Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
Haşim Ağa’nın Kahvehanesindeki O Kabadayı…
Lefkoşa Sarayönü’nde eski Barclays ve
bir dönem de Vakıflar Bankası olarak kullanılan bina meşhur kahveci Lefkeli
Haşim Ağa’nın kahvehanesi olarak bilinmekteydi. Haşim Ağa’nın kahvehanesi
dönemin en işlek en meşhur kahvehanesidir. Kahvehanedeki sohbetler o dönemin
nabzını da tutmaktaydı. Lefkoşa eşrafı için hayat adeta Haşim Ağa’nın
kahvehanesinde şekillenmekteydi. Dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik konuları
yanı sıra tüm dedikoduları da buradan yola çıkmak üzere her gün bir konuğu
tarafından kahvehaneye sızmaktaydı. Kahvehane, nargileleri ve nargilecileriyle
de nam salmıştı. 28 Yaşında gençliğinin doruğunda esmer tenli oldukça yakışıklı
bir deli kanlı olan Halit Arap (Halit Aziz) her zaman nargilesini tüttürmek
için Haşim Ağa’nın kahvehanesine giderdi. Kahvehaneye girdiğinde hep bir
sessizlik bir korku bulutu çökerdi içeriye. Halit Arap, kabadayı denilen
insanlardandı. Evli ve 3 çocuk sahibi olmasına rağmen çapkınlığıyla da
bilinmekteydi. Kebabcılık ve hayvan cambazlığı yapmaktaydı. Halit, döneminin
paralı sayılan kişilerinden biridir. Her zaman giyimine kuşamına önem verirdi.
Geçtiği yerde bıraktığı güzel kokular ve sağlam adımları gölgesinin
ağırlaşmasına neden olur, etraftakilere kendini hissettirirdi. Kahvehanede atılıp
kapılması, dik kafalılığı, kavgacı mizacı ve mertliğiyle bilinmekteydi. Gürkan’a
göre; “Siyahî bir polis subayının beyaz bir kadından doğan oğluydu. Bir dönemin
ünlü simalarından Dellâl Sâlim Aziz, Halit’in ana bir baba ayrı kardeşiydi…
Üvey kardeşlerine karşı çok cömert davranmaktadır. Bu nedenle onlar ve babalığı
Aziz ağa kendisini öz kardeş, öz oğul gibi sevmektedir.”1
Yakışıklı ve paralı Halit, çakır gözlü,
beyaz tenli, kumral saçlı güzel bir kadın olan dönemin tanınmış gözde
aşüftelerinden Gülsüm hanımın dikkatini çekmekte gecikmez. Kısa süre sonra
Halit ile ilişki kurmaya başlayan Gülsüm Hanım, bunu canıyla ödeyeceğini hiç
düşünmemiştir. Gülsüm hanım Halit ile biraz gönül eğlendirdikten, biraz
parasını yedikten sonra ona sırt çevirir. Halit’in parası vardır fakat şakası
yoktur. O kahvehanenin kabadayısıdır. Halit’in içkili olduğu bir akşam Gülsüm
hanımın kapısına giderek ret edilmesi ve hakarete uğramasının sonucunda bu
vaziyete oldukça içerlemiştir. Halit, içkinin de etkisiyle Lefkoşa sokaklarını
bir kabadayının kızgın adımlarıyla yeniden ölçer. O gece Halit, Lefkoşa
sokaklarında volta attıktan sonra yeniden Gülsüm hanımın kapısına dayanır.Bu
kez Gülsüm hanımın; kim o? sorusuna Rumca benim anlamına gelen “Ego ime”
sözüyle yanıt verir. Kapı açılır açılmaz da Gülsüm hanımı saçlarından
yakalayarak bağrışmaları arasında tek kelime etmeden elindeki Lapta çakısını
tam 21 kez Gülsüm hanıma saplayarak hıncını alır. İçkinin etkisiyle kendisini
de yaralayan Halit Arap hızlıca kaçarak kardeşi Sâlim’in evine giderek üstünü
başını temizler. Kardeşinden bir de ceket alan Halit Arap’ın artık aklında tek
bir şey vardır. Beşparmak dağlarını aşarak gizlice kıyıya inerek bir sandal ayarlamak
ve karşıya (Anadolu) geçmektir. Gülsüm hanımı hınçla bıçaklarken yaralanan
Halit’in bacağı şişmişti. Lefkoşa sokaklarını güçlü adımlarıyla inleten O
kabadayının artık bir ayağı basamıyordu. Bu nedenle dinlenmek için Ayharida’da
bir mağaraya sığınmıştı. Gün ağarınca bir ihbar üzerine yakalanan Halit Arap
için artık Haşim Ağa’nın kahvesine dönmek ancak başka birinin dili aracılığıyla
kahvehaneye sızdırılacak dedikodular sayesinde mümkün olacaktı. Gülsüm hanımın
Halit Arap tarafından bıçaklanmasını canlı olarak izleyen tek görgü tanığı
Tanzimat Sokağı’nda oturan Gülsüm hanımın karşı komşusu ve devamlı takipçisi
“Tıflıların Şerife” diye bilinen bir kadındı. Bu cinayete de alışkanlık ettiği
kapısının anahtar deliğinden bakarken şahit olmuştu. Tıflıların Şerife, hem bir
kabadayının hıncını hem de Gülsüm hanımın hareketli hayatının nasıl son
bulduğunu an be an izlemişti. Halit Arap yakalandıktan sonra mahkeme Şerife’nin
evine dek giderek olay yerini incelemiş ve Halit Arap’ı idama mahkûm etmiştir.
Halit’in kardeşi Sâlim o dönemin en meşhur avukatlarından Theoharis’i kardeşini
savunması için tutmuştu. Fakat kanıtlar ve görgü şahidi açıkça cinayeti Halit
Arap’ın işlediğini söylemekteydi. 1924 yılında idam edilen meşhur Halit Arap’ın
dramı kısa sürede destanlaştırılmıştır. Panayırlarda ve kahvehanelerde
özellikle dönemin destan ozanı olarak tanınan “Aynalı” tarafından anlatılmaya
gelecek kuşaklara aktarılmaya başlanmıştı. Lefkeli Haşim Ağa’nın
kahvehanesinden o gün çıkıp Gülsüm hanımı öldüren O kabadayı, Aynalı sayesinde tekrardan
kahvehanelere geri dönmüştü.
Halit Arap’ın Gülsüm hanımla tanışması ve
idamına kadar olan macerası Aynalı tarafından uzun süre panayırlarda ve
kahvehanelerde söylenmiştir:
HALİT ARAP DESTANI
Gülsüm
hanım bildiğimiz bir kadın
Çok beylerden
yedi hesapsız altın
Çünkü
bir kişi ile kalmazdı
Olmuş
idi bayağı bir firavun.
***
Kendisi
çok genç değil, parlaktı
Mavi
gözlü hem semiz, yuvarlaktı
Saçları
lâpiska, kaşları çatık
Hâsılı
beyaz, hünkârlara layıktı.
***
Bir
beyden diğer beye kaçar gider
En
sonunda kalmıştı naçar
Büyüklerden
itibarın kaybetmiş
Bilmecburi
gider Halit’e çatar.
***
Halit
Arap dediğimiz bir kişi
Kebapçılık,
cambazlıktı işi
Kendi
beyaz değil esmerdi
Sağ
tarafta vardı bir altın dişi.
***
Ne
çok uzun ne çok kısaydı boyu
Öyle
Arap değil idi koskoyu
Nerde
olsa bağırır çağırırdı
Severdi
bordozluğu.
***
Bazı
pantolon giyer bazı şalvar
Geçtiği
yer tüterdi gül ile bahar
Gezmekteyken
kendini görenler
Zannederdi
kesesinde para var.
***
Ufak
büyük tanımazdı, saymazdı
Söz
verdiği şeyden asla caymazdı
Efe
gibi kollarını sallayarak
Hiçbir
dernekten gerü kalmazdı.
***
Sarayönü
Meydanında dükkânım
Beni
candan bezdirdin Gülüm Hanım
Bu ne
gönül bu ne sevda a canım
Ateş
içinde yanıyor her yanım.
***
Akşam
olsun iki tekcik atayım
Gülsümün
kapısına çatayım
Eğer
beni kabul etmez olursa
Kafasını
gövdesinden ayırayım.
***
Palto
omuzda giderim kıyı kıyı
Gitmem
ile hemen vurdum kapıyı
Elinde
gizlenmiş olarak bilenmiş
Açık
tutardım çakıyı.
***
Gülsüm
kapıyı açtığı zaman
Dedi
buradan kaçasın Halit heman
Sonra
polisi çağırırım
Halin
olur pek yaman.
***
Gel
Gülsüm barışalım her ikimiz
Çünkü
yarınki gün var muhakememiz
İşte
merkezi cebimde tutarım
Hükümete
cezalar vereceğiz.
***
Haydi
git Halit buradan karışmam
Ben
sana çok fena küstüm barışmam
Sen
bir fena kokan Arapsın
Ben
sana artık yakışmam.
***
Hemen
ele geçirdim onun gamzesini
Dizim
üstüne koydum ensesini
Kasap
gibi başladım işletmeye
Sonunda
soktum yirmi birincisini
***
O
gece kaçarken tekerlendim
Elimden
ayağımdan berelendim
O
korkulu geceyi savmak için
Vali
paşa tepesinde eylendim.
***
Meyhaneye
daima gider, atardı
Kendine
laf söyleyene çatardı
Çok
defalar sarhoş olduğunda
Gider
polislerde yatardı.
***
Çok
defalar mahpus gelir giderdi
On
gün, bir ay yatar giderdi
Kağat,
Kumar oynamaksızın
Çoklarından
paralar çekerdi.
***
İskele
mülâzımı Derviş ile
Geçen
sene kavga etti el ele
Musanın
Ahmedi öldürsün
***
Üç
dört gün uğraştı yeni dükkânı süslesin
Paçacılık
kebapçılık işlesin
Biraz
para kazanmak için
Çocuklarını
beslesin
***
Polise
gelirdi hemen kanat
Etse
idi en ufak bir kabahat
Yetişti
adı edepsiz söylendi
Asla
durmazdı rahat.
***
Geçti
ele mümkün değil kaçamaz
Kanatlı
kuş olsa bile uçamaz
Bu
gibi edepsizlik edenlerin
Vali
kardeşi olsa gene bir şey yapamaz.
***
Yeter
artık bunu burada bırakalım
Meseleyi
başka yüzden açalım
Halit
ile Gülsüm hanımın işi
Nasıl
oldu okuyalım bakalım.
***
Buldum
bir eski dizlik, yamalı mintan (yakası olmayan erkek gömleği NP)
Geydim
tanımasın beni her insan
Eğer
polislere rast gelirsem
Kullanacaktım
tatlı bir lisan
***
Polis
geldi sokakta buldu leşi
Kumandan
başta şahit bin kişi
Ben
firar etmiştim oradan
Olmuş
idim adeta vahşi
***
Tam
on beş gün geziyordum dağlarda
Tahir
çavuş buldu beni mağarada
Gel
buraya teslim olasın Halit
İşte
mendil yaralarını bağla da.
***
Yeyecek
aldım tavukçudan, çobandan
Mahrum
idim nargileden dumandan
Geldi
Onyedi’nin otomobili içi asker dolu
Hem
de Sariş (Surridge) kumandan
***
Hemen
derdest edüp getirdiler polise
Zaptı
dâva için girdik reise
Bir
girdik iki girdik
Tehir
oldu dâva Büyük Meclise.
***
Teşrini
sanide (kasım NP) yedim idam cezayı
Divane
olmuştum vallah bayağı
Marazımdan
erimiştim, akmıştım
Su
çıkardı sıksa idim kayayı.
***
Trimidyalı
bir Rum buldum hapiste
Adı
İstilli babasının da Kosta
Sen
de katil mi oldun arkadaş
İkimizi
de yiyecek o müthiş susta
***
Hükümsüzken
günde iki saat gezdirirlerdi
Bizi
canımızdan bezdirirlerdi
İki
nefer, bir onbaşı, bir çavuş
Bu
dört kişi bize nazar ederler.
***
Emir
geldi ne istersek yeyelim
Üç
şilini geçirmeyelim
İpte
bağlı besli kuzular
Gibi
biz de semirelim.
***
Halidin
canı ister alina
Suyuna
da hellimli makarına
Her
amirden affımı talep ederdim
Beni
atardı yarına.
***
Bizi
bilen ahbaplar geldi gördü
Bilmeyenler
bile öğrendi
Küçük
çocuğumu severken
Yüreğim
büküldü.
***
Bir
nargile getirdiler Haşım’dan
İçeyim
merak defolsun başımdan
Söyleyiniz
babam dellâl Azize
Her
gün öpsün Havvacığımı başından.
***
Demirler
arasında bakar Halit
Yırtıcı
bir kuş gibi koca babayiğit
Sanki
kaçacakmış gibi zindandan
Kapısının
üstünde demir kilit.
***
Sağım
polis, solum polis her yanım
Zindanlarda
prangada elim ayağım
Gece
gündüz biz dualar ederiz
Canımızı
bağışlasın Allahım.
***
En
son defa Meclise giderek
Sarayönü
doldu kadın ve erkek
Hep
reisler meşveret ettiler
Halit
Arap asılacak diyerek.
***
O da
katil ben de katil ikimiz
Birbirine
benzer idi yaptığımız iş
Tavuk,
baklava, pilav idi
Hükümetten
yediğimiz.
***
Mezarımı
yakınına kazdırınız
Üzerine
tarihimi yazdırınız
Sâlim
Kardaş sana vasiyetim olsun
Çocuklarımı
hem beni arayınız.
***
Ezan okur
hem de namaz kılardım
Yaradanın
huzurunda el bağlardım
Her
beş vakit secdede oturur
Niyaz
eder Allahıma ağlardım
***
Çeşit
çeşit istidalar yapıldı
Fayda
yoktur diye cevap yazıldı
O
mahpusta sağ iken
Mezarlıkta
kabirciği kazıldı.
***
İşte
geldi son saat dakikası
Komiser
geldi elinde varakası
İki
ufak torbacıklar ile
Setroldu
katillerin kafası
***
Halit
hemen eyledi avaz
Kılsın
diye iki rekâtçık namaz
Helâl
etti orada olanlara
Çünkü
artık başka vakit bulamaz.
***
Altı
kişi sağlı sollu tuttular
Karavaça
üstüne durduttular
Sabunlu
ip, yağlı kolanlar ile
İkisini
de bir hamlede boğdular.
***
Tam
bir saat armut gibi asıldı
Kelepçe,
kolanlarda kasılı
Katillik
edeceğinde insan
Asla
düşünmez bu faslı
***
Halidimin
altın dişi ağzında
Kendir
ipi çifte ilmek boynunda
Birçok
vasiyetler etti rahmetlik
Bir
gün asılmazdan evvel sağlığında
***
Mezarımı
uzun kazın boyuma
Geliyorum
Gülsüm Hanım uyuma
Aşkına
dayanarak geliyorum
Aç
mezarı al beni de koynuna.
***
Saat
dokuzda hekim muayene etti eyice
Gitti
iki delikanlı koskoca
Orada
hazır idi bir papaz
Hem
de yeşilbaşlı hoca.
***
Taş
kuleye siyah bayrak açıldı
Etrafa
bir büyük keder saçıldı
Ahaliye
olmak için numune
O bir
nişandır ki katiller asıldı.
***
Efendiler,
hanımlar, beylerim
Destanımdan
almanızı dört göz ile beklerim
Sevindiriniz
Aynalı fakiri
Acımayınız
veriniz iki tane bakırı.2
Lefkoşa’nın eski kabadayılarına meraklı olan çok
değerli dostum Aral Moral’a Halit Arap’ın resmi için teşekkürü borç bilirim.
Dipnotlar
1
Gürkan, Haşmet Muzafer, Bir Zamanlar Kıbrıs’ta,
Galeri Kültür Yayınları, 2. Baskı, 1996, Lefkoşa, Sayfa: 82-83.
2
Gürkan, Haşmet Muzafer, Bir Zamanlar Kıbrıs’ta,
Galeri Kültür Yayınları, 2. Baskı, 1996, Lefkoşa, Sayfa: 83-89
Halit Arap'ın resmi, Altay Sayıl'ın Özel Arşivindendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder