5 Nisan 2015 Pazar

BANA HAYAL ET/ME DEME



Naim PINAR
BANA HAYAL ET/ME DEME!
Zamanda yolculuk insan evladının gizeme ve geleceğe yönelik hayal gücüyle yarattığı en önemli teorilerden biridir. Bugün Albert Einstein’ın izafiyet teorisinden, ışık hızında seyahatten ve solucan deliklerinden bahsediyorsak bu insanların en büyük gücü olan hayal etme eylemiyle ortaya çıkmıştır. İnsan evladının hareket halinde daha yaratıcı olduğu bilinen bir gerçekliktir. Beynimizin sol yarıküresi vücudumuzun sağ tarafını kontrol ederken sağ yarıküresi de sol tarafını kontrol etmektedir. Sağ ve sol yarıküreler arasındaki bilgi akışını sağlayan korpus kallosum zarı çok karmaşık bir kablo sistemine benzer. Sol yarıküremiz bilgileri sıralı işlerken sağ yarıküre ise çeşitli verilere bir anda ulaşarak hepsini aynı anda işleme alır. Sol yarıküremiz seriler halinde, sağ yarıküremiz ise paralel çalışır. Kısaca sol yarıküremiz dijital, sağ ise analog bir bilgisayar gibidir. Sol yarıküremiz rüya esnasında bütünüyle kapanmasa da bilince ulaşmayı engelleyen bir görev üstlenmektedir. Sol yarıküremiz uzun vadeli belleğimize nelerin aktarılacağına karar verir.  Sol yarıküremiz, mantıksal olarak çalışır demek yanlış olmayacaktır. Beynimizin bu bölümü bütüne değil parçaya yoğunlaşır. Adım adım öğrenerek sonucu benmerkezci ve olumlu olarak değerlendirir.  Sol yarıküremizin yönetim alanı içine; mantık, sayılar, ardışıklık, çizgisellik, analiz, listeleme konuları girer. Sağ yarıküremiz açısından işler daha farklıdır: Dili en çarpıcı, ince tanımlama ve sembollerle, mantıksal olmayan, sezgisel ayrıntılarla değerlendirir. Komplike ve zor soruları veya olayları bütün olarak kavrar ve çözer. Sezgisel işaretleri değerlendiren sağ yarıküremiz ayrıca korku, endişe ve heyecanı da yoğun olarak yaşayan bölümdür. Sağ beyini gelişmiş olan insanların yaratıcılık, ritm, uzman bilinci, hayal gücü, hayal kurma, renk ve boyutta daha iyi oldukları bilinmektedir. Sanat, spor, sosyal etkinlikler, dans, tiyatro, şiir gibi hayal gücü ve yetenek isteyen tüm aktiviteler bu bölümü çalıştırır ve geliştirir. Carl Sagan, insan zekâsının evrimi üzerine düşüncelerini yazdığı şahane kitabında sol ve sağ beyinin işlevlerini değerlendirdikten sonra insan zekâsının evrimi için şöyle demektedir:  “ Sağ yarıkürenin ortaya çıkardığı bağlantıların, sol yarıkürenin incelemesine tabi tutulmadan, gerçek mi yoksa hayali mi olduklarını söylemek mümkün değildir. Öte yandan, yaratıcı ve sezgisel içgörüler ve yeni bağlantı araştırmaları olmaksızın saf eleştirel düşünce kısırdır ve ölüme mahkûmdur. Değişmekte olan durumlar içindeki karmaşık sorunları çözmek her iki beynin yarıküresinin de etkinliğini gerektirir: Geleceğe giden yol korpus kallosumdan geçer.”1 Yani beynimizin her iki bölümü arasındaki bilgi akışını sağlayan zarın gelecek kuşaklarda çok daha önemli bir işlev göreceği öngörülmektedir. Küçük bir ülkenin ikiye bölünmüş halkları olarak bir an bizim ülkemizin sol yarıküresi güneyi temsil ederken sağ yarıküresi de kuzeyi temsil ediyor olsun. Bu şartlarda hayal gücümüzü kullanmak sanırım kuzeydeki insanlarımıza düşmektedir. Geleceğimizin ise korpus kallosum’a bağlı olduğu açıktır. Burada bahsedilen korpus kallosum zarı; kuzey ile güney arasındaki sınır değil iletişimi güçlendirecek, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal akışkanlığın iletkenleridir. Ülkemizin kuzeyi olarak üretken ve yaratıcı yanımızı ortaya koymalıyız ki sol yarıküreyi temsil eden güneyi harekete geçirelim. Tüm bunları düşlerken Girne’den dolmuşla Lefkoşa’ya doğru hareket halinde olduğumu unutmuşum. Bir an daha yeni hareket etmemize rağmen nasıl bu kadar çok şey insan belleğinden süzülüyor diye düşünmeyi bırakıp karşımda oturan üç yabancı insanı gözlemlemeye başladım. Dolmuşun şoförünün Türkiye’den buraya göç etmiş bir insanımız olduğunu konuşmasından anlıyordum. Yüzünü göremiyordum zira sırt sırta oturmuştuk. Yüzüm Girne istikametine bakıyordu ve karşımda oturan üç kişiyi istemeden incelemeye başladım. Karşımdaki sol köşedeki koltukta, orta yaşlı bir kadın oturuyordu. Belli ki işten çıkmıştı ve oldukça yorgun bir hali vardı. Ayaklarının arasında poşet bir torba duruyordu. Kucağındaki kahverengi çantasına sıkı sıkı sarılmıştı. Dolmuştaki diğer yolcular gibi hiç konuşmuyor ve sağ taraftaki camdan devamlı dışarıya bakıyordu. Yorgun kadınla göz teması kurmak neredeyse imkânsızdı. Onun yanındaki ikinci yolcu ise 70 yaşlarında bir İngiliz kadındı. Yanındaki 35-40 yaşlarındaki oğlu olduğunu düşündüğüm bir adamla alçak perdeden arada iki üç kelime İngilizce konuşuyordu. İngiliz kadının elleri birbirine kenetlenmiş avuçları arasında top şekline getirdiği şeffaf bir poşet tutuyordu. Yaşlı kadının tırnaklarındaki kırmızı ojeleri oldukça yıpranmıştı ve ilginç bir bilezik takmıştı. Bilezikte nazar boncukları ve Arapça yazılar vardı. O da arada yanındaki oğlu diye düşündüğüm kişi hariç kimseyle göz teması kurmuyordu. Hemen sağımdaki koltuktaki yolcu ise üniversiteye gittiği her halinden belli olan bir genç adamdı. Elindeki dokunmatik telefondan facebook’a dalmış etrafla hiçbir bağlantısı olmadan yolculuk yapıyordu. Onun yanında ise Afrika kökenli başka bir genç adam yine farkındalıktan yoksun bir şekilde dokunmatik telefonuna bağladığı kulaklığıyla müzik klibine hem görsel hem de işitsel olarak dalmıştı. Sonra kafamı sağ taraftan arkaya doğru döndürüp şoförün yanındaki ikili koltuğa baktığımda orta yaşlı bir çiftin oturduğunu gördüm. Dolmuş içerisinde arabesk ile fantezi tarzı müzik arasında kararsız kaldığım bir müzik kanalının sesi yankılanıyor fakat kimsenin anlaması mümkün olmayacak kadar kötü bir cızırtı ile ses kirliliği yaratıyordu. Kimsenin iletişim kurmaya niyeti olmayan bu ortamdan sıkılıp geride bıraktığımız çevreyi incelemeye daldım. Her metrede zaman geride kalıyor adeta zamanda yolculuk yapıyormuşum gibi bir his içimi kaplıyordu. Dolmuşun arka camından dışarıya baktığımda Ramadan Cemil Meydanı’nı geride bırakıyorduk.  Anayol boyunca insanların sağlı sollu koşuşturmaları, seçim dolayısıyla asılan afiş ve reklamları billboardlardan takip ederken ülkemizin kuzeyindeki yapı adeta zamanın gerisinde kalıyordu. 80 yaşını aşmış siyasetçilerin tekrar tekrar billboardlarda sırıtan, seçim dönemleri halkı nasıl daha fazla etkilerim diye fotoshop yapılarak pop yıldızlarına benzetilmiş yalancı yüzleri altında kendilerine ait olmayan tumturaklı sözleriyle dev resimleri olan siyasileri geride bırakırken Girne çemberinden Lefkoşa anayoluna hızla ilerlediğimizi fark ettim. Şoför bir anda sert bir hamleyle gaza basarak seyretmeye başlamıştı. Gözlerim yorulmuş olacak ki zaman zaman göz kapaklarımın kapanmasına engel olamıyordum. Bir an Kıbrıs’ta acaba 2060 yılında bu geçtiğimiz yerlerde neler olacak diye düşünürken kendime neden geleceğimizin hayalini kurmuyorum dedim.
Bir anda kendimi 2060 yılının 29 Şubat Pazar gününde buluverdim. 40 Yıl su gibi geçip gitmişti. Federal Kıbrıs, onca yıla rağmen henüz 10. kuruluş yıldönümünü kutluyordu. Bu sadece Kıbrıs’a özel bir kutlamaydı. Tüm dünya ülkeleri, Federal Kıbrıs’ın kuruluş tarihi olan 29 Şubat gününü her dört yılda bir gündem yapar olmuştu.Bugün yine dünya medyasının ilgi odağı Doğu Akdeniz’deki “Düşler Adası” olarak tanınan Kıbrıs’tı. 2020 yılının 29 Şubat gününü daha dün gibi hatırlıyorum; gökyüzü açık, hava ise insanın içine neşe veren bir güneşle ısıtılıyordu.  İki toplumun kucaklaştığı o gün Cumartesi’ye denk geldiğinden hemen hemen herkes evinde sevdikleriyle ve ailesiyle heyecan içinde şenliklere katılmak üzere hazırlanıyordu. O gün 40’lı yaşlarımdaydım ve çok değişik duygular içerisinde güneydeki dostlarımızla kucak kucağa şarkılar söyleyerek yeni Federal Kıbrıs Devletinin şerefine kadeh kaldırıyorduk. Kıbrıslılar, 40 yılda çok büyük projelere imza atmışlardı. Yaşımız ilerlese de, zamana karşı koyamasak da bu mutluluğu her yıl tekrar tekrar yaşıyorduk. Torun sahibi bir ihtiyar olarak torunlarıma durmadan aynı olayları anlatmaktan hiç usanmıyordum.
Bugün, tüm Kıbrıslılar gibi 2060’a geldiğimizin farkına bile varamamıştım. Lefke’deki evimizde en çok sevdiğim varlıklarla 80 yaşına gelmiş bir ihtiyar olarak sohbet ediyordum. Çocuklarım ülkemizin korpus kallosum’un mimarlarıydı. Fakat onlardan çok torunlarımla ilgilenmek onlara geçmişten bahsetmek sanırım daha çok hoşuma gidiyordu. Kızımın İngiltere’de öğrenim gördüğü yıllarda üniversitede tanışıp evlendiği damadım Paul, çok iyi bir mühendisti. Oğulları ilk torunum olup, eşimle benim ilk heyecanımızdı. Adını Naim koyduklarını duyduğumda her ihtiyar gibi duygularıma hâkim olamamıştım. Büyük oğlumun eşi Selma ise İzmirliydi. İkinci torunumun adı ise sanırım sevgili eşime bir jest olsun diye gençken devamlı dile getirdiği en sevdiği isim olan Hayal olmuştu. En küçük oğlum ise Yunanistan’da tanıştığı Maria ile evlenmiş ve kızlarının adını da anlaşma ve uyum tanrıçası anlamına gelen Harmonia koymuşlardı. Torunlarımla o gün koyu bir sohbete dalmıştık. Artık torunlarım 30’lu yaşlara gelmişlerdi. Yeniçağın bir icadı olan hologram gazetelerden manşetleri bana okuyorlardı. Harmonia,  -dede bak,  Fransız Le Monde ve Le Figaro yine bizim ülkemizi ve SERVAS PROJESİ’nin ölümsüz bir ruha sahip olduğunu yazmış. Projenin, 2028’de Federal Kıbrıs’ın kurulmasından 8 yıl gibi kısa bir zamanda hayata geçirildiğini anlatıyor. Torunuma hemen soruyorum tabi neden Servas Projesi adını verdiğimizi yazıyor mu? Harmonia, tabi ki dede bak ne diyorlar:  “ Servas Projesi, 130 yıl önce Kıbrıs’ın İngiliz Sömürgesi olduğu dönemde doğmuş olan Kıbrıslı Komünist ve Türklerin en büyük dostu olan yazar Pulitus Servas’ın anısına yapılmıştır.  Limasol’dan yola çıkan ve tüm adayı dolaşan bir Tren inşa eden Kıbrıs Halkı bu trendeki her vagona Kıbrıs’ı anlatan değişik tarihsel dönemlere ait simülasyonlar koyarak turizm’de dünya’da bir ilki gerçekleştirmişlerdir. Yedi istasyonda duran Tren, adanın her ilçesinden geçerek ekonomik katalizör görevi görmüştür. Tren’e binen yolculara verilen belge ise misafirlerinin kendini çok özel hissetmesini sağlıyor. Dünya’nın birçok yerinden sırf Servas Tren’inde yolculuk yapmak için gelen turistlerin yer bulmak ve bu deneyimi yaşamak için yıllarca beklediğini anlatıyorlar. 
Biraz daha girişken olan büyük oğlumun kızı Hayal ise dede bak! Alman Spiegel Gazetesi de siyasal yapımızın eşsiz olduğunu yazmış. Ayrıca Federal Kıbrıs’ın Başkanı Harmonia Birdilek ile röportaj yapmışlar:  “ Başkan Harmonia Birdilek Kıbrıs’ın Başkanlık Binasının Başkent Lefkoşa’da olduğunu fakat daha birleşmenin ilk 4 yıllında çeşitli bakanlıkları adanın değişik bölgelerine yaydığımızı anlatmış.  2020 yılında hemen Kıbrıs İstatistik Kurumu’nu kurduğumuzu onun ardından da Kıbrıs Bilim Ve Teknoloji Enstitüsü’nün oluşturulmasıyla 4 yıl gibi kısa bir sürede Kıbrıs’ın ilk Gözlemevi olan Alaşya Gözlemevini Mesarya Ovası’nın ortasına inşa ettiğimizi anlatmış.  Bilim Ve Teknoloji Enstitüsü’nün araştırmalarını üniversitelerimizle ortak çalışmalara dönüştürdüğünü anlatmış. Ülkemiz gençlerinden üçünün bilim alanında 2027 yılında Dünya’da bilimsel alanda verilen en büyük ödül olan Galaksi Ödüllerinin en önemli üçünü almaya layık göründüğünü anlatmış. Bu üç gençten biri olan Athena Kiriyaku’nun bugün Bilim ve Eğitim Bakanı olduğunu anlatmış.
Bugünkü bakanlıkları ve bakanlarımızın tamamını şöyle yazmış Alman gazetesi: Bilim ve Eğitim Bakanlığı, Baf’ta ve bakan Athena Kiriyaku’dur.  Bölgesel Gelişim – Alternatif Enerji ve Çevre Bakanlığı, İskele’de ve bakan Metin Enerjik’dir. Kültür ve Sanat Bakanlığı, Mağusa’da ve bakan Andreas Haralambos’tur. Adalet Bakanlığı, Limasol’da ve bakan Sibel Veritas’dır. Maliye ve Ekonomi Bakanlığı, Güzelyurt’ta ve bakan Ayten Şenlik’dir.  Spor Bakanlığı, Lefke’de ve bakan İbrahim Canlı’dır. Sağlık Bakanlığı, Larnaka’da ve bakan Hygieia Sadıkkızı’dır. Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Karpaz’da ve bakan Demeter Bereket’tir. Turizm Bakanlığı Girne’de ve bakan Haralambos Anteros’dur. Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanlığı Larnaka’da ve bakan Füsun Themis’dir. Doğu Akdeniz Çevresel Faktörler ve Dostluk Bakanlığı Lefke’de ve bakan Egemen Yoldaş’dır. Evrensel Değerler ve Dış İlişkiler Bakanlığı, Larnaka’da ve bakan Eleni Rheme’dir. İçişleri ve Güvenlik Bakanlığı Lefkoşa’da ve bakan Abdullah Yılmaz’dır. Bu kadar detaylı bakanlıkları ve bakanların isimlerini Alman gazetesi haber yapınca torunuma sorma ihtiyacı duydum; Neden kabine açıklar gibi vermişler kızım? Dede sanırım bizim bile 40 yıl içinde fark edemediğimiz değişimin meyvesi olarak aşkın bizleri birleştirdiğinden bahsediyorlar. Nasıl yani? Bugün 40 yılın sonunda,  Başkanımızın annesi bir Kıbrıslı Elen ve babasının da bir Kıbrıslı Türk olmasından bahsediyorlar. Tabi bununla sınırlı değil Alman gazetecinin tespitleri;  eşcinsel bakanlarımız ve parlamentodaki kadınlarımızın dünya parlamentolarının çok üstünde bir ortalamaya sahip olduğunu yazmış. O nedenle tam liste veriyorlar. Ayrıca Kıbrıs’ta siyasetteki en yaşlı kişinin de 63 yaşında olduğunu yazmışlar. Burasının sadece bölgesine değil dünyaya örnek olduğundan bahsediyorlar.
Pek konuşmayı sevmeyen torunum Naim ise heyecana gelmişti: - Bak dede! Bende sana İngiliz Times Gazetesinden bir haber okuyayım: “  Kıbrıs’ta 40 yıl önce sanat ve yaratıcılık birleşmeyi sağladı. Daha Federal Kıbrıs kurulurken kuruluş günü 29 Şubat olsun dendi. Bu fikri ortaya atan tiyatro sanatçısı maalesef bugün hayatta değil fakat bu fikir tartışıldı ve yaratıcı zekâlar 4 yılda bir büyük bir festival gibi kutlamalar düzenlemekten tutunda ekonomik getirisi yanında psikolojik analizine kadar konuyu ele aldılar. Burada sanatçılar ve bilim insanları çok büyük bir çaba ortaya koymuşlardır. Kıbrıslıların yeni devletlerini sahiplenme ve kendilerini özel hissetmelerine kadar her şeyi değerlendirenler bunu başardılar. 2022’de Otello Tiyatro Sarayı’nın açılışında sahnelenen “Hayal Tutulması” adlı drama aslında Kıbrıs’ın bölünmüş yakın geçmişinden kesitler veriyordu. Burada anlatılan olaylar herkesin silkelenmesine ve hayallerine sahip çıkmalarına vesile olmuştur.”  İngiliz gazeteci bu oyun sahnelendiği sırada en önde oturduğunu yazmış. Kimmiş bu gazeteci oğlum dedim. Ben de o gün ordaydım ve en önde oturuyordum. Doğrusu en az torunum kadar heyecanlanmış ayrıca çok merak etmiştim. Torunum, -ne ilginç! Dedi. Soyadımız aynı; White. Resmi yok mu, İngiliz gazetecinin deyince,  - var dede, hem de senin ve anneannemin arasında altında da çok sevgili dostlarım ve ailem yazıyor. Gözlerim doldu. Dünürüm eski bir Times yazarıydı ve bu yıl ilerlemiş yaşına rağmen yazmak istemişti. Yaşın verdiği bir güzellikti unutkanlık bazen kötü olayları hatırlamak istemezsiniz. Fakat güzel şeyleri ve güzel insanları hatırlayamadığınız da o zaman işte bu en kötü kâbus olur.
Birden öne doğru düşer gibi bir hisle sol tarafımdaki koltuğu tutmaya çalıştım. Ama nafile, saniyeler arasında geri koltuğa yapıştım. Dolmuşun şoförü çok hızlı gidiyordu ve önüne çıkan araca nerdeyse çarpacakken frene basmıştı. Tam o esnada uyumak ve uyanık olmak arasında gidip geldiğimi anladım. Fakat gözlerim açıktı. Dolmuşun içerisindeki yabancılık bir anda bir frenin bizleri silkelemesiyle aramızda bir yakınlaşma yaratmıştı. Bu durum, İnsanın içgüdüsel olarak kaygı ve korku anındaki birlikteliğiydi. Hayallerim ve torunlarım 2060 yılının 29 Şubat’ında fakat çok geçmişte kalmışlardı. Yolculuk sona ermek üzereydi, herkes inerken birbirine gülümsedi. Acaba ilk kez dolmuşa bindiğimde neden iletişim kurmak yerine sessizliği tercih etmiştim. Her zaman koşarken veya yürürken hayal kurarım ve bundan çok hoşlanırım. Geleceğe karşı kaygı duymamak için şimdi hareket zamanıdır. Hayal gücü sınırsızdır. Zaman içerisinde hayallerin geride kalmaması için zamanı yaşamalıyız.  En gerçekçi an şimdidir. Zamanda yolculuk yapmamı sağlayan dolmuştaki yol arkadaşlarıma hoşçakalın dedim. Orta yaşlı kadın, allahaısmarladık dedi. Yaşlı İngiliz Kadın ve oğlu ise see you dediler.

Dipnot
1 Sagan Carl, Cennetin Ejderleri, Say Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2014,  S;189








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder