Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
SİYASETTE
ALGORİTMA EKSİKLİĞİ ÜZERİNE…
Latince algorismus kelimesinden türeyen “Algoritma” terimi;
M.S. 835 yılında aritmetik yöntemler üzerine bir kitap yazan İranlı matematikçi
Muusa al-Khowarizm’in (el-Hârizmi) adından gelmektedir. Muusa al-Khowarizm’nin bu
kitabı on ikinci yüzyılda Bathlı Adelard ve Chesterlı Robert tarafından
Latinceye çevrilmiştir. “Algoritma, asırlar boyu hem basit hem de sonucu
itibariyle dört dörtlük diyebileceğimiz sağlamlıktaki mekanik bir süreç olarak
addedildi. 1930’larda Alan Turing, Kurt Gödel ve Alonzo Church’ün öncülüğündeki
çalışma, bu terimden bugün anladığımız anlamı aşağı yukarı ortaya koydu.”1
Algoritma kısaca, belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için
çizilen yol olarak tanımlanabilir. Algoritmaların, her
birinin tanımlanması oldukça karışık olan üç anahtar özelliğe sahip olduğunu
söyleyebiliriz: Birincisi, Substrat
nötralliği’dir. İkincisi, Akla
başvurma gereksinimi duymama, üçüncüsü ise, Garanti sonuçlar’dır. Bu üç özelliği çağımızın önemli
filozoflarından Daniel Dennett şöyle tanımlamaktadır:“Substrat nötralliği; Uzun bir bölme işlemini ister kurşun kalemle,
ister tükenmezkalemle, ister kâğıda, ister tirşe üzerine, isterseniz neon
ışıklarıyla gökyüzüne yazarak yapın; hiç önemi yoktur. Yöntemin gücü mantıksal
yapısından kaynaklanır. İşlem sırasında devreye giren maddelerin nedensel
güçleri kurallarla saptanmış adımları atmaya yetiyorsa, onlardan başka bir şey
beklenmez. Akla başvurma gereksinimi
duymama: Yöntemin tüm tasarımı göz
alıcı ve enfes olabilir veya parlak sonuçlar doğurabilir; ama her bileşen
basamak, basamaklar arası geçişler de dâhil olmak üzere son derece basittir. Ne
kadar basit? Görevine bağlı bir aptalın veya özelliksiz bir mekanik aygıtın
bile gerçekleştirebileceği kadar basit. Algoritmalar ders kitaplarındaki
standart tanımlarında, acemi aşçılar tarafından kullanılmak üzere tasarlanmış,
çeşit çeşit tariflere benzetilir. Aşçıbaşıları için hazırlanmış, yemek
tarifleri içeren bir kitapta şöyle bir cümle geçebilir. ‘Balığı uygun miktarda
şarap içinde iyice pişirin. ‘Fakat aynı işlem bir algoritmayla şöyle
tanımlanabilirdi: ‘Üstünde sek yazan bir beyaz şarap şişesi alın, bir
tirbuşonla şişenin mantarını çekin, tavaya 2,5 santim kadar şarap dökün, ocağın
ateşini yüksek ayara getirin…’ Tarifi okuyacak kişiyi usandıracak cinsten, akla
dayanan hiçbir karar veya değerlendirme gerektirmeyen basit adımlar. Garantili sonuçlar: Bir algoritma
yapmak üzere tasarlandığı işi her zaman yapar; tabii eğer uygulayıcı yanlış bir
adım atmazsa. Bir algoritma her zaman dört dörtlük bir tariftir.”2
Siyasette algoritma kavramını tanımlamadan önce
ilkin Siyaset felsefesinin belli başlı konularına bakılmalıdır. Siyaset
felsefesi; en iyi siyasal örgütlenme biçimi nedir? Siyasal otoriteye itaat
nasıl meşrulaştırılabilir? Adalet nedir, nasıl gerçekleştirilebilir? Sosyal
adalet diye bir şey var mıdır, varsa nasıl sağlanabilir? Özgürlük nedir?
Bireysel özgürlüklerin sınırları nelerdir? Toplumsal refah nasıl sağlanır? Gibi
sorulara insan evladının tarih boyunca sistematik cevap bulma uğraşı olarak
bakılabilir. Bu bağlamda insan evladının siyasi sorunlara sistematik bir
şekilde toplumsal olarak yanıt aramayla geçen geçmişini günümüze kadar ele
alacak olursak; sosyo-ekonomik, siyasal ve kurumsal olarak dört başlıkta
değerlendirebiliriz. Tarihsel açıdan bakıldığında: Antik dünyanın polis
(site-devleti) düzeni, Orta Çağ’ın feodal sistemi, modern dönemin ulus-devlet
yapısı ve post-modern dönemin ulus-devletlerin sınırlarının kaybolmaya
başladığı küreyerel yapısı esasında dikkatle incelenmelidir. Fakat burada esas
konumuza girebilmek için ön bir bilgi olarak bu dönemlere ait hâkim olan siyaset
felsefelerinden bahsetmek yeterli olur kanaatindeyim. Antik Çağ’a karşılık
gelen hâkim siyasal yaklaşım, “erdem Siyaseti”dir. Orta Çağ’a karşılık gelen
“iman siyaseti”, modern döneme karşılık gelen “çıkar siyaseti” ve günümüzün
post-modern dönemine karşılık gelen “nihilist siyaset” yaklaşımlarıdır. Tarihsel
olarak insanlığın siyasal geçmişindeki arayışın her dönemde farklılaşsa da
öznesinin insan olduğu gerçeği apaçık ortada durmaktadır. Yalın olarak
bakıldığında David Hume’un tarih bilimi hakkında ortaya koyduğu şu sözler
oldukça manidardır: “İnsan türü tüm zamanlarda ve mekânlarda öylesine aynıdır
ki, bu özellik nedeniyle tarih bize yeni ya da yabancı hiçbir şey hakkında
bilgi vermez. Onun başlıca yararı ise bize insan doğasını birçok koşul ve durumda
göstererek ve böylece gözlemlerimizi oluşturacağımız materyali sağlayarak ve
bizi insan davranışının düzenli işleyişine aşina hale getirerek insan doğasının
daimi ve evrensel ilkelerini keşfetmemize imkân tanımasıdır.”
Siyasal tarih boyunca ortaya konan yaklaşımlar,
ideolojiler ve kavramlar yerli yerine oturtulup doğru tanımlanmadığı zaman
sistematik yapıda sorunlar kaçınılmaz olmaktadır. Günümüzde toplumların
sorunlarına tam manasıyla cevap veremeyen ideolojilerin (Liberalizm,
Neo-Liberalizm- Komünizm- Sosyalizm) sorgulanır olduğu ve gittikçe
birbirileriyle benzeşmeye veya bağnaz bir çerçeve içine gömülmeğe başladığını
gözlemlemek mümkündür. İdeolojilerin sosyo-ekonomik sorunlara verdikleri
cevaplar gittikçe esnekleşmekte ve var olan ideolojik kavramlar yeniden
tanımlanmaya çalışılmaktadır. Yeni bir siyasal örgütlenme arayışı sadece
ülkemizde değil tüm dünyada değişim taleplerini beraberinde getirmektedir.
Fakat günümüzün post-modern yapısı içerisinde ortaya çıkan yeni koşullar ve
sorunlar karşısında mevcut siyasal yaklaşımların çaresizliği yeni nesilleri
yeni arayışlara doğru götürmektedir. Bu arayışların bir sonucu olarak belki de
artık yeni bir ideolojik kavramın doğması ve bilimin başat rol oynayacağı
siyasette algoritmik süreçlerin hâkim olacağı sistemlerin kurulmasının zamanı
gelmiştir. Ülkemizde yeni siyaset arayışının ve toplumsal talebin altında yatan
en büyük etken sistemin çökmüş olduğu gerçeğidir. KKTC’de kurulmuş olan 1974
sonrası düzenin toplumsal sorunlara yanıt veremiyor olduğu tüm mevcut siyasi
partiler ve sivil toplum örgütleri tarafından kabul görmektedir. Durum bu ise
ilkin toplumsal olarak rahatsız olunan mevcut sistemin dayanaklarının tespit
edilmesi ve yeni sistemin algoritmasının çıkartılması şarttır.
Toplumsal olarak bizlere düşen ne istediğimize karar
vermektir. Siyasette bencil yaklaşımlara hayır derken özgecil yaklaşımlara
yelken açan yeni bir sistemi güçlüce çağırmaktır. Bilim, canlıların hayatta kalmak için Doğal
Seçilimle evrim geçirerek varlıklarını sürdürdüğünü ortaya koymaktadır. Sanırım
asıl soru şu olmalıdır: genlerimizin hayatta kalmak üzere DNA’larımıza
kodladıkları bencil veriler mi yoksa özgecil veriler mi davranışlarımız da ağır
basmalıdır. Bir varlık eğer başka bir
varlığının refahını artıracak biçimde davranıyorsa, özgeci olduğu söylenir.
Bencil davranış ise bunun tam tersi etkiye sahiptir. Siyasette ve ülkemize
hâkim olan mevcut sisteme göre, parası olmayana sağlık, eğitim ve barınma hakkı
pek mümkün görünmemektedir. Burada esas sorun ideolojik değil sistematiktir.
Yani kuzey Kıbrıs’ta kurulan sistemin içerisinde sol, sağ ve sosyal demokrat
diye tanımlanan siyasal partilerin iktidarları döneminde benzeşmesindeki ana
unsur mevcut sistemin algoritmik olmayan yapısında saklıdır. İdeolojik kısır
münakaşalar veya bilimsel kavramların yanlış tanımlamasıyla ortaya çıkan sistem
tartışmaları toplumsal sorunlara çare üretmek bir yana ana sorunlarımızın
büyümesine yol açarken siyasete olan güvene de büyük zarar vermektedir. Siyasette
algoritma eksikliği kendini her alanda hissettirmektedir. Örneğin, asrın
projesi olarak uzun süredir reklamını gördüğümüz Anadolu’dan gelecek olan su
hakkında siyasi partilerimizin hiçbirinin malumatı tam değildir. Siyasette
algoritma eksikliği siyaseti kilitlemesinin yanı sıra toplumsal sorunlar karşısında
da siyaset kurumunun neden bocaladığını ve mevcut sistemin içerisinde
sistematik olmayan hükümet programlarının iki üç günde alelacele nasıl yazılabileceğini
de gözler önüne serebilmektedir. Toplumun siyaset kurumuna saygısını ve
güvenini kaybetmesindeki en önemli unsurlardan biri siyasette algoritma
eksikliğinin ortaya çıkmasıdır. Toplum buna algoritma eksikliği demek yerine
sistemsizlik demektedir. Fakat bu noksanlığı her ideolojiden, her kesimden
insanımız artık açıkça görmektedir. Bu nedenle toplum değişim talep etmekte ve
yeni bir sistemi, yeni bir siyaseti çağırmaktadır. Halen toplumsal sorunlara
duyarsız kalan veya kavram kargaşaları içerisinde ideolojik tartışmalarla bu
sorunlara çözüm arayan mevcut siyasi yapıların ki bunlara sendikaları da katmak
zorundayım siyasette algoritma eksikliğini göz ardı etmeleri sonun başlangıcı
olarak tezahür edecektir. Siyasette algoritma eksikliği üzerine söylenecek ve
verilebilecek o kadar çok örnek var ki; sistemsizliğin hâkim olduğu kuzey
Kıbrıs’tan güney Kıbrıs’a arabasıyla geçen birçok yurttaşın güneye geçerken
kemerini taktığını fakat kuzeyde buna gerek duymadığını bilmenin verdiği acı
gerçek ortadayken daha fazla karmaşık örneklemelere gerek kalmamaktadır.
Yeni bir siyasal örgütlenme arayışı sadece ülkemizde
değil tüm dünyada değişim taleplerini beraberinde getirmektedir. Fakat
günümüzün post-modern yapısı içerisinde ortaya çıkan yeni koşullar ve sorunlar
karşısında mevcut siyasal yaklaşımların çaresizliği yeni nesilleri yeni
arayışlara doğru götürmektedir. Bu arayışların bir sonucu olarak belki de artık
yeni bir ideolojik kavramın doğması ve bilimin başat rol oynayacağı siyasette
algoritmik süreçlerin hâkim olacağı sistemlerin kurulmasının zamanı gelmiştir.
Bunun adını koymak şu anda pek mümkün görünmemekteyse de bu konu üzerine yeni
yaklaşımların sancısı global olarak hissedilmektedir. Ülkemizde ise bu sancıyı toplumun
sıkıntılarındaki artış körüklemektedir. Siyasette algoritma eksikliğinin açıkça
hissedilmesi siyasette değişimi kaçınılmaz kılmaktadır. Umarım siyaset yeniden
şekillenirken toplumsal olarak huzuru, refahı ve mutluluğu yaşayacağımız
günlere kavuşmamız kendi hatalarımız ve özgecil olmayan bencil arzularımız yüzünden
daha fazla ertelenmez.
Dipnotlar
1
Dennett, Daniel, Darwin’in Tehlikeli Fikri, Alfa Yayınları, Birinci Basım,
Şubat, 2013, S:58
2
Dennett, Daniel, Darwin’in Tehlikeli Fikri,
Alfa Yayınları, Birinci Basım, Şubat, 2013, S:58-59
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder