey’e karşı yeni zafer kazanmış genç “Bozkurt” Dr. Fadıl Küçük, yine Ekselanslarına hizmete her zaman hazır Çoronik’in Ahmet…




Bunun yanı sıra K.A.T.A.K’da, yükselen Enosis ve Muhtariyet söylemlerine karşı olan Kemalist aydınlar ve Liderleri Necati Özkan’da 76 kişilik kurucular kurulundaydı. K.A.T.A.K kurulurken Sir Mehmet Münür Bey’in çok istekli olduğunu görüyoruz. Bir anda toplumsal bir sinerji oluşmuş, birlik havaları esmeye başlamıştır. Bakın K.A.T.A.K’ın kuruluşuna giderken Dr. Küçük’ün Hükümet (İngiliz Sömürge Hükümeti NP) tarafından 3 aydır kapalı olan Halkın Sesi gazetesi yayın hayatına 90 gün aradan sonra başlıyor ve Dr. Küçük ilk yazılarını birlik üzerine yazıyordu. Particiliği ve toplumu bölen söylemleri yerden yere vuruyordu. 21 Nisan 1943 tarihli Halkın Sesi Gazetesi’nde Dr. Küçük hem ekselanslarına hem de cemaate hitaben “Tekrar Başlarken” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “(…) Burada açık bir kalp, iyi bir niyetle bir kere daha tekrar edeceğim ki biz bazı kimselerin zannettiği gibi ne İngiliz aleyhtarlarıyız ne de bunu aklımızdan geçirmişizdir. Bizim düşman olduğumuz aksak hareketlerdir. Medeni her ferd için haksızlığa uğramak, yerinde olmıyan bir muameleye tabi tutulmak muhakkaktır ki ruhi bir isyan uyandırır. Demek oluyor ki bizim umdesiz öksüz bir cemaatin terakki ve tealisidir. Haykırışlarımız bu cemaatin arasından çıkan feryatların bir aksi sedasıdır. Hak ve adalet için çetin bir savaşa atılan ve bu mefkure uğrunda milyonlarca evladını seve seve veren demokrat bir hükümetten biz sadık tebaaları yalnız ve yalnız yanı başımızdaki unsurlara reva görülen ayni muamelenin bize de bahşedilmesini isteriz. Çünkü bizde Rum vatandaşlarımız kadar hassas, onlar kadar zeki ve bizim fazla olarak Türk olmak gibi büyük bir meziyetimiz vardır. Düşünülmelidir ki biz Kıbrıs Türkü’nün milli Kâbesi olan Ankara bugün İngiltere’nin sadık ve ayrılmaz bir müttefiki bulunurken, biz nasıl olurda başka bir siyaset, başka bir yol tutabiliriz? Bizim rehberimiz, yolumuz bize Anavatan’ın gösterdiği meşaledir. Eğer biz onun siyasetinden aykırı bir siyaset, gittiği yoldan gitmeyüp de aksi bir yoldan gidecek olursak, hem ona hem de onun müttefikine karşı en büyük nankörlük ve en büyük hıyaneti işlemiş bulunacağımızı da pek ala biliyoruz. Böyle bir aksi hareket ise Türk halkının hiçbir ferdinden beklenmez ve beklenmemelidir. Biz Kıbrıs Türkü de Anavatan kadar açık bir kalp ve iyi bir niyetle çalışıyoruz ve çalışacağız. Anavatan nasıl ki her milletin müşkül anlarında sadık bir dost gibi hareket etmekten çekinmemiştir. Biz de ayni yolun yolcularıyız. Bulanık suda balık avlamak Türk’e yaraşmaz çirkin hareketlerden biridir. İngiliz İdaresinin ilk kurulduğu günden bu ana kadar sadık bir tebaa olarak tanınan bizler, yarın da ayni sadakat ve itaati göstereceğiz. Hükümetin her emrine seve seve itaat eden Türk Cemaatinin yegâne arzusu daha evvel de söylediğimiz gibi yalnız ve yalnız ayni mühif içinde yaşıyan unsurların malik oldukları hakkı hayaldan bizim de istifade etmemizdir. Bunun için sesimizi yükseltiyoruz. Şimdi artık ümid ederiz ki biz sadık bir tebaaya bunlar çok görülmeyecek ve demokrat hükümetimizin bize rehber olarak terakki ve teali yollarına ulaşmamıza yardım edecektir” 1
Aynı tarihli Halkın Sesi Gazetesi’nde ilk sayfadan K.A.T.A.K nedir? Başlıklı bir açıklama ve hemen yan sütunda da “Türk Azınlığının Haklarını Koruyacak Yeni Bir Cemiyet Kuruldu” başlığı altında kuruluş hakkında şunlar yazıyordu: “Lefkoşa Türk Belediye azalarının daveti üzerine 18 Nisan 943 (1943 NP) Pazar günü Lefkoşa’nın bütün Türk avukatları, doktorları, eczacıları, Meşveret Meclisi azaları, tüccarları ve her kulüpten ikişer mümessil ve her mahalleden bir kişi ve 38 sanat vekillerinden müteşekkil 76 kişinin iştirakiyle Evkaf Dairesinde bir cemiyet kurulmuş ve bu cemiyete Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu adı verilmiştir. K.A.T.A.K’ın gayesi Kıbrıs Türk Azınlığının haklarını aramak, korumak ve Kıbrıs Türklerinin ilmi, içtimai, iktisadi, sınai seviyelerini yükseltmek ve umumiyetle Kıbrıs Türklerinin menfaatlerini temine çalışacaktır. İçtimaa anayasayı hazırlayan kıymetli avukatlarımızdan Fadıl Niyazi Korkut muvakkatten riyaset etmiştir. Anayasa erken bir zamanda lav edilerek bir şilin mukabilinde cemiyet menfaatine satılacaktır. Anayasa pek yakında Kıbrıs’ın diğer kaza merkezlerinde, kasaba ve köylerde teşmil edilmek üzere maddeleri da ihtiva etmektedir. 30 maddeden ibaret olan bu anayasa, madde madde okunarak bazı tadilat ile kabul olunmuş ve rey çoğunluğu ile 9 kişilik bir Heyet-i Faale ve 2 müfettiş seçilmiştir. Seçilen faal heyet azalarının isimlerini rey sırası ile aşağıya yazıyoruz: 1- Meşveret Meclisi Azası Bay Dr. Rauf, 2- Meşveret Meclisi Azası Hâkim İzzet Bey, 3- Av. Bay Fadıl Korkut, 4- Dr. Bay Pertev Zühtü, 5- Belediye Azası Bay Necmi Avkıran, 6- Belediye Azası Fabrikatör Bay M. Necati Özkan, 7- Belediye Azası Bay Dr. Bay Fadıl Küçük, 8- Belediye Azası Tüccar Bay Şükrü Veysi, 9- Eczacı Bay M. Münir. Ayrıca müfettiş olarak İddihar Bankası Müdürü Bay İbrahim Orhan ve Kitapçı Bay Seyfi Akdeniz rey birliğiyle seçilmişlerdir.  İçtimada hazır bulunan kıymetli Evkaf Murahhasımız Münir Bey bu kurumun devamını özlediğini ve hükümetimiz nezdinde yapılacak her türlü arzularımızı cemiyet kanunlarına riayet ettiği takdirde yapmağa amade olduğunu ve Evkaf sandığından da daima muavenetle bulunacağına söz vermişlerdir. İçtimadan sonra orada bulunan vatanseverler ve hamiyetperverler tarafından kurum namına 746 Lira toplanmış ve bunun 237 Lirası İslam İddihar Bankasına teslim edilmiştir. Geriye kalan 509 Lira makbuz mukabilinde toplanarak bankaya teslim edilecektir. Küçük, büyük, zengin, fakir her sınıf halkımızın bu hayırlı maksat uğrunda gücünün yettiği kadar seve seve ianede bulunacaklarını ümid ederiz. Teberruatta bulunan kimselerin isimlerini aşağıda dercediyoruz…”2 Bu açıklayıcı bilgiden sonra bağış da bulunan katılımcıları verilen meblağa göre sıralayarak veren Halkın Sesi Gazetesi’nde dikkat çeken en yüksek ikinci bağışı yapanın 100 Lira ile Delal Salim Aziz olmasıdır. Delal Salim o sıralar halkın kanını emen tefecilerin en meşhurudur. Özellikle Halkın Sesi Gazetesi’nde ilk sayfadan, “Lefkoşada, Atatürk meydanındaki dükkânlarımda, 1 Teşrinievvel 1943’ten (1 Ekim 1943NP) itibaren her gün saat 9-12 arasında müzayede ile eşya satışına başlanacaktır. M. Salim Aziz, Asmaltı, No:3 Lefkoşa. ”3 şeklinde verdiği ilanlarla fakir halktan aldığı malları satışa çıkarttığını anlıyoruz. Bu zatı muhterem de K.A.T.A.K’da kurucu olarak cemaatin bütünlüğü için çalışacak olanlardandı.
Kısa kesip meselemizin özüne dönelim,  K.A.T.A.K kurulurken particiliği nefret edilecek bir illet olarak gören Dr. Küçük ve arkadaşlarının sesi konumundaki Halkın Sesi Gazetesi 21 Nisan 1943 tarihli yayınında, “Yavuz” takma ismi ile yazan Kazım Bedevi’nin kalemiyle şekillenen Günün Cilveleri bölümünde “Particiliğe Paydos!” başlıklı bir de birlik yazısı yayınlıyordu: “Hafızamı toplayarak bir an düşünüyorum. Zihnimde maziyi tecessüm ettirerek kendimi hatırladığım çağdan bugüne kadar Kıbrıs Türk Cemaatinin içtimai hayatında geçirdiği bin türlü tahavvülleri, çekişmeleri ve bunların en belalı tarafı olan particiliği hayalimde canlandırarak geçen bu kıymetli uzun yıllar karşısında titremekten kendimi alamıyorum. Bu yeşil adanın azınlığını teşkil eden bizler, bu uzun yıllar zarfında bir birimizi baltalamak hodbinliğin aramızda saçtığı ikilik denilen o menhus tohumu saçmak ve yekdiğerimizi beğenmiyerek eşraf ve mütehayyizan!. Denilen o yaldızlı ünvanın perdesi arkasında bir kaçımızın mühim bir kitleyi mağrur nazarlarle hakir ve kıymetsiz görmek gibi en tehlikeli huylarımızın varlığımıza endirdiği yıkıcı darbeler yüzünden bir çok haklarımızın kendi elimizle nasıl gömüldüğünü kalbimiz sızlayarak göz önüne getirirsek Kıbrısta ilk defa olarak yeni doğan “Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu”nun kıymet ve ülviyetini takdirde zerre kadar tereddüt etmiyeceğimize şüphe yoktur. Yalnız bizim iddiamızla değil.. Geçmiş zamanın olayları ve Türk Matbuatının koleksiyonları ile de sabittir ki bu memlekette Evkafle halk arasında meşhur Çin Seddini andıracak bir şekilde daima aşılmaz bir mania bulunmuş ve yıllarca bu iki taraf birbirine zıt yabancı birer düşman vaziyeti almıştı. İşte yıkılması imkansız gibi görünen bu korkunç maniayı ve o menhus ayrılığı ortadan kaldırmak şerefini kurumun doğmasında görüyoruz. Açık bir alın, temiz bir kalp ve hüsnü niyetle teşekkül eden K.A.T.A.K hiç şüphe yoktur ki bir taraftan yetmiş bin Türk varlığını temsil ettiğinden göğsümüz sevinçle iftiharle kabarırken grurla söyleyebiliriz ki bu topluluğu bizden ümit etmiyen sair unsurların da hayret ve hayranını mucip olmuştur. Evkafın tehlikeli bir barıt fıçısı, haklıda yanaşılmaz yırtıcı bir sürü sananlar şimdi anlamıştır ki, ne Evkafta, ne de halkta bu iki ağır töhmet hakikat olmayıp yine kendimiz tarafından vurulmuş sahte bir damgadan başka bir şey değildir. Bunu son hadise teyit etmiş değil midir? Bilinmelidir ki varlığına ve şerefine sarsıntı verecek herhangi bir tehlikenin baş göstermesi karşısında bu asil millet her şeyi unutur ve hemen yıkılmaz bir kale gibi yekvücut olarak şeref ve varlığının bütünlüğü uğruna umulmadık bir anda topluluk ve mucizeler yaratmasını bilir ve bunun hakkından da gelebilir. İşte 20 yıldan sonra gömdüğü ikilik ve yarattığı topluluk timsali “K.A.T.A.K” Türk bağrından doğmuştur.”4
O günlerin atmosferinde “Particiliğe” lanet yağdıran Dr. Küçük ve arkadaşları nasıl olmuştu da 23 Nisan 1944 yılına gelindiğinde K.A.T.A.K’tan ayrılarak yeni bir parti “Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi”ni kurmuşlardı. Bu konuya daha sonra derinliğine değineceğiz fakat önce K.A.T.A.K’ın ilk bir yılına ve yaşananlara bakalım. Bu arada 1943 Belediye seçimleri sonunda Necati Özkan’dan daha fazla oy almayı başaran Dr. Küçük ilginç şekilde K.A.T.A.K’ın ilk oturumundaki seçimde Necati Bey’in gerisinde kalmıştır. Kısa sürede Faal üyelerin gayretiyle Ada’nın dört bir köşesinde örgütlenen K.A.T.A.K bir birliktelik türküsü haline gelmiştir. Ona yazılan milli duyguların sel olduğu şiirler ve övgüler her gün gazete sayfalarını süslemekteydi. Artık Dr. Küçük ve Necati Bey’in adları aynı şiirde iftiharla yazılmaktadır. Fakat K.A.T.A.K’ın kurulmasından daha 12 gün sonra Dr. Küçük gazetesinde “KATAK Açılırken” başlıklı yazısında şu şekilde bir açıklama yapma ihtiyacı duymuştu: “ Kıbrıs Türk Cemaatinin son refah ve saadet noktası olacağı muhakkak olan KATAK kurulurken yine bazı başıboş, işsiz güçsüz, daha doğrusu tabiri amiyanesiyle serserilerin büyük faaliyet ve enerji sarfettiklerini görmekle cidden büyük acı ve azap duymaktayız. (…) Deniliyor ki Dr. Küçük KATAK’ın aleyhindedir. Bunu tamamile reddeder ve bu çirkin propagandayı yapanların suratlarına yine bu gayrı nezih sözlerini fırlatırım. Ben pek ala biliyor ve takdir ediyorum ki bu bütün Kıbrıs Türklüğünün son halâs noktasıdır. Yine bu adamlara diyeceğim ki benim de bütün gaye ve maksadım mensup olmakle iftihar duyduğum Kıbrıs Türk Cemaatine gücümün kuvvetimin yettiği kadar maddi ve manevi yardım yapmak ve onu bugünkü yüz kızartıcı vaziyetten kurtarıp medeni milletlere yaraşır bir mevkie yükseltmek çıkartmaktır. Bunu muhaliflerimin böyle bilmesini rece ederken şeref peşinde koşmadığımı, sandaliye işgal için de uğraşmadığımı da anlatmak ister. Çünkü şeref ancak budalalar için bir meziyettir. Kendimin en fazla iftihar duyduğu ise mesleğimdir. Ben daha evvel de izah ettiğim gibi ortaya atılmış bulunuyorsam yalnız ve yalnız cemaate bir hizmettir, bir yardımdır…”5
Günler günleri aylar da ayları kovalamış ve tarih 9 İlk Kanun 1943 Salı (9 Aralık 1943 NP) gününü gösterdiğinde Lefkoşa’da, K.A.T.A.K Lefkoşa Federasyonu seçimi olmuştur. Dr. Küçük seçimi kıl payı kazanarak ilk 6 kişi arasına zorlayarak girmişti. Herhalde Doktor, şeref ve koltuk peşinde olmadığından olacak ki bunu hazmedememiş ve yine kaleme sarılıp gazetesinde birkaç gün sonra “Seçim Böyle mi Olur” başlıklı bir yazı döşemiştir: “… Bakınız, iyice dinleyiniz: Bayramın ikinci günü reylerini kullanmağa gelen köylülerimiz Katak merkezine yaklaştıkları zaman karşılarında katip kendilerini Bay Necati Özkan’ın evine gönderiyor ve orada bayram tebriki yapılacağı söyleniyor. İyi düşünce ile hareket eden ve hiçbir fena niyet sahibi olmıyan temiz köylüler de gösterilen yere gidiyor ve orada kahve ve sigara ile ağırlanarak ellerine küçücek Arap harfleriyle yazılı birer kâğıt parçası sıkıştırılıyordu ve kati talimat veriliyordu. Dikkat diye emir buyruluyordu şimdi federasyon azalarını seçmeğe gidiyorsunuz içimizden temizlemek istediğimiz fena adamlar vardır. Bunlara sakın reylerinizi vermeyiniz. Ellerinizdeki kâğıtta mevcut 6 ismi rey kâğıtlarına yazarsınız. O gün erken saattan evimden ayrılmamak mecburiyeti hâsıl olduğundan içtimaya ancak bir çeyrek saat sonra gidebilmiştim. Müzakere başlamış herkes reylerini veriyordu. Seçim yapılmış ve daha evvel ilan edilen şahıslar intihap edilmişti. Kapının önüne çıktığımız zaman beni çok iyi tanıyan bu köylü kardeşlerim etrafımı sarmış ve Bay Necati’nin evinde cereyan eden bu çirkin propagandayı teessüflerle anlatmağa başlamışlardır. Ve ceplerinden çıkardıkları küçük bir kâğıt parçasını bana uzatarak işte dediler. Bize bu isimlere rey vermemizi tenbih (tembih) etmiş ise de biz aldırmadık; çünkü zannettikleri gibi köylüler boğazlarına ip takılarak çekilecek insanlar değildir. İyi veya fenayı ayırt edecek kadar aklımız vardır. Kâğıda göz gezdiriyorum. Şu isimleri okuyorum: İzzet Bey, Av. Fadıl Bey, Necmi Avkıran Bey, Dr. Rauf Bey, Dr. Pertev Bey, Necati Bey. Bu mühim malûmat üzerine henüz oradan ayrılmayan Katak başkanına ve kÂtibine meseleyi izah ederek evime döndüm. Düşündüm ve düşünüyorum. 65 bin Türkün varlığile alâkadar bu en kudsi Katak’dan bile nasıl ve ne suretle istifadeye kalkışılıyor ve onu şahsi emeller uğruna nasıl alet ediyorlar. Şimdi acaba sormaz mıyız? Böyle bir intihabın kıymeti nedir? Ve hangi kanun buna müsaade edebilir? Kararı efkârı umumiye ye bırakırım.”6 Dr. Küçük kendisine karşı yapıldığını iddia ettiği “kombinacılıktan” uzak temiz bir siyasetçi olarak gözyaşı döküyordu. Acaba durum bumuydu? Dr. Küçük öyle diyor! Dr. Küçük sonra gazetesinde Necati Bey’in kavgalı olduğu kardeşi Osman Nurettin Mısırlızade imzalı ve “Evvelâ Cemiyet Böyle mi Olur” başlıklı bir yazıyı yayınlayarak Necati Özkan’ın kardeşinin bile kendisine karşı olduğunu yazarak yazının sonunda şöyle diyecektir. 

“Kardeşinin bu yazılarına acaba Bay Necati ne cevap verecektir. Yoksa bu satırlarda (Seçim Böyle mi olur) başlıklı yazı gibi sükütle mi karşılanacaktır?”7 Siyasal deneyimlerimizde listecilik ve kombinacılık hastalığının kökenleri üzerine iyi bir örnek olarak da değerlendirilebilecek olan bu olay, aslında böyle gelişmiş olmasa bile bunun siyaset deneyimlerimiz arasında bir realite olarak karşımıza çıkması, bugünlere kadar siyasetçilerin bunu başarılı siyasetçi profiline yazmış olması ne kadar dramatik değil mi? Bugün partilerin delegeleri bile aynı uğurda savaşan “Siyasetçi”lerin maşaları olmaktan öteye gidemiyorlar. Siyaseti İngiliz’den öğrenmiş atalarımızın gurur duyduğu çocuklarıyız. Hiçbir zaman şeref ve koltuk peşinde koşmayanların propaganda için bir aileyi birbirine düşürmekten geri kalmadığı o dönemlerde siyasetimizin temelleri de atılıyordu. Bugünlere gelmek kolay olmadı! Necati Bey’e gelince bu olayları “evet” sukutla karşılamıştır. Fakat ne fayda yakında yapılacak olan Kardeş Ocağı Azalığı seçimi için şeref ve koltuk peşinde olmayanlar hazırlanırken yine hüsrana uğrayacaklardır. Ve o zaman da Necati Bey yine hedef olacaktır. Ama bu defa ipler fena halde kopacaktır. Zira Dr. Küçük, kendisine yollandığını iddia ettiği imzasız bir mektubu Halkın Sesi’nde “Yeni Edebiyat Numuneleri…” başlığı altında şöyle yayınlayacaktı:
İmzasız Mektup,
“Ey eşek Dr. Fadıl Küçük. Be namussuz, kara cahil, küstah herif, sen ne adam oldun ki bizim kulübümüze Kardeş Ocağına aza olmak istedin. Senin yerin babanın ahırları ve Çetinkaya Kulübü olduğunu bilmiyor musun?(...)”8 Mektup böyle başlıyordu. Fakat gerisine gerek yoktu. Çünkü Dr. Küçük yazısında bu mektup aracılığıyla belli kimselere gereken mesajı yollayacaktı. Bu mektuba istinaden Kardeş Ocağını hususi bir kahvehaneye benzeten Dr. Fadıl Küçük ve arkadaşları, hiçbir zaman koltuk peşinde koşmamış olmalarının hırsıyla neler yazıyorlar neler. Gelecek hafta, siyasal deneyimlerimize ışık tutacak olan İngiliz’den olma, Kıbrıslı Türk’ten doğma K.A.T.A.K’ımızın siyasal deneyimlerimize neler kattığını ve Dr. Küçük – Necati Özkan çatışmasını en acımasız boyutları ile siz değerli okuyucularımıza sunmaya çalışacağım.
Devam Edecek…

DİPNOTLAR
1Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Tekrar Başlarken”, 21 Nisan 1943, Sayı:253, Sayfa:1
2Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Türk Azınlığının Haklarını Koruyacak Yeni Bir Cemiyet Kuruldu”, 21 Nisan 1943, Sayı:253, Sayfa:1
3Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi,1 Ekim 1943, Sayı:322, Sayfa:1
4Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Günün Cilveleri-Particiliğe Paydos!-”, 21 Nisan 1943, Sayı:253, Sayfa:2
5Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “KATAK Açılırken”, 30 Nisan 1943, Sayı:257, Sayfa:1
6Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Seçim Böylemi olur?”, 16 Aralık 1943, Sayı:352, Sayfa:1
7Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Evvela Cemiyet Böyle mi Kurulur?”, 25 Aralık 1943, Sayı:356, Sayfa:1
8Girne Milli Arşiv, Halkın Sesi Gazetesi, “Yeni Edebiyat Numuneleri…”, 18 Aralık 1943, Sayı:353, Sayfa:1



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder