12 Nisan 2015 Pazar

GEÇMİŞ-ŞİMDİ-GELECEK



Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
GEÇMİŞ-ŞİMDİ-GELECEK
Hem kişisel hem de toplumsal hedeflerimiz nedir sorusunu tartışmadan önce kendimize bir başka soru sormamız gerekiyor. Konu nedir? Aristoteles, bütün konular üç başlık altında toplanabilir, der:  Suçlama, Değerler ve Seçenek. Bu üç temel konudan suçlama için örnek verecek olursak; ülkenin bu duruma düşmesinin sorumlusu kimdir sorusunu sorarız. Değerler ile ilgili örnek ise; seçim dönemlerinde hesabı verilemeyecek, kaydı kuydu olmayan maddi kaynak kullanmak veya mal beyanında bulunmamak etik midir? Seçenek ile ilgili siyasi örneğimiz ise; Kapalı Maraş Bölgesi’nin açılıp açılmaması olsun. Üç ana konundaki örnek tartışma sorularının biraz daha derinlerine inersek, suçlama konusunun geçmişteki olaylarla ilgili olduğunu görürüz. Suçlama eşittir geçmiş zamandır. Değerlerle ilgili konular şimdiki zamanı ilgilendirir. Seçenek konuları ise gelecek zamanı ilgilendirir. Bu da vizyon ile paralel bir hatta ilerler. Aristoteles bu zaman kiplerinden en çok gelecek ile ilgili olanı kullanmaktan hoşlanır. Jay Heinrichs, Stratejik İkna kitabında politikacıların şimdiki zaman kipine yani değerlere atıfta bulunmaya bayıldığını belirtir. Ve bunun seçmen tabanlarını galeyana getirmek için muhteşem, ama demokrasi açısından ise iğrenç olduğunu söyler. Gerçekten vizyon sahibi liderler toplumsal bir konsensüs sağlamak için gelecek zaman kipi kullanırlar. Yani seçenek konularını ön plana çıkartarak umutla yol alırlar. Eğer ortak bir karar almak istiyorsanız, geleceğe odaklanmanız gerekir. Yukarıdaki üç ana konu arasında gelecekle ilgili olan seçenek ruh halimizin umutla tangosudur diyebiliriz. Geçmişle ilgili olan suçlamalar ruh halimizin depresyon sinyallerini harekete geçirir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir hafta kala adayların topluca canlı bir tartışma platformunda buluşamaması geleceğimiz açısından oldukça ürkütücüdür. Çağdaş demokrasilerde “Seçenek” konusunda ortaya konacak önerileri ve adayların vizyonlarını tartışmaları çok önemlidir. Kıbrıs Sorunu’nda gelinen aşamada 2016 yılının oldukça önemli olaylara gebe olduğu ortadadır. Ülke insanının değişime ve seçeneğe olan hasreti doruğa ulaşmıştır. Siyasal yapının kısırdöngü yaşadığı, üretkenlikten ve seçenekten uzaklaştığı gerçeği ortadayken Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan 4 güçlü adayın ilk kez kıyasıya yarıştığı bir ortam şekillenmiştir. Adayların seçmenler tarafından daha iyi analiz edilmesinde bizlere yardımcı olacak olan medya emekçilerine çok iş düşmektedir. Fakat seçmenlerinde kolaylıkla değerlendirme yapmasını sağlayacak yöntemlerde mevcuttur.
İnsanların güven seviyelerini ölçmek, doğru mu, yalan mı söylediğini anlamak için bazı fiziksel işaretler değerlendirilir. Beynimizdeki sinir uçlarının iletişiminden doğan bu istek dışı hareketler bizleri ele vermektedir. Yaygın şekilde bilinen güven işaretleri; gülümseme, göz teması ve avuçların gösterilmesi vs. Fakat bu güven işaretleri kolayca taklit edilebilmektedir. Biz ise gözlemlemesi kolay ve taklit edilmesi neredeyse imkânsız olan daha karmaşık bazı etkenlere bakacağız.
Kişinin son derece aşırı rahatsız olduğu korku durumlarında, iki önemli davranıştan birini gözlemlersiniz: Ya duygusal açıdan son derece tetikte olduğu için gözleri fıldır fıldır döner ve dikkati kolayca dağılır ya da donup kalır ve tam aksini yapar. Bilindik ‘araba farında donup kalan tavşan’ benzetmesi tam bir örnek olabilir. Kişinin çok az kontrol edebildiği diğer istem dışı tepkiler ise; yüzün kızarması veya sararmasıdır. Nefesin hızlanıp hızlanmadığına, terlemenin artıp artmadığına bakın. Buna ek olarak bu denli korku içindeki kişiler, kendini sakinleştirmek için nefesini kontrol altına almaya çalışır. Sakinleşme çabaları derin, rahatça duyulabilir nefes alıp vermeler olarak gözlemlenir. Seste veya vücutta titreme meydana gelir. Karşınızdaki kişi ellerini gizliyorsa, kontrolsüzce titrediklerini görmenizi istemiyor olabilir. Sesi çatlayabilir ve konuşmakta zorlanabilir. Kişi gerginken yutkunma zorluğu ortaya çıkar. Örneğin; üzüntü veya korku ifade etmek isteyen film oyuncuları genellikle bu davranıştan yararlanırlar; böylece ifade ‘boğulur’. Boğazını temizlemek de gerginlik işaretidir. Endişe, boğazda balgam oluşmasına yol açar. Kalabalık karşısında konuşurken heyecanlanan konuşmacı, genellikle başlamadan önce boğazını temizler. Ses değişiklikleri de önemli bir veridir. Kişi gergin olduğunda, diğer tüm kaslar gibi ses telleri de gerilir ve kişinin daha yüksek sesle konuşmasına neden olur. Bu açıdan bakıldığında son zamanlarda bir adayın hiçbir rakibi ile canlı yayında tartışmaya girmemesi manidardır. ABD Ordusu, FBI, CIA başta olmak üzere birçok ülkede profesyoneller ve hükümet yetkilileri tarafından kullanılan bir sistem vardır. Stratejik Dolaylı Analiz ve Profil  (S.N.A.P ); beden dili, sezgi veya tahminlere dayanmayan, psikoloji temelli bir sistemdir. Bu sistemi siz değerli okuyucularımıza biraz anlatarak, Cumhurbaşkanı adaylarımızın analizini sizlerin takdirine sunmak istiyorum.
S.N.A.P sisteminde diğer bir analiz aracı gözlerdir. Gözler halk arasında ruhun aynasıdır. Fakat bilim dünyasında ‘beynin’ aynası olarak betimlenir. İnsanlar gergin olduklarında göz kırpma hızları artar. Gergin ve kendine güveni olmayan kişileri ortaya çıkartmak açısından göz kırpma eylemi önemli bir analiz aracıdır: 21 Ekim 1996’da yayınlanan bir Newsweek makalesinde, Boston Koleji’nden Nöropsikoloji Profesörü Joe Tecce, önceki seçimlerde Bob Dole ve Bill Clincton arasındaki başkanlık tartışmalarıyla ilgili olarak buna dikkat çekmişti: Televizyona çıkan biri için normal göz kırpma hızı, dakikada 31 ila 50 keredir. Bob Dole ise dakikada ortalama 147 ve saniyede 3 kere gözlerini kırpıştırıyordu. Ülkenin dört yıl öncekinden daha iyi durumda olup olmadığını sorulduğunda, göz kırpma hızı dakikada 163’e çıktı. Clincton dakikada ortalama 99 kere göz kırpıyordu ve ergenlik çağındaki gençler arasında uyuşturucu kullanımının artmasıyla ilgili sorular sorulduğunda, en yüksek hızı 117 olmuştu. Profesör Tecce, 2000’den önceki son beş seçimde, göz kırpma hızı daha yüksek olan adayın seçimi kaybettiğine dikkat çekmişti.
Cumhurbaşkanı adaylarının tamamının olduğu televizyon programlarına birde bu gözle bakmakta yarar vardır. Tabi burada önce adaylardan birinin cesaretini toplaması gerekiyor. Adaylara soru soran medya emekçilerinin de tarafsız olması ve adaylara güneş gözlüğü hizmeti vermemeleri gerekir.
Bazen insanlar pozisyonlarını savunduklarında bile çökeceklerini bilerek, güçlü bir görüntü yaratmaya çalışırlar. Bugün ülke siyasetinde yaşanan tam da budur. Hâlihazırda Cumhurbaşkanı olan adayın pozisyonunu korumak gayreti içerisinde olduğunu görmekteyiz.
Kişilerin gerçekte gözlerinden süzülen bilgileri, Milton tarzı hipnozun uzak akrabası olarak değerlendirilen NLP (Neurolinguistic Programming – Sinir Dili Programlama), aracılığıyla kişilerin düşünceleriyle ilgili önemli görüşlerin nasıl elde edildiğine bakalım: “Örneğin, gün içinde hayallere dalan bir kişinin başının hafifçe sağa yattığını ve gözlerinin sol yukarı baktığını hiç fark ettiniz mi (bu, sağ elini kullananlar için geçerlidir)? Bu konudaki genel durum ise: Kişi yukarı baktığında, görsel bilgi alıyor veya hatırlıyor demektir. Sağ elini kullanan biri yukarı ve sola bakıyorsa, geçmişteki bir olayı görsel olarak hatırlıyor demektir. (Sol elini kullanan biri için, bunun tersi geçerlidir.) Kişinin yukarı ve sola (sizin sağınıza) baktığını fark edersiniz, görsel bir imajı yeniden yarattığını anlayabilirsiniz. Genel olarak, sağ elini kullanan insanların çoğu, gözlerini görsel bilgi için yukarı, işitsel bilgi için karşıya, sözel bilgi ve duygular için aşağı, yapılandırılmış veri için sağa ve anılar için sola çevirirler”.
Cumhurbaşkanı adaylarımızı, NLP (Neurolinguistic Programming – Sinir Dili Programlama) aracılığıyla teste tutmak usta medya mensuplarına düşmektedir. Fakat Cumhurbaşkanlığına aday olan bazı siyasetçilerin basında yer alan fotoğraflarından bile bu sınavı zor geçecekleri apaçık ortadadır. Konunun daha iyi anlaşılması açısından bir enstantaneyi siz değerli okuyucularımızla paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum: “Yapmanız gereken ilk şey, karşınızdaki kişinin sağ elini mi, yoksa sol elini mi kullandığına dikkat etmektir. Ardından soru sormanız yeterlidir. Örneğin bunu sadece ilk arabasının rengini sorarak yapabilirsiniz. Cevabını aldıktan sonra, gerçek düşüncelerini anlayabilirsiniz. Mesela, iş arkadaşınıza, neden işe geç geldiğini sorduğunuzda “tam önümde kötü bir kaza oldu,” diyorsa, şöyle bir şey sorabilirsiniz: “Arabanın rengi neydi?” Eğer bilgi hatırlama yerine yapılandırmaya yöneliyorsa, yalan söylediğini anlayabilirsiniz.
İnsan evladının yaşadığı evrenin yaşı tam olarak bilinmemekle birlikte, yaklaşık 15 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. İnsan yaşamı ise yaklaşık olarak 7 milyon yıl eskiye gitmektedir. Dilin sözcükleri üretmediği dönemlerden günümüze, “Göz” insanlığın gelişim sürecinin kaydedicisidir. “Gözler yalan söylemez, Gözler Beynin Aynasıdır”. Geçmiş, şimdi ve gelecek kavgasından galip çıkan her zaman seçeneğe tekâmül eden gelecektir. Cumhurbaşkanlığı adaylarının kampanyaları boyunca söyledikleri, ortaya koydukları çok önemlidir. Aristoteles’in belirttiği üç ana konuyu değerlendirirken, hedeflerimizin ne olduğunu düşünmeliyiz. Hangi aday bizi geleceğe taşımayı vaat ediyor ve hangi aday bizi geçmişe mahkûm ediyor. İyice etüt edilmelidir.
Konu nedir sorusunun yanıtı seçmen açısından sorulmalıdır. Konu geleceğimiz ise her zaman aklı salim seçenekten yana eğilim gösterir. Şimdiki zaman kipi ile konuşmak değerleri sorgulasa da bizleri ileriye götürmez. Sadece anlık mutluluğumuza ve ego tatminimize hitap eder. Geçmiş zaman kipi ile konuşmak, düşünmek sorgulama konularını gündem yapmaktan öteye geçemez. Gelecekle ilgili olan seçenek ruh halimizin umutla tangosudur. Bir hafta sonra umutla bizleri dansa davet eden aday geleceğimizdir. Geçmişin uzaklığı, şimdinin farkındalığı ve geleceğin umuduyla…















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder