22 Eylül 2013 Pazar

KENNEDY SUİKASTI / APOLLO 11 VE KIBRISLI TÜRKLER

Naim PINAR
KENNEDY SUİKASTI / APOLLO 11 VE KIBRISLI TÜRKLER

ABD Başkanı John F. Kennedy’nin, 25 Mayıs 1961'de Kongre'de Ay yüzeyine insanlı bir uzay mekiğinin indirilip astronotların tekrardan dünyaya sağ-salim dönmelerini hedef olarak gösterdiği tarihi konuşmasıyla, insanlığın Ay macerası resmen başlamış oluyordu. Apollo Projesi olarak açıklanan Ay’a insanlı yolculuk projesi, NASA’nın Gemini Projesi'nden sonraki proje olarak tarihteki yerini alıyordu. ABD ve SSCB arasındaki Uzay Yarışı ve Soğuk Savaş, Apollo Projesine giden yolda etkili olmuştur. Apollo Projesi, adını Yunan tanrısı Apollon’dan almaktaydı. NASA’nn beşinci insanlı uçuşu olan,16 Temmuz 1969 tarihinde Florida’nın Merritt Island kasabasındaki Kennedy Uzay Merkezi’nden Saturn V aracılığıyla fezaya fırlatılan Apollo 11, dünya tarihinde yeni bir sayfa açıyordu. ABD’nin tüm dünyaya yeni bir çağın habercisi olan Apollo 11’in fezaya çıkışını canlı yayında izlettiğini düşünürsek; az gelişmiş veya gelişmemiş toplumların dahi en azından izlediği hiç yoksa haberdar edildiği an olması nedeniyle bile çok önemliydi.  Günümüzde iletişim teknolojisinin zirve yaptığı, her şeyin internet aracılığıyla saniyelerle ölçülecek bir hızda anında tüm dünyaya yayıldığı bir çağdan değil 1969’dan bahsettiğimizi hatırlarsak, bu olayın canlı yayınla dünyaya izletilmesi başlı başına bir olaydır. Apollo 11’in mürettebatı, Neil Armstrong ve Buzz Aldrin 20 Temmuz 1969 günü saat 20.18’de Ay yüzeyine iniş yapan ilk insanlar oluyordu. Ay’ın Sessizlik Denizi bölgesine inen astronotlar, Ay yüzeyine inişlerinden altı saat sonra yani 21 Temmuz 1969 tarihinde saat: 01:56'yı gösterdiğinde komutan Neil Armstrong ay yüzeyine ilk adımı atarak tarihe geçiyordu. Uçuş mürettebatının üçüncü astronotu Michael Collins, Armstrong ve Aldrin’i taşıyan modülle bir araya gelmek için Ay modülünde beklemekteydi. Görevin üç üyesi de sekiz gün uzayda kaldıktan sonra dünyaya dönmüştü. 20 Temmuz 1969'da Ay'a ayak basan ilk insan Neil Armstrong, canlı yayında Ay yüzeyinde ilk adımını atarken ''Bir insan için küçük, insanlık için büyük bir adım'' ifadesiyle tarihe geçiyordu. Bu sözleri canlı yayında duyan dünya nüfusu yeni bir çağın başladığını da işitiyordu.  ABD Başkanı John F. Kennedy’nin 1960’ların sonuna kadar Ay’a ulaşma hedefi böylelikle gerçekleşmiş, ABD, Apolllo 11’in bu başarısıyla Soğuk Savaş döneminde SSCB ile yaşanan “Uzay Yarışı”nı da bitirmiş oluyordu. ABD Başkanı Richard Milhous Nixon, artık SSCB ile yaşanan Soğuk Savaş’ta en az Neil Armstrong’un adımı kadar öndeydi. ABD’nin otuz beşinci Başkanı John Fitzgerald Kennedy, 22 Kasım 1963 cuma günü saat 12.30'da Dallas'da uğradığı suikasta öldürüldüğünden Apollo 11’in bu başarısını görememişti.
Peki ama Dünya üzerinde bir nokta büyüklüğünde olan Kıbrıs adasında Ay Macerası nasıl takip edilmişti? Kıbrıslı Türkler ne yapıyordu? Acaba o günlerde dünyadan kopuk bir yaşam mı sürdürülüyordu? Kıbrıslı Türkler, 1963’de patlak veren çatışmalardan sonra kendi sorunlarına bağlı olarak yaşıyordu. Bir yandan çatışmaların verdiği acı, bir yandan kendi ülkesi içerisinde göçmen duruma düşmüş, evini, köyünü bırakmış yurttaşlar. Öte yandan ülke içerisine nifak sokmuş milliyetçilik illetinin etkisinde hareket eden liderlikler. Dünya ile ilgilenmektense kendi dünyalarının sorunlarına düşmüş bir toplum olmalıydı. Fakat Kıbrıslı Türkler öyle bir dönemde bile dünya ile bağlantısını kesmemiş, dünyadaki gelişmeleri yakinen takip etmiştir. Kıbrıslı Türk demokrat aydınlarının yayın organı olan Savaş Gazetesi’nde, 1969 yılının başından itibaren NASA’nın Apollo Projesiyle ilgili birçok yayın yapıldığını görüyoruz. Kıbrıs’ta 7 Temmuz 1969 pazartesi günü Savaş Gazetesi okuyan bir kimse gazetenin dördüncü sayfasındaki “Dünyaya Açılan Pencere” bölümünde “Ay’a insan yollama denemesinin facia ile bitmesi mümkün” başlığı altında şu haberi okuyordu: “Washington:- Ulusal Havacılık ve Uzay İdaresinin (NASA) Müdürü Dr. Thomas Paine, Ay’a ilk insanı gönderme denemesinin (Apollo-11uçuşunun) facia ile sonuçlanmasının “Gayet mümkün” olduğunu söylemiştir. Paine, Amerikalıların aşırı bir güven havası içine girdiklerini belirterek “Apollo-11 uçuşunun, son derece tehlikeli bir uçuş olduğunu ve astronotlardan çok şeyler beklediğimizi unutmamalıyız” demiştir. Paine, insanoğlunun, şimdiye kadar hiçbir insanın ayak basmamış olduğu başka bir bölgeye gideceğini, bu uçuş için her şeyin çok dikkatli bir şekilde planlandığını, tehlikeleri azaltmak için elden gelen bütün gayretin sarfedildiğini belirtmiş fakat bu tehlikelerin bertaraf edilemeyeceğini, zira gerçek olduğunu anlatmıştır. “NASA” müdürü, bu uçuş sırasında, bazı aletlerin ilk defa kullanılacağını kaydetmiş, en tehlikeli anın Neil Armstrong ile Edwin Aldrin’in dört ayaklı ay kapsülünü Ay yüzeyine indirecekleri dakika olduğunu belirtmiştir. Paine, Ay kabininin dengesini kaybetmesi veya yeniden havalanamayacak bir şekilde hasara uğraması halinde Ay’da kalan iki astronotu kurtarmanın mümkün olmayacağını açıklamıştır.”1 Haberden anlaşılacağı üzere Kıbrıslı Türklerin bu olaya ilgisi en az diğer çağdaşları kadar olmuştur. Dikkatle tarihin arka bahçesinde kalan gazete sayfalarını çevirdiğimiz zaman görüyoruz ki Kıbrıslı Türkler kendilerini dünya sorunlarından uzak tutmuyor, dünyadaki gelişmeleri an be an takip ediyordu. Bu Kennedy suikastinde de böyleydi. Üstelik toplumun en uç milliyetçi kanadını temsil eden TMT’nin yayın organı “Nacak”, 29 Kasım 1963’de ABD Başkanı Kennedy’nin suikasta kurban gitmesinin ardından “Kennedy’siz Bir Dünya” manşetiyle yayınladığı sayıda bakın konuyu nasıl işlemişti: “… İnsan aklının almak istemediği, kabullenmediği, inanamadığı, isyan ettiği ve insanlığından utandığı bir statü bu.. Kendisini yüreklerimize o kadar yerleştirmesini bilmiş, kendisini o kadar sevdirmiş, o kadar saydırmış, milyonlarca gönülde o kadar yer etmişti Kennedy.  Pırıl pırıl ifadeli yüz hatları, hür dünyamızın güvenliğini saklayan bakışları, su katılmamış centilmen havası ve büyük devlet adamlığı vasıflarıyla eksiksiz şekilde bağdaştırdığı delikanlı davranışlarıyla sanki televizyon akranına yapışmış hala bizi seyrediyor. Öylesine ısınmıştık Kennedy’ye, öylesine peşine takmıştık umutlarımızı Kennedy’nin… İnanmıyoruz, inanamıyoruz öldüğüne, aramızdan gittiğine. Topuyla, tüfeğiyle, arpası ve buğdayı ile, Kore’den Utanç Duvarına kadar cephedeki delikanlısıyla, petrolü ve madeniyle, uçağı ve gemisiyle kısacası her şeyiyle kanatlarını yaralı ve dertli Batı dünyasının semalarına bir emniyet unsuru olarak germiş bulunan Amerika Birleşik Devletleri 2. Dünya harbinin sonundan beri bir cesur ve kararlı, gözünü budaktan sakınmayan lider arıyordu. (…) … Bu seksen yaşındaki devlet adamlarına taş çıkartacak kadar politika ustası, ama gerektiğinde hür dünyamızın yaralarına cesaretle bıçak vuracak kadar cesur ve ne yaptığını bilen, masum yüzlü, delikanlı görünüşlü bir adamdı: J.F.Kennedy..  Haberin devamında Kennedy’nin Komünizmle savaşı, ırkçılığa karşı takındığı politik tutum ve liderlik vasıfları göklere çıkartılıyordu. Dahası yazının son bölümünde nerdeyse bir Amerikan vatandaşı kadar acı bir hissiyatla şöyle deniyordu:… Büyük Amerikan milletine, bütün hürriyetsever halklara ve kendimize başsağlığı dileyelim. O’nun kaybı yalnız Amerikalılar için değil, bütün dünya için telafi edilmesi güç bir kayıptır. Türk milleti herhalde Atatürk’ün ölümünden beri bu kadar büyük bir acı ile Kennedy’den ayrılmış olmak kadar büyük bir acı ile karşı karşıya gelmemiştir. Kıbrıs Türk’ü de cesur başkanı kaybetmenin verdiği büyük bir acı ve elem içinde bulunmaktadır. En az Amerikan milleti kadar üzüntü ve acı duymakta, dost Amerikan milletinin acısını paylaşmakta ve kendilerine başsağlığı dilemekteyiz. Kennedy, büyük insan, rahat uyu…”2
 Nacak Gazetesi’nin manşetten Kennedy suikastına yaktığı ağıt aslında gerçekçi değildir. Bu sadece Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un Doğu Bloğu ile ilişki içerisinde olduğu bilinciyle ABD’nin olası desteğini almak üzere yazılmış bir yazıdır. Fakat bizim üzerinde durmamız gereken yazının komedi boyutu değil, bu lütfü kendinde görerek bunun okunacağını bilen dönemin milliyetçi liderliğinin dünya ile kopuk olmayışıdır. Bunu politik amaçla dahi yazmış olmaları, Kıbrıslı Türklerin dünya ile iletişim içinde olduğunu kanıtlar niteliktedir. Konuya bu açıdan bakıldığında Kıbrıslı Türklerin dünyadan kopuk olmadığı ve 1969’daki Apollo 11’in Ay yolculuğunu da dikkatle takip etiğini görürüz. Dünya’da yaşanan değişime, gelişmeye savaş yıllarında bile ayak uydurmaya çalışan Kıbrıslı Türkler, dünyadan koparılıp izole yaşamaya mahkûm bırakıldıkları günümüzde bunu kabul etmemektedir. Toplumsal bellek buna izin vermemektedir. Gençler, bugün Facebook, Twiter, MSN vb. internet ağlarını kullanarak bireysel olarak dünyayla bütünleşmiş durumdadırlar. Dünya ile entegrasyonun 2000’li yılların başında yeniden gündeme gelmesi ve Kıbrıslı Türklerin toplumsal belleklerindeki geçmiş yaşam izlerini takip etmeleri sonucunda Annan Planı ortaya çıkmıştır. Kıbrıslı Türkler için, Apollo 11 ve Kennedy örnekleri geçmişte de dünya ile iletişimin hangi boyutlarda olduğunu göstermektedir. 14 Temmuz 1969 tarihinde Savaş gazetesinin üçüncü sayfasında yayınlanan “Demeden Edemediklerim” başlığı altında Özker Yaşın’ın Ay için yazdığı şiir ne kadar global bir ölçektedir. Yazar, kendisini bir ulusun parçası olarak değil, insanlığın bir parçası olarak saymaktadır:
“Merhaba Ay
Merhaba Ay
Ben İnsanoğluyum
Ayağım basacak ya toprağına
Göreceksin Ay
Neler edeceğim sana
Bitti rahat ve huzur
O uzaktan bakıp dünyamıza
Şairlere ilham verdiğin günler bitti
Ben geldim Ay
Ben insanoğluyum
Parselleyip satacağım toprağını
Kayalarını parçalayacağım
Söküp çıkaracağım madenlerini
Dünyamıza benzeteceğim seni
Hapı yuttun Ay.”3






Dipnotlar
1 Girne Milli Arşivi, Savaş Gazetesi, “Dünyaya Açılan Pencere”, 7 Temmuz 1969, Sayfa:4.
2 Girne Milli Arşivi, Nacak Gazetesi, “Kennedy’siz Bir Dünya”, 29 Kasım 1963, Sayfa 1-4

3 Girne Milli Arşivi, Savaş Gazetesi, “Demeden Edemediklerim”, 14 Temmuz 1969, Sayfa:3.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder