Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
DUVARLARINI
AŞAN HİKÂYE (1)
18 Ocak 1871’de, Versay Saray’ında Bismarck’ın
“Alman İmparatorluğu”nun kuruluşunu ilan ettiğinden beri, iki Almanya’nın
birleşmesi, Alman tarihinin en önemli olayıdır. Doğu Almanya’da komünist
sistemin yıkılmasının en önemli yanı, iki Almanya’nın birleşmesi sonucunu
doğurmasıdır. Bu birleşme Avrupa’nın stratejik yapısında, yeni bir yapılanmaya
sebep olmuştur. Sovyetler Birliği için Doğu Almanya’nın konumu hayatiydi; zira
Varşova Paktı adına Doğu Almanya’da Sovyet Kuvvetleri bulunuyordu. Doğu Almanya
Komünist Partisi’nin Moskova’ya bağlılığı tamdı. Sovyet hegemonyasına karşı bir
uydu ayaklanmasının 1953 Haziran’ında doğu Berlin ve Pilsen (Çekoslovakya)’de
meydana geldiği göz önüne alınınca, Sovyetlerin Doğu Almanya üzerindeki kontrol
durumunu anlamak zor değildir. O kadar ki, Batı Almanya’da büyük NATO ve
Amerikan kuvvetlerinin varlığı karşısında, Doğu Almanya Sovyetler için,
Polonya’nın da önünde bulunan, çok önemli “ileri hat” (frontline) teşkil
etmekteydi.
Siyasal tarih açısından bakıldığında 1975 Helsinki
belgesi ve Mikhail Gorbaçov’un 1987 Glasnost ve Perestroyka açılımlarından
diğer doğu bloğu ülkeleri gibi Doğu Almanya’nın etkilendiği söylenemez. Kaldı
ki, Gorbaçov’un, Polonya ve Doğu Almanya’ya karşı çok da ‘Yumuşak’ baktığını
söylemek de mümkün değildir.
Bu nedenle, Doğu Almanya’daki değişim süreci diğer
doğu bloğu ülkelerindeki gibi gelişmemiştir. Her şey, 1989 Temmuzunda, Doğu
Alman Hükümeti’nin, halka ‘turistik çıkış
vizesi’ vermesiyle başladı. Bu vize politikasının amacı, rejimden
hoşlanmayanların ülkeden çıkıp gitmesini sağlamaktı. Lakin komşu ülkelere Doğu
Almanya’dan öyle bir ‘turist’ akını oldu ki, sayıları onbinleri buluyordu. Fakat
bu ‘turist’ akını komşu ülkeleri öyle bir sıkıntıya sokmaya başladı ki, konu
uluslararası bir sorun haline geldi. Çünkü komşu ülkelere giden Doğu Alman
vatandaşları, oradaki Alman ve Batı büyükelçiliklerine sığınıyordu. Sorunun uluslararası
boyut kazanması, Doğu Alman Hükümeti ve Sovyet Rusya için büyük handikap oldu. Doğu
Almanya’da 1989 Ekim ayından itibaren birçok büyük şehirde komünist rejim
karşıtı gösteriler başlar. Yeni Reform, Barış ve İnsan Hakları İçin Teşebbüs ve
Şimdi Demokrasi gibi birçok komünist aleyhtarı siyasal grupların ortaya
çıkmasıyla olaylar kızışır. Gösterilerin kalbi Leipzig şehri olmuştu. Bu
gösterilere, 100-200 bin insan katılmaktaydı. Doğu Alman Halkı tek ağızdan o
sıralar çok popüler olan “We are the people” şarkısını söylüyor ve “Duvar
yıkılmalıdır” derken “hür seçim” istiyorlardı.
Doğu Alman Halkının bu ayaklanması karşısında,
Komünist Partisi, bir yumuşama işareti vermek üzere, Moskova’nın en güvendiği
adam olarak bilinen ve 18 yıldır görevde bulunan Erich Honecker’i Parti
liderliğinden uzaklaştırır. Fakat bu olay da halkı tatmin etmeyecekti. Gösteriler
Dresden ve Doğu Berlin’e de yayıldı. Honecker’in yerine geçen Egon Krenz, hala “Alman topraklarında sosyalizm ile
kapitalizm hiçbir zaman yan yana yaşamamıştır” diyordu.1 Buna rağmen hükümet, 9 Kasım 1989 günü Doğu ve Batı Berlin
arasındaki, en az Ağlama Duvarı kadar meşhur “Utanç Duvarı”nı açmaktan kaçamaz.
Bu kararla Doğu ve Batı Almanya arasında seyahat ve göç serbestliği hakkını
eline alan binlerce Doğu Berlin’li alış-veriş için batı Berlin’e akın etti.
Bunun arkasından hükümet, 2 Ocak 1990 da
Berlin Duvarı’nın yıkılacağını ilan etti. 14 Ocak’tan itibaren de yıkılmaya
başlandı. Birçok insanın Berlin Duvarı’nın yapılış tarihinden haberi
yoktur. 1961 Ağustosunda, Doğu Alman
Halkının Batı’ya kaçışını önlemek için inşa edilen bu “Utanç Duvarı” (Schandmauer) ortadan
kaldırılmış oldu. 2 Fakat
tarihe insan özgürlüğüne karşı örülen her duvarın yıkılmaya mahkûm olduğunu
kanıtlarcasına...
II. Dünya Savaş’ının sonunda savaşı kaybeden Almanya
ve başkenti Berlin işgal kuvvetlerince Amerikan, Fransız, İngiliz ve Sovyet
bölgesi olarak dörde bölündü. Kısa süre sonra Batı ittifakı benzer şekilde olan
yönetim birimlerini birleştirdi ve tek bir yönetim bölümüne dönüştü. Sovyet yönetimi
ise bu birleşmeye karşı çıktı. Batılı işgal kuvvetleri Versailles'ten ders
almış ve Almanya’yı tekrar inşaya girişmişken, Sovyetler intikam duygusuyla
hareket etti ve Doğu Almanya´daki Almanları cezalandırmaya girişti. Ekonomisi
çok kötü, siyasi yönetimi aşırı otoriter olan Doğu Almanya'dan Batı'ya kaçışlar
başlamıştı. Sovyetlerden kaçış büyük ölçüde Berlin'den gerçekleşiyordu. Zamanla
tel örgü ve mevzuat değişiklikleri de batıya kaçışı engelleyemez duruma
gelmişti. Sovyetler, Batı Berlin'i Sovyetlerin içinde bir fesat yuvası,
kapitalizmin kalesi, karşı propaganda merkezi olarak gördüğü için Berlin
Duvarı'nı örmeyi çözüm olarak benimsedi. Duvarın kendisi 1961'de kurulmuştur;
ancak Doğu ile Batı Almanya arasındaki katı sınır daha 1952'de çizilmişti. Amaç,
sistemin ihtiyaç duyduğu ama sisteme ihtiyaç duymayan eğitimli ve genç
insanların kaçmasını engellemekti. Ancak sadece Berlin Metro’sunu kullanarak
1955 yılına kadar 1950'lerin başında büyük bir ekonomik büyüme yakalayan Batı
Almanya'ya 270 bin insan kaçmıştır. Berlin Duvarı bunun üzerine dönemin Sosyalist Birlik Partisi SED
(Sozialistische Einheitspartei Deutschlands) Genel Sekreteri Walter Ulbricht'in bir şeyler
yapılması gerektiği konusunda Sovyet liderlerine danışması ve onaylarını alması
sonucu kurulmuştur.
Duvar, Doğu Almanya’nın gittikçe daha da kötüleşen
ekonomisine ek olarak, genç ve eğitimli kesimin de Batı Berlin’e sürekli geçiş
yapmasıyla (1949-1961 yılları arasında sayıları 2,6 milyonu bulmuştur), Doğu
Almanya meclisinin kararı sonucu 12-13 Ağustos 1961’de bir gecede örülmüştür.
Planları tamamıyla gizlilik içinde gerçekleşmiştir. Öyle ki SED Genel Sekreteri
Walter Ulbricht’in 15 Haziran 1961’de, Doğu Berlin’deki bir konferansta Batı
Berlinli muhabir Annamarie Doherr’in sorusuna verdiği yanıtta geçen “Niemand hat die Absicht, eine Mauer zu
errichten” (kimsenin bir duvar inşa etmeye niyeti yok) cümlesi bunun açık
kanıtıdır. Duvarın ilk oluşturulan hali geçişleri engellemeyince yükseltilmiş
mayın tarlaları köpekli askerler gözcü kuleleriyle geçiş tamamen
engellenmiştir.
1961 yılında Berlin Duvarı'nın yerine önce sadece
basit bir tel örgü çekildi. Daha sonra bu örgünün yerine adı "Utanç
duvarı" olarak da bilinen Berlin Duvarı inşa edildi. Tel örgü, bu kez
duvarın üstünde yeniden yer aldı. Doğu ve Batı Berlin'in arasındaki bu duvar,
aslında biri 3,5 diğeri 4,5 metrelik iki çelik parçadan oluşuyordu. Doğu
tarafına bakan duvar kaçmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza
boyanmıştı. Buna karşılık Batı Almanya'ya bakan taraf ise grafitti ve
çizimlerle doluydu. Doğu kısmında duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın
tarlaları bulunuyordu, 186 yüksek gözetleme kulesi ve yüzlerce lamba konmuştu.
Doğu tarafında motosikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi.
Duvar boyunca 25 karayolu, demiryolu ve suyolu sınır kapısı yer alıyordu. Tüm
bu kontrol ve gözetlemelere rağmen, yaklaşık 5 bin kişi tüneller, evde
yaptıkları balonlar ve bunun gibi yollarla, Doğu'dan Batı'ya kaçmayı başardı.
Duvarla birlikte Doğu'dan Batı'ya kaçışlarda en
büyük dramlardan biri de Bernauer Strasse'de yaşandı. Nitekim bu sokaktaki
evler Doğu'da yer almalarına rağmen ön cepheleri batı’daydı. İlk başlarda
pencerelerden yaralanmayı ve sakatlanmayı göze alan kaçışlar oldu, sonraları
bunu önlemek için evlerin pencereleri tuğlalar örüldü. Kısa bir süre sonra ise
bu evler tamamen yıkılarak yerlerine duvar örüldü. Doğu'dan Batı'ya kaçmak
isterken yaşamını yitiren ilk kişi olarak bilinen Ida Siekmann, 22 Ağustos
1961'de işte burada can vermişti.
24 Ağustos 1961'de ise ilk kez silah gücüyle, 24 yaşındaki
Günter Litfin'in Spree Nehri üzerinden kaçışı ölümcül olarak engellendi. Sınır
nöbetçilerin mermileriyle yaşamını yitiren son kişi ise, duvarın yıkılmasından
9 ay kadar önce 6 Şubat 1989'te kaçmaya çalışan Chris Gueffroy oldu. Berlin
duvarını aşmak isterken can verenlerin sayısı hala kesin olarak bilinmemekle
birlikte, en az 86 en fazla ise 238 olduğu tahmin edilmektedir.
Bugün
Güney Lefkoşa’da Kıbrıs Üniversitesi Yabancı Dil Bölüm Başkan Yardımcısı olarak
görev yapan Birgit Ziartidou, Werner ve Sibylle Olszewski çiftinin büyük evladı
bir Doğu Alman olarak gözlerini dünyaya duvarlar arasında açtı. Werner
Olszewski ile 77. Doğum günü münasebetiyle Kuzey Lefkoşa’da organize ettiğimiz
yemekte tanışma şerefine ulaşmış oldum. Bu güzel insanların hayatlarının büyük
bölümünü duvarlar arasında yaşamış olmaları beni bir sosyalist olarak hep
üzmüştür. Birgit, Doğu Berlin’de öğrenciyken bugün eşi olan tıp öğrencisi
Andreas Ziartidou ile tanışıp evlenmiştir. Michalis adında gurur duyulacak bir
evlada sahip olan dostlarımız, hem Doğu Berlin (DDR) dönemine ve Utanç
Duvarı’nın yıkılışına hem de 2003 Kıbrıs’taki sınır kapılarının açılışına şahit
olmuşlardır. Berlin Duvarı öncesi ve yapılışını babası Werner ve annesi
Sibylle’den aktaran Birgit, o günleri şöyle anlatıyor: “Evimiz, Doğu Berlin’in
Hoppegarten bölgesindeydi. Burası, Doğu Berlin’in Batı ile olan sınırındaydı.
Tıpkı bugün Ledra Palace trafik ışıklarında sınır kapısına bakan evler gibi.
Babam, çocuk esirgeme kurumunda çalışıyordu, annemse öğretmendi. Henüz annem
babamla nişanlıyken ve duvar inşa edilmemişken geçişler doğu ve batı arasında
polis kontrolünde serbestti. 1961 öncesi insanlar, doğuda bulamadıkları ilaç,
giyecek, yiyecek maddeleri ve teknolojik aletleri almaya, doğuda gösterimi
yasak olan Amerikan ve batı filmleri izlemeye sinemaya, dinleyemedikleri
popüler batı müziklerini çalan eğlence yerlerinde dans etmeye batıya gidiyordu.
O zamanlar doğuda (Doğu Berlin NP) alışveriş şimdiki gibi değildi. 2. Dünya
Savaşından sonra Doğu Berlin’lilere verilen aylık alışveriş kuponu ile
ihtiyaçlar gideriliyordu. Bu kuponda örneğin 2 kg yağ, 1 kg şeker, 5 kg
patates, 10 ekmek gibi temel gıda maddelerini içeren sınırlı bir liste vardı. Bu
kuponu Doğu Berlin’liler 15 yıl kadar kullandık. Batıdakiler ise savaştan sonra
sadece 2 yıl kullanmıştı. O günlerde Doğu Berlin’lilerin ekonomik durumu iyi
değildi. Doğu Berlin’de kullanılan 5 DDR Mark’ı batıda kullanılan 1 DM’ye (Deutsche Mark) eşdeğerdi. Kıbrıs’ta
kapıların açılmasıyla ekonomik durumu Güney Kıbrıs’taki halka oranla daha kötü
olan Kıbrıslı Türklerle aynıydı. Bu yüzden batıda çok çalışan Doğu Alman vardı.
Bisiklet parçaları, deri ceket, yağmurluk ve hatta muz gibi meyveleri doğuda
bulamazdınız. Batıdan alışveriş yapan Doğu Almanlar eşine dostuna aldıklarını
gösterince insanlar etkilenirdi. Batı tandanslı birçok şey doğuda yasaktı,
sadece Rus filmleri ve şarkıları ile doğu bloğu üretimleri bulunurdu. Babam,
büyükanneme doğuda olmayan kanser ilaçlarını almak için batıya geçer, batıdaki
küçük para değişim ofislerinden DM (Deutsche Mark) alırdı. Yine babam bir gün
batıya geçmiş, ilaçlar yanında başka şeyler de almıştı. DDR Polisi doğuya
geçişteki kontrol noktasında babamı durdurmuş, elindekileri aldığı gibi o gün
batıdan alıp giydiği ayakkabıları da almış ve babam eve yalınayak gelmişti. O zamanlar batının ürünlerini kullanmak suçtu.
Fakat bugün Kıbrıs’ın milliyetçi çevrelerinin yaptığı gibi DDR komünistlerinin üzerinde
zaman zaman batıdan alındığı şüphe götürmeyecek kıyafetler görsek de bu asla
konuşulmazdı. Annem çok beğenerek batıdan almış olduğu elbisesini hiçbir zaman
işte giyemedi. Ancak akraba ziyareti, doğum günleri gibi özel günlerde
giyebildi. Babam, komünizm aleyhtarı biri
değildi. Aksine doğuya inanmıştı, o sistemin insanıydı. Nerden bilebilirdi ki;
bir gün o sistem, ara bölgede kalan annesinin mezarına gitmesine engel
olacaktı. Babam, 13 Ağustos 1961’de her gün işe gitmek için kullandığı tramvay
hattına (S Bahn-5, yolun üzerinden giden tramvay) geldiğinde dikenli tel, kum
torbaları, Kalaşnikoflu askerleriyle (20 bin Sovyet askeri, DDR polisi ve Rus
Panzerleri NP) çevrili sınırı karşısında gördü. 13 Ağustos 1961’den itibaren
aileleri, bütün Avrupa’yı, ülkeyi bölen bu hat DDR için yüksek güvenlikli şehir
sınırı, Batı Berlin için ise bir iç sınırdı. Sadece Berlin’de 155 km
uzunluğundaki bu sınır, 12 metro (U Bahn, yolun altından giden metro) ve
tramvay istasyonu ile 193 caddeyi bölüyordu. Babam o gün için çocuk esirgeme
kurumundaki çocuklarla batıya gezi planlamıştı. Kadere inanamama rağmen, o günü
yaşayan insanların kaderleri tesadüf eseri doğuda veya batıda olmalarına göre
şekillenmişti. Şayet babam çocukları alıp batıya geçmiş olsaydı bugün burada
bunları konuşuyor olmayacaktık. 13 Ağustos 1961 saat 04:00 de DDR radyosundan
yayınlanan haberde “sonunda doğu sınırı batıya karşı antifaşist güvenlik duvarı
(Antifasischtischer Schutzwall) ile güvenlik altına alındı”.
Duvar
yapılmaya başlandığında; neden hiçbir Doğu Alman buna karşı çıkmamıştı? Sanırım
korku, şok ve tabi propaganda sayesinde birçok insanımız DDR’ın zaman içinde
çok daha iyi olacağına inandırıldı. Ayrıca yabana atılmayacak 20 bin Sovyet
askerini de unutmamak lazım. Doğu Alman halkının çoğu o zaman Amerikan Başkanı
Keneddy’i Mesih gibi görüyor, “özgürlükler ülkesi Amerika” nın buna izin
vermeyeceğini düşünüyordu. Annemle babam Batı Berlin’i bana anlatmaya
başladığında Batı benim için Ay’a gitmekle aynı şeyi ifade ediyordu. Bizim
zamanımızda Batı’ya sadece emekliler, sakatlar ve hastalar serbestçe
gidebilirdi. Çünkü “komünizmin” onlara ihtiyacı yoktu. İnşa edilmeye başlayan
duvar hakkında konuşurken, duvar deyip geçemezdiniz, onun DDR tarafından
belirlenen bir adı vardı. Antifaşist Koruma Duvarı demek zorundaydınız. Benim
için ilk defa sınır geçip dedemin ara bölgedeki mezarına gidişim 5 yaşındayken
olmuştu. Sınırda hatırladığım tüm sınır hattı boyunca uzanan saldırgan Alman Kurtları
ve çok korktuğumdu. Şimdi sınır denince aklıma hep o korkunç sahne gelir. Ne gariptir ki bugün Kıbrıs’ta askerlik
görevini yapan oğlum ikiye bölünmüş Lefkoşa’da Berlin Duvarı 2 adlı kafenin
yanında nöbet tutmakta, Kıbrıs’ta yine sınırlar var ve üstelik başkanım da bir
komünist…”3
Devam
Edecek…
1
International
Herald Tribune, November 2, 1989’dan naklen Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi
Tarihi, Cilt1-2, Alkım Yayınları, Genişletilmiş 12. Baskı, S:923.
2
Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt1-2,
Alkım Yayınları, Genişletilmiş 12. Baskı, S:923.
3
Birgit Ziartidou ile yapılan söyleşi, 12 Eylül 2012,
Kuzey Lefkoşa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder