26 Mart 2015 Perşembe

KAVGA BÜYÜK SEBEP “KÜÇÜK” I

Naim PINAR

KAVGA BÜYÜK SEBEP “KÜÇÜK”
I
Kıbrıslı Türklerin siyasal yaşamında 1940’lı yıllar önemli olaylara sahne olmuştur. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler arasında yaşanan “Liderlik” kavgası siyasal deneyim açısından milât olarak kabul edilmektedir. Kıbrıslı Türk aydınlar, 1878’de Ada’nın Osmanlı tarafından İngiltere’ye kiralanmasıyla başlayan yeni süreçte, yaşanan iki dünya savaşının etkisi ve Ada’nın diğer etnik toplumu Kıbrıslı Rumların erken uluslaşma bilinciyle ortaya çıkan “Enosis” talepleri karşısında bir varoluş mücadelesi verilmekteydiler. Bu çetin mücadele içerisinde Kıbrıs Türk Cemaati’ne yön veren etkin fikriyat; 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin etkisiyle “Türk milliyetçiliğidir”. Bu dönemde toplumumuzun ileri gelenleri, ne İngilizlerin zaman zaman dillendirdiği muhtariyet önerisine ne de Kıbrıslı Rumların Bağımsızlık ve daha sonra Enosis taleplerine yakın değillerdi. Kıbrıslı Türklerin içerisinde değişik fikirsel kavgaları olan grupların ortak noktası “Anavatan” Türkiye’ye tabi olmaydı. Bu süreçte önce, 1930 yılındaki Kavanin Meclisi Seçimlerinde İngiliz İdaresine karşı Kemalistlerin grubu olarak Mersin Dalı amblemleriyle ortaya çıkan “Halkçılar”ı görüyoruz. Halkçıların Liderliğini yapan Mısırlızade Necati Özkan Bey’dir. Karşılarındaki grup ise, İngilizlerin desteklediği Zeytin Dalı amblemleriyle Gelenekçiler’dir. Bu grubun Liderliğini ise Evkafın Türk Murahhası Mehmet Münir Bey yapmaktaydı. Sırasıyla 1930 Kavanin Meclisi seçimleri, 1943 Lefkoşa Belediye seçimleri, 1943 K.A.T.A.K’ın kuruluşu ile oluşan birlik havasını ve bu havanın nasıl bozulduğunu,1944’de Dr. Fazıl Küçük’ün öncülüğünde kurulan Milli Parti döneminde yaşanan kavgaların yarattığı cemaat içindeki ayrılıkların yankılarını, Dr. Küçük ile Necati Özkan Bey’in arasında geçen çatışmaları, bu süreçte 8 Eylül 1949 günü Kardeş Ocağı’nda yapılan Kurumların birleşmesine yönelik toplantıda konuşulanları ve alınan kararları, Necati Özkan ve arkadaşları ile Dr. Küçük ekibinin Liderlik kavgalarını, dönemin gazetelerinden siz değerli okuyucularımıza aktarmaya çalışacağım.
1940’lı yıllarda doruğa ulaşan Dr. Küçük ve Necati Özkan’ın siyasi rekabetleri esnasında ortaya çıkan tablo siyasal deneyimimiz açısından son derece önemlidir. Zira bugün siyaset kurumunun zeminini görmemize imkân tanıyacak olan o dönemin Liderlik kavgaları arasında yaşanan entrikalar, iftiralar ve transferler ile medya üzerinden yaşanan propaganda savaşının boyutları parmak ısırtacak boyuttadır. Çocuklarımızın okullarımızda okuduğu Kıbrıs Tarihi derslerinde öğretilen Dr. Küçük’ün siyasal hayatı acaba ne kadar doğru? Ya Necati Özkan ile ilgili tarihin tozlu belgelerindeki gizli gerçekler? Hem sömürge yönetimine direnen hem de zamanı gelince Türkiye yetkililerini eleştirmeye hiç çekinmeyen Halkçı Liderin toplumsal olarak hak ettiği yer bu mu olmalıydı? 1930’lu yıllarda “Geç öne, doğru yol göster Necati, Bağrımız yanıktır, su ver Necati” sloganlarıyla alkışlanan halkçı Lider Necati Özkan’ın gün gelip nasıl Rumcu ilan edilip, tartaklandığını, fabrikasının nasıl yakıldığını, nasıl Türkiye’ye girişinin yasaklandığını ve bunun arkasında kimlerin olduğunu siz değerli okurlarımıza belgeleriyle aktarmaya çalışacağım.
Halkın Sevgisini Kazanan Mersin Dallı Adam…
Kıbrıslı Türklerin siyasal yaşamında önemli bir yeri olan Mısırlızade Necati Özkan, önce 1926 ve 1930 yıllındaki Lefkoşa Belediye Seçimlerinde önemli başarı göstermiştir. İngiliz Sömürge İdaresinin kurduğu “Kavanin Meclisi” seçimleri sırasında 1930’da “Halkçılar” diye bilinen grubun Liderliğini üslenip İngilizlerin desteklediği “Gelenekçilerin” adayı Mehmet Münir’e karşı kazandığı zaferle Necati Bey kısa sürede Kıbrıslı Türklerin güven duyduğu bir Lider konumuna gelmiştir.
1930 Kavanin Meclisi Seçimleri sırasında yayınlanan Söz gazetesi, Halkçılar olarak bilinen, Mersin Dallı amblemleriyle seçimlere giren grubun sesi konumundaydı. Söz Gazetesi’nin seçim propagandaları sırasında 9 Ekim 1930 tarihli yayınından O günlerde yaşanan olayların nasıl aktarıldığına bakalım: “Geçen Perşembe günü gecesi(2 Ekim 1930 NP), Lefkoşa için unutulmaz bir gecedir. Cezirenin hemen her tarafından adamlar gelmiş, verilecek nutukları işitmek için, daha akşamdan Asma Altı’ndaki otelin yazlık mevkiini işgal etmişlerdir. Tam saat 07.00’de Dellâl Salim’in kumandası altında başları hoş olmayan bir grup gelmişti: Bunların içinde işkembeci, kasap ve şoför çırakları da vardı. Vaziyetlerinden belli idi ki, hitabet kürsüsüne çıkacak zevatı söyletmeyecek, gürültü çıkaracaklardı. Bir grup “Yaşasın Münir Bey” naralarıyla halkı tacize başlamışlar ve ellerindeki bayrak ve zeytin dallarıyla sağa sola yalpa vurarak mevcudiyetlerini cebren tanıtmağa çalışmışlardır. Başçavuş Recep Bey, vesaitin gittikçe vahamet kesbedeceğini tahmin etmiş olmalı ki hemen polise koşmuş ve meşhudatını amirlerine anlatmıştır. Şimdi kumandan vekili Faiz Bey, Polis Müfettişi Şevki ve Muavini Mehmet Fazıl Beyler nutuk mahaline gelmişler ve etrafı kollamaya koyulmuşlardır.
Tam saat 08.00’de Mısırlızade Necati Bey yanında beş on fikir arkadaşıyla gelmiş ve mevkilerine geçmişlerdir. Nutku dinlemek için toplanan halk, takriben 3000 kişi vardı. Otel haricindeki sokaklar ise ahali ile dolmuş, civar damlara insanlar çıkmış ve bütün manasıyla fevkalade bir gün yaşadığımız anlaşılmıştı. İçinde bulunduğumuz vaziyetten memnun olmayan ve bizi bundan kurtaracağını vadeden Mısırlızade Necati Bey’in nutkunu dinlemeye hazırlanan halk sabırsızlık içinde çırpınıyor ve bir an evvel nutuklara başlanmasını istiyordu. Tam bu sırada Dellâl Salim ve maiyetindeki uşaklar harekete gelmiş, ellerinde bayrakları ve “Yaşasın Münir Bey” yazılı levhayı yükselterek olanca kuvvetleriyle bağırmağa başlamışlardı. Nutuk mahallinde çavuşlar, onbaşılar ve neferler vardı. Fakat bunlar herkesi rahatsız eden bu grubu dışarı atmak değil, mani etmeye bile lüzum görmüyorlardı. Bu anda Necati Bey ayağa kalkmış ve ancak “Arkadaşlar, açtığımız mücadele bayrağı altında hepimizin toplandığımızı görmekten mütevellit memnuniyet ve heyecan duymaktayım…” diyebilmiştir. Necati Bey’in bu birkaç kelimesini Necati Bey’in ta dibinde olduğum halde güçlükle işitebiliyordum. Çünkü Dişçi Fuat, Salim Aziz’e omuz vermiş; Vasıf Cemal, Bullinin Ahmet’i koltuklamış, Hallumanın Remzi ve Kasap Azmi hep birlikte “Yaşasın Münir Bey” naralarıyla etrafı inletmişler ve nutkun işitilmesine meydan vermemişlerdir. Bu çok çirkin vaziyet karşısında orada oturan binlerce halk isyan derecesine “Bu ne rezalet” diye mırıldanmağa ve öfkelenmeğe başlamışlardı. Hakikaten hiddet etmek içinde kuvvetli esbab vardı. Alelade zamanlarda ufacık bir hareket veya yüksek sesle söylenmiş iki kelime için varlığını gösteren polis bu vaziyette heykel gibi durmuş ve sanki bağrışanlar tılsımlı imiş gibi onlara dönüp de “Yapmayın!” bile diyememişti. Necati Bey, kumandan Vekili Faiz Bey’e hitaben dedi ki: “Faiz Bey, ben bu sarhoşların müşkülat çıkaracaklarını düşündüm ve ahaliyi taht-ı nazarımda olan bir mahale davet ettim. Bunlar, maksad-ı mahsus ile bağırıyorlar ve misafirlerimizi taciz ediyorlar. Nazar-ı dikkatinizi celbeder ve bu adamların derhal buradan kaldırılmasını rica ederim!
Faiz Bey, “bunları dışarı atmak salahiyetini haiz olmadığını ve henüz polisin müdahale etmesine sebep olabilecek bir mesele vuku bulmadığını” söyledi.
Necati Bey, teessüf ederek dedi ki: “ İngiltere Hükümetinin koca polis kuvveti bir-iki sarhoşu susturmaktan izhar-ı acz ediyor. Şu Halde müsaade ediniz kendi adamlarımla bunları dışarı atayım.” Şimdi halk bir ağızdan “Dışarı” naralarıyla etrafı çınlatıyor ve rahatsızlıkla mukabele ediyordu.
Şayan-ı memnuniyettir ki Necati Bey, sükûnetini muhafaza etmiş ve polisi müşkül ve mesul bire vaziyete düşürecek emri vermemişti. Yoksa iş çok feci bir şekil alacak ve bunun neticesi çok hazin olacaktı. Salim Aziz partisi, bağırmaktan yorulmuş ve sesleri kısılmıştı. Mısırlızade Necati Bey bunu fırsat acz ederek ve hitabet kürsüsüne çıkarak nutkunu, alkışlar ve ”Yaşa” nidaları içinde bitirdi.
Necati Bey, bu nutkunda “Münir Bey’in hükümet memuru olması hasebiyle Kavanin Azası olmasının doğru olmadığını, halk ile hükümet menfaatleri karşılaştığında hükümet tarafını iltizam ettiğini ve bunun neticesi olarak çok fena kanunlar geçirildiğini bir tarafsil izah ettikten sonra, Evkaf Murahhası sıfatıyla Münir Bey’in hizmet edemediğini, lisemize (Lefkoşa Türk Lisesi) İngiliz müdür getirerek Cemaatin parasını israf ettiğini, Mektepte çocuklarımıza ve Cemaatimize hakaret edildiğini, resmi günlerimizi tesit etmek isteyen talebimizin hakaretle dövüldüklerini anlattı ve dinleyenleri hüngür hüngür ağlattı.” Necati Bey müftülüğün ilgasından da acı acı şikâyetlerde bulunmuş ve Münir Bey’in salahiyeti dâhilinde olmayan işlerde girişimiyle hükümeti de izlal ettiğini ve bize pek büyük fenalıklar yaptığını söyledi ve çok alkışlandı.
Necati Bey’in konuşmasından sonra fikir arkadaşları Baflı Avukat Ahmet Sait Efendi elindeki Türk bayrağıyla milli duygulara hitap eden bir konuşma yapmış onun ardından kürsüye çıkan Avukat Fadıl Niyazi Bey ise toplantının huzurunu kaçırmak için gelen zeytin dallı Münir Bey’in adamlarına hiddetlenerek mekânı terk edip otele çıkmış ve halka bakan pencereden olanca kuvvetiyle halka şöyle seslenmişti: “Halkın Sesi, halkın sesidir ve bir avuç sarhoşun gürültüsü ile bu ses susturulamaz.” Fazıl Bey’in ardından Avukat Raşit Bey konuşmuş onun ardından ise Söz Gazetesi Baş Muhabiri Muallim Mehmet Remzi Bey söz almış ve halka şöyle seslenmişti: “Efendiler, sizi ve bizi buraya toplayan bir sebep vardır. Bu sebepleri meydana getiren, Evkaf Murahhası Münir Bey’dir. Beş senedir ıstırap çekiyoruz. Beş senedir şikâyet ediyoruz. Münir Bey, halkın bu şikâyetlerine hiç ehemmiyet vermedi ve hala da verdiğine delalet edecek bir işaret yoktur. Bu ıstıraplardan hepimiz bunaldık. Bundan kurtulmağa çare arıyoruz. İşte bizi bir nokta etrafında toplayan saik budur. Kurtulmak istiyoruz ve kurtulacağız. Kimseye hakaret etmek istemeyiz. Herkese hürmet ediyoruz. Fakat içinde bulunduğumuz vaziyet bizi kımıldatıyor. Kımıldayış, çok mühim ve kıymetlidir efendiler. Lefkoşa ve Girne kazalarını baştanbaşa gezdik. Halk ile yakından temasa geldik. Dertlerimiz birdir. Menfaatlerimiz müşterektir. Halkın bizi istikbal etmesi, halkın bize yanaşması ve halkın bakışı aşikâr gösteriyor ki meselemiz, kurtuluş davamız halk tarafından anlaşılmış ve benimsenmiştir. Onun için diyoruz ki bu, halkın kımıldanışıdır. Halkın hareketi en cebbar kuvvetleri bile devirir. Halkın pazusunu bükecek bir kuvvet yoktur. Bu hareketi durdurmak ve halkın hak isteyen sesini boğmak isteyenler ve buna çalışanlar vardır; fakat bunlar halka yanaşmaktan korkuyor, saklanıyorlar ve kendi namlarına işte size bu keyifli ve şataretli çocukları gönderiyorlar. Eğer Münir Bey’in halka hürmeti olsaydı şüphe etmeyiz ki bu sarhoşları buraya göndermez ve sizi mütemadiyen rahatsız etmeye tenezzül etmezdi. Sevininiz, eğleniniz çocuklar, çünkü sevincinizin son saatlerini yaşıyorsunuz. Şimdi halk ağlıyor siz neşeleniyorsunuz. Yarın halk gülecek ve siz susmağa mecbur olacaksınız.            “
Aynı mitingde son olarak Münir Bey’in Türk Lisesinden mektepten kovdurduğu Tahsin Bey duygusal bir konuşma yapmış ve İngilizci Münir Bey’in lise üzerindeki baskısını şöyle anlatmıştı:”Efendiler, ağalar, ayaklarınıza kapanıp size yalvarıyorum, başımıza bir İngiliz müdür getirdiniz, mekteplerimizi bir zindan haline koydunuz. Türk çocukları bu mektepte milli benliklerini kaybediyor. Çocuklarınız hüviyetlerini kaybediyor ve bütün milli varlığınız mahvoluyor. Buna fırsat vermeyiniz. Bizi kurtarınız efendiler. Bundan şikâyet ettiğim ve halkı matbuatta, ceryan eden vaziyetten haberdar ettiğim için İngiliz Münir beni mektepten kovdu, tardetti efendiler. Ben çok sevdiğim mektebime gittim, fakat kaktırılarak kapı dışarı edildim ve tekrar gidersem polise verileceğim emri ile tehdit edildim efendiler. Sizin insafınız yok mu? Bize acıyınız, evlatlarınıza acıyınız! Şimdi bile lise müdürü Mr. Grant buraya, içinize geldi ve burada liseli arkadaşlarımız teker teker çağırarak mektebe götürmek istiyor. Tek, burada söylenecek milli nutukları dinlemesin, tek burada tezahüratı görmesinler. Tekrar ederim efendiler bize merhamet ediniz ve bizi bu karanlıktan kurtarınız.”1
Söz Gazetesinin başyazarının aktardığına göre Ekrem Tahsin Bey’in bu konuşması çok etkili olmuş ve Mısırlızade Necati Bey olduğu yerden kalkarak liselilerin maruz kaldıkları bu durumdan haberdar olduğunu ve seçimden sonra ilk iş lisenin ıslahatı ile ilgileneceğini, liseye mutlaka bir Türk müdür getireceğini vaat eder. Necati bey’in bu vaadi halk tarafından “Yaşa, Varol” sloganlarıyla alkışlar içinde karşılanır.
Mersin Dallı amblemleriyle halkın yüreğine su serpen Necati Bey’in Liderliğindeki Kemalist Halkçılar, İngiliz Hükümetinin desteğini alan Evkaf Murahhası Mehmet Münir Bey’i siyaseten yenmişler ve Münir Bey’in yerine Kavanin Meclisine Necati Bey’i sokmayı başarmışlardır. 1930 Kavanin Meclisi seçimlerinde kavga, esasen Türk Lisesine Türk Müdür atanması ve Müftünün nasıl atanacağı konuları üzerinden şekillenmiştir. Daha 1925 yılında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’a atadığı ilk Türk Konsolosu Asaf Bey’in adaya gelir gelmez tanışıp fikirsel yakınlık kurduğu Halkçı Cephe adayı Necati Bey’e gittiği her yerde destek istemesi üzerine, İngiliz Hükümetinin desteklediği Evkafçı adayların tepkisini almıştı. Asaf Bey, toplum içindeki bazı yolsuzluklara müdahale etmek istemişti. Fakat Evkaf Murahhası Mehmet Münir Bey bunu Evkaf işlerine dışarıdan karışma olarak yansıtmış ve nihayetinde Türk Konsolosu Asaf Bey’i İngiliz Vali Storrs’a şikâyet etmişti. 1930 Kavanin Meclisi bu ortamda yaşanmıştı. Daha sonra seçim propagandalarının yaşandığı esnada Baf Kazasını ziyaret eden Konsolos Asaf Bey, Halkçılar lehine destek konuşmaları yapmış ve bu durumdan oldukça korkan Gelenekçilerin Baf adayı Dr. Eyyüp’de konsolosu İngiliz Sömürgeler Bakanlığına yazdığı bir mektupla şikâyet etmişti. İngilizlerin Türkiye Hükümetine yapmış olduğu yoğun baskıya dayanamayan Türkiye Hükümeti de kısa süre sonra Konsolosu Asaf Bey’i geri çağırmak zorunda kalmıştı.
Lefkoşa’da seçimlerin sonucunun açıklanmasının ardından Sarayönü’nde toplanan kalabalığa ateşli bir teşekkür nutuk atan Necati Özkan Bey, daha sonra kendisine militanca destek olan Lefkoşa Türk Lisesi talebelerinin gönlünü almak için miting alanından Liseye kalabalıkla birlikte yürür. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Marşı okunup, İngiliz müdür nezaretinde Lise’ye daha önce Mehmet Münir Bey’in izin vermediği Türk Bayrağı çekilir. Oradan da Köprübaşı’nda yol yapımı için bir kısmı yine daha önce Münir Bey tarafından kaldırılması onaylanan şehitlik ziyaret edilir ve kalabalık oradan dağılır. Seçimlerden iki hafta sonra 29 Ekim kutlamaları için Kıbrıs’ta hazırlıklar yapılır. Bu törenler esnasında Türklere ait işyeri, evlere, binalara, derneklere, kahvehanelere ve lokallere bayraklar asılarak milli duygular tatmin edilir. Bu kutlamalara Mehmet Münir Bey’in idaresinde olan Evkaf Dairesi, camiler ve minareler iştirak etmiyor, Mehmet Münir Bey bir kez daha İngiliz Hükümetine biat ediyordu. Vali Storrs, 29 Ekim kutlamalarının olduğu günün sabahı Necati Özkan’ı polis nezaretinde makamına getirtmiş, iki hafta önceki seçimlerin sonrasında Lise’de marş söyleyip, bayrak çekme olayını okullara siyaset karıştırmak olarak gördüğünü söyleyip bundan sonrası için tehdit etmiştir. Fakat oradan ayrılan Necati Özkan, valinin uyarılarına kulak asmayarak öğleden sonraki lisedeki resmi kutlamalara katılmış orada bir konuşma yapmış ve bunun sonucunda da tutuklanmıştır. Lise talebeleri, 29 Ekim kutlamaları sırasında, o gün okulun tatil edilmesini ve direğe bayrak çekmek istediklerini söylerler. Müdür Grant’ın bu isteklerine onay vermemesi sonucunda ise talebeler, bayrağı çeker ve istiklal marşını okuyarak okulu terk ederler. Bu dönemde Lefkoşa Türk Lisesi, Ada’nın tek Türk lisesi olması nedeniyle uzun zamandır politik tartışmaların merkeziydi. Evkafçılar ve Halkçıların birbirilerine üstünlük kurmak için çatıştıkları odaktı. Evkaf Murahhası görevi dışında aynı zamanda Lise komisyonu başkanı olan Mehmet Münir Bey, komisyonda devamlı Fikirdaşı Baf’tan Kavanin Meclisine girmeyi başaran Dr. Eyyüp ile birlikte, Lise’ye İngiliz Müdür gereklidir şeklinde direnirler. Fakat olaylı 29 Ekim kutlamaları sonrası komisyonda Evkafçılar ve Halkçılar arasında çok ciddi tartışmalar yaşanır. Bu tartışmaların sonucunda Müdür Grant’ın görevine son verilir. Bu olay Halkçıların ilk ve son başarısı olarak tarihe yazılır.
Mehmet Münir Bey’e gelince, İngilizlerin kraldan çok Kraliçeci olan bu muhterem kişiye Vali Storrs’un önerisiyle verdikleri mükâfat şuydu; 14 Nisan 1931’de yapılan Kavanin Meclisi (yasama meclisi NP) açılışında Mehmet Münir Bey’e “Officer of the British Empire” ile tanımlanan “Sir” unvanı verilir. Bu unvan İngiliz İmparatorluğuna üstün hizmetlerde bulunanlara verilmekteydi. Necati Bey mücadelesini sürdürür: Daha önce ilk kez 1918 tarihindeki Meclis-i Milli Hareketi diye bilinen hareketin bir devamı sayılabilecek “İkinci Milli Kongre” diye adlandırılabilecek harekete girişir. Necati Özkan, 20 Nisan 1931 tarihli mektubuyla adanın her tarafından gelecek olan Kıbrıslı Türk ileri gelenlerini 1 Mayıs 1931 günü sabah saat:10.00’da Lefkoşa’daki evinde toplantıya çağırır. Kongrede, Cemaati ilgilendiren konular tartışılır. Burada alınan kararlardan dikkat çekenler: Evkaf İdaresinin Topluma devrinin sağlanması, yeni müftünün seçilmesi ve üç yıl görev yapacak bir heyet oluşturulmasıdır. Kongre sonucunda,  tabi ki İngilizler hemen müftüyü tanımadıklarını açıklarlar. Daha sonra malum olay cereyan eder, 21 Ekim 1931’deki Vali Konağının yakılması ile başlayan isyan sonucunda sansür yıları…
Bu baskı döneminde yıldızı yeniden parlayan Sir Mehmet Münir Bey Kraliçesine hizmete devam eder. 12-13 yıl süren bu baskı dönemi esnasında ada halklarına çeşitli yasaklar konur. Bu yasaklar daha çok Milliyetçilik bilincinin bastırılmasına yönelik tedbirleri içermektedir. Bu dönemde Eğitim, Şer-i Mahkemeler, Müftülük, Evkaf konularında artık tam yetki Evkaf Murahhası Sir Münir Bey’e yani İngilizlere geçer. İkinci Milli Kongre olarak adlandırılan hareketin kararları uygulanmadan askıya alınır. 2
Mersin Dallı amblemleriyle yüreklere su serpen Necati Özkan Bey, İngilizlerin sıkıyönetimi altındaki dönemlerde güç kaybetse de 1943 yılındaki Belediye seçimlerde yine aday olur. Fakat bu defa yeni rakipleri vardır. Bu kez onlar da milliyetçi cepheden olduklarını söylemektedirler. Ayrıca K.A.T.A.K’ın kuruluşunda daha önce büyük kavgalar verdiği Sir Münir’de vardır. Dahası öğrencisi Dr. Fazıl Küçük’te artık siyaset sahnesinde yer almaktadır…

Devam Edecek…
1 Girne Milli Arşivi, Söz Gazetesi, 9 Ekim 1930, sayı:458, sayfa:2-3’den naklen Ergin M. Birinci, M. Necati Özkan (1899-1970) IV. Cilt, Necati Özkan Vakfı Yayınları, İstanbul, Mayıs 2001, S:25-35
2 Tarih ve Toplum, Temmuz,1999, Sayı:187, S:13-14’den naklen Ergin M. Birinci, M. Necati Özkan (1899-1970) IV. Cilt, Necati Özkan Vakfı Yayınları, İstanbul, Mayıs 2001, S:19-24
*Girne Milli Arşiv, Sir Mehmet Münir Beyin olduğu resimler, Nazif Bozatlı’nın arşivinden (Nazif 2-1 albümünden)





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder