26 Nisan 2015 Pazar

POLİTİK-ACI

Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
POLİTİK-ACI

Max Weber, siyasal etik bağlamında “Politikacılar” için şöyle der: “Tarihsel süreç içerisinde profesyonel politikacılar grubu meydana gelmiştir. Politikacılar iki gruba ayrılır: Meslek olarak siyaset yapanlar ve yan faaliyet olarak siyaset yapanlar. Yan faaliyet olarak yapanlara göre siyaset bir hobidir. Siyaset mesleğinin en önemli özelliklerinden birisi kişiye güç ve saygınlık vermesidir. Siyaset mesleğinde iktidar, yegâne amaçtır. İktidarı ele geçirme duygusu insanı yozlaştırmaktadır. Weber’e göre insan siyaseti iki yolla meslek edinebilir; ya siyaset için yaşar ya da siyaset sayesinde yaşar. Weber, politikacıda şu üç özelliğin bulunması gerektiğini söyler: Hırs -Sorumluluk ve Denge. Weber’in sorumluluk etiğine göre, etik ya inançlara ya da sorumluluğa bağlıdır. Ahlak, kültürel bir miras olup aktarılabilir. Buna karşın inanç, bireylere miras olarak geçmez. Weber, “Protestan Ahlak ve Kapitalizmin Ruhu” adlı eserinde, sanayi devrinin yani batılılaşma sürecinin tüketim toplumu yarattığı ve ortaya çıkan bu bencilliklerinde öncelikle toplumsal ahlakı zedelediği ve zamanla siyaset alanının da bundan nasibini aldığını söyler. İnanç etiğine göre, “Hıristiyan doğru hareket eder ve sonuçlarını tanrıya bırakır.’’ Sorumluluk etiğinde ise kişi gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden sorumludur ve hesabını vermelidir. Politikacının meslek olarak siyaseti seçmesinden sonra ahlaki ikilemlerle yüz yüze kalması muhtemeldir.”1 İşte tam da bu noktada bizim “Politikacı” profilimize bakmakta yarar vardır. İki yıl önce yine bu sayfalardan “Siyasette Yerçekimi Kuramı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Ülkemizin geleceği için gaile duyan bir yurttaş olarak iki yıl önceki yazımdan şu paragrafı sizlerle tekrar paylaşmak istedim: “Siyasette Yerçekimi Kuramı söz konusu olur mu? Söz konusu siyaset, Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılıyorsa bal gibi olur.  Dünya’dan izole yaşamaya alışmış/alıştırılmış toplumumuz, Sarayönü’nü mesken tutan siyaset çığırtkanları ve tabii bir de bu işi bilimsel zeminde yaptığını sanan “Bilimsel Sarayönü Politikacıları arasındaki ilişkiyi açıklamak için birçok sosyolog ve araştırmacı kuzey Kıbrıs’ın siyasi yapısı üzerine çeşitli tespitlerde bulunmuşlardır. Bunların arasında en ciddi tespit olan Dr. Salih Egemen’in “Patronaj Sistemi” büyük ölçüde bizlerin siyasi geleneğinin nasıl oluştuğunu özetlemektedir. Bu tespitin yanı sıra kuzey Kıbrıs’taki zehirli siyasetin ancak mevcut atmosferin dışına çıkılırsa son bulacağının altını çizmek istiyorum. Bizim siyasetin “devlette” kurumsallaşamadan, siyasette kuramsallaşmış olduğunu düşünüyorum. Siyasette Yerçekimi Kuramı derken; bu çarpık yapının kütlelerini (kitlelerini) oluşturan seçmen ve siyasetçi ile aralarındaki mesafeyi oluşturan rant ilişkisinin boyutlarından bahsediyorum. Newton’un kuramındaki evrensel çekim sabiti ise bizim siyasetteki yerçekimi kuramına göre; patronaj sisteminin argümanları tarafından şekillenmektedir. Bu değişken olmayan argümanlar, birinin adamı olmak, mikro bölgecilik, kendi partin içerisinde bile liste yaparken bu konuyu kamuoyu önünde diğer partilerden örnekler vererek kınayacak yüzsüzlüğe sahip olmak, doktor olmak, siyasetten anlamamak fakat geniş bir aileye sahip olmak, feodal ilişkilerde kendini yetiştirmiş olmak, doksan yaşına kadar yaşayacağının hissini seçmene aktaracak enerjiye sahip olmak, kahvehanelerde her türlü kâğıt oyununa hâkim olmak, meclisten çok halk arasında gezip bazen kendi partine dahi küfredecek kadar kişiliksiz olmak, her seçim parayla satın alınacak kilit kitleleri keşfetme zekâsına sahip olmak, her seçim -eğer varsa- partinin ortaya koyduğu politikalar yerine kendi adına bazen af dileyerek bazen söz vererek seçmeni kandıracak yeteneğe sahip olmak, bu sabitlerin değişmediği atmosferde “Siyasetteki Yerçekimi Kuramı” aşağıdaki gibi özetlenebilir:            
İlişkinin matematiksel ifadesi şöyledir:  F= P ( S1 S2 ) / r2

Buradaki denklemde;
F (Fiyasko) İki kitle arasındaki çekim kuvveti arasındaki büyüklük
P (Patronaj Sisteminin Argümanlarının toplamı) Siyasi çekim sabiti
S (Seçmen Kitlesi)
S (Siyasetçi Kitlesi)
r (Rant) iki kitle arasındaki mesafedir.

Ülkedeki sorunları bir bütün olarak gören, analiz eden proje ve programlar üreterek yeniden birleşik bir Kıbrıs hedefiyle mücadele etmek, bizim siyasal atmosferimizin de değişmesine katkı koyacaktır. Kuzey Kıbrıs siyasi partilerinin tamamı iktidar planlarını yukarıda anlattığım Siyasette Yerçekimi Kuramı’nda yer alan siyasi çekim sabitindeki –Patronaj Sisteminin Argümanlarının varlığına dayandırmaktadırlar.  Bu uğurda çalışan siyasetçilerimizin başarılı veya başarısız olması hiçbir şey değiştirmeyecektir. Zira bizim denklemin r harfiyle sembolize edilen rant seçmen kitlesiyle siyasetçi kitlesi arasındaki mesafenin ne kadar açık olursa olsun sonuca tesir etmeyecektir. Olacak olan, iki kitle arasındaki çekim kuvvetinin yani F=Fiyasko’nun daha da büyümesi olacaktır.”

Politikacılarımızın büyük bir kısmının Weber’in tanımladığı gibi siyaset sayesinde yaşamlarını sürdürdüğü bir gerçektir. Siyasette uzun yıllar yer almanın ve iktidara sahip olma yolunda her yolu mubah görmenin bir sonucudur “Siyasette Yerçekimi Kuramı”. Bizim kuramın siyasi çekim sabiti olan  “Patronaj Sisteminin Argümanları”nın değişmesi mümkün mü? Doğrusu bu siyasal atmosferde biraz zor görünüyor. Fakat atmosferi değiştirme şansını elinde bulunduran da yine bizler yani seçmenlerdir. Tek yapmamız gereken bu denklemden çıkarak yeni bir Siyasi kuram geliştirmektir. Siyasetteki Yerçekimi Kuramı, bizlerin geleceğini karanlığa çekmekte ve maalesef ülkemizin tamamında bile söz sahibi olmaktan mahrum bırakmaktadır. Burada seçmenler olarak gereken hassasiyet gösterilirse, Siyasi çekim sabiti olarak adlandırdığım Patronaj Sisteminin Argümanları ortadan kaldırılabilir. Eğer ki, seçmen kitlesi bunu yapamazsa tek umut siyasetçinin beslendiği siyasi çekim sabitinin yine “Politik-acı” tarafından yapılan düzenlemelerle ortadan kaldırılmasını umutsuzca beklemek olacaktır. Son 15 yıldır ülkemizde, yeni konuşmaya başlayan çocuktan doksanına gelmiş ihtiyara değin herkes politika konuşmaktadır. Oscar Wilde’ın “Siyasi partilere bayılıyorum. İnsanların siyasetten konuşmadığı tek yer orası kaldı.” cümleleri bizim gibi ülkeler için söylenmiş gibidir. Siyaset Bilimci Maurice Duverger ise ‘Siyaset (politika) hem bir çatışma ve iktidar kavgasıdır hem de toplumun tüm üyelerinin yararına olabilecek bir düzen yaratma aracıdır.’der. Politika ve Politikacı toplumsal yarar sağlayacak bir düzeni kuramadığı sürece örgütlü yapılar zaman içerisinde çözülme göstermektedir. Birçok değerli köşe yazarının siyasetteki kırılma noktası olarak, geçen hafta yapılan seçimleri işaret etmesi oldukça önemlidir. Burada siyasi partilere gayet açık bir mesaj verilmiştir. John Arbuthnot’un dediği gibi, “Her siyasi parti kendi yalanını yutarak ölür”. Politikacıların, saygınlığı sorgulanır olmuşsa, doğal olarak güç ellerinden gider. İktidarı ele geçirme duygusu politikacıyı yozlaştırmaktadır. İktidara giden yolda toplumsal yarar ve güven zedelenmişse “Politik-acı” kaçınılmaz olur. Politikacı, ortaya koyduğu vizyonla anılmaktadır. Burada unutulmaması gereken en önemli realite siyasi partileri yöneten aktörler olarak “Politik-acı”ların rolleridir. Weber’in politikacı da bulunması gereken üç özellik olarak belirlediği: Hırs -Sorumluluk ve Denge.  Hırs, politikacı için iktidara giden yolda kaçınılmaz olandır. Fakat politikacıdaki hırs toplumsal yarara ulaşmak adına ortaya koyduğu ilkeler ve vizyon ile paralel olmalıdır. Toplumsal gaileden uzak kişiselleşen politik hırs ortaya çıkmışsa sorumluluk özelliği doğal olarak ortadan kalkmış olur. Politikacı denge unsurunu göz ardı ederek tutarsızlaşmışsa ve söylem ve eylemlerinde farklılaşıyorsa bunun bedelini ödeyecektir. Ülkemizde “Politikacı” fikri adeta bir küfür gibi algılanmaktadır. Toplumsal olarak kullandığımız günlük konuşmalarda bile yalan söyleyen kişiler için uğraş alanı siyaset olmasa bile şu cümleleri herkes işitmiştir: “ … tam politikacı oldu veya politika yapma bana” vb. Siyaset kurumunun bir an önce tüm paydaşlarıyla yeniden ayağa kaldırılması ve “Politik-acı” tanımının toplum nezdinde saygı duyulan, toplumsal gaile sahibi, saygın ve potansiyeli olan kişilikli bir kavram olarak anılmasının önü açılmalıdır. Burada, siyaset kurumu üzerinde potansiyeli olan siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara ve akademik çevrelere büyük iş düşmektedir. Siyasette değişimin ve dönüşümün önünü açacak, geleceği vizyonlarıyla şekillendirecek politikacılara ihtiyaç vardır. Siyasette Yerçekimi Kuramını yaratan eski anlayışın yıkılması, toplumsal yarar gözetecek olan yurttaşların yönelimleri ve yeni adil bir düzeni düşleyen politikacıların duruşuna bağlıdır. İktidarda olan siyasi partilerin yaşadığı “Politik-acı” aslında potansiyel ve eylem arasındaki uyuşmazlığın bir sonucudur. Hâlbuki iktidar siyasi partilerin ve politikacının vizyonunu eyleme dönüştüreceği yegâne amaçtır.

Giorgio Agamben, Aristoteles’in dehasının ürünü olarak tanımladığı potansiyel ve eylemin belki de sadece hazda bir an için içselleştirildikleri kategorilerden sıyrılarak görünür hale geldiklerinden bahseder. Agamben, iktidar fikrini ise şöyle anlatır: “… haz, biçimi her an gerçekleştirilen, sürekli vuku bulan bir şeydir. Bu tanımın bir sonucu olarak potansiyel, hazzın zıttıdır. Asla gerçekleşmeyen, sonucuna ulaşamayandır. Tek kelimeyle, acıdır. Aristoteles’in bu tanımına göre, haz asla zamanda vuku bulmuyorsa, potansiyel de esasen süre olmalıdır. Bu değerlendirmeler İktidarla potansiyel arasındaki gizli bağları açığa çıkarır. Eyleme geçildiği anda potansiyelin acısı diner. Ancak her yerde –bizim içimizde bile- potansiyeli, kendi içinde oyalanması için sınırlayan güçler vardır. İktidar bu güçler üzerinde temellenir. İktidar, potansiyelin kendi eyleminden yalıtılmasıdır, potansiyelin örgütlenmesidir. İktidar, otoritesini kesifleşen bu acının üzerinden kurar; kelimenin gerçek anlamıyla, insanın hazzını doyumsuz bırakır. Ancak bu durumda asıl kaybolan, hazdan ziyade potansiyelin ve onun acısının anlamıdır. Bitimsiz hale gelen potansiyel, düşlere av olur, kendisine ve hazza dair korkunç kandırmacalarla vakit öldürür. Potansiyel, araçlarla amaçlar, araştırmayla sonuçlar arasındaki sıkı bağı saptırarak acının en üst seviyesini –kadiri mutlak- mükemmellikle karıştırır. Ama haz, sadece potansiyelin amacı olarak, mutlak iktidarsız olarak insani ve masumdur; ve acı, sadece kendi krizini, kendi çözümleyici yargısını belli belirsiz gören gerilim olarak kabul edilebilirdir. Başarılmış bir işte, tıpkı hazda olduğu gibi, insan nihai olarak kendi iktidarsızlığının keyfini sürer.”2 Bizimde kendi iktidarsızlığımızın keyfini süreceğimiz kadar potansiyelimiz olduğunu düşünmek istiyorum. “Politik-acı” değil potansiyelin eyleme geçmiş halinin yaşam bulmasını ve insanlarımızın başarılmış işlerden haz duymasını ümit ederek geleceğe umutla bakalım. Ülke siyasetinin yeniden şekillenip bugünkü olumsuz tanımıyla “Politik-acı” kavramının en kısa sürede değişmesi, hem toplumsal açıdan hem de azınlıkta olan az sayıdaki vizyon sahibi politikacının da lekelenmemesi için oldukça önemlidir. “Politik-acısız” bir gelecek için artık politik değerler, fikirler, ilkeler ve vizyonlar birlikte aynı cümlede yolculuklarına başlamalıdır. Bu cümlelerin oluşturacağı metinler siyasetin inşa edileceği yeni zeminini belirleyecektir. Umalım ki bu kez metinleri yazanlar gerçekten “Politikacı” diye anabileceğimiz yeni bir siyasetçi profilinin de doğmasına olanak versinler.



Dipnotlar

2 Agamben, Giorgio, Nesir Fikri, Metis Yayınları, Birinci Basım, Ocak 2009, İstanbul, S:65-66



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder