9 Kasım 2012 Cuma

DUVARLARINI AŞAN HİKÂYE (1)


Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
DUVARLARINI AŞAN HİKÂYE (1)
18 Ocak 1871’de, Versay Saray’ında Bismarck’ın “Alman İmparatorluğu”nun kuruluşunu ilan ettiğinden beri, iki Almanya’nın birleşmesi, Alman tarihinin en önemli olayıdır. Doğu Almanya’da komünist sistemin yıkılmasının en önemli yanı, iki Almanya’nın birleşmesi sonucunu doğurmasıdır. Bu birleşme Avrupa’nın stratejik yapısında, yeni bir yapılanmaya sebep olmuştur. Sovyetler Birliği için Doğu Almanya’nın konumu hayatiydi; zira Varşova Paktı adına Doğu Almanya’da Sovyet Kuvvetleri bulunuyordu. Doğu Almanya Komünist Partisi’nin Moskova’ya bağlılığı tamdı. Sovyet hegemonyasına karşı bir uydu ayaklanmasının 1953 Haziran’ında doğu Berlin ve Pilsen (Çekoslovakya)’de meydana geldiği göz önüne alınınca, Sovyetlerin Doğu Almanya üzerindeki kontrol durumunu anlamak zor değildir. O kadar ki, Batı Almanya’da büyük NATO ve Amerikan kuvvetlerinin varlığı karşısında, Doğu Almanya Sovyetler için, Polonya’nın da önünde bulunan, çok önemli “ileri hat” (frontline) teşkil etmekteydi.
Siyasal tarih açısından bakıldığında 1975 Helsinki belgesi ve Mikhail Gorbaçov’un 1987 Glasnost ve Perestroyka açılımlarından diğer doğu bloğu ülkeleri gibi Doğu Almanya’nın etkilendiği söylenemez. Kaldı ki, Gorbaçov’un, Polonya ve Doğu Almanya’ya karşı çok da ‘Yumuşak’ baktığını söylemek de mümkün değildir.
Bu nedenle, Doğu Almanya’daki değişim süreci diğer doğu bloğu ülkelerindeki gibi gelişmemiştir. Her şey, 1989 Temmuzunda, Doğu Alman Hükümeti’nin, halka ‘turistik çıkış vizesi’ vermesiyle başladı. Bu vize politikasının amacı, rejimden hoşlanmayanların ülkeden çıkıp gitmesini sağlamaktı. Lakin komşu ülkelere Doğu Almanya’dan öyle bir ‘turist’ akını oldu ki, sayıları onbinleri buluyordu. Fakat bu ‘turist’ akını komşu ülkeleri öyle bir sıkıntıya sokmaya başladı ki, konu uluslararası bir sorun haline geldi. Çünkü komşu ülkelere giden Doğu Alman vatandaşları, oradaki Alman ve Batı büyükelçiliklerine sığınıyordu. Sorunun uluslararası boyut kazanması, Doğu Alman Hükümeti ve Sovyet Rusya için büyük handikap oldu. Doğu Almanya’da 1989 Ekim ayından itibaren birçok büyük şehirde komünist rejim karşıtı gösteriler başlar. Yeni Reform, Barış ve İnsan Hakları İçin Teşebbüs ve Şimdi Demokrasi gibi birçok komünist aleyhtarı siyasal grupların ortaya çıkmasıyla olaylar kızışır. Gösterilerin kalbi Leipzig şehri olmuştu. Bu gösterilere, 100-200 bin insan katılmaktaydı. Doğu Alman Halkı tek ağızdan o sıralar çok popüler olan “We are the people” şarkısını söylüyor ve “Duvar yıkılmalıdır” derken “hür seçim” istiyorlardı.
Doğu Alman Halkının bu ayaklanması karşısında, Komünist Partisi, bir yumuşama işareti vermek üzere, Moskova’nın en güvendiği adam olarak bilinen ve 18 yıldır görevde bulunan Erich Honecker’i Parti liderliğinden uzaklaştırır. Fakat bu olay da halkı tatmin etmeyecekti. Gösteriler Dresden ve Doğu Berlin’e de yayıldı. Honecker’in yerine geçen Egon Krenz, hala “Alman topraklarında sosyalizm ile kapitalizm hiçbir zaman yan yana yaşamamıştır” diyordu.1 Buna rağmen hükümet, 9 Kasım 1989 günü Doğu ve Batı Berlin arasındaki, en az Ağlama Duvarı kadar meşhur “Utanç Duvarı”nı açmaktan kaçamaz. Bu kararla Doğu ve Batı Almanya arasında seyahat ve göç serbestliği hakkını eline alan binlerce Doğu Berlin’li alış-veriş için batı Berlin’e akın etti. Bunun arkasından hükümet,  2 Ocak 1990 da Berlin Duvarı’nın yıkılacağını ilan etti. 14 Ocak’tan itibaren de yıkılmaya başlandı. Birçok insanın Berlin Duvarı’nın yapılış tarihinden haberi yoktur.  1961 Ağustosunda, Doğu Alman Halkının Batı’ya kaçışını önlemek için inşa edilen bu  “Utanç Duvarı” (Schandmauer)  ortadan kaldırılmış oldu. 2 Fakat tarihe insan özgürlüğüne karşı örülen her duvarın yıkılmaya mahkûm olduğunu kanıtlarcasına...
II. Dünya Savaş’ının sonunda savaşı kaybeden Almanya ve başkenti Berlin işgal kuvvetlerince Amerikan, Fransız, İngiliz ve Sovyet bölgesi olarak dörde bölündü. Kısa süre sonra Batı ittifakı benzer şekilde olan yönetim birimlerini birleştirdi ve tek bir yönetim bölümüne dönüştü. Sovyet yönetimi ise bu birleşmeye karşı çıktı. Batılı işgal kuvvetleri Versailles'ten ders almış ve Almanya’yı tekrar inşaya girişmişken, Sovyetler intikam duygusuyla hareket etti ve Doğu Almanya´daki Almanları cezalandırmaya girişti. Ekonomisi çok kötü, siyasi yönetimi aşırı otoriter olan Doğu Almanya'dan Batı'ya kaçışlar başlamıştı. Sovyetlerden kaçış büyük ölçüde Berlin'den gerçekleşiyordu. Zamanla tel örgü ve mevzuat değişiklikleri de batıya kaçışı engelleyemez duruma gelmişti. Sovyetler, Batı Berlin'i Sovyetlerin içinde bir fesat yuvası, kapitalizmin kalesi, karşı propaganda merkezi olarak gördüğü için Berlin Duvarı'nı örmeyi çözüm olarak benimsedi. Duvarın kendisi 1961'de kurulmuştur; ancak Doğu ile Batı Almanya arasındaki katı sınır daha 1952'de çizilmişti. Amaç, sistemin ihtiyaç duyduğu ama sisteme ihtiyaç duymayan eğitimli ve genç insanların kaçmasını engellemekti. Ancak sadece Berlin Metro’sunu kullanarak 1955 yılına kadar 1950'lerin başında büyük bir ekonomik büyüme yakalayan Batı Almanya'ya 270 bin insan kaçmıştır. Berlin Duvarı bunun üzerine dönemin Sosyalist Birlik Partisi SED (Sozialistische Einheitspartei Deutschlands)  Genel Sekreteri Walter Ulbricht'in bir şeyler yapılması gerektiği konusunda Sovyet liderlerine danışması ve onaylarını alması sonucu kurulmuştur.
Duvar, Doğu Almanya’nın gittikçe daha da kötüleşen ekonomisine ek olarak, genç ve eğitimli kesimin de Batı Berlin’e sürekli geçiş yapmasıyla (1949-1961 yılları arasında sayıları 2,6 milyonu bulmuştur), Doğu Almanya meclisinin kararı sonucu 12-13 Ağustos 1961’de bir gecede örülmüştür. Planları tamamıyla gizlilik içinde gerçekleşmiştir. Öyle ki SED Genel Sekreteri Walter Ulbricht’in 15 Haziran 1961’de, Doğu Berlin’deki bir konferansta Batı Berlinli muhabir Annamarie Doherr’in sorusuna verdiği yanıtta geçen “Niemand hat die Absicht, eine Mauer zu errichten” (kimsenin bir duvar inşa etmeye niyeti yok) cümlesi bunun açık kanıtıdır. Duvarın ilk oluşturulan hali geçişleri engellemeyince yükseltilmiş mayın tarlaları köpekli askerler gözcü kuleleriyle geçiş tamamen engellenmiştir.
1961 yılında Berlin Duvarı'nın yerine önce sadece basit bir tel örgü çekildi. Daha sonra bu örgünün yerine adı "Utanç duvarı" olarak da bilinen Berlin Duvarı inşa edildi. Tel örgü, bu kez duvarın üstünde yeniden yer aldı. Doğu ve Batı Berlin'in arasındaki bu duvar, aslında biri 3,5 diğeri 4,5 metrelik iki çelik parçadan oluşuyordu. Doğu tarafına bakan duvar kaçmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmıştı. Buna karşılık Batı Almanya'ya bakan taraf ise grafitti ve çizimlerle doluydu. Doğu kısmında duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunuyordu, 186 yüksek gözetleme kulesi ve yüzlerce lamba konmuştu. Doğu tarafında motosikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi. Duvar boyunca 25 karayolu, demiryolu ve suyolu sınır kapısı yer alıyordu. Tüm bu kontrol ve gözetlemelere rağmen, yaklaşık 5 bin kişi tüneller, evde yaptıkları balonlar ve bunun gibi yollarla, Doğu'dan Batı'ya kaçmayı başardı.
Duvarla birlikte Doğu'dan Batı'ya kaçışlarda en büyük dramlardan biri de Bernauer Strasse'de yaşandı. Nitekim bu sokaktaki evler Doğu'da yer almalarına rağmen ön cepheleri batı’daydı. İlk başlarda pencerelerden yaralanmayı ve sakatlanmayı göze alan kaçışlar oldu, sonraları bunu önlemek için evlerin pencereleri tuğlalar örüldü. Kısa bir süre sonra ise bu evler tamamen yıkılarak yerlerine duvar örüldü. Doğu'dan Batı'ya kaçmak isterken yaşamını yitiren ilk kişi olarak bilinen Ida Siekmann, 22 Ağustos 1961'de işte burada can vermişti.

24 Ağustos 1961'de ise ilk kez silah gücüyle, 24 yaşındaki Günter Litfin'in Spree Nehri üzerinden kaçışı ölümcül olarak engellendi. Sınır nöbetçilerin mermileriyle yaşamını yitiren son kişi ise, duvarın yıkılmasından 9 ay kadar önce 6 Şubat 1989'te kaçmaya çalışan Chris Gueffroy oldu. Berlin duvarını aşmak isterken can verenlerin sayısı hala kesin olarak bilinmemekle birlikte, en az 86 en fazla ise 238 olduğu tahmin edilmektedir.
Bugün Güney Lefkoşa’da Kıbrıs Üniversitesi Yabancı Dil Bölüm Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Birgit Ziartidou, Werner ve Sibylle Olszewski çiftinin büyük evladı bir Doğu Alman olarak gözlerini dünyaya duvarlar arasında açtı. Werner Olszewski ile 77. Doğum günü münasebetiyle Kuzey Lefkoşa’da organize ettiğimiz yemekte tanışma şerefine ulaşmış oldum. Bu güzel insanların hayatlarının büyük bölümünü duvarlar arasında yaşamış olmaları beni bir sosyalist olarak hep üzmüştür. Birgit, Doğu Berlin’de öğrenciyken bugün eşi olan tıp öğrencisi Andreas Ziartidou ile tanışıp evlenmiştir. Michalis adında gurur duyulacak bir evlada sahip olan dostlarımız, hem Doğu Berlin (DDR) dönemine ve Utanç Duvarı’nın yıkılışına hem de 2003 Kıbrıs’taki sınır kapılarının açılışına şahit olmuşlardır. Berlin Duvarı öncesi ve yapılışını babası Werner ve annesi Sibylle’den aktaran Birgit, o günleri şöyle anlatıyor: “Evimiz, Doğu Berlin’in Hoppegarten bölgesindeydi. Burası, Doğu Berlin’in Batı ile olan sınırındaydı. Tıpkı bugün Ledra Palace trafik ışıklarında sınır kapısına bakan evler gibi. Babam, çocuk esirgeme kurumunda çalışıyordu, annemse öğretmendi. Henüz annem babamla nişanlıyken ve duvar inşa edilmemişken geçişler doğu ve batı arasında polis kontrolünde serbestti. 1961 öncesi insanlar, doğuda bulamadıkları ilaç, giyecek, yiyecek maddeleri ve teknolojik aletleri almaya, doğuda gösterimi yasak olan Amerikan ve batı filmleri izlemeye sinemaya, dinleyemedikleri popüler batı müziklerini çalan eğlence yerlerinde dans etmeye batıya gidiyordu. 

O zamanlar doğuda (Doğu Berlin NP) alışveriş şimdiki gibi değildi. 2. Dünya Savaşından sonra Doğu Berlin’lilere verilen aylık alışveriş kuponu ile ihtiyaçlar gideriliyordu. Bu kuponda örneğin 2 kg yağ, 1 kg şeker, 5 kg patates, 10 ekmek gibi temel gıda maddelerini içeren sınırlı bir liste vardı. Bu kuponu Doğu Berlin’liler 15 yıl kadar kullandık. Batıdakiler ise savaştan sonra sadece 2 yıl kullanmıştı. O günlerde Doğu Berlin’lilerin ekonomik durumu iyi değildi. Doğu Berlin’de kullanılan 5 DDR Mark’ı batıda kullanılan 1 DM’ye  (Deutsche Mark) eşdeğerdi. Kıbrıs’ta kapıların açılmasıyla ekonomik durumu Güney Kıbrıs’taki halka oranla daha kötü olan Kıbrıslı Türklerle aynıydı. Bu yüzden batıda çok çalışan Doğu Alman vardı. Bisiklet parçaları, deri ceket, yağmurluk ve hatta muz gibi meyveleri doğuda bulamazdınız. Batıdan alışveriş yapan Doğu Almanlar eşine dostuna aldıklarını gösterince insanlar etkilenirdi. Batı tandanslı birçok şey doğuda yasaktı, sadece Rus filmleri ve şarkıları ile doğu bloğu üretimleri bulunurdu. Babam, büyükanneme doğuda olmayan kanser ilaçlarını almak için batıya geçer, batıdaki küçük para değişim ofislerinden DM (Deutsche Mark) alırdı. Yine babam bir gün batıya geçmiş, ilaçlar yanında başka şeyler de almıştı. DDR Polisi doğuya geçişteki kontrol noktasında babamı durdurmuş, elindekileri aldığı gibi o gün batıdan alıp giydiği ayakkabıları da almış ve babam eve yalınayak gelmişti.  O zamanlar batının ürünlerini kullanmak suçtu. Fakat bugün Kıbrıs’ın milliyetçi çevrelerinin yaptığı gibi DDR komünistlerinin üzerinde zaman zaman batıdan alındığı şüphe götürmeyecek kıyafetler görsek de bu asla konuşulmazdı. Annem çok beğenerek batıdan almış olduğu elbisesini hiçbir zaman işte giyemedi. Ancak akraba ziyareti, doğum günleri gibi özel günlerde giyebildi.  Babam, komünizm aleyhtarı biri değildi. Aksine doğuya inanmıştı, o sistemin insanıydı. Nerden bilebilirdi ki; bir gün o sistem, ara bölgede kalan annesinin mezarına gitmesine engel olacaktı. Babam, 13 Ağustos 1961’de her gün işe gitmek için kullandığı tramvay hattına (S Bahn-5, yolun üzerinden giden tramvay) geldiğinde dikenli tel, kum torbaları, Kalaşnikoflu askerleriyle (20 bin Sovyet askeri, DDR polisi ve Rus Panzerleri NP) çevrili sınırı karşısında gördü. 13 Ağustos 1961’den itibaren aileleri, bütün Avrupa’yı, ülkeyi bölen bu hat DDR için yüksek güvenlikli şehir sınırı, Batı Berlin için ise bir iç sınırdı. Sadece Berlin’de 155 km uzunluğundaki bu sınır, 12 metro (U Bahn, yolun altından giden metro) ve tramvay istasyonu ile 193 caddeyi bölüyordu. Babam o gün için çocuk esirgeme kurumundaki çocuklarla batıya gezi planlamıştı. Kadere inanamama rağmen, o günü yaşayan insanların kaderleri tesadüf eseri doğuda veya batıda olmalarına göre şekillenmişti. Şayet babam çocukları alıp batıya geçmiş olsaydı bugün burada bunları konuşuyor olmayacaktık. 13 Ağustos 1961 saat 04:00 de DDR radyosundan yayınlanan haberde “sonunda doğu sınırı batıya karşı antifaşist güvenlik duvarı (Antifasischtischer Schutzwall) ile güvenlik altına alındı”.

Duvar yapılmaya başlandığında; neden hiçbir Doğu Alman buna karşı çıkmamıştı? Sanırım korku, şok ve tabi propaganda sayesinde birçok insanımız DDR’ın zaman içinde çok daha iyi olacağına inandırıldı. Ayrıca yabana atılmayacak 20 bin Sovyet askerini de unutmamak lazım. Doğu Alman halkının çoğu o zaman Amerikan Başkanı Keneddy’i Mesih gibi görüyor, “özgürlükler ülkesi Amerika” nın buna izin vermeyeceğini düşünüyordu. Annemle babam Batı Berlin’i bana anlatmaya başladığında Batı benim için Ay’a gitmekle aynı şeyi ifade ediyordu. Bizim zamanımızda Batı’ya sadece emekliler, sakatlar ve hastalar serbestçe gidebilirdi. Çünkü “komünizmin” onlara ihtiyacı yoktu. İnşa edilmeye başlayan duvar hakkında konuşurken, duvar deyip geçemezdiniz, onun DDR tarafından belirlenen bir adı vardı. Antifaşist Koruma Duvarı demek zorundaydınız. Benim için ilk defa sınır geçip dedemin ara bölgedeki mezarına gidişim 5 yaşındayken olmuştu. Sınırda hatırladığım tüm sınır hattı boyunca uzanan saldırgan Alman Kurtları ve çok korktuğumdu. Şimdi sınır denince aklıma hep o korkunç sahne gelir.  Ne gariptir ki bugün Kıbrıs’ta askerlik görevini yapan oğlum ikiye bölünmüş Lefkoşa’da Berlin Duvarı 2 adlı kafenin yanında nöbet tutmakta, Kıbrıs’ta yine sınırlar var ve üstelik başkanım da bir komünist…”3
Devam Edecek…

1 International Herald Tribune, November 2, 1989’dan naklen Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt1-2, Alkım Yayınları, Genişletilmiş 12. Baskı, S:923.
2 Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt1-2, Alkım Yayınları, Genişletilmiş 12. Baskı, S:923.
3 Birgit Ziartidou ile yapılan söyleşi, 12 Eylül 2012, Kuzey Lefkoşa.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder