Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
ESKİ
GİRNE VE KARA KADININ EVİ
Girne, her dönem denizi ve dağ manzarasıyla tüm
yabancıların dikkatini çekmeyi başarmış, Kıbrıs’ın en güzel yerleşim
yerlerinden biridir. İngiliz
idaresindeki Kıbrıs’ta Girne Kaza Komiseri olarak (Andrew Scott-Stevenson, ilk
Ordu subayı sonra da Kaza Komiser yardımcısı ve Zaptiye Komutanı olmuş daha
sonra Kaza Komiseri olmuştur. NP) 1880-1883 yıllarında görev yapan, Yüzbaşı
Andrew Scott-Stevenson ve eşi Esme Scott-Stevenson ile Girne’de 5 yıl
kalmışlardır. Esme Scott-Stevenson’un bu süre zarfında tam bir Girne aşığı
olduğunu söyleyebiliriz. 1879 yılının bahar aylarında Esme Scott-Stevenson’un
kaleme aldığı “Our Home In Cyprus” (Kıbrıs’taki Yuvamız) adlı eserinde
sıklıkla; Girne ilçesinden, halkının
konukseverliğinden, havasından ve kaldıkları evlerinden bahseder durur.
Stevenson ailesi, Girne’de “Kara Kadı” diye bilinen bir şahsın evinde
oturmuşlardır.
Bu İngiliz kadın yazar eserinin bazı bölümlerinde
132 yıl önceki Girne’yi şöyle anlatıyor:
“ Girne Kapısı’nı geride bıraktıktan sonra yumuşak
topraklı bir ovada 5 mil kadar dörtnala gittik, sonra çıplak, volkanik
görünümlü kimi sırtlara vardık. Bu sırtlar dağ boyunca uzanır gider. Sadece birkaç
inç genişliğinde olan patika bu sırtların bulunduğu yörede zig-zatlar çizip bu
şekilde 3 mil kıvrılıp uzar. Sonraları
bu çıplak, kayalık sırtlardan ne kadar nefret edecektik! Buraları Kıbrıs’ın en
çıplak yöresidir. Killi bir topraktan, kayalardan yer yer sızan tuzlardan ve
dağınık kurşuni taşlardan başka bir şey yoktur çevrede. Buralarda yılanlar
kaynaşır. Yağmur mevsiminde bile bu sırtlar asla yeşermez veya yazın yolu o
kadar dayanılmaz yapan o beyaz, pişmiş görünümünü kaybetmez.
Tekrar kısa bir süre dörtnala gidiş bizi sonraları o
kadar çok seveceğim sevgili dağların eteklerine getirdi. Küçük ve sevimli bir
çam korusunun kenarından geçtik. Korunun o bir ucunda Ağırda köyü vardı. Bu
noktadan itibaren yol Ağırda Geçidi diye bilinir. Daha sonra, sert ve taşlı
yoldan, her iki tarafından yüksek dağlar bulunan dar bir boğaza tırmanırken her
adımda manzara giderek daha da güzelleşti.
Görüntü pek de öyle muazzam veya şahane değildi ne
var ki, Kıbrıs’ın başlıca güzelliği olan renkler kendini göstermeye burada
başladı. Mersin, şinya, badem ve ağıların, zeytinler, parlak yeşil çamlar ve
derli toplu harupların, çalıların arasında kendini gösterdiği bir yöreydi.
Burada durmak ve kucak kucak çiçekler toplamayı çok istedim. Evvelce sadece
limonluklarda görüp bahçenin gazabından korktuğum için dokunmaya cesaret
edemediğim çiçeklerdi bunlar. Kıbrıs’ta geçici olarak bulunduğum sürede
çiçekler benim en büyük zevkim olmuştu. Bu andan başlayan bir zevk…
(…) Güneş gittikçe gücünü gösteriyordu ve kendimi
yorgun hissetmeye başlamıştım. Bu esnada bir grup genç selvinin arasından
geçtim ve kendimi dağın o bir yüzünü gören bir noktada buldum: Önümde ne de hoş
bir ülke uzanıyordu. O korkunç Mesarya Ovasından sonra ne hayret verici bir
değişiklikti bu! İlkin diklemesine inen yamaçlar, çok güzel ve çeşitli çalılar
ve otlarla kaplıydı ve giderek ekili, bakımlı sırtlara dönüşüyor ve iki mil
uzunluğunda, sık ağaçlı bir düzlük halinde deniz kıyısına dek uzanıyordu.
(…) Önümde büyük ve sakin bir gölü andıran deniz
uzanıyordu ve bunun ötesinde de Küçük Asya (Anadolu)’nun dağları m avi kunt
kıyıları yükseliyordu. Bu dağlar tahayyül edilemeyecek kadar güzel bir fon
oluşturuyorlardı. İki kıyı arasında uzaklık 40 mildir, ama daha azmış gibi
görünür. (…)1
Esme Scott-Stevenson, Kıbrıs’ın ikliminden de çok
hoşnuttu. Özellikle Girne’nin iklimini çok beğenmişti. Bakın bu konudan
kitabında nasıl bahsediyor: “ Kıbrıs’ın kış iklimine gelince, onun için sadece
mükemmeldir derim. Akdeniz’in en iyi iklimidir o. Tabii çeşitli yerleri vardır
Kıbrıs’ın ve kişi bu konuda dikkatli bir seçim yapmalıdır. Şimdi Girne’yi
konuşacağım yalnızca. Kristmas haftası dışında ki soğuk geçtiğini itiraf
edeyim, bütün kışı kapı ve pencerelerimizi açık geçirdik. Gökyüzü sessiz bir
mavilikteydi, hava o denli sakindi ki yanık bir mum gün boyunca açık havada
sönmeden yanabilirdi. Karşı yakanın karlarla kaplı dağları beyaz bir örtü
gibiydi ve onları yalayarak geçen hava atmosfere bir keskinlik veriyordu ki bu
havayı çok tatlı yapıyordu. Bu sırada güneş mayıstaymışız gibi parlıyor ve
kuşlar hiç durmadan ötüşüyorlardı. ” 2
Esme hanım ayrıca Girne’nin bu güzel havasının ne
kadar sağlıklı olduğunu da vurguluyor;
“ Bana öyle geliyor ki
bu havada kişiye bir tonik gibi gelen bir şey vardır.” Dedikten sonra Esme
Hanım, kışı geçirmek için Girne’nin ideal olduğunu söyler. Esme hanım, buranın
herhangi lüks bir yanı olmadığını, doğru dürüst evleri bile olmadığı halde
Girne’nin havasının her şeye değdiğini yazıp 1879 yılında İngiliz istihkâm
birliklerinin Lefkoşa ve Girne arasında bir yol yapmaya başladıklarını ve çok
geçmeden ziyaretçiler ve hastalar için kentte birçok yerler açılacağını
kaydeder. Esme hanımın yazdıklarından kaldıkları evlerinden çok etkilendiğini
anlıyoruz. 1881 nüfus sayımından o günkü Girne’nin nüfusu, 566 Müslüman, 556
Ortodoks ve Çeşitli: 30 Gayrı Müslim olmak üzer toplam 2204 olarak bulunmuştur.
3
O zamanların sakin yerleşim yeri Girne’de “Kara Kadı” olarak
ün salmış bir şahsın evinde kalacaktır Scott-Stevenson ailesi.
KARA
KADI’NIN EVİ
Rum tarihçi Georgios İ. Georgiou, 1972 yılında
yayınlanan “İ Kerinia Ebi Turkokratias Ke Kata Ta Prota Eti Tis Anglikis
Katohis” (Türk İdaresinden İngiliz İşgalinin İlk Yıllarına Dek Girne) adlı
yapıtında, Scott-Stevensonların 1879 yılında yaşamlarını geçirdikleri evin eski
sahibi olan ve “Kara Kadı” olarak bilinen şahsiyet için şöyle der; “Ünlü bir
büyücüydü. İstanbul’da kuvvetli bir din
ve mistizm eğitimi görmüştü. Kendisi Laptalı, karısı da Girneliydi. İri siyah
gözleri ve kuvvetli bir kişiliği vardı. Büyü gücü ve de karşısındakini
etkileyen bakışıyla birçok akıl hastasını iyi etmişti.”
Yine Scott-Stevensonların kaldığı evin eski sahibi
hakkında Rina Castelli şöyle diyor; “Asıl adı Mustafa olan ve doğaüstü güçler
atfedilen Kara Kadı, eskilerin deyimiyle “Keramet Sahibi” bir zatmış. Yaşlı bir
Girneliden duyduğum onunla ilgili bir öykü kısaca şöyle: Kadı efendi, şimdi
(1974 NP) yerinde banka ve supermarket olan “Servis” binası bulunan Girne
çarşısındaki kahvehanede otururken limana Alanya’dan direğine bir akıl hastası
bağlı bir gemi gelmiş. Kaptan gelip durumu Kadı efendiye anlatmış. Bunun
üzerine “Çözün o adamı!” demiş Kara Kadı ve serbest bırakılan akıl hastası uslu
uslu gemiden çıkmış, bugün (1974 NP) de mevcut olan Türk döneminden kalma taş
merdivenleri çıkarak kahvehaneye gelmiş ve daha önceden hiç görmediği Kadı
efendi ona okuyup üfürmüş ve o anda iyi olmuş akıl hastası...” 4
Girne’de oturmaya başlayan ilk İngiliz kadın olan
Esme Scott-Stevenson kaldıkları evlerini eserinin “Kıbrıs Tarzı Evimiz” başlıklı bölümünde
şöyle anlatıyor:
“ Girne’deki
evimiz tahayyül edilebilecek en küçük tuhaf konuttur. Tek katlı ve bir dörtgen
şeklinde inşa edilmişti. Ortasında içi portakal, limon, ayva ve dut ağaçları
dolu bir avlusu vardı. Damı düzdü ve çamurla kaplıydı ve ilkbaharda mükemmel
bir bahçeye dönüşürdü, çünkü kuşların ve rüzgârın getirdiği tohumlardan büyüyen
çeşitli çiçekler açardı üzerinde. Girne’deki tüm damlar ilkbaharda yemyeşildir.
Bu damların birinden baktığınızda Girne havada uçan bir bahçeymiş gibi görünür.
(…) Evimizin arkası denize bakardı ve oturma odamız denize çakılmış direklerin
üzerine yapılmıştı. Öyle ki pencerelerden baktığımda aşağıda kayaların arasında
balıkların yüzdüğünü görebilirdim. (…) Küçük at nalı şeklindeki liman
çevremizdeydi. Limanın her iki yanında da iki eski, yıkık kule vardı. Küçük
Asya’dan gelen kayıkların geliş ve gidişlerini seyretmekten büyük zevk almaya
başlamıştım zamanla. Bu gemiler İngiltere’de hiç bilinmeyen türden yükler
taşırdı: İçleri sadeyağı dolu deri tulumlar, yığın yığın kilimler, halılar,
kereste, harup, teneke teneke lâmbasuyu, zeytin ve incir dolu variller ve gemi
dolusu eşekler! (sadece erkek eşeklerin ihracına izin vardır.)
(…) Oturma odamız gerçek anlamda Türk usulü
süslenmişti. Her renkte yıldızlar ve hilâller çepeçevre duvar başlarını kaplıyordu.
Onların altında da Kuran’dan ayetler çeşitli darbı meseller yer alıyordu.
Bunların Bazıları bana şöyle tercüme edilmişti:
“Tanrı bizi dost yüzlü görünüp de düşman kalpli olan
kişilerin şerrinden uzak tutsun.”
“Şarap ve kadın, aklı başında bir adamı zalime
dönüştürür.”
“Dilini tutmasını bilen başını kurtarır.”
“İstanbul’da yangın eşyalarınızı yok eder, veba
canınızı alır, kadınlar da aklınızı çeler.”
“Güzel bir kadın gördüğünüzde Tanrıya
şükretmelisiniz.”
“Dinleyin, ama inanmayın.”
“Tanrı kulunu hekimden, hâkimden korusun.”
“Akıllı adamın ağzı kalbinde, aptalın ise kalbi
ağzındadır.”
(…) oturma odasının tavanı başka bir âlemdi: Alçı
kabartmalar ve bunlar arasında badem şeklinde çukurlar vardı ki gittikçe
koyulaşan renklere boyanmıştı. Kanarya sarısı, amber, altın, portakal
kahverengi ve ayni zamanda mavi, kırmızı ve yeşil renkler… Söylemesi garip ama
hiç de korkunç değildi bu süsleme ve bir yerde odanın tümüyle uyum halindeydi.
Döşeme serin Türk hasırlarıyla kaplıydı. Arada birkaç parça İngiliz mobilyası
bu küçük daireye pek âlâ rahat bir görünüm veriyordu. (…) Sokak kapımızın
önünde cami bulunurdu. Zarif minaresiyle
dört köşe bir yapı. Müezzin günde dört kez (5 kez NP) minareye çıkıp
şerefesinde üç defa dönerek müminleri ibadete çağırırdı…” 5
Esme Scott-Stevenson’un
bu güzel yapıtında bahsettiği Girne’nin 1879 yılından itibaren birçok
İngiliz’in dikkatini çektiğini gözlemliyoruz. Meraklı okuyucularımızın, Kara Kadı’nın Evinin yerini bulmakta
zorlanmayacağını düşünüyorum.
1(Mrs.
Esme Scott-Stevenson, “Our Home in
Cyprus”, 1880, S.27-36. ‘dan naklen, Haşmet Muzaffer Gürkan ” Bir Zamanlar
Kıbrıs’ta” Galeri Kültür Yayınları, 1996, Lefkoşa, S.26-27.)
2(Mrs.
Esme Scott-Stevenson, “Our Home in
Cyprus”, 1880, S.27-36. ‘dan naklen, Haşmet Muzaffer Gürkan ” Bir Zamanlar
Kıbrıs’ta” Galeri Kültür Yayınları, 1996, Lefkoşa, S.26-27.)
3(Haşmet
Muzaffer Gürkan ” Bir Zamanlar Kıbrıs’ta” Galeri Kültür Yayınları, 1996,
Lefkoşa, S.34.)
4Rina
Castelli, “Kyrenia” 1974, S. 79
5(Mrs.
Esme Scott-Stevenson, “Our Home in
Cyprus”, 1880, S.27-36. ‘dan naklen, Haşmet Muzaffer Gürkan ” Bir Zamanlar
Kıbrıs’ta” Galeri Kültür Yayınları, 1996, Lefkoşa, S.28-29.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder