Naim PINAR
AĞABEYE SELAMLAR…

Yazımız kapsamında, Emin Dırvana ile başlayan bu
sürecin bugünlerde revaçta olan, Kıbrıslı Türk Solu ve Kıbrıslı Türk
Milliyetçilerinin beklide ilk kez birleştikleri “Dış Karışmacılık” sorununun
yarattığı toplumsal reaksiyon çerçevesinde; tarihsel olarak Türkiye Büyük
Elçileri’nin duruşu ve Türkiye’nin kuzey Kıbrıs’taki egemenliği üzerine naçizane
bir değerlendirmedir. Kıbrıslı Türklerin son dönemde, önce 28 Temmuz 2013 genel
seçimleri daha sonra da 19 Nisan 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ortaya
koyduğu irade Türkiye yetkililerinin ve buradaki üst düzey temsilcisi olan eski
Büyükelçi Halil İbrahim Akça’nın söylem ve önermelerinin aksi yönünde cereyan
etmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti döneminin
ilk TC Büyükelçisi olarak Ada’ya gelen Emin Dırvana, Kıbrıslı Türklerin elitist
egemen sınıfı hariç her kesim tarafından sevilen bir kişilik olarak
hatırlanmaktadır. Fakat bu sevgi ne kadar büyük olursa olsun sonuçta Dırvana’da
görevinin dışında bazı köyleri ziyaret etmiş, çeşitli temaslar yaparak iki
toplum arasında iletişimin otoritesi olmaya çalışmıştır. Dönemin Liderliğine
karşı “ilerici- solcu ve demokrat”
kesimler bu olaya “Dış Karışmacılık” olarak bakmamaktansa aksine bu
olaydan fayda sağlama yoluna gitmişlerdir. Fakat dönemin baskıcı rejimi
(Dırvana’nın değimiyle Raufcular) Dırvana’ya karşı boyun eğmemiş ve sonunda
elçiye “Zeval” olmuştur. Yani klasik anlamının dışında, elçi TC dış politikası
gereği yapmış olduğu hareket ve açıklamalarından sorumlu tutularak görevden
alınmıştır. Bu dönemden sonra Dırvana’nın yerine TC Büyük Elçisi olarak atanan Faruk
Şahinbaş, Denktaş ve yönetimle istişare ederek görevini sürdürebilmiştir.

Aslında İnal Batu’nun anlattıkları Kıbrıslı
Türklerin bilmediği şeyler değildi. Fakat her daim meşruiyetini Türkiye
Hükümetlerinin desteğine bağlayan Kıbrıslı Türk sağı, sonunda Rauf Denktaş gibi
bir “Lideri”ni kaybedince Türkiye Hükümet yetkilileri tam egemenlik için
düğmeye basmıştır. Burada, fikir ve dünya görüşüne katılmadığım rahmetli
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın cesur ve karizmatik kişiliği yanı sıra Türkiye
(Askeri ve hâkim siyaseti NP) ile kurduğu saygı temeline dayalı ilişkinin
önemli olduğunu tespitini yapmak zorundayım. Dünya görüşüm açısından beni
temsil etmediğini düşündüğüm Denktaş’ın Liderliğinde, Kıbrıslı Türkler, ( Denktaş
Bey’in kendi aşağılamaları hariç ) TC yetkilileri tarafından hiçbir zaman son
dönemde olduğu kadar rencide edilip aşağılanmamıştır. Denktaş ve UBP’nin
birlikte 1990 seçimlerinde doruğa çıkardığı “Dış Karışmacılığa” karşı alkış tutması bugünlere gelmemizi
sağlayan donelerden biri, beklide en önemlisidir. O gün, koşullardan dolayı
buna ses çıkartmayan Kıbrıslı Türk Sağı ve 1960 döneminde Emin Dırvana olayına
farklı bir gözle bakan Kıbrıs Türk Solu arasında aslında ortak bir nokta
vardır. Kıbrıs Türk Solu da Sağ cenah gibi meşruiyetini Türkiye Hükümetleriyle
güçlendirmek istemiştir. Son on yılda yaşanan siyasi gelişmeler göstermiştir
ki, “Demokrasi” ve “Adalet” kavramları her koşulda, her dönemde aynı bakış
açısı ile değerlendirilmelidir. Yoksa ilerici olmak, değişimden, devinimden
bahsetmek sadece işimize geldiği zaman başvuracağımız bir kaçış rotası olarak
kalacaktır. TC Elçilerinin Kuzey Kıbrıs’ta bıraktıkları iz itibariyle TC
Büyükelçisi Halil İbrahim Akça’dan önce Ada’ya 1 Ağustos 2010 tarihinde TC
Büyükelçisi olarak atanan değerli diplomat Kaya Türkmen, Kıbrıslı Türklerle,
görevinin emrettiği iyi ilişkiler kurma yönünden çok başarılı bir yöntem
izlemiş, Kıbrıslı Türklerin hassasiyetlerine saygı göstermiş ve bu sayede sol
ve sağ kesimin neredeyse tamamından destek almıştır. Aynı oranda da sevilip
sayılmıştır. Türkmen, Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasındaki tarihsel bağları
yeniden hatırlatmış, sosyo-kültürel anlamda yeniden bir saygı köprüsü kurmuştu.
Ama nedense TC Hükümeti tarafından 17 Mart 2011 tarihinde görevden alınmış,
onun yerine de kuzey Kıbrıs’taki sivil toplumun istenmeyen adam ilan edilmeli
dediği, KKTC’de TC Yardım Heyeti Başkanı sıfatıyla görevli Halil İbrahim Akça,
10 Şubat 2011 tarihiyle TC Lefkoşa Büyükelçisi olarak atanmıştır. Bu atama
sonrası Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu rahatsızlık duymuştur. Fakat bir kez
meşruiyeti TC’ye dayandırmaya alışmış kesimlerle, aslında “vesayet altında
rahat ise yaşanır” anlayışını
benimseyenler bu atamayla geri adım atıp, “TC ile iyi ilişkiler kurulmalıdır” demeye başlamıştır. Bugün, ülkede güçlü bir siyasi gençlik hareketinin yoksunluğu sayesinde bu boşluğu doldurmaya çalışan sivil toplum örgütleri ve özellikle ilerici genç kitleler arasında söylemleriyle popüler olan “Baraka Kültür Merkezi”, 13 Şubat 2009’da ilk kez Elçilik Önünde eylem yapıp, basın bildirisi okuduğunda bunlar “marjinaller”dir diyenler, -özellikle sağdan ve soldan her kesimin buluştuğu ortak tanım olduğu için önemlidir. TC- Kıbrıs işlerinden sorumlu eski bakanı Beşir Atalay’ın CTP-BG liderini arayıp DP-UG ile hükümet kurmaması için uyardı mı diye spekülatif haberler halk arasında kahvehanelerde ve evlerde konuşulmuştu. 9 Şubat 2009’da Baraka Aktivistlerinin yapmış olduğu basın açıklamasındaki eleştiriler “Marjinal” bulunmuştu. Bu eylemde okunan basın açıklamasında Polis Teşkilatı için açılan münhâle açık şekilde TC yetkililerinin müdahalesi eleştiriliyor ve devamında şöyle deniyordu; “…Bu duruma son vermek için ‘Polisin sivil otoriteye bağlanması’ önerisi yetersizdir ve geçersizdir. Kuzey Kıbrıs TC işgali altında olduğu müddetçe TC Kuzey Kıbrıs’taki her türlü olaydan sorumludur. Bilhassa da Kuzey Kıbrıs’taki halkın güvenliğinden. Bu olguyu unutturmanın hiç kimseye bir yararı yoktur. Tam tersine, işgal durumu sürdükçe TC şunu iyice bilimelidir ki Kuzey Kıbrıs’taki vatandaşlarımızın burnunun dahi kanatılmasından TC sorumludur! Ve dolaylı olarak onların işgali şartlarında hükümet etikleri yalanıyla iştigal eden kuklalar! Hükümet olduğunu iddia edenler, tüm bunlara rağmen demokrasicilik oyununa devam etmektedir. Hiçbir anlamı olmayan sitemkar açıklamalar yapmaları halkımızın sıkıntılarına çare olmamaktadır. Eğer mevcut durumdan gerçekten rahatsız iseler somut siyasi tavırlar geliştirmelerini ve adaletsiz uygulamaların esas sorumlusu olan TC makamları ile ilişkilerini gözden geçirmelerini kendilerine tavsiye ederiz. Ancak onların böyle bir niyeti yoktur. Tek çabaları mevcut durumu sözde bir siyasi şov ile seçim sandıklarına malzeme yapmaktır. İşgale karşı mücadele etmiş halkımıza ise bin bir mazeret sunmaya devam etmektedirler. Biz ise bu mazeretleri duymaktan bıktık. Bu yüzden de mevcut rejimin kuklalarını dinlemek yerine asıl sorumlularını protesto etmeye geldik.
Kıbrıslı
Türk toplumu olarak, diyetimiz ne ise ödemeye hazırız. Bunun simgesi olarak kendilerine
bu seramik heykelciği sunuyoruz. Artık kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Ne
birilerinin vesayetini ne de işbirlikçilerinin gerekçelerini duymak
istemiyoruz.” 2
Son olarak Nisan 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
Baraka’nın da aktif destek verdiği Sayın Mustafa Akıncı yeni Liderimiz
olmuştur. Ülkedeki siyasal değişim sinyalleri ile birlikte hem Kıbrıs Sorununda
bir yeni hareket ve umut gelişmiş hem de ülkede toplum nezdinde ciddi şekilde
yıprandığı düşünülen iki büyük siyasi parti (UBP ve CTP-BG) geniş tabanlı bir
hükümet kurmuştur. Burada Siyasi göstergeler hem dışta hem de içte Türkiye
Hükümeti’nin politikaları için uygun bir hareket alanı oluşturmaktadır. Halil
İbrahim Akça’dan sonra göreve yeni başlayan TC Büyük Elçimiz Sayın Derya
Kanbay’ın çok kaliteli bir özgeçmişi olduğunu görüyoruz.1976 yılında Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun
olan yeni Büyük Elçimiz, Yunanistan Dairesinde Başkâtiplik görevinde bulunmuş,
Born’da, Lahey’de müsteşarlık görevlerini yürütmüştür.
Frankfurt başkonsolosluğu’nda ise Birinci Sınıf
Başkonsolos olarak çalışmıştır. 2002 yılında Türkiye Cumhuriyeti Abuja Büyükelçisi,
2007 yılında Bağdat Büyükelçisi ve 2009 yılında Lübliyana Büyükelçisi olarak
Slovenya’da görev yapmıştır. Kuzey Kıbrıs’ta görev süresi içerisinde çeşitli
ilklerin yaşanacağını düşünmekteyim. Bu bağlamda Kıbrıslı Türklerin
hassasiyetlerini ve sorunlarını dikkatle analiz edebilecek, çağdaş dünyaya daha
yakın bir diplomat olduğunu düşünmekteyim. Büyük Elçilerin kişiliklerinin de
çok önemli olduğunu sanırım yaşayarak Kıbrıslı Türkler bir kez daha tecrübe
edecektir. Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Devlet Bakanı Bülent Arınç’ın
Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı’yı ziyareti sırasında “ Biz Ağabey
Kardeş” ilişkisi içerisindeyiz.” Söyleminden yola çıkarak Türkiye’nin yeni
Kıbrıs politikasını dikkatle izlemeliyiz. Sayın Derya Kanbay’ın Avrupa’da
geçirdiği görev süresince edindiği tecrübe ve iyi ilişkilerin Kıbrıslı Türkler
için de olumlu olmasını temenni edelim ve Ağabey’e hoş geldin diyelim.
Dipnotlar
2http://www.baraka.cc/index.php?option=com_content&task=view&id=358&Itemid=407
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder