Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
ÖZAL’IN
PKK İLE BARIŞ PLANI “LİMONATA”YA MI DÜŞTÜ?
I
Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünden bugüne 19 yıl geçti. Zaman zaman Özal’ın ölümü üzerindeki sır perdesi aralandı/aralandırıldı. Her aralandığında da Kürt Sorunu ile birlikte tartışıldı. Bugün, AKP iktidarının siyasi duruşu neticesinde, TC Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunun ardından harekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla 2 Ekim 2012 tarihinde otopsi için Özal’ın mezarı açılmıştır. İddialara göre otopsi sonucu rapordan çıkan ilk bulgular, 2 Kasım 2012 tarihinde basına şöyle sızmıştır: “Bugün gazetesinin haberine göre, adli tıp uzmanları kemik ilikleri, iç organ parçaları ve bedenin diğer yerlerinden alınan örnekleri masaya yatırdı. İnceleme sonucunda Özal’ın vücudunda yüksek miktarda “Striknin Kreatin” maddesi bulundu. Uzmanlar, tahnit işleminde kullanılmayan striknin kreatin maddesinin etkili bir zehir olduğunu vurguladı. Toksikoloji ve Adli Tıp uzmanları bu maddenin vücut fonksiyonlarını bozarak solunum yollarını felç ettiğini ve kalp krizine yol açtığını kaydetti. Fare ve köpekleri öldürmek için kullanılan zehrin yasaklandığını belirtiyor. Zehirli maddenin Özal’ın yiyecek ya da içeceğine karıştırılmış olabileceği tahmin ediliyor.”1 Bu haberlerin ardından oğul Ahmet Özal “Haklı Çıktım” diyerek basına şu açıklamayı yapıyordu: “19 senedir bunun kavgasını veriyordum. Bu bilginin doğru olduğunu biliyordum. Haklı çıktım. Bunun arkası gelecek. Failler ortaya çıkacak”2
Peki ama Özal’ı kim zehirlemek istiyordu? 12 Eylül
sonrası yeniden yapılanan devlet içindeki İstihbarat Örgütleri üzerinden
yürütülen savaşın kaybedeni Özal mı olmuştu? ABD ve Özal arasındaki Aşk-ı Memnu
hüsranla mı bitmişti? AKP bu konuyu neden tekrardan gündeme taşımak istemişti?
Ergenekon Davası kapsamında yeni bir bağlantı mı? Yoksa “Kürt Sorunu” ve
Anayasa değişikliği kapsamında ayak bağı olacak eski hurmaları temizleme
operasyonu mu? Bilemiyoruz…
12 Eylül 1980 sonrası darbeci generallerden oluşan
Milli Güvenlik Konseyi, 23 Haziran 1983 tarihinde İsmet İnönü’ün oğlu Erdal
İnönü’nün siyasi parti kurmasını veto ederken, Özal’ın Anavatan Partisine onay
vermişti. Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un 1999’da kaleme aldığı Bay Pipo’da;
Turgut Özal’ın ANAP’ın kurulmasından önceki faaliyetleri hakkında şunlar yer
almaktaydı: “Emekli Kurmay Albay Turan Çağlar “Amerikalılara bilgi satarken
yakalandığı” günlerde, Turgut Özal, kuracağı siyasi parti için nabız yoklamak
amacıyla Amerika’ya gitti. Endişeliydi, Milli Güvenlik Konseyi’nin parti
kurmasına izin verip vermeyeceğini tahmin edemiyordu. Katıldığı Uluslararası
Stratejik Araştırmalar Merkezi’ndeki (CSİS) toplantıda ilginç konuklar vardı;
çoğu Türkiye’de büyükelçilik yapmış CIA’nın önemli isimleri; Robert Commer,
George McGhee, Parker Hart, William Macomber ve CIA eski başkanı William Colby.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nden de isimler vardı: Geoffrey Kemp, Dennis Blair,
James Rentschler. ABD Dışişleri Türk Masası’ndan Larry Benedict ve Ed Dillory.
Pentagon adına ise Yarbay Ken Hamilton ve Dwight Beach katılmıştı.”3
İddialara göre Özal, yeni kuracağı parti için
Washington, New York ve Houston arasında mekik dokumuş, Dünya Bankası ve IMF
yetkilileriyle görüşmelerde bulunmuştu. Darbeci generallerin siyasi parti
kurmak isteyenlere vetolarını açıklayacağı günden bir gün önce (22 Haziran 1983
NP) Türkiye’yi ziyaret eden ABD eski dışişleri bakanı Henry Kissinger’in
Özal’ın Veto edilmemesinde payı var mıydı? Şüphesini, Bay Pipo adlı eserlerinde
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul okuyucularına iletiyordu.
Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray, MİT’ten emekli
bir arkadaşına Eylül 1992’de soruyor: “MİT yalnız solcular hakkında mı rapor
verir? Bakın Sayın Evren konuşmalarında ve anılarında, ‘Özal’ın Nakşibendî
tarikatından olduğunu bilseydim kesinlikle seçimlere girmesine izin vermezdim’
diyor. MİT’ten gönderilen Sayın Erdal İnönü ile ilgili –veto edilmesine neden
olan- raporu gördüm; ama Sayın Özal hakkında bir belge görmedim. Özal’ın irtica
ile ilişkilerini, o zaman Sayın Evren’e bildirmediniz mi?” MİT’ten emekli
general; “Nasıl olur? Ben Özal hakkında da bilgi verdiğimizi anımsıyorum.
Özal’ın Nakşibendî tarikatı ve irtica ile ilişkilerini anlatan 15 sayfalık bir
raporu Milli Güvenlik Konseyi’ne gönderdik” diye yanıtlıyordu meslektaşının
sorusunu.”4
Milli Güvenlik Konseyi’nin 23 Haziran 1983 tarihli
kararıyla Özal’ın Türk siyasal hayatına kattığı Anavatan Partisi’nin önü
açılmıştı. 12 Eylül Darbesinin ardından yapılan ilk genel seçimlerde; 6 Kasım
1983 tarihi itibarıyla TBMM 17. dönem milletvekilleri seçilmiş, seçimlere Milli
Güvenlik Konseyi'nin izin verdiği üç parti (Anavatan Partisi, Halkçı Parti ve Milliyetçi
Demokrasi Partisi NP) katılmıştı. Bu seçimler sonucunda, Turgut Özal
liderliğindeki Anavatan Partisi, 400 kişiden oluşan Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde 211 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar, Turgut Özal da
başbakan oluyordu. Gazeteci Muammer Yaşar Bostancı, 16 Ekim 1991 tarihli Sabah
Gazetesi’nde Özal’ın 1983 seçimlerinden hemen sonra ABD Ankara Büyükelçisi
Robert Strausz Hupe’ye yazmış olduğu şükran mektubunu yayımladı. Ayrıca
gazeteci Ufuk Güldemir’in ‘Texas Malatya’ adlı kitabında Turgut Özal’ın
CIA’daki biyografisini şöyle yazmıştır: “Biz CIA’nın Özal biyografisini bizzat
görmedik. Ama bunu gören bir kaynağın aktardığına göre, Özal bu dökümanda
gelmiş geçmiş en Amerikan yanlısı Türk Lider olarak takdim edilmektedir.”5 diyordu.
Bunun yanı sıra seçimlerin öncesinde, Amerikan
sermaye çevrelerinin en güvendiği yayın organı, Wall Street Journal, Özal’ın
veto yememesi için ABD yönetiminin Kenan Evren’e baskı yaptığını yazıyordu. 6
GENERALLERDEN
YENİ MİT YASASI…
1983 yılında bunlar yaşanırken, Özal hükümeti
devletin başına gelmeden darbeci generaller yangından mal kaçırırcasına yasa
değişikliklerini peşi sıra yapmıştır.
“1983 yılında devlet sanki yeniden reorganizasyona tabi tutulmuştu.
Devletin “sinir merkezleri” yeni baştan tek tek ele alınıyordu. Sivil
parlamento kurulmadan önce “yangından mal kaçırır” gibi yasa değişiklikleri
arka arkaya çıkarılıyordu.. 17.08.1983’te TBMM Genel Sekreterlik Teşkilat
Kanunu, 1.11. 1983’te MİT Kanunu, 9.11.1983 yılında Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, kanunları değiştirildi. Milli Güvenlik konseyi, “psikolojik
savaşı” MİT’ten alıp, MGK Genel Sekreterliği bünyesinde kurulan Toplumla
İlişkiler Başkanlığı’na (TİP) vermişti. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde
“psikolojik harp” konusunda kitap yazan komutanlardan biri de, İstanbul’daki
azınlıklara yönelik 6-7 Eylül Olayları’nın planlayıcılarından Sabri
Yirmibeşoğlu’ydu. Modern Mücadele Yöntemi ve Özel Harp Uygulaması adlı
kitabında Yirmibeşoğlu, psikolojik savaşı yürütecek bir kuruluşa neden
“Toplumla İlişkiler Başkanlığı” adını verdiklerini şöyle açıklıyordu:
“Günümüzde büyük bir uygulama alanı bulan psikolojik faaliyetlere, ‘psikolojik
harp’ ve ‘psikolojik hareket’ deyimlerini kullanmaktan kaçınılmaktadır. Zira bu terimler uluslararası alanda
politikacıların, diplomatların ve hatta bazı komutanların bile şüphe ile
karşıladıkları sevilmeyen sözcükler olmuştur.” 7 Sabri
Yirmibeşoğlu ismi daha sonra Özal’a suikastını araştıran Yargıtay Savcısı Uğur
Tönük tarafından gündeme getirilecekti. Bakın bu konuda Halil İbrahim Balta 18
Temmuz 1999 tarihli Zaman Gazetesinde “Suikastın perde arkası, Savcı neden
durduruldu?” başlıklı yazısında neler diyor: “Özal suikastını inceleyen
Yargıtay Savcısı Uğur Tönük son noktaya ulaştığında neden MİT'e çağrılarak,
"Burada dur." denildi? Yazar son noktada savcı Tönük’ün ulaştığı
isimlerden, Kaya Erdem ve Sabri Yirmibeşoğlu'nun suikast ile ilgilerinin
araştırılmasını istedi. Ama soruşturma ileri gitmedi… Turgut Özal suikastını
araştıran Yargıtay Savcısı Uğur Tönük, 18 Haziran 1988 günü Özal'a kurşun sıkan
tetikçi Kartal Demirağ'ı azmettirenlerle ilgili ulaşabildiği son noktaya
ulaştı. Aktüel dergisinin 25 Haziran 1992 tarihli sayısında yayımlanan
demecinde Tönük, suikastı aydınlatacak noktaya geldiğinde kendisinin
Beşiktaş'taki MİT binasına çağrılarak 'burada dur' denildiğini belirtiyor.
Tönük, Meclis'teki Horzum Komisyonu'na da verdiği iki ismi Aktüel'e şöyle
açıkladı: "Ben tahkikatı yapan bir kişi olarak bunları düşündüm. Hiç
çekinmeden de söyleyebilirim. Dedim ki acaba Kaya Erdem ile bunların arasında
bir ilişki var mı? Yine düşündüm ki korgeneral dediğimiz kişi acaba Sabri
Yirmibeşoğlu olabilir mi? Ben şudur diye itham etmiyorum ki. Bunları araştırmak
lazım diyorum."… Savcı Tönük, tetikçi Demirağ'ın memleketi Afyon
Dazkırı'ya da gitti ve Demirağ'ın kontrgerilla örgütü içinde yer aldığını
tespit etti. Demirağ, 1991'de gazeteci Emin Çölaşan'a, "1970'li yıllarda
komando kurslarında hem siyasi, hem bedensel, hem de silahlı eğitim
gördüğünü" açıkladı ve "Başımızda emekli bir general vardı."
dedi. Demirağ 1992'de 32. Gün'den Çiğdem Anat'a da, MİT ile ilişkisi olduğunu
söyleyerek, "Her şeyi vatanımız, milletimiz için yaptık." Dediğini yazıyordu.
Geri dönüp Özal’ın darbe sonrası ilk sivil kabineyi oluşturmadan önceki
günlerde, darbeci generallerin yaptığı yeni MİT yasası hakkında (Danışma
meclisinde hiç tartışılmadan geçen yeni MİT yasası) bakın Korgeneral Burhanettin Bigalı Meclis
Susurluk Komisyonuna verdiği ifadesinde ne diyordu: “Benim zamanımda biz bu MİT
Kanununu çıkardık, MİT’i yeniden reorganize ettik. O zaman sayın başbakana
devlet büyüklerine dedik ki: ‘Efendim, dışarı giden heyetlerimiz var…
(Görüşmelerden sonra) gece geliyorlar otel odasında bunu tezekkür ediyorlar,
yarınki müteakip taktiği belirliyorlar. Bunu belirlerken dinleniyor odaları.
Biz bunları brife edelim… (Heyetlerden önce) biz daha 15 gün evvel gidiyoruz,
kontrol ediyoruz dinlemeler var mı? Emin olun çantalar dolusu dinleme
cihazlarıyla, ben kendi elimle götürüp göstermişimdir. Yani MİT’in çok
kıymetli, özel vazifeleri var. Dışarıya giden bütün büyükelçileri biz MİT’e
davet ediyoruz, brifing veriyoruz. Bütün büyükelçiliklerimizin (elçilikleri)
şeylerini senede iki üç defa gidip ekiplerimiz kontrol ediyor, dinleme var mı
diyor. Şaşarsınız öyle memleketlerden, öyle şeyler çıkarıyoruz ki, hiç
ummadığımız şeyler. Onun için bu gizli teşkilatların âleminde bu işler oluyor.”8
Dönemin MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’nın
ifadesinden sonra bu yasanın esas amacına bakalım: “… 6 Haziran 1983 tarihinde
MİT’te Kontrespiyonaj (istihbari faaliyet yürüten kurum veya kişilerin
kullandığı terim. Casusluk faaliyetine karşı yapılan, casusluğu önleme veya
bilerek yanlış yönlendirme amaçlıdır. NP) Daire Başkanlığı bünyesinde
kaçakçılık şubesi kuruldu. Kaçakçılık şubesinin başına Mehmet Eymür getirildi.
Bulgaristan’dan apar topar döndükten sonra Mardin MİT bölge müdürlüğüne atanan
Mehmet Eymür burada başta Yarbay Veli Küçük olmak üzere askerlerle yakın
diyalog kurmuştu… Aslında MİT’te sadece yeni bir şube kurulmamıştı, teşkilat
yeni bir yapılanmaya gidiyordu. 1965 yılında sivil parlamentonun ürünü olan 644
sayılı yasanın aksine, beş generalden oluşan Milli Güvenlik Konseyi tarafından
çıkarılan 2937 sayılı kanunla MİT’in üstüne peçe örtüldü. Yeni yasa MİT’te neleri
değiştirdi: MİT’te emniyet hizmetleri (MAH) ve 1965 yılında MİT kanunu çıkana
kadar personel kadrolarının çoğunluğu Milli Savunma Bakanlığı başta olmak üzere
emniyet genel müdürlüğünde bulunuyordu. Ordudan subay, astsubay ve askeri memur
(ödünç) alınıyordu. Bunların terfi ve tayinlerinde büyük sorun çıkması üzerine
1965 yılında İstihbaratçı askeri personelin MİT inhası ve MSB oluruyla
çalıştırılmaya başlanmıştı. 1983 yılındaki değişikliğe göre; “TSK kadrolarında
olup MİT’te görevlendirilecek subay, astsubay, sivil memur, erbaş ve erlerin
sınıf, rütbe ve miktarları her yıl ihtiyaca göre Genel Kurmay Başkanlığı ve MİT
müsteşarlığınca müştereken tespit edilir” denildi. Yani kontrol tamamen askere
geçti. Öyle ki bir önceki yasada, asker müsteşarın görev süresince silahlı
kuvvetler makamlarınca denetlenemeyeceği, teftiş edilemeyeceği hükme
bağlanmıştı. 1983 yılındaki yasadan bu hüküm kaldırıldı! Ordunun sivillere
karşı MİT’i elde tutma yöntemlerinden biri de bu değişiklikti. MİT müsteşarı
başbakanlığa değil Başbakana bağlıydı. Burada MİT müsteşarlığı askerler için de
“kıta hizmeti” sayılacaktı. Korgeneral dört yıllık hizmetini MİT
müsteşarlığında geçirebilecekti.” 9
MİT’teki bu yeni yapılanmayla sahnelerde boy
gösterecek olan Mehmet Eymür, ismini “Babalar Operasyonuyla” duyuracaktı. Eymür, Hiram Abas’ın öğrencisiydi. Hiram
Abas’da Turgut Özal’ın zaman için de MİT’in başına getirmeyi düşündüğü kişiydi.
Özal’ın Başbakan koltuğuna oturduğu andan itibaren kendi teşkilatını kurmak ve
istihbarata hâkim olmak istediği açıktı…
Devam Edecek…
2
http://blog.milliyet.com.tr/merhum-cumhurbaskanimiz-turgut-ozal-in-otopsi-raporu-cikti/Blog/?BlogNo=385742
3
Polat, Yılmaz, Washington Entrikaları, Milliyet
Yayınları, 1999, S:47-48’den Naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo,
Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı,
İstanbul, 2006, S:372
4
Bölügiray, Nevzat, Doruktaki İrtica, Tekin
Yayınları, 1994, S:27-28’den naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo,
Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı,
İstanbul, 2006, S:373
5
Güldemir,
Ufuk, Texas Malatya, Bilgi Yayınevi, 1992, S:85-86
6
Wall Street Journal, 26 Ağustos 1983’den Naklen
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı:
Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:377
7
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı:
Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:377
8
Burhanettin
Bigalı, Meclis Susurluk Komisyonu İfadesi, S:2138-2198’den naklen Soner Yalçın
ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas,
Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:376
9
Soner
Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram
Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:374-375
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder