6 Mart 2015 Cuma

“BENCİL” MİYİZ YOKSA “ÖZGECİL” Mİ?

Naim PINAR
“BENCİL” MİYİZ YOKSA “ÖZGECİL” Mİ?
Evren’in 15 milyar yıllık ömrünü ilk kez tek bir yıla indirgeyerek bizlere Cosmos’taki yerimizi ve varlığımızı anlamlandırmamızda yardımcı olan astronomi ve uzay bilimleri profesörü Carl Sagan’dır. Sagan’ın ortaya attığı Kozmik Takvim’e göre evrenin 13,8 milyarlık yaşını bir yıla indirgediğimizde dünyamızda ortaya çıkan ilk yaşam izleri ancak 21 Eylül gününe denk geliyor; yani var olan kanıtlar bizleri yaklaşık olarak 3,5 milyar yıl önceye götürmektedir. Bilim dünyası için yaşamın kaynağı henüz çözülmemiş bir muamma olmasına rağmen çeşitli teoriler de halen tartışılmaktadır. Fakat bilimin ışığından gittiğimiz zaman kutsal kitapların 7 günlük masalımsı anlatısı artık çağın dışına itilmiştir. Carl Sagan’ın öğrencisi ve çağımızın kuşkusuz en çok konuşulan bilim insanlarından biri olan ve 2007 yılında Time dergisince "dünyayı etkileyen 100 kişi"den biri olarak gösterilen Neil de Grasse Tyson, Carl Sagan’ın mükemmel kozmik takviminden hareketle ilk yaşam izlerinin belki de galaksimiz olan Samanyolu Galaksi’si dışından bile gelmiş olabileceğini söylemektedir. Dünya’daki ilk canlı organizmaların mikroplar olduğunun da biliyoruz. Bilim insanlarının yaygın görüşü, yaşamın oluşmasında önemli mineral ve molekülleri barındıran ilksel yaşam çamuru adını verdikleri ortamda gelişen mikropçukların zamanla “Doğal Seçilim” yoluyla üreyerek Taksonların (çeşitli biyolojik yapıların genel adı) oluşumuna yol açtıkları yönündedir. Doğal olarak seksin ilk mimarı da mikroplar oluyor. Biyoloji dünyasında bir devrim niteliğindeki buluş; 19. Yüzyılın ortalarında Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace’ın keşfi olan “Doğal Seçilimle Evrim” teorisidir. Doğal Seçilimle Evrim, kazara çevrelerine daha iyi uyum sağlamış organizmaların varlıklarını sürdürüp, çoğalarak, çağdaş yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasını açıklar. Carl Sagan’ın tanımıyla “biyoloji, fizikten çok tarihe benzer; geçmişteki kaza, hata ve rastlantılar bugünü fazlasıyla etkiler.” Sagan’ın Kozmik takvimine göre dünyamız çok yaşlı, insan evladı ise çok gençtir. Kozmik Takvime göre bir ay yaklaşık olarak bir milyar yıla denk gelirken, bir gün ise yaklaşık olarak 40 milyon yıla denk düşmektedir. İnsanlığın tarihi kozmik yılın ancak son ayının son gününe rastlar. Sagan, kozmik yılın son günü olan 31 Aralık gününü var olan bilimsel verilere dayanarak aşağıdaki tablo ile açıklamaya çalışmıştır.
SAGAN’IN KOZMİK TAKVİMİNDEKİ 31 ARALIK GÜNÜ
OLAYLAR
SAAT
Maymun ve insanın muhtemel ataları olan “Proconsul ve Ramapithecus”un ortaya çıkışı
13,30
İlk İnsanlar
22,30
Taş aletlerin kullanımının yaygınlaşması
23,00
Pekin insanının ateşi evcilleştirmesi
23,46
Son buzul devrinin başlaması
23,56
Denizcilerin Avustralya’ya Yerleşmesi
23,58
Avrupa’daki mağara resimleri
23,59
Tarımın icadı
23,59,20sn
Neolitik Uygarlık; ilk şehirler
23,59,35sn
Sümer, Ebla ve Mısır’daki ilk hanedanlar; astronomide gelişme
23,59,50sn
Alfabenin icadı; Akad İmparatorluğu
23,59,51sn
Babil’deki Hammurabi Kanunları; Mısır’daki ortak krallık
23,59,52sn
Bronz metalbilimi; Miken kültürü; Truva Savaşı; Olmec kültürü;  pusulanın icadı
23,59,53sn
Demir metalbilimi; :Birinci Asur İmparatorluğu; İsrail Krallığı; Fenikelilerin Kartaca’yı kurması
23,59,54sn
Asoka Hindistan’ı; Çin’deki Chin Hanedanı; Perikles, Atina; Buda’nın doğumu
23,59,55sn
Öklit geometrisi; Arşimet fiziği; Batlamyus astronomisi; Roma İmparatorluğu; İsa’nın doğumu,
23,59,56sn
Hint aritmetiğinde sıfır ve ondalıkların icadı; Roma’nın çöküşü; Müslüman fetihleri
23,59,57sn
Maya uygarlığı; Çin’deki Sung Hanedanı; Bizans İmparatorluğu; Moğol İstilası; Haçlı Seferleri
23,59,58sn
Avrupa’da Rönesans; Avrupa ve Çin’deki Ming Hanedanı’nın keşif seferleri; bilimde deneysel yöntemin ortaya çıkması
23,59,59sn
Bilim ve teknolojinin büyük çapta gelişmesi; küresel bir kültürün ortaya çıkması; insan türünün kendi kendini yok etmesine yarayan araçların yapılması; gezegenlerin uzay aracıyla keşfinde ve dünya dışı zekânın araştırılmasında ilk adımlar
Şimdi Yeni yılın ilk saniyesi…


Sagan, kozmik takvimle evreni anlamlandırmaya çalışmanın insanı doğal olarak alçak gönüllülüğe sevk edeceğini söyler. “Bu kozmik yılda, eylül başına kadar yıldızlararası maddenin yoğunlaşarak dünyayı henüz oluşturmamış olduğunu; dinozorların Noel arifesinde; çiçeklerin 28 Aralık’ta ve kadınlar ile erkeklerin yılbaşı gecesi saat:22,30’da ortaya çıkmış olduğunu görmek rahatsız edicidir. Kayıtlı tarihin tümü 31 Aralık’ın son on saniyesine karşılık gelir ve Ortaçağ’ın sonundan günümüze kadar olan süre ise bir saniyeden biraz daha fazladır.”1 Sagan, kendi düzenlemesinin birinci yılının son bulduğunu ve ikinci kozmik yılın başlangıcında dünya üzerinde ve yakınlarında olacakların, bilimsel bilgeliğe ve belirgin biçimde insanların duyarlılığına bağlı olacağını söyler. İnsanlığın duyarlılığının artmasını beklerken, canlı organizmaların birer hayatta kalma makineleri olduğunu söyleyen dünyaca ünlü evrim biyologu Profesör Richard Dawkins’in 1976 tarihinde kaleme aldığı “Bencil Gen” adlı kitabında ortaya koyduğu genlerimiz “bencil mi özgecil mi” tartışması ile biyoloji dünyasında yeni bir devinim yaratmıştır. Bakterilerden fillere kadar tüm canlıların bir DNA kodu vardır. Dawkins, “Değişik çeşitten hayatta kalma makineleri dış görünüm ve iç organlar açısından çok çeşitli görünürler. Ahtapotun fareye benzer tarafı yoktur ve her ikisi de meşe ağacından oldukça farklıdır. Ancak içlerindeki temel kimya açısından oldukça benzerdirler ve özellikle de içlerinde taşıdıkları eşleyiciler olan genler, hepimizde ( tüm canlılar) temel de aynı tür moleküldür. Hepimiz, (DNA ismi verilen moleküller olan) aynı tür eşleyiciler için birer hayatta kalma makineleriyiz fakat dünyada yaşamı sürdürebilmenin birçok farklı yöntemi bulunur ve eşleyiciler bu yöntemleri kullanmak için çok geniş bir çeşitlilikte makineler inşa etmişlerdir.”2 Canlıların hayatta kalmak için Doğal Seçilimle Evrim geçirerek varlıklarını sürdürdüğünü biliyoruz. Sanırım asıl soru şu olmalıdır: genlerimizin hayatta kalmak üzere DNA’larımıza kodladıkları bencil veriler mi yoksa özgecil veriler mi davranışlarımız da ağır basmaktadır. Bir varlık eğer başka bir varlığının refahını artıracak biçimde davranıyorsa, özgeci olduğu söylenir. Bencil davranış ise bunun tam tersi etkiye sahiptir. Hayvanlarla ilgili bencil davranışsal örneklerden biz insanlara doğru yol alacak olursak, bireysel hayvan davranışlarına baktığımızda, siyah başlı martıların büyük topluluklar halinde yuva yaptıklarını ve bu yuvaların birbirilerine bir metre kadar yakın olduğu görülür. Yavrular yumurtadan ilk çıktıklarında küçük ve savunmasızdırlar ve kolaylıkla yutulabilirler. Bu martılar için komşunun arkasını dönmesi veya balık avlamaya gitmesini bekleyip, sonra da komşunun yavrusunun üzerine atılıp bir lokmada yutmak sık görülen bir durumdur. Bu davranışla balık avlama zahmetine girmeksizin ya da kendi yuvasını savunmasız bırakmazsızın, besleyici, güzel bir ziyafet çekmektedir. Dawkins’in “Gen Bencildir” kitabında hayvanlarda bencil davranışa ait verdiği daha bilindik bir örnek ise, iri ve etobur peygamberdevelerinin dehşet veren yamyamlığıdır. Dişi peygamberdeveleri, çiftleştiklerinde, erkek ihtiyatlı bir şekilde dişinin üzerine tırmanır, tepesine çıkar ve onunla ilişkiye girer. Buraya kadar her şey üreme eylemi olarak görünmektedir. Fakat dişi fırsatını bulursa, ister erkek en başında çiftleşmek için yaklaşıyor olsun, ister üzerine tırmanıyor olsun, isterse de çiftleştikten sonra ayrılıyor olsun, erkeği yiyecektir ve buna erkeğin başını ısırarak başlar. Dişi için en mantıklısının, erkeği yemeye başlamak için çiftleşmenin bitmesini beklemek olduğu gibi görünebilir. Fakat kafanın kaybı, erkeğin bedeninin çiftleşme yürüyüşünü durduruyor gibi gözükmez. Dawkins, böcek kafalarının bazı kısıtlayıcı sinir merkezleri barındırdığından, dişinin erkeğin başını yiyerek onun cinsel performansını artırmakta olmasının olası olduğunu söyler. Fakat burada esas yarar dişinin iyi bir ziyafet çekmesidir. Diğer bir örnekteyse, güney kutbu penguenlerinin suya dalmakta korkak davrandığı gözlemlenmiştir. Eğer içlerinden biri suya dalsa suyun içinde ayıbalığı olup olmadığı anlaşılacaktır. Fakat hiçbiri deney faresi olmak istemez. Bu nedenle hep beraber uzunca bir süre suya yakın beklerler ve bazen de birbirilerini suya itmeye bile çalışırlar. Öte yandan hayvanlardaki özgecil davranışlara bakacak olursak, örneğin bal arıları kovanlarını korumak pahasına intiharı göze alarak sokma davranışında bulunurlar. İşçi arıları sokma işlemi sırasında iç organlarının dışarı çıkmasıyla ölürler. İşçi arıların bu kamikaze savaşçısı durumu sayesinde koloninin hayati gıda stokları korunur. Fakat intihar eden işçi arı bundan bir fayda sağlamak için artık orada olmayacaktır. Bireyin başkalarının refahını korumak için yaptığı bu davranış özgecildir. En yaygın olan hayvansal özgecil davranış daha çok ebeveynler tarafından, özellikle de anneler tarafından yavrularını korumak üzere sergilenir. Yere yakın yuva yapan kuş türlerinin çoğu yuvalarına tilki gibi bir düşman yaklaştığında dikkat dağıtma numarasını sergiler; sekerek bir kanadı kırıkmış süsü vererek kanadı yarım açık olarak yuvadan uzaklaşırlar. Daha sonra yavruların güvende olduğu bir mesafeye gelince tilkinin saldırmasından hemen önce uçarak kaçarlar. Risk alan anne hayatını ortaya koyarak özgecil bir davranış sergiler. Dawkins, özgecil davranışların yaygın olarak yapılan bir hata ile “grup seçilimi” teorisine bağlanmasının Darwin’in ortaya koyduğu “Doğal Seçilimle Evrim” teorisine ters düştüğünü söyler. Yaşayan varlıkların “türün hayrı için” veya “grubun hayrı için” bir şeyler yapmak üzere evrildiği görüşü yanlış yorumlamaya dayanan bir hatadır. Zira evrim geleceğe karşı kördür.
Dawkins’e göre, evrimsel biyolojide türcülüğün gerçek bir temeli yoktur. “Hayvan yaşamının çoğu üremeye adanmıştır ve doğada gözlenen özgecil kendini feda etme hareketlerinin çoğu ebeveynler tarafından yavruları için yapılır. “Türün devamı” üreme yerine kullanılan yaygın bir edebi örtmecedir ve türün devamı, inkâr edilemez bir şekilde üremenin bir neticesidir. Üreme “fonksiyonunun” türü sürdürmek için olduğu sonucunu çıkarmak için mantığın sadece biraz esnetilmesi yeterlidir.”3 Dawkins’in esaslı olarak ortaya koyduğu şey özgecil bireylerin oluşturduğu grupta bile, herhangi bir fedakârlık yapmayı reddedecek farklı düşünen bir azınlık olacağı hemen hemen kesindir. Eğer diğerlerinin özgeciliğini istismar etmeye hazır olan tek bir bencil asi bile varsa, tanım gereği hayatta kalma ve çocuk sahibi olma şansı diğerlerinden daha yüksek olacaktır. Sahip olduğu bu çocukların her biri, onun bencil özelliklerini taşımaya meyilli olacaktır. Bu doğal seçilimin birçok nesil boyunca devam etmesiyle “özgecil grup” bencil bireylerle dolacak ve bu grubu bencil bir gruptan ayırt etmek olanaksız hale gelecektir.” 4 Dawkins, bireysel seçilimciliğin evrimsel biyolojide çok önemli bir yer tutuğunu söyler. Dawkins, insan etiğinde özgeciliğin hangi seviyede arzu edilir olduğu karmaşası için şunu sorar: aile mi, ulus mu, ırk mı, tür mü veya bütün canlılar seviyesinde mi? Zira biyolojideki, özgeciliğin evrim teorisine göre hangi seviyede beklenmesi gerektiği şeklindeki bir başka karmaşayla karşılaşırız. Dawkins’e göre grup seçilimcileri bile rakip grupların birbirilerine karşı çirkin şeyler yaptıklarını gördüklerinde şaşırmayacaklardır. Dawkins, grup seçilimcinin hangi seviyede önemli olduğuna nasıl karar verildiğini sorguladığında şu ironik yorumu yapmaktadır: “Eğer seçilim tür içindeki gruplar arasında ve türler arasında işliyorsa, neden aynı zamanda daha büyük gruplanmalar arasında işlemesin? Türler gruplanarak cinsleri, cinsler gruplanarak takımları, takımlar da gruplanarak sınıfları oluştururlar. Aslanlar ve antiloplar bizim gibi memeliler sınıfındadırlar. Öyleyse, aslanların “memelilerin hayrı için” antilopları öldürmekten kaçınmasını mı beklememiz gerekir? Kuşkusuz, sınıflarının neslinin tükenmesini önlemek için kuşları veya sürüngenleri avlamayı tercih etmeleri gerekir. Peki ya sonrasında, tüm omurgalılar şubesinin neslini koruma gereği ne olacak?”5Dawkins, doğal seçilimin temel biriminin (kişisel çıkarın temel birimi) ne tür, ne grup ve ne de tam olarak bireydir der. Dawkins, Doğal Seçilimin temel birimini kalıtım birimi olan gen olarak ortaya koyar. Burada genlerimizin hayatta kalmamız için üremeye mecbur ve bir kör saatçi olarak belirttiği “Doğal Seçilimle Evrim”in ise tamamen rastlantısal olarak çalıştığını söylemektedir. Genlerimizin bizleri (tüm canlıları) bencil davranışlara meyilli birer organizma ve hayatta kalma makineleri haline getirdiğini ortaya koyar. Gen düzeyinde özgecil olmak kötü, bencillik ise iyi olmalıdır. Burada esas olan biz insanların genlerimizin bizleri nasıl eşlediği değil, nasıl bununla mücadele edeceğimizin yollarının bulunmasıdır. Dawkins’in deyimiyle; “Genlerimiz bize bencil olma talimatı veriyor olabilir fakat hayatımız boyunca bu talimatlara uyma mecburiyetinde değiliz.” İnsan etiğinde özgeciliğin hangi seviyede arzu edilir olduğu sorusu önemlidir. Aile mi, ulus mu, ırk mı, tür mü veya bütün canlılar seviyesinde mi? Yaşayan en yakın akrabalarımız olan şempanzelerle aramızda sadece % 2,5 farka sahibiz. “İnsan genomu, yaklaşık 1,5 milyar nükleotid çifti veya 150 megabayt bilgi içerir. Bunun yaklaşık % 97,5’ini şempanzelerle paylaşıyoruz.” 6  % 2,5’i küçümsememek gerek zira bu oranda insanlığın tüm icatları, kültürel gelişmesi, sanat ve daha birçok alandaki muazzam fikirleri yatmaktadır. Bu farkla düşünebilmemiz ve genlerimize karşı bilgili olmamız bile bir başlangıç olmalıdır. Bugün ülkemizde toplumun yararına konuştuğunu söyleyen siyasiler, sendikalar ve diğer grup seçilimci davranan bireyleri sıklıkla görürüz. Hatta iki toplumu Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenlerin ortak mücadelesine çağıran bireylerde bile bir evrensel özgecilik gözlemlemek mümkün değildir. Dünya görüşü gereği ideolojileri ırkçı özgeciliğe meyilli olanların kendilerini bir gruba adadığı açıktır. Diğer yandan toplumsal hareket ve çıkar için hemen hemen her gün ses veren sendikaların kısıtlı imkânlara rağmen grup seçilimci davrandıkları aşikârdır. Sanırım evrensel çapta bir ortak mücadele için önce genlerimizin talimatlarına karşı bilimin ışığından gidilerek özgecil davranışlarımızın evrene fayda sağlayacak şekilde genişletmeliyiz. Bunu yapmak için evrendeki konumumuza bakmak kuşkusuz iyi bir adım olacaktır. Bugün ülkemizde halen bir bilim enstitüsünün olmaması düşündürücü olduğu kadar üzücüdür de. Genlerin talimatına “Evrensel Özgecil” bir duruşla karşı duran Carl Sagan,11 Mayıs 1996'da, bir konuşmasında 6,4 milyar km uzaklıktaki Dünyamızı bakın nasıl yorumlamıştı: “Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde. Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı. Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. 
Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok. Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer. Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor.” Herkesten Carl Sagan olmasını beklemek büyük bir bencillik olurdu. Ama en azından herkesin kendini sorgulaması için takip edilecek ışığın kaynağına bakmasında fayda vardır.

DİPNOTLAR
1 Sagan, Carl, Cennetin Ejderleri, Say Yayınları, 2. Baskı, 2014, İstanbul, S:24-25
2 Dawkins, Richard, Gen Bencildir, Kuzey yayınları, 30. Yıldönümü Basımı, Temmuz 2014, İstanbul, S:45
3 Dawkins, Richard, Gen Bencildir, Kuzey yayınları, 30. Yıldönümü Basımı, Temmuz 2014, İstanbul, S:30
4 Dawkins, Richard, Gen Bencildir, Kuzey yayınları, 30. Yıldönümü Basımı, Temmuz 2014, İstanbul, S:31
5 Dawkins, Richard, Gen Bencildir, Kuzey yayınları, 30. Yıldönümü Basımı, Temmuz 2014, İstanbul, S:33
6 Aunger, Robert, Memetik Evrim, Alfa yayınlar, Birinci Basım, Kasım 2011, İstanbul, S:41













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder