Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
GEÇMİŞ-ŞİMDİ-GELECEK
Hem kişisel hem de toplumsal hedeflerimiz nedir sorusunu
tartışmadan önce kendimize bir başka soru sormamız gerekiyor. Konu nedir?
Aristoteles, bütün konular üç başlık altında toplanabilir, der: Suçlama, Değerler ve Seçenek. Bu üç temel
konudan suçlama için örnek verecek olursak; ülkenin bu duruma düşmesinin
sorumlusu kimdir sorusunu sorarız. Değerler ile ilgili örnek ise; seçim
dönemlerinde hesabı verilemeyecek, kaydı kuydu olmayan maddi kaynak kullanmak
veya mal beyanında bulunmamak etik midir? Seçenek ile ilgili siyasi örneğimiz
ise; Kapalı Maraş Bölgesi’nin açılıp açılmaması olsun. Üç ana konundaki örnek
tartışma sorularının biraz daha derinlerine inersek, suçlama konusunun
geçmişteki olaylarla ilgili olduğunu görürüz. Suçlama eşittir geçmiş zamandır.
Değerlerle ilgili konular şimdiki zamanı ilgilendirir. Seçenek konuları ise
gelecek zamanı ilgilendirir. Bu da vizyon ile paralel bir hatta ilerler. Aristoteles
bu zaman kiplerinden en çok gelecek ile ilgili olanı kullanmaktan hoşlanır. Jay
Heinrichs, Stratejik İkna kitabında politikacıların şimdiki zaman kipine yani
değerlere atıfta bulunmaya bayıldığını belirtir. Ve bunun seçmen tabanlarını
galeyana getirmek için muhteşem, ama demokrasi açısından ise iğrenç olduğunu
söyler. Gerçekten vizyon sahibi liderler toplumsal bir konsensüs sağlamak için
gelecek zaman kipi kullanırlar. Yani seçenek konularını ön plana çıkartarak
umutla yol alırlar. Eğer ortak bir karar almak istiyorsanız, geleceğe
odaklanmanız gerekir. Yukarıdaki üç ana konu arasında gelecekle ilgili olan
seçenek ruh halimizin umutla tangosudur diyebiliriz. Geçmişle ilgili olan
suçlamalar ruh halimizin depresyon sinyallerini harekete geçirir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir hafta kala adayların topluca canlı bir
tartışma platformunda buluşamaması geleceğimiz açısından oldukça ürkütücüdür. Çağdaş
demokrasilerde “Seçenek” konusunda ortaya konacak önerileri ve adayların
vizyonlarını tartışmaları çok önemlidir. Kıbrıs Sorunu’nda gelinen aşamada 2016
yılının oldukça önemli olaylara gebe olduğu ortadadır. Ülke insanının değişime
ve seçeneğe olan hasreti doruğa ulaşmıştır. Siyasal yapının kısırdöngü yaşadığı,
üretkenlikten ve seçenekten uzaklaştığı gerçeği ortadayken Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde aday olan 4 güçlü adayın ilk kez kıyasıya yarıştığı bir ortam
şekillenmiştir. Adayların seçmenler tarafından daha iyi analiz edilmesinde
bizlere yardımcı olacak olan medya emekçilerine çok iş düşmektedir. Fakat
seçmenlerinde kolaylıkla değerlendirme yapmasını sağlayacak yöntemlerde
mevcuttur.
İnsanların güven seviyelerini ölçmek, doğru mu,
yalan mı söylediğini anlamak için bazı fiziksel işaretler değerlendirilir. Beynimizdeki
sinir uçlarının iletişiminden doğan bu istek dışı hareketler bizleri ele
vermektedir. Yaygın şekilde bilinen güven işaretleri; gülümseme, göz teması ve
avuçların gösterilmesi vs. Fakat bu güven işaretleri kolayca taklit
edilebilmektedir. Biz ise gözlemlemesi kolay ve taklit edilmesi neredeyse
imkânsız olan daha karmaşık bazı etkenlere bakacağız.
Kişinin son derece aşırı rahatsız olduğu korku
durumlarında, iki önemli davranıştan birini gözlemlersiniz: Ya duygusal açıdan
son derece tetikte olduğu için gözleri fıldır fıldır döner ve dikkati kolayca
dağılır ya da donup kalır ve tam aksini yapar. Bilindik ‘araba farında donup
kalan tavşan’ benzetmesi tam bir örnek olabilir. Kişinin çok az kontrol
edebildiği diğer istem dışı tepkiler ise; yüzün kızarması veya sararmasıdır.
Nefesin hızlanıp hızlanmadığına, terlemenin artıp artmadığına bakın. Buna ek
olarak bu denli korku içindeki kişiler, kendini sakinleştirmek için nefesini
kontrol altına almaya çalışır. Sakinleşme çabaları derin, rahatça duyulabilir
nefes alıp vermeler olarak gözlemlenir. Seste veya vücutta titreme meydana
gelir. Karşınızdaki kişi ellerini gizliyorsa, kontrolsüzce titrediklerini
görmenizi istemiyor olabilir. Sesi çatlayabilir ve konuşmakta zorlanabilir. Kişi
gerginken yutkunma zorluğu ortaya çıkar. Örneğin; üzüntü veya korku ifade etmek
isteyen film oyuncuları genellikle bu davranıştan yararlanırlar; böylece ifade
‘boğulur’. Boğazını temizlemek de gerginlik işaretidir. Endişe, boğazda balgam
oluşmasına yol açar. Kalabalık karşısında konuşurken heyecanlanan konuşmacı,
genellikle başlamadan önce boğazını temizler. Ses değişiklikleri de önemli bir
veridir. Kişi gergin olduğunda, diğer tüm kaslar gibi ses telleri de gerilir ve
kişinin daha yüksek sesle konuşmasına neden olur. Bu açıdan bakıldığında son
zamanlarda bir adayın hiçbir rakibi ile canlı yayında tartışmaya girmemesi
manidardır. ABD Ordusu, FBI, CIA başta olmak üzere birçok ülkede profesyoneller
ve hükümet yetkilileri tarafından kullanılan bir sistem vardır. Stratejik
Dolaylı Analiz ve Profil (S.N.A.P );
beden dili, sezgi veya tahminlere dayanmayan, psikoloji temelli bir sistemdir.
Bu sistemi siz değerli okuyucularımıza biraz anlatarak, Cumhurbaşkanı
adaylarımızın analizini sizlerin takdirine sunmak istiyorum.
S.N.A.P sisteminde diğer bir analiz aracı gözlerdir.
Gözler halk arasında ruhun aynasıdır. Fakat bilim dünyasında ‘beynin’ aynası
olarak betimlenir. İnsanlar gergin olduklarında göz kırpma hızları artar.
Gergin ve kendine güveni olmayan kişileri ortaya çıkartmak açısından göz kırpma
eylemi önemli bir analiz aracıdır: 21 Ekim 1996’da yayınlanan bir Newsweek
makalesinde, Boston Koleji’nden Nöropsikoloji Profesörü Joe Tecce, önceki
seçimlerde Bob Dole ve Bill Clincton arasındaki başkanlık tartışmalarıyla
ilgili olarak buna dikkat çekmişti: Televizyona çıkan biri için normal göz
kırpma hızı, dakikada 31 ila 50 keredir. Bob Dole ise dakikada ortalama 147 ve
saniyede 3 kere gözlerini kırpıştırıyordu. Ülkenin dört yıl öncekinden daha iyi
durumda olup olmadığını sorulduğunda, göz kırpma hızı dakikada 163’e çıktı. Clincton
dakikada ortalama 99 kere göz kırpıyordu ve ergenlik çağındaki gençler arasında
uyuşturucu kullanımının artmasıyla ilgili sorular sorulduğunda, en yüksek hızı
117 olmuştu. Profesör Tecce, 2000’den önceki son beş seçimde, göz kırpma hızı
daha yüksek olan adayın seçimi kaybettiğine dikkat çekmişti.
Cumhurbaşkanı adaylarının tamamının olduğu televizyon
programlarına birde bu gözle bakmakta yarar vardır. Tabi burada önce adaylardan
birinin cesaretini toplaması gerekiyor. Adaylara soru soran medya emekçilerinin
de tarafsız olması ve adaylara güneş gözlüğü hizmeti vermemeleri gerekir.
Bazen insanlar pozisyonlarını savunduklarında bile
çökeceklerini bilerek, güçlü bir görüntü yaratmaya çalışırlar. Bugün ülke
siyasetinde yaşanan tam da budur. Hâlihazırda Cumhurbaşkanı olan adayın
pozisyonunu korumak gayreti içerisinde olduğunu görmekteyiz.
Kişilerin gerçekte gözlerinden süzülen bilgileri, Milton
tarzı hipnozun uzak akrabası olarak değerlendirilen NLP (Neurolinguistic
Programming – Sinir Dili Programlama), aracılığıyla kişilerin düşünceleriyle
ilgili önemli görüşlerin nasıl elde edildiğine bakalım: “Örneğin, gün içinde
hayallere dalan bir kişinin başının hafifçe sağa yattığını ve gözlerinin sol
yukarı baktığını hiç fark ettiniz mi (bu, sağ elini kullananlar için
geçerlidir)? Bu konudaki genel durum ise: Kişi yukarı baktığında, görsel bilgi
alıyor veya hatırlıyor demektir. Sağ elini kullanan biri yukarı ve sola
bakıyorsa, geçmişteki bir olayı görsel olarak hatırlıyor demektir. (Sol elini
kullanan biri için, bunun tersi geçerlidir.) Kişinin yukarı ve sola (sizin
sağınıza) baktığını fark edersiniz, görsel bir imajı yeniden yarattığını
anlayabilirsiniz. Genel olarak, sağ elini kullanan insanların çoğu, gözlerini
görsel bilgi için yukarı, işitsel bilgi için karşıya, sözel bilgi ve duygular
için aşağı, yapılandırılmış veri için sağa ve anılar için sola çevirirler”.
Cumhurbaşkanı adaylarımızı, NLP (Neurolinguistic
Programming – Sinir Dili Programlama) aracılığıyla teste tutmak usta medya
mensuplarına düşmektedir. Fakat Cumhurbaşkanlığına aday olan bazı
siyasetçilerin basında yer alan fotoğraflarından bile bu sınavı zor geçecekleri
apaçık ortadadır. Konunun daha iyi anlaşılması açısından bir enstantaneyi siz
değerli okuyucularımızla paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum: “Yapmanız
gereken ilk şey, karşınızdaki kişinin sağ elini mi, yoksa sol elini mi
kullandığına dikkat etmektir. Ardından soru sormanız yeterlidir. Örneğin bunu
sadece ilk arabasının rengini sorarak yapabilirsiniz. Cevabını aldıktan sonra,
gerçek düşüncelerini anlayabilirsiniz. Mesela, iş arkadaşınıza, neden işe geç
geldiğini sorduğunuzda “tam önümde kötü bir kaza oldu,” diyorsa, şöyle bir şey
sorabilirsiniz: “Arabanın rengi neydi?” Eğer bilgi hatırlama yerine
yapılandırmaya yöneliyorsa, yalan söylediğini anlayabilirsiniz.
İnsan evladının yaşadığı evrenin yaşı tam olarak
bilinmemekle birlikte, yaklaşık 15 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. İnsan
yaşamı ise yaklaşık olarak 7 milyon yıl eskiye gitmektedir. Dilin sözcükleri
üretmediği dönemlerden günümüze, “Göz” insanlığın gelişim sürecinin
kaydedicisidir. “Gözler yalan söylemez, Gözler Beynin Aynasıdır”. Geçmiş, şimdi
ve gelecek kavgasından galip çıkan her zaman seçeneğe tekâmül eden gelecektir.
Cumhurbaşkanlığı adaylarının kampanyaları boyunca söyledikleri, ortaya
koydukları çok önemlidir. Aristoteles’in belirttiği üç ana konuyu
değerlendirirken, hedeflerimizin ne olduğunu düşünmeliyiz. Hangi aday bizi
geleceğe taşımayı vaat ediyor ve hangi aday bizi geçmişe mahkûm ediyor. İyice
etüt edilmelidir.
Konu nedir sorusunun yanıtı seçmen açısından
sorulmalıdır. Konu geleceğimiz ise her zaman aklı salim seçenekten yana eğilim
gösterir. Şimdiki zaman kipi ile konuşmak değerleri sorgulasa da bizleri
ileriye götürmez. Sadece anlık mutluluğumuza ve ego tatminimize hitap eder. Geçmiş
zaman kipi ile konuşmak, düşünmek sorgulama konularını gündem yapmaktan öteye
geçemez. Gelecekle ilgili olan seçenek ruh halimizin umutla tangosudur. Bir
hafta sonra umutla bizleri dansa davet eden aday geleceğimizdir. Geçmişin
uzaklığı, şimdinin farkındalığı ve geleceğin umuduyla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder