Naim PINAR
KENNEDY
SUİKASTI / APOLLO 11 VE KIBRISLI TÜRKLER
ABD Başkanı John F. Kennedy’nin, 25 Mayıs 1961'de Kongre'de Ay yüzeyine insanlı bir uzay mekiğinin indirilip astronotların tekrardan dünyaya sağ-salim dönmelerini hedef olarak gösterdiği tarihi konuşmasıyla, insanlığın Ay macerası resmen başlamış oluyordu. Apollo Projesi olarak açıklanan Ay’a insanlı yolculuk projesi, NASA’nın Gemini Projesi'nden sonraki proje olarak tarihteki yerini alıyordu. ABD ve SSCB arasındaki Uzay Yarışı ve Soğuk Savaş, Apollo Projesine giden yolda etkili olmuştur. Apollo Projesi, adını Yunan tanrısı Apollon’dan almaktaydı. NASA’nn beşinci insanlı uçuşu olan,16 Temmuz 1969 tarihinde Florida’nın Merritt Island kasabasındaki Kennedy Uzay Merkezi’nden Saturn V aracılığıyla fezaya fırlatılan Apollo 11, dünya tarihinde yeni bir sayfa açıyordu. ABD’nin tüm dünyaya yeni bir çağın habercisi olan Apollo 11’in fezaya çıkışını canlı yayında izlettiğini düşünürsek; az gelişmiş veya gelişmemiş toplumların dahi en azından izlediği hiç yoksa haberdar edildiği an olması nedeniyle bile çok önemliydi. Günümüzde iletişim teknolojisinin zirve yaptığı, her şeyin internet aracılığıyla saniyelerle ölçülecek bir hızda anında tüm dünyaya yayıldığı bir çağdan değil 1969’dan bahsettiğimizi hatırlarsak, bu olayın canlı yayınla dünyaya izletilmesi başlı başına bir olaydır. Apollo 11’in mürettebatı, Neil Armstrong ve Buzz Aldrin 20 Temmuz 1969 günü saat 20.18’de Ay yüzeyine iniş yapan ilk insanlar oluyordu. Ay’ın Sessizlik Denizi bölgesine inen astronotlar, Ay yüzeyine inişlerinden altı saat sonra yani 21 Temmuz 1969 tarihinde saat: 01:56'yı gösterdiğinde komutan Neil Armstrong ay yüzeyine ilk adımı atarak tarihe geçiyordu. Uçuş mürettebatının üçüncü astronotu Michael Collins, Armstrong ve Aldrin’i taşıyan modülle bir araya gelmek için Ay modülünde beklemekteydi. Görevin üç üyesi de sekiz gün uzayda kaldıktan sonra dünyaya dönmüştü. 20 Temmuz 1969'da Ay'a ayak basan ilk insan Neil Armstrong, canlı yayında Ay yüzeyinde ilk adımını atarken ''Bir insan için küçük, insanlık için büyük bir adım'' ifadesiyle tarihe geçiyordu. Bu sözleri canlı yayında duyan dünya nüfusu yeni bir çağın başladığını da işitiyordu. ABD Başkanı John F. Kennedy’nin 1960’ların sonuna kadar Ay’a ulaşma hedefi böylelikle gerçekleşmiş, ABD, Apolllo 11’in bu başarısıyla Soğuk Savaş döneminde SSCB ile yaşanan “Uzay Yarışı”nı da bitirmiş oluyordu. ABD Başkanı Richard Milhous Nixon, artık SSCB ile yaşanan Soğuk Savaş’ta en az Neil Armstrong’un adımı kadar öndeydi. ABD’nin otuz beşinci Başkanı John Fitzgerald Kennedy, 22 Kasım 1963 cuma günü saat 12.30'da Dallas'da uğradığı suikasta öldürüldüğünden Apollo 11’in bu başarısını görememişti.
Peki ama Dünya üzerinde bir nokta
büyüklüğünde olan Kıbrıs adasında Ay Macerası nasıl takip edilmişti? Kıbrıslı
Türkler ne yapıyordu? Acaba o günlerde dünyadan kopuk bir yaşam mı sürdürülüyordu? Kıbrıslı Türkler, 1963’de patlak
veren çatışmalardan sonra kendi sorunlarına bağlı olarak yaşıyordu. Bir yandan
çatışmaların verdiği acı, bir yandan kendi ülkesi içerisinde göçmen duruma
düşmüş, evini, köyünü bırakmış yurttaşlar. Öte yandan ülke içerisine nifak
sokmuş milliyetçilik illetinin etkisinde hareket eden liderlikler. Dünya ile
ilgilenmektense kendi dünyalarının sorunlarına düşmüş bir toplum olmalıydı. Fakat
Kıbrıslı Türkler öyle bir dönemde bile dünya ile bağlantısını kesmemiş, dünyadaki
gelişmeleri yakinen takip etmiştir. Kıbrıslı Türk demokrat aydınlarının yayın
organı olan Savaş Gazetesi’nde, 1969 yılının başından itibaren NASA’nın Apollo
Projesiyle ilgili birçok yayın yapıldığını görüyoruz. Kıbrıs’ta 7 Temmuz 1969
pazartesi günü Savaş Gazetesi okuyan bir kimse gazetenin dördüncü sayfasındaki “Dünyaya Açılan Pencere” bölümünde “Ay’a insan yollama denemesinin facia ile
bitmesi mümkün” başlığı altında şu haberi okuyordu: “Washington:- Ulusal Havacılık ve Uzay İdaresinin (NASA) Müdürü Dr.
Thomas Paine, Ay’a ilk insanı gönderme denemesinin (Apollo-11uçuşunun) facia
ile sonuçlanmasının “Gayet mümkün” olduğunu söylemiştir. Paine, Amerikalıların
aşırı bir güven havası içine girdiklerini belirterek “Apollo-11 uçuşunun, son
derece tehlikeli bir uçuş olduğunu ve astronotlardan çok şeyler beklediğimizi
unutmamalıyız” demiştir. Paine, insanoğlunun, şimdiye kadar hiçbir insanın ayak
basmamış olduğu başka bir bölgeye gideceğini, bu uçuş için her şeyin çok
dikkatli bir şekilde planlandığını, tehlikeleri azaltmak için elden gelen bütün
gayretin sarfedildiğini belirtmiş fakat bu tehlikelerin bertaraf
edilemeyeceğini, zira gerçek olduğunu anlatmıştır. “NASA” müdürü, bu uçuş
sırasında, bazı aletlerin ilk defa kullanılacağını kaydetmiş, en tehlikeli anın
Neil Armstrong ile Edwin Aldrin’in dört ayaklı ay kapsülünü Ay yüzeyine
indirecekleri dakika olduğunu belirtmiştir. Paine, Ay kabininin dengesini
kaybetmesi veya yeniden havalanamayacak bir şekilde hasara uğraması halinde
Ay’da kalan iki astronotu kurtarmanın mümkün olmayacağını açıklamıştır.”1 Haberden anlaşılacağı üzere Kıbrıslı Türklerin bu olaya
ilgisi en az diğer çağdaşları kadar olmuştur. Dikkatle tarihin arka bahçesinde
kalan gazete sayfalarını çevirdiğimiz zaman görüyoruz ki Kıbrıslı Türkler kendilerini
dünya sorunlarından uzak tutmuyor, dünyadaki gelişmeleri an be an takip
ediyordu. Bu Kennedy suikastinde de böyleydi. Üstelik toplumun en uç milliyetçi
kanadını temsil eden TMT’nin yayın organı “Nacak”, 29 Kasım 1963’de ABD Başkanı
Kennedy’nin suikasta kurban gitmesinin ardından “Kennedy’siz Bir Dünya”
manşetiyle yayınladığı sayıda bakın konuyu nasıl işlemişti: “… İnsan aklının almak istemediği,
kabullenmediği, inanamadığı, isyan ettiği ve insanlığından utandığı bir statü
bu.. Kendisini yüreklerimize o kadar yerleştirmesini bilmiş, kendisini o kadar
sevdirmiş, o kadar saydırmış, milyonlarca gönülde o kadar yer etmişti
Kennedy. Pırıl pırıl ifadeli yüz
hatları, hür dünyamızın güvenliğini saklayan bakışları, su katılmamış centilmen
havası ve büyük devlet adamlığı vasıflarıyla eksiksiz şekilde bağdaştırdığı
delikanlı davranışlarıyla sanki televizyon akranına yapışmış hala bizi
seyrediyor. Öylesine ısınmıştık Kennedy’ye, öylesine peşine takmıştık
umutlarımızı Kennedy’nin… İnanmıyoruz, inanamıyoruz öldüğüne, aramızdan
gittiğine. Topuyla, tüfeğiyle, arpası ve buğdayı ile, Kore’den Utanç Duvarına
kadar cephedeki delikanlısıyla, petrolü ve madeniyle, uçağı ve gemisiyle
kısacası her şeyiyle kanatlarını yaralı ve dertli Batı dünyasının semalarına
bir emniyet unsuru olarak germiş bulunan Amerika Birleşik Devletleri 2. Dünya
harbinin sonundan beri bir cesur ve kararlı, gözünü budaktan sakınmayan lider
arıyordu. (…) … Bu seksen yaşındaki devlet adamlarına taş çıkartacak kadar
politika ustası, ama gerektiğinde hür dünyamızın yaralarına cesaretle bıçak
vuracak kadar cesur ve ne yaptığını bilen, masum yüzlü, delikanlı görünüşlü bir
adamdı: J.F.Kennedy.. Haberin
devamında Kennedy’nin Komünizmle savaşı, ırkçılığa karşı takındığı politik
tutum ve liderlik vasıfları göklere çıkartılıyordu. Dahası yazının son
bölümünde nerdeyse bir Amerikan vatandaşı kadar acı bir hissiyatla şöyle
deniyordu:… Büyük Amerikan milletine,
bütün hürriyetsever halklara ve kendimize başsağlığı dileyelim. O’nun kaybı
yalnız Amerikalılar için değil, bütün dünya için telafi edilmesi güç bir
kayıptır. Türk milleti herhalde Atatürk’ün ölümünden beri bu kadar büyük bir
acı ile Kennedy’den ayrılmış olmak kadar büyük bir acı ile karşı karşıya
gelmemiştir. Kıbrıs Türk’ü de cesur başkanı kaybetmenin verdiği büyük bir acı
ve elem içinde bulunmaktadır. En az Amerikan milleti kadar üzüntü ve acı
duymakta, dost Amerikan milletinin acısını paylaşmakta ve kendilerine başsağlığı
dilemekteyiz. Kennedy, büyük insan, rahat uyu…”2
Nacak Gazetesi’nin manşetten Kennedy
suikastına yaktığı ağıt aslında gerçekçi değildir. Bu sadece Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Makarios’un Doğu Bloğu ile ilişki içerisinde olduğu bilinciyle
ABD’nin olası desteğini almak üzere yazılmış bir yazıdır. Fakat bizim üzerinde
durmamız gereken yazının komedi boyutu değil, bu lütfü kendinde görerek bunun
okunacağını bilen dönemin milliyetçi liderliğinin dünya ile kopuk olmayışıdır. Bunu
politik amaçla dahi yazmış olmaları, Kıbrıslı Türklerin dünya ile iletişim
içinde olduğunu kanıtlar niteliktedir. Konuya bu açıdan bakıldığında Kıbrıslı
Türklerin dünyadan kopuk olmadığı ve 1969’daki Apollo 11’in Ay yolculuğunu da
dikkatle takip etiğini görürüz. Dünya’da yaşanan değişime, gelişmeye savaş
yıllarında bile ayak uydurmaya çalışan Kıbrıslı Türkler, dünyadan koparılıp
izole yaşamaya mahkûm bırakıldıkları günümüzde bunu kabul etmemektedir.
Toplumsal bellek buna izin vermemektedir. Gençler, bugün Facebook, Twiter, MSN
vb. internet ağlarını kullanarak bireysel olarak dünyayla bütünleşmiş
durumdadırlar. Dünya ile entegrasyonun 2000’li yılların başında yeniden gündeme
gelmesi ve Kıbrıslı Türklerin toplumsal belleklerindeki geçmiş yaşam izlerini
takip etmeleri sonucunda Annan Planı ortaya çıkmıştır. Kıbrıslı Türkler için, Apollo
11 ve Kennedy örnekleri geçmişte de dünya ile iletişimin hangi boyutlarda
olduğunu göstermektedir. 14 Temmuz 1969 tarihinde Savaş gazetesinin üçüncü
sayfasında yayınlanan “Demeden
Edemediklerim” başlığı altında Özker Yaşın’ın Ay için yazdığı şiir ne kadar
global bir ölçektedir. Yazar, kendisini bir ulusun parçası olarak değil,
insanlığın bir parçası olarak saymaktadır:
“Merhaba
Ay
Merhaba Ay
Ben İnsanoğluyum
Ayağım basacak ya toprağına
Göreceksin Ay
Neler edeceğim sana
Bitti rahat ve huzur
O uzaktan bakıp dünyamıza
Şairlere ilham verdiğin günler bitti
Ben geldim Ay
Ben insanoğluyum
Parselleyip satacağım toprağını
Kayalarını parçalayacağım
Söküp çıkaracağım madenlerini
Dünyamıza benzeteceğim seni
Hapı yuttun Ay.”3
Dipnotlar
1 Girne Milli
Arşivi, Savaş Gazetesi, “Dünyaya Açılan
Pencere”, 7 Temmuz 1969, Sayfa:4.
2 Girne Milli
Arşivi, Nacak Gazetesi, “Kennedy’siz Bir
Dünya”, 29 Kasım 1963, Sayfa 1-4
3 Girne Milli
Arşivi, Savaş Gazetesi, “Demeden Edemediklerim”,
14 Temmuz 1969, Sayfa:3.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder