1 Eylül 2013 Pazar

HÜKÜMET OYUNLARI ( IV )

Naim PINAR
HÜKÜMET OYUNLARI ( IV )
24 Nisan 2004 Referandumu sonrası CTP-BG – DP koalisyonunu ilk firesini verir. DP’den milletvekili seçilen Ahmet Kaşif ve Ünal Üstel ile birlikte toplam 10 kişilik bir grup, parti içi kavgalar ve çeşitli pazarlıklara adlarının karışması sonucu disiplin kuruluna verilirler. Fakat 26 Nisan 2004 tarihinde disiplin kurulunun kararı açıklamasından önce istifa ederek “Özgür Düşünce Hareketi” adı altında toplanırlar. Bu istifalar neticesinde Talat Hükümeti, 24 milletvekili ile azınlığa düşer. CTP’nin Birleşik Güçler konseptinden milletvekili seçilen dönemin Göçmenler Derneği Başkanı Nuri Çevikel’in CTP’ni BG’lileri benimsememekle suçlayarak, 17 Mayıs 2004 tarihinde istifa etmesiyle Talat Hükümeti, mecliste 23 sayısına düşürülerek erken seçime gitmek zorunda bırakılır. Siyasettin bu yönde hareketlenmesi yeni Hükümet Oyunlarının yaşanmasına zemin hazırlamıştır. 2003 Seçimlerinde Barış ve Demokrasi Hareketi altında aday olan TKP’li Hüseyin Angolemli ve Birleşik Kıbrıs Partili İzzet İzcan seçimlerden sonra eski partilerine geri dönerek ittifaktan ayrılmış, DP’den istifa ederek bağımsız kalan Ahmet Kaşif ve Ünal Üstel ile birlikte hareket etme kararı alarak “Toplumcu Kurtuluş Partisi-Birleşik Özgürlük İttifakı” (TKP-BÖİ) adı altında mecliste birlikte hareket etme eğilimine girerek “Hükümet Oyunlarına” dâhil olmak istemişlerdir. Bu dönemde özellikle Denktaş’sız bir hükümet oluşumu için hem muhalefet hem de iktidar partileriyle çeşitli pazarlıklar yapmışlardır.
Talat Hükümeti’nin azınlığa düşmesiyle erken seçim gündeme gelmiş, ilginç olan ise erken seçime gidilmesi için CTP-BG’nin 14 Temmuz 2004 tarihindeki “erken genel seçim yasa tasarısı” önerisine karşı muhalefetin, 19 Temmuz 2004 tarihli meclis genel kurulunda bu tasarıyı 22’ye 24 oy ile red etmiş olmasıdır. Bu kaotik hükümet krizi sonunda, 20 Şubat 2005 seçimleriyle CTP-BG 25 milletvekili çıkararak Hükümeti kontrol altına almayı başarmış, 2004 Mali bütçesinin mecliste onaylanmamasıyla başlayan hükümet krizi, CTP-BG’nin seçimlerden daha da güçlü çıkmasını sağlamıştır. Daha sonra, Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanı olması ve Ferdi Sabit Soyer’in önce CTP Genel Başkanı görevine seçilmesi ardından da I. Soyer Hükümeti’ni DP ile koalisyon kurarak oluşturması takip etmiştir. Soyer Hükümeti, 26 Nisan 2005 tarihinden 25 Eylül 2006’ya kadar devam etmiştir. AKP’nin de KKTC siyasetine şekil verme arzusunun arttığı bu dönemde, UBP’den ayrılarak ÖRP’yi kuran Turgay Avcı ve arkadaşlarıyla CTP-BG hükümet kurarak siyasi arenada yıpranacağı bir hata yapmış, kısa sürede sivil toplum ve çeşitli kesimlerden tepki toplamıştı. 4 Mayıs 2009’tarihiyle çeşitli yönlerden yıpranan Soyer Hükümeti, küresel ekonomik krizin baskısı, AKP’nin ekonomik protokoldeki olumsuz dayatmaları sonucunda istifa ederek erken genel seçime gitme kararı almıştır. Akabinde yaşanan 19 Nisan 2009 seçimleri sonucunda UBP 26 milletvekili çıkararak yeniden tek başına iktidar olmuş, ardında da Derviş Eroğlu Cumhurbaşkanı makamına oturmuştu. Her şey sağın istediği yönde ilerlemiş, UBP’nin başına da İrsen Küçük getirilmişti. Böylelikle 17 Mayıs 2010 tarihiyle Küçük Hükümeti kurulmuş oluyordu. Başbakan Küçük ile kısa sürede arası açılan UBP’nin ruhani Lideri Derviş Eroğlu önce UBP kurultayında İrsen Bey’i devirmek istemiş bunda muvaffak olamayınca çeşitli çirkinliklerle kavga daha da büyümüştü. Kıbrıslı Türklerin siyasal tarihindeki en onur kırıcı Hükümet olarak tarihe geçen İrsen Küçük Hükümeti, Cumhurbaşkanlığından yürütülen operasyonla azınlığa düşürülmüş ve 28 Temmuz 2013 tarihinde erken genel seçime gitmek zorunda bırakılmıştı. Burada hemen belirtmekte yarar vardır: Küçük Hükümetleri boyunca Kıbrıslı Türkler gerek AKP yetkilileri tarafından gerekse de UBP’li bakanlar tarafından sürekli aşağılanmıştır. 28 Temmuz 2013 seçimleriyle, CTP 21, DP-UG 12, UBP 14 ve TDP ise 3 milletvekili çıkartmış, bu durum KKTC meclisinde çözümü kolay ama anlaşılması zor bir “Hükümet” arayışının başlamasına yol açmıştır. 14 Ağustos 2013 tarihiyle Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, hükümet kurma görevini seçimlerden birinci parti olarak çıkan CTP-BG’e verir. Hükümet Kurma görevini alan CTP-BG genel başkanı Özkan Yorgancıoğlu, sırayla tüm partileri ziyaret etmiş, fakat derinlemesine toplantılarla Hükümet Kurma çalışmalarını DP-UG ile sürdürmüştür.
HÜKÜMET OYUNLARI SON PERDE…
CTP-BG ve DP arasında gerçekleşen toplantılar çok olumlu giderken 20 Ağustos tarihinde tarafların yapmış olduğu açıklamalar “belli hassasiyetlerde” anlaşamadık. Olmadı, şeklindeydi. Bu süreci, CTP-BG Parti Meclisi toplantıları ve basın açıklamaları takip etti. CTP-BG ilçe meclislerini toplayıp gelinen aşamada UBP ile de görüşme dâhil her opsiyonun masada olacağı bir müzakere sürecinin onayını almış, artık CTP-BG, UBP ve DP-UG ile eş zamanlı görüşme sürecine başlamıştı. DP-UG’lerin Maliye ve içişleri bakanlıklarında ısrar ettiği kamuoyuna duyurulmuş, DP-UG ise bunu yalanlamamıştı. DP-UG birçok konuda yakınlaşma olduğu halde gelinen aşamada sonuç elde edilemediğini bu nedenle Parti meclisinin UBP ve TDP ile görüşmelere başlama kararını aldığını, bu yönde Genel Başkan Serdar Denktaş’ın yetkilendirildiğini açıklıyordu. CTP-BG ise parti meclisini mesaiye alarak her karar için toplantılar düzenleyerek pazarlık aşamaları hakkında yol haritasını çiziyordu.
Sonuç olarak, 28 Temmuz seçimleri öncesi toplumun hem onurunu hem de ekonomik olarak cebini yıpratan UBP ile görüşmelere başlayan CTP-BG, ciddi şekilde eleştirileceği bir yola girmiş bulunuyordu. Bu arada DP-UG’den gelen yeni sinyaller UBP ile de görüşmelere başlayan CTP-BG’nin kararından sonra diğer partilerle görüşmelere başlanacağı yönündeydi. Öte yandan CTP-BG’nin her iki partiyle de (UBP ve DP-UG) eş zamanlı yapmış olduğu pazarlıklar toplumun dikkatinden kaçmamıştır. Toplumda çeşitli dedikodular sürüp gidiyor, bir kısım insanımız; “CTP-BG blöf yapıyor, UBP ile koalisyon olmaz” diyor. Bazıları ise; “artık tabular yıkılmalı en hayırlısı UBP-CTP-BG koalisyonudur” diyordu. Siyasal etik, CTP-BG’nin halkın hilafına UBP ile koalisyon görüşmesi yapmasını kabul etmiyordu. Fakat kuzey Kıbrıs’ın siyasi yetisi ve çapı belliydi. Toplum bu görüşme sürecinden şu mesajı da almış oluyordu: “Herşey koltuk ve menfaat için”dir. Gelen de aynı giden de aynıdır. Neyse ki CTP-BG son anda DP-UG ile koalisyon kararı aldı ve yeni koalisyonun adı, CTP-BG-DP-UG olarak belirlendi. CTP-BG basın bürosu, 28 Ağustos tarihli bülteninde DP-UG ile anlaşıldığını ve pazarlıkların sonucunu şöyle duyuruyordu: “28 Temmuz Erken Genel Seçimleri’nde CTP-BG, Kıbrıs Türk Halkı tarafından ülkede yaşanan sorunlara çözüm üretmek için hükümet kurma görevi ile yetkilendirilmiştir. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu tarafından iki hafta önce verilen hükümeti kurma görevini yerine getirmek için başlattığımız çalışmaları, seçim döneminde halkımıza verdiğimiz sözleri yerine getirebilecek bir hükümet programı temelinde koalisyon hükümeti oluşturmak amacı ile sürdürdük. CTP-BG Parti Meclisi’nin verdiği yetki ile MYK’ımız DP-UG ve UBP ile koalisyon görüşmeleri sürdürmüş ve sürecin sonunda DP-UG ile halkımızın 28 Temmuz Erken Genel Seçimi’nde sandığa yansıttığı iradeyi temsil edeceğine inandığımız bir zemine yaklaşılmıştır. Bu akşam CTP Parti Meclisi’nin bilgi ve onayına sunulduktan sonra sonuç resmiyet kazanacaktır. DP-UG ile oluşturulacak olan koalisyon hükümetinin Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı federal bir çözüme ulaşılması için pozitif ve girişimci bir yaklaşımla katkıda bulunan, Anayasayı değiştirilebilmesini kolaylaştıracak maddelerin değişikliğini sağlayarak Haziran 2014’de yerel seçimler ile eşzamanlı referanduma götürmek, Seçim ve Halkoylaması Yasası ve Siyasi Partiler Yasası’nın değiştirilmesi, uzun ve stratejik planlama ile ekonominin yönetilmesi gibi partimizin ve halkımızın hassasiyetlerine cevap veren bir uzlaşı temelinde olduğunu belirtmek isterim. PM’nin onayından sonra resmiyet kazanması beklenen CTP-BG, DP-UG koalisyon hükümetinin belirttiğimiz hassasiyetleri hayata geçirebilecek bir icraat hükümeti olacağını ve hükümet içindeki bakanlıkları bu kapsamda yeniden düzenleyerek aşağıda olduğu gibi oluşturulduğunu kamuoyunun bilgisine getiririm. Başbakanlık (CTP-BG), Başbakan Yardımcılığı, Turizm ve Ekonomi Bakanlığı (DP-UG),İçişleri Bakanlığı(CTP-BG), Dışişleri Bakanlığı (CTP-BG), Maliye Bakanlığı (CTP-BG), Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı(DP-UG), Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı(DP-UG), Gıda, Tarım ve Enerji Bakanlığı(CTP-BG), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı(CTP-BG).”

Gelinen son aşama, toplumun sindirebileceği bir hükümetin oluşmasıyla noktalanmış oldu. Hükümet Oyunları’nın sonuncu bölümünü yazarken henüz yeni kabinedeki isimler belirlenmediğinden burada kimlerin bakan olduğunu sizlerle paylaşamıyoruz.  Zaten kimin bakan olacağı konusu bizler için çok da önemli olmamalıdır. Önemli olan toplumun ne beklediği, hükümet programının ne dediği ve yeni hükümetin ne yapacağıdır. Yeni hükümet, toplumun başında asılı olan çağdışı kalmış Anayasa’nın ve seçim sisteminin yenilenmesi, özel sektör emekçilerinin korunması, kamunun verimli çalışması, eğitim ve sağlığın geliştirilmesi gibi hayati konulara dokunmak zorundadır. Toplum nezdinde siyasetin nasıl algılandığı konusu apaçık ortadadır: Toplum siyasete ve siyasetçiye güvenmiyor! Siyaset kurumunun bunu bir realite olarak alması ve siyasetin temizlenip yeniden halka sunulması değişimin hareket noktası olmalıdır. Neden Hükümet Oyunları?  Son 7-8 yıldır siyasette yaşanan kirlenme ve hükümet pazarlıkları göstermiştir ki, her şey sadece ve sadece iktidarda kalmak uğruna yapılmaktadır. Kıbrıs Sorunu, ekonomik refah veya toplumsal sorunlar ikinci hatta üçüncü planda kalmaktadır. Siyasetin ve siyasetçinin toplumda uyandırdığı algı “Hükümet Oyunları” olarak özetlenebilir. Umarım “Yeni Hükümet”,  beş yıl sorunsuz, entrikasız ve uyum içinde vatandaşın yaşam standardını yükseltecek icraatlara imza atar. O zaman, Hükümet Oyunları yerine siyaset konuşulur, projeler tartışılır ve toplumsal dönüşümün önü açılmış olur. Şimdilik perde kapandı, perde yeniden açıldığında sahneye çıkacak olan kabinenin göstereceği performans çok önemlidir. Zira son genel seçimler göstermiştir ki, Kıbrıslı Türkler, her perde açıldığında ödediği biletin hakkını arayacaktır. Sergilenen performans eski, yapay halinde kalırsa -ki bu kötü bir klasik olarak zihinlerimize yer etmiştir-, vatandaşın tekrardan bilet alarak ayni oyunu izlemesi beklenmesin…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder