Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
BAŞKALARININ
HAYATLARI VE “STASİ”
Doğu Almanya Devlet Güvenlik Bakanlığı (Ministerium
für Staatssicherheit NP) Halk arasında “STASİ” olarak bilinirdi. Demokratik
Almanya Cumhuriyeti'nin (DDR NP) güvenlik ve istihbarat organizasyonu olan Stasi,
Doğu Berlin'den yönetilmekteydi. Lichtenberg şehrinde geniş kapsamlı bir
komplekse sahipti, bunun dışında şehrin muhtelif yerlerinde değişik
komplekslere de sahipti. Stasi, Dünya çapında etkin istihbarat örgütlerinden
biri olarak kabul ediliyordu. Daha önceki dönemlerde Stasi için kullanılan bir
başka ifade de Devlet Güvenlik Servisi’dir.
Stasi, 8 Şubat 1950 tarihinde kurulurken Sovyet gizli
servisi KGB model alınmıştır. KGB tarafından Varşova Paktı içerisinde en etkin
ve sadık ortak olarak kabul edilmekteydi. Stasi, 1989 yılında Berlin Duvarı
yıkılıncaya kadar birçok insanı dinlemiş, takip etmiş ve binlercesini hapse
atmıştır. 1950 ile 1989 tarihleri arasında Doğu Almanya’da Stasi için çalışan
çok sayıda muhbir ve ajan vardır. Bu ajanlardan biri de çok yakından takip
ettiğimiz Türkiye Liginde, 1992-1993 sezonunda Galatasaray forması giyen
Torsten Gütschow’dur. Galatasaray’da 19 resmi maçta forma giyip, 12 gol atan
Gütschow için Hollanda´nın ünlü dergisi “Voetbal International” şu ilginç
gerçeği ortaya koyuyordu. Doğu Alman futbolu hakkında geniş bir araştırma
haberi yapan dergi, Gütschow’un ülkesinin gizli servisi “STASİ” için çalıştığını
yazdı. Haberde, Berlin Duvarı yıkılana kadar, başka bir deyişle 1981-1989 yılları
arasında Stasi adına casusluk faaliyetleri yürüten Gütschow ile ilgili şu
ifadeler kullanıldı: “STASİ’nin en gözde
casusuydu; “Doğu Alman futbolunun çok sıradanlık üzerine kurulduğunu düşünenler
yanılıyor. Çünkü o dönemde futbol dünyasının içinde de bir sürü entrika
yaşanıyordu. Sosyalizm adına birçok futbolcu ortadan kayboluyordu. Hükümet
kendi politikası doğrultusunda şampiyon olacak takımı belirlerdi. Aynı zamanda
her büyük takım içinde birisini casus olarak barındırırdı. Bu görevi
yapanlardan biri de dönemin ünlü golcüsü Torsten Gütschow’du... Tecrübeli
futbolcunun, Dynamo Dresden’de forma giyerken, takım arkadaşları ve teknik
heyetle ilgili yüzlerce dosyayı STASİ’ye ilettiği biliniyor. STASİ’nin en gözde
elemanlarından olan Gütschow’un yaşanan her türlü bilgiyi yetkililere aktardığı
söyleniyor. Ancak iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Gütschow’un ismi 1992’de
deşifre edildi. Yıldız golcü bu iddiaları kesin bir dille yalanladı, ancak Stasi
ile yakından alâkalı olduğu kaynaklar tarafından her zaman doğrulandı.“Voetbal
International” dergisinin Gütschow’u ön
plana çıkararak yaptığı araştırmada, Doğu Alman kulüplerinde bazı oyuncular ve
yöneticilerin casusluk görevini yüklendikleri ama birbirlerinden haberdar
olmadıkları ifade edilmektedir. Hatta dönemin en popüler Doğu Alman takımı
Dynamo Dresden’de casus sayısının ne kadar çok olduğunu vurgulamak amacıyla
doktor ile malzemecilerin bile bu görev için STASİ tarafından zorlandıkları
bildirildi.”1
STASİ, İş çevrelerini, spor takımlarını, politikacılarını
ve sade vatandaşları dahi takip ediyordu. Yönetime karşı muhalif hissettiği
herkesi mercek altına alıyordu. Kendine has yöntemleriyle şüphelilerin evine,
işyerlerine gizlice dinleme cihazları yerleştiriyor, takibe alıyordu. Takip
ettikleri kişiler hakkında milyonlarca sayfalık bir arşiv oluşturuyordu. Takibe aldıkları kişilere almanca
“Operativen Personenkontrolle” OPK (Takip Edilen Kişi NP) deniyordu. OPK’lere
kod isimler verilerek dosyasına işleniyordu. Bu dosyaların ilk sayfasında
OPK’nin başlangıç tarihi ve dosya arşiv numarası yazılırdı. Gelin bu konuyu
Doğu Alman dostumuz Werner Olszewski’i için STASİ’nin tutmuş olduğu OPK: V 737
/ 83 kayıtlı takip dosyasından aktaralım: Werner Olszewski, Doğu Berlin’de
öğretmenlik yapmaktaydı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasına giden süreçte Protestan
Kiliselerinde örgütlü muhalif grupların rolü büyüktü. Bu kilise gruplarına
katılan kişileri sisteme tehdit olarak gören Stasi, buralara giden vatandaşlarını
takibe almıştı. Werner Olszewski’de bu gruplara katılmaktaydı. 1989 yılında iki
Almanya’nın birleşmesinden sonra Devlet Güvenlik Bakanlığı Sicil Koruma Federal
Komiserliği (BStU)'nun arşivlerinin Doğu Alman Halkına açılmasıyla birlikte
kendisi hakkında Stasi’nin tutuğu kayıtları görme fırsatı bulan Werner diğer
binlerce Doğu Alman gibi şok olmuştu. Bu dosyalarda çok detaylı kayıt
tutulmuştu. STASİ, kamu görevi yaparcasına herkes için günlük tutmuştu, tek
fark günlüğü tutulan kişilerin bundan haberdar olmamasıydı. Werner Olszewski’ye
ait OPK’nin ikinci sayfasında Deckname (Kod Adı NP): “Grüner” olarak
belirtilmekteydi. Muhbir olarak da Deutsch (Alman NP) yazılmaktaydı. Yani
Werner’i ispiyonlayan Alman’dı. Werner’in dosyasının ikinci sayfasında, takip edilen
kişi hakkında genel görüş (Übersichtbogen zur operativen Personenkontrolle)
başlığı altında verilen bilgilerde; Takip edilme nedeni (Gründe für das
Einleiten) olarak şunlar yazılmaktaydı: “Takip edilen şahıs, kilise gruplarıyla
yakın temasta ve Protestan kiliselerindeki devletle bağlantısı olmayan pasif
barış hareketinin bir savunucusudur. Bunun yanı sıra ikamet ettiği yer
itibarıyla “doğa koruyucuları” grubuna üyedir.”
Yine
ikinci sayfada takibin hedefi (Zielstellung der OPK) başlığı altında şunlar yazmaktaydı:
“Kilise gruplarıyla olan bağlantısı incelendiğinde takipteki şahıs üzerinde, bu
grupların çok etkili olduğu gözlemlendi. Takip edilen şahsın geleceği için bu
yolun doğru olmadığı ve pasif kilise grupları içinde olmaması gerektiği şahsa
net şekilde anlatılmalıdır.”
Takip
için atanan Stasi görevlisinin adının yazılı olduğu bölüm ikinci sayfanın sol
altında “Eingesetzle IM/GMS” başlığı altındadır. Werner’i takip eden INS “Siegfried
Klein” isimli ajandı. Dosya’nın üçüncü
sayfasında, bölüm 5 olarak yer alan; “Nachweis der Überprüften
İnformationsspeicher ” başlığı altında dinleme cihazı verileri yer almaktadır.
6. Bölüm de ise “Kontrolle” başlığı altında takibin hangi periyotlarla
yapıldığı yazılmıştır.
Monatlich
(aylık NP)
Vierteljâhrlich
(dört ayda bir NP)
Halbjâhrlich
(altı ayda bir NP)
Werner’in
dosyasında aylık olarak takip edilmesi işaretlenmişti. 6. Bölümün altında
“Kontrolle Durch” başlığı altında kontrollerin kimin aracılığıyla yapıldığı
seçenekler halinde gösterilmektedir.
Leiter
(şef NP)
Stellvertreter
des Leiters (şefi görevlendiren komiserlik NP)
Referatsleiter
/ Arbeitsgruppenleiter (çalışma gruplarına refakat eden şef NP)
Auswerter
(raporcu NP)
Werner,
Referatsleiter / Arbeitsgruppenleiter (çalışma gruplarına refakat eden şef NP)
aracılığıyla takip edilmekteydi. Bunun hemen yanında şefin imzası yer
almaktadır. Ayrıca Grüner kod ismi verilen Werner Olszewski’nin takibinin sona
erme nedeni olarak sayfa 3, bölüm 7’de “Gründe für den Abschluss / das
Einstellen der OPK” başlığı altında şunlar yazılmaktadır: “Takip edilen şahsın
kilise grupları ile olan durumu sözlü olarak tarafımızdan disipline edildi.
Takip edilen şahsın kilisesindeki gayrı resmi olan pasifist tutumları, pozitif
etkimizle kırılmıştır.” 3.sayfa, 8 bölüm’de ise “Massnahmen nach Abschluss /
Einstellen der OPK” başlığı altında takibin sonlandırılması sonrası ihtiyaç
duyulması halinde OPK’nin aktivitelerinin IMS “W. Baum” tarafından yapılacağı
yazılmıştır. OPK dosyasının arşivlenmesi hakkında bilgi veren sayfa 3, bölüm
9’da ise “Archivierung der OPK-Akte” başlığı altında Werner Olszewski’ye ait
takip dosyasının 1 band ve 121 sayfadan oluşmakta olduğu bilgisi verildikten
sonra kilit altında saklanmadığı yazılmaktadır.2
Buna rağmen “Grüner” kod isimli dostumuz 1989 Berlin
Duvarı yıkılıncaya kadar takip edilmiştir. Bizimle paylaştığı bu kişisel
bilgilerle dolu dosyası gibi BStU’da arşivler açılınca kendisinin sonuna kadar
takip edildiğini görmüştü.
Stasi, birçok insanı kontrol altında tutmaktaydı.
Bunlara sade vatandaşlar da dâhildi. Stasi karargâhlarında günde 90 bin mektup
sıcak buharla açılıp kontrol edilmekteydi. Sorgu sırasında akıl almaz yöntemler
kullanılıyor, psikolojik işkencelerle şüpheliler ya muhbir yapılıyor ya da
hapse atılıyordu. Stasi’nin başkalarının hayatlarına tecavüz ettiği bu dönemi
en iyi işleyen film olarak gösterilen, orijinal adı “Das Leben der Anderen” Türkçe
“Başkalarının Hayatları” olarak çevrilmiştir. Filmi herkesin izlemesini
öneririm. Bugün dünyaya kapalı ülkemizde bile UPB kurultayı öncesi başkan
adaylarından Ahmet Kaşif’in gazetemiz muhabirlerinden Selda İçer’e verdiği özel
röportajda “Başbakan telefonları mı
dinliyor?” başlığı altında bunun olabileceğinin sinyallerini veriyordu. Temmuz
2011’de Sayıları 3700'ü bulan kişinin telefonlarını dinlettiği iddia edilen ve
İngiliz Hükümetitarafından yayın hayatına son verilen News of the World
gazetesi de dâhil olmak üzere dünyanın en büyük ikinci medya grubu News
Corporation'ın başındaki Rupert Murdoch parlamento komisyonuna ifade vermişti.
Ayrıca istifa eden İngiltere'nin en üst düzey emniyet yetkilisi Paul Stephenson
da milletvekillerinin skandalla ilgili sorularını yanıtlamak zorunda kalmıştı. Ünlülerin,
politikacıların ve diğer gazetecilerin telefonlarının dinlenmesi ve cinayete
kurban giden bir kişinin telefon mesajlarının gizlice dinlenmesi iddiaları
İngiltere kamuoyunda News Corporation’a karşı tepki uyandırmış ve soruşturma
başlatılmıştı.
News Corporation’ın başındaki Rupert Murdoch
Amerika’da Fox Tv ve Wall Street Journal, İngiltere’de ise Sun, Times ve Sky
gibi yayın kuruluşlarının sahibi ya da en büyük hissedarı konumundaydı.
İngiltere’de 2011temmuzunda patlak veren tele kulak olayı bugün birçok ülkede
yapılmaktadır. Hatta halk arasında KKTC Cumhurbaşkanlığı Binasının da
dinlendiği zaman zaman dillendirilmektedir. Umarım teknolojinin ilerlemesiyle
çivisi çıkmış bir dünya yerine kişilerin yaşamlarına ait gizlilik gerektiren
her konuya saygılı, ileri demokrasiyi benimsemiş yönetimlerle bu şüphelere
meyil verilmeyen bir dünya görürüz.
1http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=8454246
2
MIS/BV
Frankfurt XII/Archiv, OPK V/737-83,
Archiv No:701/85, Sayfa:1-3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder