Naim PINAR
GEDİKPAŞA’DAN
MAĞUSA AMBARLARINA…
Kıbrıs adası,1571 tarihiyle birlikte Osmanlı
egemenliğine girer. Osmanlı’nın Ada’ya yerleşmesinden sonra sosyo-kültürel
anlamda da etkileşim yaşanır. Kıbrıs’a askeri gücüyle yerleşen Osmanoğulları,
adanın Türkleştirilmesi (Şenlendirme !) için Anadolu’dan önce zanaat ve meslek
erbabı nüfusun adaya yerleşmesini sağlarlar. Böylelikle Anadolu insanının adada
gelenek ve göreneklerini yansıtan kültürel zenginlikte ortaya çıkmaya başlar. Geleneksel
Türk seyirlik oyunları da Kıbrıs’ta kaçınılmaz olarak yerleşmeye başlar.
Karagöz olarak bilinen gölge oyunu Kıbrıs’ta da sevilir ve oynatılır. Kıbrıslı
Türk Tiyatro sanatçısı ve yazar Yaşar Ersoy, Gölge Oyunu Karagöz’ün Kıbrıs’a
gelişi ve yerleşmesi ile ilgili şöyle demektedir: “XVII. Yüzyılda
kesin şeklini alan Türk Gölge Oyunu
Karagöz’ün Osmanlı toprağı olan Kıbrıs’a da gelmesi doğaldı”.1 Kıbrıs’ta Karagöz
dışında, Meddah ve Ortaoyunu da Anadolu’dan gelen nüfusla birlikte Ada’da
yerleşir. Osmanlı’nın 19. yüzyılda yaşadığı siyasi ve ekonomik sıkıntılar
sonucunda Kıbrıs Adası 1878’de İngilizlere kiralanır. Bu dönemde de adada
geleneksel Türk seyirlik oyunları devam etmektedir. Kıbrıs’ta batılı anlamda
ilk tiyatro izleri bizleri 1908 tarihine götürmektedir. Batılı anlamda adada
tiyatro hareketinin başlamasında en önemli etki hiç kuşkusuz Kardeş Ocağı’na
aittir. 1908 yılında Lefkoşa’da kurulan “Hürriyet ve Terakki Kulübü” Osmanlının
meşrutiyeti ilanından önce Kıbrıslı Türk aydınlar tarafından kurulur ve Jön
Türk hareketini benimser. 1908 yılından itibaren de Kardeş Ocağı’nın öncüsü
olan bu teşkilat, İngilizlerin siyasetine ve Kıbrıslı Rumların Enosis
faaliyetlerine karşın Türkçülük hareketini Kıbrıs’ta da canlı tutmak için
çeşitli çalışmalar yapar. İşte tam da bu dönemde Yunan Milliyetçisi olarak
bilinen Kadalonos ve adamları Lala Mustafa Paşa Camii’ne girerek gösteri
yaparlar. Bu olay neticesinde Kıbrıslı Türk aydınların örgütlediği bir grup
Kıbrıs’ta batılı mealde ilk temsil olan “Vatan Yahut Silistre” oyununu sahneye
koymak üzere çalışmalara başlar. Namık Kemal’in bu oyununun Mağusa’da
sergilenecek olması da ayrıca önem kazanmaktaydı. Tiyatro’nun Kıbrıs’ın
kuzeyinde yol almasında büyük emeği geçen tiyatro üstadı Yaşar Ersoy, bu olayı
şöyle aktarır: “O dönemde Yunanlı bir militan olan Kadalonos, adamlarıyla
birlikte Mağusa Ayasofya’sına (Lala Mustafa Paşa Camii) girerler ve gösteri
yaparlar. Bu olay, Kıbrıslı Türkleri ve özellikle Mağusalı Türkler tarafından
“Mabedimize na-mahrem eli değmiş” olduğu nedeniyle rahatsız edici ve onur
kırıcı olarak nitelendirilir. Bu durum karşısında Mağusalı Türklerin moral
birliğini sağlamak ve yükseltmek için “Vatan Yahut Silistre” oyunu seçilir ve
sahnelenir. “Vatan Yahut Silistre”nin sahnelenişinin bir başka amacı da
Mağusa’da yapılan Kız Okuluna para yardımı sağlamaktır.”2 Ersoy,
Mağusa Ambarlarında sahnelenen bu oyunun çok heyecan yarattığını ve ilgiyle
izlendiğini yazmaktadır. Lefkoşa’dan
bu oyun için hususi olarak ayarlanmış bir trenle çoğunluğunu gençlerin
oluşturduğu kalabalık bir halk kitlesinin oyunu seyretmeye Mağusa’ya gittiğini
de bilmekteyiz.
1 Nisan 1873 tarihinde İstanbul Gedikpaşa
Tiyatrosu’nda ilk kez sergilenen Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyunu
sonrası ahali duygusal olarak galeyana gelerek “–Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet”
naralarıyla yollara dökülmüş, Padişah bu olay nedeniyle Namık Kemal’i Kıbrıs Adası’na
sürgüne yollamıştı. Kıbrıs’ta oynanan oyun sonunda da Gedikpaşa’daki ilk piyes
sonrası yaşanan heyecanın aynı yaşandığı söylenmektedir. Dönemin gazetesi
Mirat-ı Zaman’dan ve o gün yaşanan olaylara şahit olan Av. Fadıl Niyazi Korkut’un
anılarından batılı anlamdaki bu ilk temsilin nasıl gerçekleştiğine bakalım:
“O sıralarda eski Rüşdiye mezunu iki genç ile
İdadi’nin yetiştirdiği 5-6 genç hükümet memuriyeti ve öğretmenlik görevleri
yapıyorlardı. Bu gençler Ocak 1908 içerisinde “Vatan Yahut Silistre” piyesini
sahneye koymaya teşebbüs ettiler. Ve Kıbrıs’ın her tarafına bilet dağıttılar. O
tarihe kadar Kıbrıs’ta piyes temsil edilmemiş olduğu için, bu teşebbüs her
tarafta ve bahusus Lefkoşa’da büyük bir heyecanla karşılandı. Piyesin temsil
edileceği gün Lefkoşa gençleri ve esnafı özel bir tren kiralayarak Mağusa’ya
gitmeye karar verdiler. Tren büyük bir sevinç ve heyecan içinde hareket etti.
Lefkoşa mebusu Şevket Bey’le, Baf mebusu Mehmet Ziya Efendi de yolcular
arasında idiler. Yolculuk yarı yola kadar neşe içinde devam etti. Fakat yarı
yoldan sonra mebuslar vagonları dolaşıp acayip telkinlerde bulunmaya
başladılar. Meğer Mağusalılar, Lefkoşalılar için özel bir de program
hazırlamışlar. Yolcuları Mağusa istasyonundan alıp doğru Namık Kemal’in
zindanına götürecekler ve orada Mağusa gençleri tarafından bir söylev
verilecekmiş. Mebuslar bu hareketi İstanbul’un hoş karşılamayacağını ve ziyaret
etmek için en münasip yerin Canbulat’ın kabri olduğunu söylüyorlardı ve halkı
Namık Kemal’in zindanına gitmeyip, Canbulat’ın kabrine gitmeye teşvik ettiler. Mağusa
halkı, Mağusa istasyonunda bizi karşıladılar. Birlikte Namık Kemal’in zindanına
gitmemizi rica ettiler. Orada mebuslarla, Mağusa gençleri arasında tartışma
oldu ve mebuslar Canbulat’ın kabrine gitmek için ısrar ettiler. Lefkoşa
esnafının hemen hepsi mebuslarla birlikte Canbulat’ın kabrine yöneldiler.
Mağusa eşrafından bazıları misafirperverlik duygusuna kapılarak, mebusların
arkasına düştüler. Bu surette Namık Kemal’in zindanına, piyesi tertip edenlerle
onlara katılmış Mağusalı ve Lefkoşalı gençler ve birkaç Mağusalı’dan başka hiç
kimse iştirak etmedi. Mebusların arkasına takılmış olan 200-300 kişilik bir
kitle Canbolat’ın kabrine gitti. Canbulat’ın kabri önünde Mithad Bey pek
tumturaklı bir söylev verdi. Ve bu suretle mebusların gafını kapamaya çalıştı. Abdülhamit’in
gölgesi, daha doğrusu o gölgeden korkanlar, Vatan Yahut Silistre’nin, İngiliz
sömürgesinde bile sahneye konulmasına, bilerek yahut bilmeyerek engel oluyorlardı.
Piyesin kahramanı olan İslam Bey rolünü temsil edecek olan Bahaeddin Efendi,
Namık Kemal’in zindanına gidenlere, zindan önünde, program gereğince fakat pek
neşesiz olarak söylev okudu. Ve Bahaeddin Efendi pek haklı olarak gücenmiş ve
sahneye çıkmayacağını ilan etmişti. Bu suretle bütün emekler boşa gidecekti.
Oyun için tayin edilen saat yaklaşıyordu fakat Bahaeddin Efendi meydanda yoktu.
Herkes telaş içinde idi. Hatırımda kaldığına göre
Mağusa eşrafından Naci Bey
son dakikada Bahaeddin Efendi’yi kararından döndürmeye muvaffak olmuş ve piyes
pek başarılı olarak sahneye konabilmişti.”3 Kıbrıs, İngiliz şirketi
“Hamslet”in imal ettiği trene ilk kez 1904 tarihinde İngiliz yüzbaşı Pirchard
R.E idaresinde Lefkoşa-Mağusa arasında gerçekleştirilen seferle merhaba demişti.
Lefkoşa-Mağusa arası 51 mil mesafedeydi ve Tren, iki satte Mağusa’ya
varmaktaydı. Kıbrıs Treni, güzergâh
üzerinde dört istasyonda durmaktaydı. Bugün Lefkoşa'da Peyak ambarlarının
bulunduğu yer tren istasyonu, karşısındaki kesme taştan kemerli bina da
istasyon müdürünün ikametgâhı idi. Mağusa'daki istasyon binası ise surların
dışında bulunan şimdiki Kaza Tapu Dairesi olarak kullanılan (1974 öncesi Polis
Karakolu) alanda idi. Kıbrıs'ta ilk kez çalıştırılan tren şu anda Mağusa'daki
Kaza ve Tapu Dairesi'nin avlusunda durmaktadır.
Tren’de yaşananların ardından söylevler verilmiş, tipik Kıbrıs siyasi
komedisi piyesten önce sergilenmişti. Fakat “Vatan Yahut Silistre” temsili için halen sancı sürmekteydi.
İslam Bey rolünü oynayan Bahaeddin Efendi, Namık
Kemal zindanı önündeki azınlık ahaliye şöyle seslenmiştir: “Efendiler şu
mübarek binayı görüyor musunuz? İşte bütün Osmanlıların İftihar duydukları ünlü
vatanperver, şöhretli edip, muhterem Namık Kemal Bey’in ikametgâhı budur. Kemal
Bey hayatından ziyade yurdunu, canından ziyade milletini sevmemiş olsaydı,
Kıbrıslılar vücudu ile iftihar duydukları bu yüksek makama malik olmazlardı.
Yaratılışın az yetiştirdiği zekalardan olan bu zeka, vatanından başka kimseye
prestij etmez, vatanının menfaati icabı, itikadenda bulunduğu hiçbir şeyi
söylemekten, yazmaktan çekinmezdi. Bu akşam temaşaya koymak istediğimiz “Vatan
Yahut Silistre” namındaki milli dramı kaleme alıp sahne-i temaşaya koyduğu
için, Namık Kemal Bey zamanın müstebitleri tarafından buraya sürgün gönderilmiş
idi. Geldiği vakit, iptida kendisini bu zindana tıkamışlar. O hiç fütur
getirmemiş YAŞASIN VATAN diyerek zindana girmiştir.”
4Aynı zaman dilimi içerisinde Lefkoşa’dan gelen
mebuslarla Canbulat’ın kabrine yürüyen ahaliye Kavanin Meclisi üyesi Bodamyalızade
Şevket Bey Osmanlıcılığı ve birlik beraberliği hatırlatan ateşli bir konuşma
yapar.
Daha sonra Kıbrıs’ta Türklerin batılı anlamda ilk temsil olan “Vatan
Yahut Silistre” oyunu heyecanla ve ilgiyle izlenir. Kıbrıslı Türk tiyatro
sanatçısı Yaşar Ersoy, organizasyona siyasi tartışmalarla başlanmış olmasına
rağmen oyunu sahneye koyanların başarısını ve oyunun çok beğenildiğini
anılarında anlatan Av. Fadıl Niyazi Korkut’un şu sözlerine Kıbrıs Türk Tiyatro
Hareketi adlı kitabında yer vermiştir:
“ Oyunun başarılı olması, o zamana kadar
tuluatçılardan başka tiyatro görmemiş olan Lefkoşa gençlerini gayrete getirdi.
Ve ondan sonra gelen Ramazan Bayramında, Lefkoşalılar da aynı piyesi Lefkoşa’da
sahneye koydular. Bu temsilde ben, Abdullah Çavuş rolünü almıştım. Bir de rol
sahipleri arasında bilhassa (sonradan Şeriye Hâkimi) Beha Bey’in piyesteki kadı
rolünü, gerçek bir kadı gibi pek tabii olarak temsil etmiş olması pek ziyade
alkışlandı. Görülüyor ki Beha Bey doğmaca kadı imiş.”5
Daha sonraki yıllarda dönemin JönTürk hareketine destek niteliğinde ve siyasal
içerikli oyunlar sergilenmeye başlar. Bunlardan birkaçı 1909 yılında sahneye
konan Namık Kemal’in Gülnihal oyunu ve yine meşrutiyet döneminin yazarlarından
Tahsin Nahid ve Ruhsan Nevvare’nin birlikte kaleme aldıkları Jön Türk oyunu
Kıbrıs’ta sahnelenmiştir. 1 Nisan 1873 yılında Gedikpaşa Tiyatrosunda
sahnelenen “Vatan Yahut Silistre” bu kez Namık Kemal’in sürgün edildiği adada
Mağusa Liman Ambarlarında 35 sene sonra yeniden hayat bularak ayni ruhla halkı
etkilemeyi başarmıştı. Değerli tiyatro sanatçımız Yaşar Ersoy’un Av. Fadıl
Niyazi Korkut’un anılarından ve çeşitli kaynaklardan elde ettiği verilerden
Kıbrıs’ta batılı anlamda ilk temsilin 26 Ocak 1908 tarihinde Saat; 20.30 da Mağusa
Liman Ambarlarında sahnelenen Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistere”si olduğu
ve bu olayın Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi’nin gelişmesinde önemli bir mihenk
taşı olarak anıldığı belirtilmektedir. Bugün ülkemizde tiyatro sanatçılarının vermiş
olduğu mücadele takdire şayandır. Bir tiyatro binası için bile yıllarca kılını
kıpırdatmayan siyasilere rağmen verilen büyük uğraşları sonuç verecek diye
umuyoruz. En kısa sürede binanın tamamlanması halkımızın arzusudur ve beklide
dışa bağımlı hasta zihinlerin değişmesindeki en önemli ilaçtır. Bugün ülkede
hiçbir şey rayında gitmezken, 1908’in Ocak ayında dönemin Padişah korkusuna
rağmen cesur gençler tarafından sahnelenen ve batılı anlamda ilk tiyatro
temsili olarak görülen oyunun ardından 100 yıldan fazla bir süre geçmiştir.
2015’e baktığımızda ülke mebuslarının durumu halen “Padişahım Çok Yaşa”
kıvamında seyretmektedir. Doğrusu bugünün
çağdaş siyasi komedyası izlenmeye değer bir piyes olarak tarihe yazılmaktadır. Umarım,
100 yıl sonra bile tiyatro sanatçılarına ilham kaynağı olmaya aday olan bu
kesimin hakkı sanatçılarımız tarafından teslim edilmeye devam eder.
Dipnotlar
1Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:5
2Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:9
3
KKTC Girne Milli Arşivi, Mir’at-ı Zaman Gazetesi, 3 Şubat 1908, Sayı:269’dan Naklen Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:9-10
4Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:12
5Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:10
Not:
Kıbrıs Tren’ine ait resimler, Girne Milli Arşivi ve Nazif Bozatlı’nın özel
arşivindendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder