7 Haziran 2015 Pazar

BİR KIBRIS MASALI...

Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
BİR KIBRIS MASALI…
Bir varmış bir yokmuş çok eski zamanlarda yeşil mi yeşil bir ülke varmış. Bu ülke adını halkı tarafından çok sevilen gizemli Kraliçe Alashia ile aynı adı taşıyan eski bir tanrıçadan almaktaymış. Bir gün kraliçe Alashia ülkesinin en güzel dağlarından biri olan Beş Parmak Dağları’nda gezmeye çıkmış. Beş Parmak Dağları’nın en ucunda Gufi Ormanı diye bilinen yere geldiğinde, dinlenmek için bir Harup ağacının gölgesine oturmuş. Havanın kararmak üzere olduğunu gören kraliçe, vakit kaybetmeden Barış Kalesi’ne dönmesi gerektiğini anlamış. Fakat çok yorulan kraliçe biraz daha dinlenmek istemiş. Gufi Ormanının karanlık bir özelliği varmış; güneş battıktan sonra ormanda ülkenin en zehirli yılanları ortaya çıkıyormuş. Harup ağacının altında yorgunluktan uyuya kalan kraliçe, uyandığında bir bakmış ki hiç alışık olmadığı karanlık bir ormanda yapayalnız kalmış. Ayağa kalkıp yardım için “imdat! Kimse yok mu” diye bağırmaya başlamış. Kraliçe çok korkmuştu. Karanlık ormandan korkunç sesler ve uğultular yükseliyordu. Kraliçe Alashia’nın aklına hemen dostu Gonnoro Kraliçesinin verdiği “Sırlar Kitabı” geldi.
Gonnoro Kraliçesi, ülkenin en tecrübeli ve bilge kraliçesiydi ve tam 561 yaşındaydı. Sırlar Kitabı, Kraliçe Alashia’ya yedinci doğum gününde bir armağan olarak verilmişti. Gonnoro Kraliçesi, Sırlar Kitabı”ndaki bilgilerin çok önemli olduğunu söylemişti. Kitaptan öğrenilen her bilginin korkuları yenmede kendisine yol göstereceğini söylemişti. Fakat Kraliçe Alashia “Sırlar Kitabı”nı hiç okumamıştı. Şimdi bu karanlık ve korkunç ormanda aklına, Gonnoro Kraliçesi’nin sözleri geliyordu.
Barış Kalesi’nde herkes toplanış, kraliçelerinin nerede olduğu konusunda tartışıyorlardı. Barış Kalesi’nin kralı hemen haberci kargaları ülkenin dört bir yanına araştırma yapmaları için gönderdi. Fakat ertesi gün tüm haberci kargalar üzgün ve bitkin şekilde geri döndüler. Kraliçe Alashia’dan hiçbir iz yoktu. Bunun üzerine Barış Kalesi kralı Gonnoro Kraliçesi’nden yardım ister. Gonnoro Kraliçesi vakit kaybetmeden hızlıca Barış Kalesi’ne gelir. Gonnoro Kraliçesi, genç kraliçenin bulunması için “Sırlar Kitabı”na başvurmak gerektiğini söyler. Sırlar Kitabı’nı koruyan ve saklı olduğu yeri bilen Şinya Muhafızları, sadece ve sadece Kraliçe Alashia’nın sözünü dinlemekteydi. Bu nedenle ülkenin en cesur, en akıllı ve en güvenilir askerleri olarak bilinen Şinya Muhafızlarını ikna etmek gerekmekteydi. Şinya Muhafızları bir hafta boyunca kraliçelerini gece gündüz demeden aramışlardı. Fakat kraliçelerini bulamamışlardı. Beş Parmak Dağı’nın her karışını arayan muhafızlar, son çare olarak Sırlar Kitabı’nın açılması gerektiğine inanmışlardı. Barış Kalesi’nde herkesin hazır olduğu bir toplantıda, Şinya Muhafızları Sırlar Kitabı’nı getirip Gonnoro Kraliçesi ile birlikte açmışlar ve gözlerine inanamamışlardı: Sırlar Kitabı’nda yazı veya bir harita yerine sadece bir lale resmi vardı. Bilge Gonnoro Kraliçesi, Şinya Muhafızlarına bunun bir işaret olduğunu söyleyerek dünyanın dört bir yanında bu eşsiz çiçeği arayıp bulmaları için yola çıkmaları gerektiğini anlatır.
Şinya Muhafızları, ülkenin en güçlü gemisi olan “Yedidalga Canavarı” ile bu gizemli laleyi aramaya koyulurlar. Günler ayları, aylar yılları kovalar fakat Şinya Muhafızları elleri boş bir şekilde geri dönerler. Tüm ülkeyi büyük bir hüzün kaplamıştı. Artık çok sevdikleri kraliçeleri yoktu. Kraliçe Alashia, karanlık ve ıssız Gufi Ormanı’nda korku içerisinde bekliyordu. Ülkesinde tam on yıl geçmişti. Fakat Gufi Ormanında gece aydınlığa dönüşüp bir türlü gündüz olmuyordu. Kraliçe Alashia ne kadar yürürse yürüsün hep aynı ağacın altına geri dönüyordu. Gecenin karanlığında etrafta gezen binlerce zehirli yılan kraliçeye dokunmadan yanından geçiyordu. Kraliçe Alashia, tüm bu olanlara anlam veremiyordu. Bu korkunç ormanda uğursuz uğultular ve zehirli yılanlar vardı. Fakat kraliçeye çok yaklaştıkları halde ona zarar veremiyorlardı. Barış Kalesi’nin kralı ülke halkına kraliçelerinin yok olduğunu, on yıl geçmiş olmasına rağmen bulunamadığını bu nedenle de artık kraliçelerini unutmaları gerektiğini duyurur. Kralın bu duyurusundan sonra ülkenin dört bir yanında yas ilan edilir. Fakat ülkenin en doğusunda Morpheus adında genç bir balıkçının, rüyasında Hayalet Aslan üzerinde kraliçe Alashia’yı gördüğünü ve onunla konuştuğu söylemesiyle ülkenin kaderi değişir. Barış Kalesi’nin kralı genç Morpheus’u hemen kaleye getirtir. Morpheus, rüyasında Hayalet Aslan üzerine binmiş olan kraliçe Alashia ile ne konuştuğunu sadece Beş Parmak Dağları’nda yaşayan bir ailenin en küçük kız çocuğuna anlatması için kraliçesine söz verdiğini söyler. Genç Morpheus rüyasını başka kimseye anlatmayacağını söyler. Kral ve Şinya Muhafızları çok kızmalarına rağmen kraliçeleri için bu şartı kabul eder.
Morpheus, çocuğun ailesine götürülür. Çocuğun ailesi küçük kızları Elpis’i çağırırlar. Fakat Elpis, sağır ve dilsizdir. Kral ve Şinya Muhafızları bunu görünce iyice umutsuzluğa kapılırlar. Kral, Morpheus’a rüyasını bu kıza nasıl anlatacağını sorar. Morpheus hiç şaşırmamıştır. Morpheus, kral ve Şinya Muhafızlarına dönerek küçük Elpis ile yalnız kalması gerektiğini söyler. Kral çaresizce herkesin dışarı çıkmasını ve evde sadece küçük kızla Morpheus’un kalmasını söyler. Morpheus, küçük Elpis’i kucağına alarak ona sarılır ve saçlarını okşayarak şöyle der: “Hiç kimse yalnız değildir. Herkes seni çok düşünüyor ve seviyor. Biz seni duyuyoruz. Korkularını biliyoruz. Sen her insan gibi eşsizsin. Her çocuk gibi oyun oynamalısın. Sen bizim için ülkemizin en güzel çiçeği Medoş Lalesi gibisin. Yıldızları da sevmelisin, güneşi de.” Daha sonra Elpis, Morpheus’un kucağından mutlu bir şekilde inerek karanlık odasındaki resimleriyle dolu defterini getirir. Morpheus, küçük kıza yanında getirdiği boya kalemlerini verir. Elpis, güneşli bir günde, Gufi Ormanı’nı ve kraliçe Alashia ile kendisini Medoş Lalelerinin etrafında el ele dolaşırken çizer. Daha sonra resmi Morpheus’a verir ve ortadan kaybolur. Morpheus, küçük kızın çizdiği bu resimle dışarı çıkar ve kral ile Şinya Muhafızlarına kraliçemiz buradadır, der. Resmin gösterdiği bölgeye doğru yürümeye başlayan Şinya Muhafızları ve Kral, Gufi Ormanı’na geldiklerinde kraliçe Alashia ve Elpis’i kol kola Medoş Lalelerinin etrafında gülüşüp oynarken bulurlar. Kral, kraliçe Alashia’ya bu kadar yıl nerede olduğunu ve nasıl hiç yaşlanmadığını sorar. Kraliçe Alashia; yaşlanmadım. Çünkü Elpis beni asla unutmadı. Biz, Elpis ve diğer çocukları unuttuğumuz için tek başıma yürüyüşe çıktım. Ve onları ne kadar karanlıkta ve korku içinde yalnız bıraktığımızı anladım. Onların sesini duyuramadığı zaman ne hissettiklerini bana Gufi Ormanı gösterdi. “Artık Elpis’i asla yalnız bırakmam ve asla bu yolları onsuz yürümem” der… 

Üç yıl önce,
7 Nisan’da Haspolat’taki evinden ayrıldığı ve geri dönmediği söylendi. Küçük Mustafa korku ve acılar içerisinde karanlığa karıştı. Karanlık bir ormanda yalnız, korkunç işkencelere maruz kaldı. 13 Nisan’da Taşkent’te cansız bedeni bulundu. Fakat küçük Mustafa, karanlık ormanda korkularıyla kaybolmaya devam etti. Morpheus onu kurtaramadı. Fakat düşlerimizden de çıkartmadı. Elpis’i bizlerle tanıştıran da odur.

Mustafa Diker’in anısına…











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder