23 Şubat 2015 Pazartesi

GEDİKPAŞA’DAN MAĞUSA AMBARLARINA…

Naim PINAR

GEDİKPAŞA’DAN MAĞUSA AMBARLARINA…
Kıbrıs adası,1571 tarihiyle birlikte Osmanlı egemenliğine girer. Osmanlı’nın Ada’ya yerleşmesinden sonra sosyo-kültürel anlamda da etkileşim yaşanır. Kıbrıs’a askeri gücüyle yerleşen Osmanoğulları, adanın Türkleştirilmesi (Şenlendirme !) için Anadolu’dan önce zanaat ve meslek erbabı nüfusun adaya yerleşmesini sağlarlar. Böylelikle Anadolu insanının adada gelenek ve göreneklerini yansıtan kültürel zenginlikte ortaya çıkmaya başlar. Geleneksel Türk seyirlik oyunları da Kıbrıs’ta kaçınılmaz olarak yerleşmeye başlar. Karagöz olarak bilinen gölge oyunu Kıbrıs’ta da sevilir ve oynatılır. Kıbrıslı Türk Tiyatro sanatçısı ve yazar Yaşar Ersoy, Gölge Oyunu Karagöz’ün Kıbrıs’a gelişi ve yerleşmesi ile ilgili şöyle demektedir: “XVII.  Yüzyılda 
kesin şeklini alan Türk Gölge Oyunu Karagöz’ün Osmanlı toprağı olan Kıbrıs’a da gelmesi doğaldı”.Kıbrıs’ta Karagöz dışında, Meddah ve Ortaoyunu da Anadolu’dan gelen nüfusla birlikte Ada’da yerleşir. Osmanlı’nın 19. yüzyılda yaşadığı siyasi ve ekonomik sıkıntılar sonucunda Kıbrıs Adası 1878’de İngilizlere kiralanır. Bu dönemde de adada geleneksel Türk seyirlik oyunları devam etmektedir. Kıbrıs’ta batılı anlamda ilk tiyatro izleri bizleri 1908 tarihine götürmektedir. Batılı anlamda adada tiyatro hareketinin başlamasında en önemli etki hiç kuşkusuz Kardeş Ocağı’na aittir. 1908 yılında Lefkoşa’da kurulan “Hürriyet ve Terakki Kulübü” Osmanlının meşrutiyeti ilanından önce Kıbrıslı Türk aydınlar tarafından kurulur ve Jön Türk hareketini benimser. 1908 yılından itibaren de Kardeş Ocağı’nın öncüsü olan bu teşkilat, İngilizlerin siyasetine ve Kıbrıslı Rumların Enosis faaliyetlerine karşın Türkçülük hareketini Kıbrıs’ta da canlı tutmak için çeşitli çalışmalar yapar. İşte tam da bu dönemde Yunan Milliyetçisi olarak bilinen Kadalonos ve adamları Lala Mustafa Paşa Camii’ne girerek gösteri yaparlar. Bu olay neticesinde Kıbrıslı Türk aydınların örgütlediği bir grup Kıbrıs’ta batılı mealde ilk temsil olan “Vatan Yahut Silistre” oyununu sahneye koymak üzere çalışmalara başlar. Namık Kemal’in bu oyununun Mağusa’da sergilenecek olması da ayrıca önem kazanmaktaydı. Tiyatro’nun Kıbrıs’ın kuzeyinde yol almasında büyük emeği geçen tiyatro üstadı Yaşar Ersoy, bu olayı şöyle aktarır: “O dönemde Yunanlı bir militan olan Kadalonos, adamlarıyla birlikte Mağusa Ayasofya’sına (Lala Mustafa Paşa Camii) girerler ve gösteri yaparlar. Bu olay, Kıbrıslı Türkleri ve özellikle Mağusalı Türkler tarafından “Mabedimize na-mahrem eli değmiş” olduğu nedeniyle rahatsız edici ve onur kırıcı olarak nitelendirilir. Bu durum karşısında Mağusalı Türklerin moral birliğini sağlamak ve yükseltmek için “Vatan Yahut Silistre” oyunu seçilir ve sahnelenir. “Vatan Yahut Silistre”nin sahnelenişinin bir başka amacı da Mağusa’da yapılan Kız Okuluna para yardımı sağlamaktır.”2 Ersoy, Mağusa Ambarlarında sahnelenen bu oyunun çok heyecan yarattığını ve ilgiyle izlendiğini yazmaktadır. Lefkoşa’dan bu oyun için hususi olarak ayarlanmış bir trenle çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kalabalık bir halk kitlesinin oyunu seyretmeye Mağusa’ya gittiğini de bilmekteyiz.
***
1 Nisan 1873 tarihinde İstanbul Gedikpaşa Tiyatrosu’nda ilk kez sergilenen Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyunu sonrası ahali duygusal olarak galeyana gelerek “–Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet” naralarıyla yollara dökülmüş, Padişah bu olay nedeniyle Namık Kemal’i Kıbrıs Adası’na sürgüne yollamıştı. Kıbrıs’ta oynanan oyun sonunda da Gedikpaşa’daki ilk piyes sonrası yaşanan heyecanın aynı yaşandığı söylenmektedir. Dönemin gazetesi Mirat-ı Zaman’dan ve o gün yaşanan olaylara şahit olan Av. Fadıl Niyazi Korkut’un anılarından batılı anlamdaki bu ilk temsilin nasıl gerçekleştiğine bakalım:
“O sıralarda eski Rüşdiye mezunu iki genç ile İdadi’nin yetiştirdiği 5-6 genç hükümet memuriyeti ve öğretmenlik görevleri yapıyorlardı. Bu gençler Ocak 1908 içerisinde “Vatan Yahut Silistre” piyesini sahneye koymaya teşebbüs ettiler. Ve Kıbrıs’ın her tarafına bilet dağıttılar. O tarihe kadar Kıbrıs’ta piyes temsil edilmemiş olduğu için, bu teşebbüs her tarafta ve bahusus Lefkoşa’da büyük bir heyecanla karşılandı. Piyesin temsil edileceği gün Lefkoşa gençleri ve esnafı özel bir tren kiralayarak Mağusa’ya gitmeye karar verdiler. Tren büyük bir sevinç ve heyecan içinde hareket etti. Lefkoşa mebusu Şevket Bey’le, Baf mebusu Mehmet Ziya Efendi de yolcular arasında idiler. Yolculuk yarı yola kadar neşe içinde devam etti. Fakat yarı yoldan sonra mebuslar vagonları dolaşıp acayip telkinlerde bulunmaya başladılar. Meğer Mağusalılar, Lefkoşalılar için özel bir de program hazırlamışlar. Yolcuları Mağusa istasyonundan alıp doğru Namık Kemal’in zindanına götürecekler ve orada Mağusa gençleri tarafından bir söylev verilecekmiş. Mebuslar bu hareketi İstanbul’un hoş karşılamayacağını ve ziyaret etmek için en münasip yerin Canbulat’ın kabri olduğunu söylüyorlardı ve halkı Namık Kemal’in zindanına gitmeyip, Canbulat’ın kabrine gitmeye teşvik ettiler. Mağusa halkı, Mağusa istasyonunda bizi karşıladılar. Birlikte Namık Kemal’in zindanına gitmemizi rica ettiler. Orada mebuslarla, Mağusa gençleri arasında tartışma oldu ve mebuslar Canbulat’ın kabrine gitmek için ısrar ettiler. Lefkoşa esnafının hemen hepsi mebuslarla birlikte Canbulat’ın kabrine yöneldiler. Mağusa eşrafından bazıları misafirperverlik duygusuna kapılarak, mebusların arkasına düştüler. Bu surette Namık Kemal’in zindanına, piyesi tertip edenlerle onlara katılmış Mağusalı ve Lefkoşalı gençler ve birkaç Mağusalı’dan başka hiç kimse iştirak etmedi. Mebusların arkasına takılmış olan 200-300 kişilik bir kitle Canbolat’ın kabrine gitti. Canbulat’ın kabri önünde Mithad Bey pek tumturaklı bir söylev verdi. Ve bu suretle mebusların gafını kapamaya çalıştı. Abdülhamit’in gölgesi, daha doğrusu o gölgeden korkanlar, Vatan Yahut Silistre’nin, İngiliz sömürgesinde bile sahneye konulmasına, bilerek yahut bilmeyerek engel oluyorlardı. Piyesin kahramanı olan İslam Bey rolünü temsil edecek olan Bahaeddin Efendi, Namık Kemal’in zindanına gidenlere, zindan önünde, program gereğince fakat pek neşesiz olarak söylev okudu. Ve Bahaeddin Efendi pek haklı olarak gücenmiş ve sahneye çıkmayacağını ilan etmişti. Bu suretle bütün emekler boşa gidecekti. Oyun için tayin edilen saat yaklaşıyordu fakat Bahaeddin Efendi meydanda yoktu. Herkes telaş içinde idi. Hatırımda kaldığına göre 
Mağusa eşrafından Naci Bey son dakikada Bahaeddin Efendi’yi kararından döndürmeye muvaffak olmuş ve piyes pek başarılı olarak sahneye konabilmişti.”3  Kıbrıs, İngiliz şirketi “Hamslet”in imal ettiği trene ilk kez 1904 tarihinde İngiliz yüzbaşı Pirchard R.E idaresinde Lefkoşa-Mağusa arasında gerçekleştirilen seferle merhaba demişti. Lefkoşa-Mağusa arası 51 mil mesafedeydi ve Tren, iki satte Mağusa’ya varmaktaydı.  Kıbrıs Treni, güzergâh üzerinde dört istasyonda durmaktaydı. Bugün Lefkoşa'da Peyak ambarlarının bulunduğu yer tren istasyonu, karşısındaki kesme taştan kemerli bina da istasyon müdürünün ikametgâhı idi. Mağusa'daki istasyon binası ise surların dışında bulunan şimdiki Kaza Tapu Dairesi olarak kullanılan (1974 öncesi Polis Karakolu) alanda idi. Kıbrıs'ta ilk kez çalıştırılan tren şu anda Mağusa'daki Kaza ve Tapu Dairesi'nin avlusunda durmaktadır.  Tren’de yaşananların ardından söylevler verilmiş, tipik Kıbrıs siyasi komedisi piyesten önce sergilenmişti. Fakat “Vatan Yahut Silistre”  temsili için halen sancı sürmekteydi.  
İslam Bey rolünü oynayan Bahaeddin Efendi, Namık Kemal zindanı önündeki azınlık ahaliye şöyle seslenmiştir: “Efendiler şu mübarek binayı görüyor musunuz? İşte bütün Osmanlıların İftihar duydukları ünlü vatanperver, şöhretli edip, muhterem Namık Kemal Bey’in ikametgâhı budur. Kemal Bey hayatından ziyade yurdunu, canından ziyade milletini sevmemiş olsaydı, Kıbrıslılar vücudu ile iftihar duydukları bu yüksek makama malik olmazlardı. Yaratılışın az yetiştirdiği zekalardan olan bu zeka, vatanından başka kimseye prestij etmez, vatanının menfaati icabı, itikadenda bulunduğu hiçbir şeyi söylemekten, yazmaktan çekinmezdi. Bu akşam temaşaya koymak istediğimiz “Vatan Yahut Silistre” namındaki milli dramı kaleme alıp sahne-i temaşaya koyduğu için, Namık Kemal Bey zamanın müstebitleri tarafından buraya sürgün gönderilmiş idi. Geldiği vakit, iptida kendisini bu zindana tıkamışlar. O hiç fütur getirmemiş YAŞASIN VATAN diyerek zindana girmiştir.” 4Aynı zaman dilimi içerisinde Lefkoşa’dan gelen mebuslarla Canbulat’ın kabrine yürüyen ahaliye Kavanin Meclisi üyesi Bodamyalızade Şevket Bey Osmanlıcılığı ve birlik beraberliği hatırlatan ateşli bir konuşma yapar. 
Daha sonra Kıbrıs’ta Türklerin batılı anlamda ilk temsil olan “Vatan Yahut Silistre” oyunu heyecanla ve ilgiyle izlenir. Kıbrıslı Türk tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy, organizasyona siyasi tartışmalarla başlanmış olmasına rağmen oyunu sahneye koyanların başarısını ve oyunun çok beğenildiğini anılarında anlatan Av. Fadıl Niyazi Korkut’un şu sözlerine Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi adlı kitabında yer vermiştir:
“ Oyunun başarılı olması, o zamana kadar tuluatçılardan başka tiyatro görmemiş olan Lefkoşa gençlerini gayrete getirdi. Ve ondan sonra gelen Ramazan Bayramında, Lefkoşalılar da aynı piyesi Lefkoşa’da sahneye koydular. Bu temsilde ben, Abdullah Çavuş rolünü almıştım. Bir de rol sahipleri arasında bilhassa (sonradan Şeriye Hâkimi) Beha Bey’in piyesteki kadı rolünü, gerçek bir kadı gibi pek tabii olarak temsil etmiş olması pek ziyade alkışlandı. Görülüyor ki Beha Bey doğmaca kadı imiş.”5 Daha sonraki yıllarda dönemin JönTürk hareketine destek niteliğinde ve siyasal içerikli oyunlar sergilenmeye başlar. Bunlardan birkaçı 1909 yılında sahneye konan Namık Kemal’in Gülnihal oyunu ve yine meşrutiyet döneminin yazarlarından Tahsin Nahid ve Ruhsan Nevvare’nin birlikte kaleme aldıkları Jön Türk oyunu Kıbrıs’ta sahnelenmiştir. 1 Nisan 1873 yılında Gedikpaşa Tiyatrosunda sahnelenen “Vatan Yahut Silistre” bu kez Namık Kemal’in sürgün edildiği adada Mağusa Liman Ambarlarında 35 sene sonra yeniden hayat bularak ayni ruhla halkı etkilemeyi başarmıştı. Değerli tiyatro sanatçımız Yaşar Ersoy’un Av. Fadıl Niyazi Korkut’un anılarından ve çeşitli kaynaklardan elde ettiği verilerden Kıbrıs’ta batılı anlamda ilk temsilin 26 Ocak 1908 tarihinde Saat; 20.30 da Mağusa Liman Ambarlarında sahnelenen Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistere”si olduğu ve bu olayın Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi’nin gelişmesinde önemli bir mihenk taşı olarak anıldığı belirtilmektedir.  Bugün ülkemizde tiyatro sanatçılarının vermiş olduğu mücadele takdire şayandır. Bir tiyatro binası için bile yıllarca kılını kıpırdatmayan siyasilere rağmen verilen büyük uğraşları sonuç verecek diye umuyoruz. En kısa sürede binanın tamamlanması halkımızın arzusudur ve beklide dışa bağımlı hasta zihinlerin değişmesindeki en önemli ilaçtır. Bugün ülkede hiçbir şey rayında gitmezken, 1908’in Ocak ayında dönemin Padişah korkusuna rağmen cesur gençler tarafından sahnelenen ve batılı anlamda ilk tiyatro temsili olarak görülen oyunun ardından 100 yıldan fazla bir süre geçmiştir. 2015’e baktığımızda ülke mebuslarının durumu halen “Padişahım Çok Yaşa” kıvamında seyretmektedir.  Doğrusu bugünün çağdaş siyasi komedyası izlenmeye değer bir piyes olarak tarihe yazılmaktadır. Umarım, 100 yıl sonra bile tiyatro sanatçılarına ilham kaynağı olmaya aday olan bu kesimin hakkı sanatçılarımız tarafından teslim edilmeye devam eder.

Dipnotlar
1Ersoy, Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi, PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:5
2Ersoy, Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi, PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:9
3 KKTC Girne Milli Arşivi, Mir’at-ı Zaman Gazetesi, 3 Şubat 1908, Sayı:269’dan Naklen Ersoy, Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi, PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:9-10
4Ersoy, Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi, PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:12
5Ersoy, Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi, PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:10
Not: Kıbrıs Tren’ine ait resimler, Girne Milli Arşivi ve Nazif Bozatlı’nın özel arşivindendir.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder