Naim PINAR
KAVGA
BÜYÜK SEBEP “KÜÇÜK”
I
Kıbrıslı Türklerin siyasal yaşamında 1940’lı yıllar önemli
olaylara sahne olmuştur. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler arasında yaşanan
“Liderlik” kavgası siyasal deneyim açısından milât olarak kabul edilmektedir. Kıbrıslı
Türk aydınlar, 1878’de Ada’nın Osmanlı tarafından İngiltere’ye kiralanmasıyla
başlayan yeni süreçte, yaşanan iki dünya savaşının etkisi ve Ada’nın diğer
etnik toplumu Kıbrıslı Rumların erken uluslaşma bilinciyle ortaya çıkan
“Enosis” talepleri karşısında bir varoluş mücadelesi verilmekteydiler. Bu çetin
mücadele içerisinde Kıbrıs Türk Cemaati’ne yön veren etkin fikriyat; 1923’de
kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin etkisiyle “Türk milliyetçiliğidir”. Bu dönemde
toplumumuzun ileri gelenleri, ne İngilizlerin zaman zaman dillendirdiği
muhtariyet önerisine ne de Kıbrıslı Rumların Bağımsızlık ve daha sonra Enosis
taleplerine yakın değillerdi. Kıbrıslı Türklerin içerisinde değişik fikirsel
kavgaları olan grupların ortak noktası “Anavatan” Türkiye’ye tabi olmaydı. Bu
süreçte önce, 1930 yılındaki Kavanin Meclisi Seçimlerinde İngiliz İdaresine
karşı Kemalistlerin grubu olarak Mersin Dalı amblemleriyle ortaya çıkan
“Halkçılar”ı görüyoruz. Halkçıların Liderliğini yapan Mısırlızade Necati Özkan
Bey’dir. Karşılarındaki grup ise, İngilizlerin desteklediği Zeytin Dalı
amblemleriyle Gelenekçiler’dir. Bu grubun Liderliğini ise Evkafın Türk
Murahhası Mehmet Münir Bey yapmaktaydı. Sırasıyla 1930 Kavanin Meclisi
seçimleri, 1943 Lefkoşa Belediye seçimleri, 1943 K.A.T.A.K’ın kuruluşu ile
oluşan birlik havasını ve bu havanın nasıl bozulduğunu,1944’de Dr. Fazıl
Küçük’ün öncülüğünde kurulan Milli Parti döneminde yaşanan kavgaların yarattığı
cemaat içindeki ayrılıkların yankılarını, Dr. Küçük ile Necati Özkan Bey’in
arasında geçen çatışmaları, bu süreçte 8 Eylül 1949 günü Kardeş Ocağı’nda
yapılan Kurumların birleşmesine yönelik toplantıda konuşulanları ve alınan
kararları, Necati Özkan ve arkadaşları ile Dr. Küçük ekibinin Liderlik
kavgalarını, dönemin gazetelerinden siz değerli okuyucularımıza aktarmaya
çalışacağım.
1940’lı yıllarda doruğa ulaşan Dr. Küçük ve Necati
Özkan’ın siyasi rekabetleri esnasında ortaya çıkan tablo siyasal deneyimimiz
açısından son derece önemlidir. Zira bugün siyaset kurumunun zeminini görmemize
imkân tanıyacak olan o dönemin Liderlik kavgaları arasında yaşanan entrikalar,
iftiralar ve transferler ile medya üzerinden yaşanan propaganda savaşının
boyutları parmak ısırtacak boyuttadır. Çocuklarımızın okullarımızda okuduğu
Kıbrıs Tarihi derslerinde öğretilen Dr. Küçük’ün siyasal hayatı acaba ne kadar
doğru? Ya Necati Özkan ile ilgili tarihin tozlu belgelerindeki gizli gerçekler?
Hem sömürge yönetimine direnen hem de zamanı gelince Türkiye yetkililerini
eleştirmeye hiç çekinmeyen Halkçı Liderin toplumsal olarak hak ettiği yer bu mu
olmalıydı? 1930’lu yıllarda “Geç öne,
doğru yol göster Necati, Bağrımız yanıktır, su ver Necati” sloganlarıyla
alkışlanan halkçı Lider Necati Özkan’ın gün gelip nasıl Rumcu ilan edilip,
tartaklandığını, fabrikasının nasıl yakıldığını, nasıl Türkiye’ye girişinin
yasaklandığını ve bunun arkasında kimlerin olduğunu siz değerli okurlarımıza
belgeleriyle aktarmaya çalışacağım.
Halkın
Sevgisini Kazanan Mersin Dallı Adam…
Kıbrıslı Türklerin siyasal yaşamında önemli bir yeri
olan Mısırlızade Necati Özkan, önce 1926 ve 1930 yıllındaki Lefkoşa Belediye
Seçimlerinde önemli başarı göstermiştir. İngiliz Sömürge İdaresinin kurduğu “Kavanin
Meclisi” seçimleri sırasında 1930’da “Halkçılar” diye bilinen grubun
Liderliğini üslenip İngilizlerin desteklediği “Gelenekçilerin” adayı Mehmet Münir’e
karşı kazandığı zaferle Necati Bey kısa sürede Kıbrıslı Türklerin güven duyduğu
bir Lider konumuna gelmiştir.
1930 Kavanin Meclisi Seçimleri sırasında yayınlanan
Söz gazetesi, Halkçılar olarak bilinen, Mersin Dallı amblemleriyle seçimlere
giren grubun sesi konumundaydı. Söz Gazetesi’nin seçim propagandaları sırasında
9 Ekim 1930 tarihli yayınından O günlerde yaşanan olayların nasıl aktarıldığına
bakalım: “Geçen Perşembe günü gecesi(2
Ekim 1930 NP), Lefkoşa için unutulmaz
bir gecedir. Cezirenin hemen her tarafından adamlar gelmiş, verilecek nutukları
işitmek için, daha akşamdan Asma Altı’ndaki otelin yazlık mevkiini işgal
etmişlerdir. Tam saat 07.00’de Dellâl Salim’in kumandası altında başları hoş
olmayan bir grup gelmişti: Bunların içinde işkembeci, kasap ve şoför çırakları
da vardı. Vaziyetlerinden belli idi ki, hitabet kürsüsüne çıkacak zevatı
söyletmeyecek, gürültü çıkaracaklardı. Bir grup “Yaşasın Münir Bey” naralarıyla
halkı tacize başlamışlar ve ellerindeki bayrak ve zeytin dallarıyla sağa sola
yalpa vurarak mevcudiyetlerini cebren tanıtmağa çalışmışlardır. Başçavuş Recep
Bey, vesaitin gittikçe vahamet kesbedeceğini tahmin etmiş olmalı ki hemen
polise koşmuş ve meşhudatını amirlerine anlatmıştır. Şimdi kumandan vekili Faiz
Bey, Polis Müfettişi Şevki ve Muavini Mehmet Fazıl Beyler nutuk mahaline
gelmişler ve etrafı kollamaya koyulmuşlardır.
Tam
saat 08.00’de Mısırlızade Necati Bey yanında beş on fikir arkadaşıyla gelmiş ve
mevkilerine geçmişlerdir. Nutku dinlemek için toplanan halk, takriben 3000 kişi
vardı. Otel haricindeki sokaklar ise ahali ile dolmuş, civar damlara insanlar
çıkmış ve bütün manasıyla fevkalade bir gün yaşadığımız anlaşılmıştı. İçinde bulunduğumuz
vaziyetten memnun olmayan ve bizi bundan kurtaracağını vadeden Mısırlızade
Necati Bey’in nutkunu dinlemeye hazırlanan halk sabırsızlık içinde çırpınıyor
ve bir an evvel nutuklara başlanmasını istiyordu. Tam bu sırada Dellâl Salim ve
maiyetindeki uşaklar harekete gelmiş, ellerinde bayrakları ve “Yaşasın Münir
Bey” yazılı levhayı yükselterek olanca kuvvetleriyle bağırmağa başlamışlardı.
Nutuk mahallinde çavuşlar, onbaşılar ve neferler vardı. Fakat bunlar herkesi
rahatsız eden bu grubu dışarı atmak değil, mani etmeye bile lüzum
görmüyorlardı. Bu anda Necati Bey ayağa kalkmış ve ancak “Arkadaşlar, açtığımız
mücadele bayrağı altında hepimizin toplandığımızı görmekten mütevellit
memnuniyet ve heyecan duymaktayım…” diyebilmiştir. Necati Bey’in bu birkaç
kelimesini Necati Bey’in ta dibinde olduğum halde güçlükle işitebiliyordum.
Çünkü Dişçi Fuat, Salim Aziz’e omuz vermiş; Vasıf Cemal, Bullinin Ahmet’i
koltuklamış, Hallumanın Remzi ve Kasap Azmi hep birlikte “Yaşasın Münir Bey”
naralarıyla etrafı inletmişler ve nutkun işitilmesine meydan vermemişlerdir. Bu
çok çirkin vaziyet karşısında orada oturan binlerce halk isyan derecesine “Bu
ne rezalet” diye mırıldanmağa ve öfkelenmeğe başlamışlardı. Hakikaten hiddet
etmek içinde kuvvetli esbab vardı. Alelade zamanlarda ufacık bir hareket veya
yüksek sesle söylenmiş iki kelime için varlığını gösteren polis bu vaziyette
heykel gibi durmuş ve sanki bağrışanlar tılsımlı imiş gibi onlara dönüp de
“Yapmayın!” bile diyememişti. Necati Bey, kumandan Vekili Faiz Bey’e hitaben
dedi ki: “Faiz Bey, ben bu sarhoşların müşkülat çıkaracaklarını düşündüm ve
ahaliyi taht-ı nazarımda olan bir mahale davet ettim. Bunlar, maksad-ı mahsus
ile bağırıyorlar ve misafirlerimizi taciz ediyorlar. Nazar-ı dikkatinizi
celbeder ve bu adamların derhal buradan kaldırılmasını rica ederim!
Faiz
Bey, “bunları dışarı atmak salahiyetini haiz olmadığını ve henüz polisin
müdahale etmesine sebep olabilecek bir mesele vuku bulmadığını” söyledi.
Necati
Bey, teessüf ederek dedi ki: “ İngiltere Hükümetinin koca polis kuvveti bir-iki
sarhoşu susturmaktan izhar-ı acz ediyor. Şu Halde müsaade ediniz kendi adamlarımla
bunları dışarı atayım.” Şimdi halk bir ağızdan “Dışarı” naralarıyla etrafı
çınlatıyor ve rahatsızlıkla mukabele ediyordu.
Şayan-ı
memnuniyettir ki Necati Bey, sükûnetini muhafaza etmiş ve polisi müşkül ve
mesul bire vaziyete düşürecek emri vermemişti. Yoksa iş çok feci bir şekil
alacak ve bunun neticesi çok hazin olacaktı. Salim Aziz partisi, bağırmaktan
yorulmuş ve sesleri kısılmıştı. Mısırlızade Necati Bey bunu fırsat acz ederek
ve hitabet kürsüsüne çıkarak nutkunu, alkışlar ve ”Yaşa” nidaları içinde
bitirdi.
Necati
Bey, bu nutkunda “Münir Bey’in hükümet memuru olması hasebiyle Kavanin Azası
olmasının doğru olmadığını, halk ile hükümet menfaatleri karşılaştığında
hükümet tarafını iltizam ettiğini ve bunun neticesi olarak çok fena kanunlar
geçirildiğini bir tarafsil izah ettikten sonra, Evkaf Murahhası sıfatıyla Münir
Bey’in hizmet edemediğini, lisemize (Lefkoşa Türk Lisesi) İngiliz müdür
getirerek Cemaatin parasını israf ettiğini, Mektepte çocuklarımıza ve
Cemaatimize hakaret edildiğini, resmi günlerimizi tesit etmek isteyen
talebimizin hakaretle dövüldüklerini anlattı ve dinleyenleri hüngür hüngür
ağlattı.” Necati Bey müftülüğün ilgasından da acı acı şikâyetlerde bulunmuş ve Münir
Bey’in salahiyeti dâhilinde olmayan işlerde girişimiyle hükümeti de izlal
ettiğini ve bize pek büyük fenalıklar yaptığını söyledi ve çok alkışlandı.
Necati Bey’in konuşmasından sonra fikir arkadaşları
Baflı Avukat Ahmet Sait Efendi elindeki Türk bayrağıyla milli duygulara hitap
eden bir konuşma yapmış onun ardından kürsüye çıkan Avukat Fadıl Niyazi Bey ise
toplantının huzurunu kaçırmak için gelen zeytin dallı Münir Bey’in adamlarına
hiddetlenerek mekânı terk edip otele çıkmış ve halka bakan pencereden olanca
kuvvetiyle halka şöyle seslenmişti: “Halkın
Sesi, halkın sesidir ve bir avuç sarhoşun gürültüsü ile bu ses susturulamaz.” Fazıl
Bey’in ardından Avukat Raşit Bey konuşmuş onun ardından ise Söz Gazetesi Baş
Muhabiri Muallim Mehmet Remzi Bey söz almış ve halka şöyle seslenmişti: “Efendiler, sizi ve bizi buraya toplayan bir
sebep vardır. Bu sebepleri meydana getiren, Evkaf Murahhası Münir Bey’dir. Beş
senedir ıstırap çekiyoruz. Beş senedir şikâyet ediyoruz. Münir Bey, halkın bu şikâyetlerine
hiç ehemmiyet vermedi ve hala da verdiğine delalet edecek bir işaret yoktur. Bu
ıstıraplardan hepimiz bunaldık. Bundan kurtulmağa çare arıyoruz. İşte bizi bir
nokta etrafında toplayan saik budur. Kurtulmak istiyoruz ve kurtulacağız.
Kimseye hakaret etmek istemeyiz. Herkese hürmet ediyoruz. Fakat içinde
bulunduğumuz vaziyet bizi kımıldatıyor. Kımıldayış, çok mühim ve kıymetlidir
efendiler. Lefkoşa ve Girne kazalarını baştanbaşa gezdik. Halk ile yakından
temasa geldik. Dertlerimiz birdir. Menfaatlerimiz müşterektir. Halkın bizi
istikbal etmesi, halkın bize yanaşması ve halkın bakışı aşikâr gösteriyor ki
meselemiz, kurtuluş davamız halk tarafından anlaşılmış ve benimsenmiştir. Onun
için diyoruz ki bu, halkın kımıldanışıdır. Halkın hareketi en cebbar kuvvetleri
bile devirir. Halkın pazusunu bükecek bir kuvvet yoktur. Bu hareketi durdurmak
ve halkın hak isteyen sesini boğmak isteyenler ve buna çalışanlar vardır; fakat
bunlar halka yanaşmaktan korkuyor, saklanıyorlar ve kendi namlarına işte size
bu keyifli ve şataretli çocukları gönderiyorlar. Eğer Münir Bey’in halka
hürmeti olsaydı şüphe etmeyiz ki bu sarhoşları buraya göndermez ve sizi
mütemadiyen rahatsız etmeye tenezzül etmezdi. Sevininiz, eğleniniz çocuklar,
çünkü sevincinizin son saatlerini yaşıyorsunuz. Şimdi halk ağlıyor siz
neşeleniyorsunuz. Yarın halk gülecek ve siz susmağa mecbur olacaksınız. “
Aynı mitingde son olarak Münir Bey’in Türk Lisesinden
mektepten kovdurduğu Tahsin Bey duygusal bir konuşma yapmış ve İngilizci Münir
Bey’in lise üzerindeki baskısını şöyle anlatmıştı:”Efendiler, ağalar, ayaklarınıza kapanıp size yalvarıyorum, başımıza
bir İngiliz müdür getirdiniz, mekteplerimizi bir zindan haline koydunuz. Türk
çocukları bu mektepte milli benliklerini kaybediyor. Çocuklarınız hüviyetlerini
kaybediyor ve bütün milli varlığınız mahvoluyor. Buna fırsat vermeyiniz. Bizi
kurtarınız efendiler. Bundan şikâyet ettiğim ve halkı matbuatta, ceryan eden
vaziyetten haberdar ettiğim için İngiliz Münir beni mektepten kovdu, tardetti
efendiler. Ben çok sevdiğim mektebime gittim, fakat kaktırılarak kapı dışarı
edildim ve tekrar gidersem polise verileceğim emri ile tehdit edildim
efendiler. Sizin insafınız yok mu? Bize acıyınız, evlatlarınıza acıyınız! Şimdi
bile lise müdürü Mr. Grant buraya, içinize geldi ve burada liseli
arkadaşlarımız teker teker çağırarak mektebe götürmek istiyor. Tek, burada
söylenecek milli nutukları dinlemesin, tek burada tezahüratı görmesinler.
Tekrar ederim efendiler bize merhamet ediniz ve bizi bu karanlıktan
kurtarınız.”1
Söz Gazetesinin başyazarının aktardığına göre Ekrem
Tahsin Bey’in bu konuşması çok etkili olmuş ve Mısırlızade Necati Bey olduğu
yerden kalkarak liselilerin maruz kaldıkları bu durumdan haberdar olduğunu ve
seçimden sonra ilk iş lisenin ıslahatı ile ilgileneceğini, liseye mutlaka bir
Türk müdür getireceğini vaat eder. Necati bey’in bu vaadi halk tarafından
“Yaşa, Varol” sloganlarıyla alkışlar içinde karşılanır.
Mersin Dallı amblemleriyle halkın yüreğine su serpen
Necati Bey’in Liderliğindeki Kemalist Halkçılar, İngiliz Hükümetinin desteğini
alan Evkaf Murahhası Mehmet Münir Bey’i siyaseten yenmişler ve Münir Bey’in
yerine Kavanin Meclisine Necati Bey’i sokmayı başarmışlardır. 1930 Kavanin
Meclisi seçimlerinde kavga, esasen Türk Lisesine Türk Müdür atanması ve
Müftünün nasıl atanacağı konuları üzerinden şekillenmiştir. Daha 1925 yılında
genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’a atadığı ilk Türk Konsolosu Asaf Bey’in
adaya gelir gelmez tanışıp fikirsel yakınlık kurduğu Halkçı Cephe adayı Necati
Bey’e gittiği her yerde destek istemesi üzerine, İngiliz Hükümetinin
desteklediği Evkafçı adayların tepkisini almıştı. Asaf Bey, toplum içindeki
bazı yolsuzluklara müdahale etmek istemişti. Fakat Evkaf Murahhası Mehmet Münir
Bey bunu Evkaf işlerine dışarıdan karışma olarak yansıtmış ve nihayetinde Türk
Konsolosu Asaf Bey’i İngiliz Vali Storrs’a şikâyet etmişti. 1930 Kavanin
Meclisi bu ortamda yaşanmıştı. Daha sonra seçim propagandalarının yaşandığı
esnada Baf Kazasını ziyaret eden Konsolos Asaf Bey, Halkçılar lehine destek
konuşmaları yapmış ve bu durumdan oldukça korkan Gelenekçilerin Baf adayı Dr.
Eyyüp’de konsolosu İngiliz Sömürgeler Bakanlığına yazdığı bir mektupla şikâyet
etmişti. İngilizlerin Türkiye Hükümetine yapmış olduğu yoğun baskıya
dayanamayan Türkiye Hükümeti de kısa süre sonra Konsolosu Asaf Bey’i geri çağırmak
zorunda kalmıştı.
Lefkoşa’da seçimlerin sonucunun açıklanmasının
ardından Sarayönü’nde toplanan kalabalığa ateşli bir teşekkür nutuk atan Necati
Özkan Bey, daha sonra kendisine militanca destek olan Lefkoşa Türk Lisesi
talebelerinin gönlünü almak için miting alanından Liseye kalabalıkla birlikte
yürür. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Marşı okunup, İngiliz müdür
nezaretinde Lise’ye daha önce Mehmet Münir Bey’in izin vermediği Türk Bayrağı
çekilir. Oradan da Köprübaşı’nda yol yapımı için bir kısmı yine daha önce Münir
Bey tarafından kaldırılması onaylanan şehitlik ziyaret edilir ve kalabalık
oradan dağılır. Seçimlerden iki hafta sonra 29 Ekim kutlamaları için Kıbrıs’ta
hazırlıklar yapılır. Bu törenler esnasında Türklere ait işyeri, evlere,
binalara, derneklere, kahvehanelere ve lokallere bayraklar asılarak milli
duygular tatmin edilir. Bu kutlamalara Mehmet Münir Bey’in idaresinde olan
Evkaf Dairesi, camiler ve minareler iştirak etmiyor, Mehmet Münir Bey bir kez
daha İngiliz Hükümetine biat ediyordu. Vali Storrs, 29 Ekim kutlamalarının
olduğu günün sabahı Necati Özkan’ı polis nezaretinde makamına getirtmiş, iki
hafta önceki seçimlerin sonrasında Lise’de marş söyleyip, bayrak çekme olayını
okullara siyaset karıştırmak olarak gördüğünü söyleyip bundan sonrası için
tehdit etmiştir. Fakat oradan ayrılan Necati Özkan, valinin uyarılarına kulak
asmayarak öğleden sonraki lisedeki resmi kutlamalara katılmış orada bir konuşma
yapmış ve bunun sonucunda da tutuklanmıştır. Lise talebeleri, 29 Ekim
kutlamaları sırasında, o gün okulun tatil edilmesini ve direğe bayrak çekmek
istediklerini söylerler. Müdür Grant’ın bu isteklerine onay vermemesi sonucunda
ise talebeler, bayrağı çeker ve istiklal marşını okuyarak okulu terk ederler.
Bu dönemde Lefkoşa Türk Lisesi, Ada’nın tek Türk lisesi olması nedeniyle uzun
zamandır politik tartışmaların merkeziydi. Evkafçılar ve Halkçıların
birbirilerine üstünlük kurmak için çatıştıkları odaktı. Evkaf Murahhası görevi
dışında aynı zamanda Lise komisyonu başkanı olan Mehmet Münir Bey, komisyonda
devamlı Fikirdaşı Baf’tan Kavanin Meclisine girmeyi başaran Dr. Eyyüp ile
birlikte, Lise’ye İngiliz Müdür gereklidir şeklinde direnirler. Fakat olaylı 29
Ekim kutlamaları sonrası komisyonda Evkafçılar ve Halkçılar arasında çok ciddi
tartışmalar yaşanır. Bu tartışmaların sonucunda Müdür Grant’ın görevine son
verilir. Bu olay Halkçıların ilk ve son başarısı olarak tarihe yazılır.
Mehmet Münir Bey’e gelince, İngilizlerin kraldan çok
Kraliçeci olan bu muhterem kişiye Vali Storrs’un önerisiyle verdikleri mükâfat
şuydu; 14 Nisan 1931’de yapılan Kavanin Meclisi (yasama meclisi NP) açılışında
Mehmet Münir Bey’e “Officer of the British Empire” ile tanımlanan “Sir” unvanı
verilir. Bu unvan İngiliz İmparatorluğuna üstün hizmetlerde bulunanlara
verilmekteydi. Necati Bey mücadelesini sürdürür: Daha önce ilk kez 1918
tarihindeki Meclis-i Milli Hareketi diye bilinen hareketin bir devamı
sayılabilecek “İkinci Milli Kongre” diye adlandırılabilecek harekete girişir. Necati
Özkan, 20 Nisan 1931 tarihli mektubuyla adanın her tarafından gelecek olan
Kıbrıslı Türk ileri gelenlerini 1 Mayıs 1931 günü sabah saat:10.00’da
Lefkoşa’daki evinde toplantıya çağırır. Kongrede, Cemaati ilgilendiren konular
tartışılır. Burada alınan kararlardan dikkat çekenler: Evkaf İdaresinin Topluma
devrinin sağlanması, yeni müftünün seçilmesi ve üç yıl görev yapacak bir heyet
oluşturulmasıdır. Kongre sonucunda, tabi
ki İngilizler hemen müftüyü tanımadıklarını açıklarlar. Daha sonra malum olay
cereyan eder, 21 Ekim 1931’deki Vali Konağının yakılması ile başlayan isyan
sonucunda sansür yıları…
Bu baskı döneminde yıldızı yeniden parlayan Sir
Mehmet Münir Bey Kraliçesine hizmete devam eder. 12-13 yıl süren bu baskı
dönemi esnasında ada halklarına çeşitli yasaklar konur. Bu yasaklar daha çok
Milliyetçilik bilincinin bastırılmasına yönelik tedbirleri içermektedir. Bu
dönemde Eğitim, Şer-i Mahkemeler, Müftülük, Evkaf konularında artık tam yetki
Evkaf Murahhası Sir Münir Bey’e yani İngilizlere geçer. İkinci Milli Kongre
olarak adlandırılan hareketin kararları uygulanmadan askıya alınır. 2
Mersin Dallı amblemleriyle yüreklere su serpen
Necati Özkan Bey, İngilizlerin sıkıyönetimi altındaki dönemlerde güç kaybetse
de 1943 yılındaki Belediye seçimlerde yine aday olur. Fakat bu defa yeni
rakipleri vardır. Bu kez onlar da milliyetçi cepheden olduklarını
söylemektedirler. Ayrıca K.A.T.A.K’ın kuruluşunda daha önce büyük kavgalar
verdiği Sir Münir’de vardır. Dahası öğrencisi Dr. Fazıl Küçük’te artık siyaset
sahnesinde yer almaktadır…
Devam Edecek…
1
Girne
Milli Arşivi, Söz Gazetesi, 9 Ekim
1930, sayı:458, sayfa:2-3’den naklen Ergin M. Birinci, M. Necati Özkan
(1899-1970) IV. Cilt, Necati Özkan Vakfı Yayınları, İstanbul, Mayıs 2001,
S:25-35
2
Tarih
ve Toplum, Temmuz,1999, Sayı:187, S:13-14’den naklen Ergin M. Birinci, M. Necati
Özkan (1899-1970) IV. Cilt, Necati Özkan Vakfı Yayınları, İstanbul, Mayıs 2001,
S:19-24
*Girne Milli
Arşiv, Sir Mehmet Münir Beyin olduğu resimler, Nazif Bozatlı’nın arşivinden (Nazif 2-1 albümünden)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder