11 Aralık 2012 Salı

ÖZAL’IN PKK İLE BARIŞ PLANI “LİMONATA”YA MI DÜŞTÜ? I


Naim PINAR
naimpinar@gmail.com

ÖZAL’IN PKK İLE BARIŞ PLANI “LİMONATA”YA MI DÜŞTÜ?
I





Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünden bugüne 19 yıl geçti. Zaman zaman Özal’ın ölümü üzerindeki sır perdesi aralandı/aralandırıldı. Her aralandığında da Kürt Sorunu ile birlikte tartışıldı. Bugün, AKP iktidarının siyasi duruşu neticesinde, TC Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunun ardından harekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla 2 Ekim 2012 tarihinde otopsi için Özal’ın mezarı açılmıştır. İddialara göre otopsi sonucu rapordan çıkan ilk bulgular, 2 Kasım 2012 tarihinde basına şöyle sızmıştır: “Bugün gazetesinin haberine göre, adli tıp uzmanları kemik ilikleri, iç organ parçaları ve bedenin diğer yerlerinden alınan örnekleri masaya yatırdı. İnceleme sonucunda Özal’ın vücudunda yüksek miktarda “Striknin Kreatin” maddesi bulundu. Uzmanlar, tahnit işleminde kullanılmayan striknin kreatin maddesinin etkili bir zehir olduğunu vurguladı. Toksikoloji ve Adli Tıp uzmanları bu maddenin vücut fonksiyonlarını bozarak solunum yollarını felç ettiğini ve kalp krizine yol açtığını kaydetti. Fare ve köpekleri öldürmek için kullanılan zehrin yasaklandığını belirtiyor. Zehirli maddenin Özal’ın yiyecek ya da içeceğine karıştırılmış olabileceği tahmin ediliyor.”1 Bu haberlerin ardından oğul Ahmet Özal “Haklı Çıktım” diyerek basına şu açıklamayı yapıyordu: “19 senedir bunun kavgasını veriyordum. Bu bilginin doğru olduğunu biliyordum. Haklı çıktım. Bunun arkası gelecek. Failler ortaya çıkacak”2
Peki ama Özal’ı kim zehirlemek istiyordu? 12 Eylül sonrası yeniden yapılanan devlet içindeki İstihbarat Örgütleri üzerinden yürütülen savaşın kaybedeni Özal mı olmuştu? ABD ve Özal arasındaki Aşk-ı Memnu hüsranla mı bitmişti? AKP bu konuyu neden tekrardan gündeme taşımak istemişti? Ergenekon Davası kapsamında yeni bir bağlantı mı? Yoksa “Kürt Sorunu” ve Anayasa değişikliği kapsamında ayak bağı olacak eski hurmaları temizleme operasyonu mu? Bilemiyoruz…
ANAP’A VETO YOK!
12 Eylül 1980 sonrası darbeci generallerden oluşan Milli Güvenlik Konseyi, 23 Haziran 1983 tarihinde İsmet İnönü’ün oğlu Erdal İnönü’nün siyasi parti kurmasını veto ederken, Özal’ın Anavatan Partisine onay vermişti. Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un 1999’da kaleme aldığı Bay Pipo’da; Turgut Özal’ın ANAP’ın kurulmasından önceki faaliyetleri hakkında şunlar yer almaktaydı: “Emekli Kurmay Albay Turan Çağlar “Amerikalılara bilgi satarken yakalandığı” günlerde, Turgut Özal, kuracağı siyasi parti için nabız yoklamak amacıyla Amerika’ya gitti. Endişeliydi, Milli Güvenlik Konseyi’nin parti kurmasına izin verip vermeyeceğini tahmin edemiyordu. Katıldığı Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi’ndeki (CSİS) toplantıda ilginç konuklar vardı; çoğu Türkiye’de büyükelçilik yapmış CIA’nın önemli isimleri; Robert Commer, George McGhee, Parker Hart, William Macomber ve CIA eski başkanı William Colby. Ulusal Güvenlik Konseyi’nden de isimler vardı: Geoffrey Kemp, Dennis Blair, James Rentschler. ABD Dışişleri Türk Masası’ndan Larry Benedict ve Ed Dillory. Pentagon adına ise Yarbay Ken Hamilton ve Dwight Beach katılmıştı.”3
İddialara göre Özal, yeni kuracağı parti için Washington, New York ve Houston arasında mekik dokumuş, Dünya Bankası ve IMF yetkilileriyle görüşmelerde bulunmuştu. Darbeci generallerin siyasi parti kurmak isteyenlere vetolarını açıklayacağı günden bir gün önce (22 Haziran 1983 NP) Türkiye’yi ziyaret eden ABD eski dışişleri bakanı Henry Kissinger’in Özal’ın Veto edilmemesinde payı var mıydı? Şüphesini, Bay Pipo adlı eserlerinde Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul okuyucularına iletiyordu.
Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray, MİT’ten emekli bir arkadaşına Eylül 1992’de soruyor: “MİT yalnız solcular hakkında mı rapor verir? Bakın Sayın Evren konuşmalarında ve anılarında, ‘Özal’ın Nakşibendî tarikatından olduğunu bilseydim kesinlikle seçimlere girmesine izin vermezdim’ diyor. MİT’ten gönderilen Sayın Erdal İnönü ile ilgili –veto edilmesine neden olan- raporu gördüm; ama Sayın Özal hakkında bir belge görmedim. Özal’ın irtica ile ilişkilerini, o zaman Sayın Evren’e bildirmediniz mi?” MİT’ten emekli general; “Nasıl olur? Ben Özal hakkında da bilgi verdiğimizi anımsıyorum. Özal’ın Nakşibendî tarikatı ve irtica ile ilişkilerini anlatan 15 sayfalık bir raporu Milli Güvenlik Konseyi’ne gönderdik” diye yanıtlıyordu meslektaşının sorusunu.”4
Milli Güvenlik Konseyi’nin 23 Haziran 1983 tarihli kararıyla Özal’ın Türk siyasal hayatına kattığı Anavatan Partisi’nin önü açılmıştı. 12 Eylül Darbesinin ardından yapılan ilk genel seçimlerde; 6 Kasım 1983 tarihi itibarıyla TBMM 17. dönem milletvekilleri seçilmiş, seçimlere Milli Güvenlik Konseyi'nin izin verdiği üç parti (Anavatan Partisi, Halkçı Parti ve Milliyetçi Demokrasi Partisi NP) katılmıştı. Bu seçimler sonucunda, Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi, 400 kişiden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 211 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar, Turgut Özal da başbakan oluyordu. Gazeteci Muammer Yaşar Bostancı, 16 Ekim 1991 tarihli Sabah Gazetesi’nde Özal’ın 1983 seçimlerinden hemen sonra ABD Ankara Büyükelçisi Robert Strausz Hupe’ye yazmış olduğu şükran mektubunu yayımladı. Ayrıca gazeteci Ufuk Güldemir’in ‘Texas Malatya’ adlı kitabında Turgut Özal’ın CIA’daki biyografisini şöyle yazmıştır: “Biz CIA’nın Özal biyografisini bizzat görmedik. Ama bunu gören bir kaynağın aktardığına göre, Özal bu dökümanda gelmiş geçmiş en Amerikan yanlısı Türk Lider olarak takdim edilmektedir.”5 diyordu.
Bunun yanı sıra seçimlerin öncesinde, Amerikan sermaye çevrelerinin en güvendiği yayın organı, Wall Street Journal, Özal’ın veto yememesi için ABD yönetiminin Kenan Evren’e baskı yaptığını yazıyordu. 6
GENERALLERDEN YENİ MİT YASASI…
1983 yılında bunlar yaşanırken, Özal hükümeti devletin başına gelmeden darbeci generaller yangından mal kaçırırcasına yasa değişikliklerini peşi sıra yapmıştır.  “1983 yılında devlet sanki yeniden reorganizasyona tabi tutulmuştu. Devletin “sinir merkezleri” yeni baştan tek tek ele alınıyordu. Sivil parlamento kurulmadan önce “yangından mal kaçırır” gibi yasa değişiklikleri arka arkaya çıkarılıyordu.. 17.08.1983’te TBMM Genel Sekreterlik Teşkilat Kanunu, 1.11. 1983’te MİT Kanunu, 9.11.1983 yılında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, kanunları değiştirildi. Milli Güvenlik konseyi, “psikolojik savaşı” MİT’ten alıp, MGK Genel Sekreterliği bünyesinde kurulan Toplumla İlişkiler Başkanlığı’na (TİP) vermişti. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde “psikolojik harp” konusunda kitap yazan komutanlardan biri de, İstanbul’daki azınlıklara yönelik 6-7 Eylül Olayları’nın planlayıcılarından Sabri Yirmibeşoğlu’ydu. Modern Mücadele Yöntemi ve Özel Harp Uygulaması adlı kitabında Yirmibeşoğlu, psikolojik savaşı yürütecek bir kuruluşa neden “Toplumla İlişkiler Başkanlığı” adını verdiklerini şöyle açıklıyordu: “Günümüzde büyük bir uygulama alanı bulan psikolojik faaliyetlere, ‘psikolojik harp’ ve ‘psikolojik hareket’ deyimlerini kullanmaktan kaçınılmaktadır.  Zira bu terimler uluslararası alanda politikacıların, diplomatların ve hatta bazı komutanların bile şüphe ile karşıladıkları sevilmeyen sözcükler olmuştur.” Sabri Yirmibeşoğlu ismi daha sonra Özal’a suikastını araştıran Yargıtay Savcısı Uğur Tönük tarafından gündeme getirilecekti. Bakın bu konuda Halil İbrahim Balta 18 Temmuz 1999 tarihli Zaman Gazetesinde  “Suikastın perde arkası, Savcı neden durduruldu?” başlıklı yazısında neler diyor: “Özal suikastını inceleyen Yargıtay Savcısı Uğur Tönük son noktaya ulaştığında neden MİT'e çağrılarak, "Burada dur." denildi? Yazar son noktada savcı Tönük’ün ulaştığı isimlerden, Kaya Erdem ve Sabri Yirmibeşoğlu'nun suikast ile ilgilerinin araştırılmasını istedi. Ama soruşturma ileri gitmedi… Turgut Özal suikastını araştıran Yargıtay Savcısı Uğur Tönük, 18 Haziran 1988 günü Özal'a kurşun sıkan tetikçi Kartal Demirağ'ı azmettirenlerle ilgili ulaşabildiği son noktaya ulaştı. Aktüel dergisinin 25 Haziran 1992 tarihli sayısında yayımlanan demecinde Tönük, suikastı aydınlatacak noktaya geldiğinde kendisinin Beşiktaş'taki MİT binasına çağrılarak 'burada dur' denildiğini belirtiyor. Tönük, Meclis'teki Horzum Komisyonu'na da verdiği iki ismi Aktüel'e şöyle açıkladı: "Ben tahkikatı yapan bir kişi olarak bunları düşündüm. Hiç çekinmeden de söyleyebilirim. Dedim ki acaba Kaya Erdem ile bunların arasında bir ilişki var mı? Yine düşündüm ki korgeneral dediğimiz kişi acaba Sabri Yirmibeşoğlu olabilir mi? Ben şudur diye itham etmiyorum ki. Bunları araştırmak lazım diyorum."… Savcı Tönük, tetikçi Demirağ'ın memleketi Afyon Dazkırı'ya da gitti ve Demirağ'ın kontrgerilla örgütü içinde yer aldığını tespit etti. Demirağ, 1991'de gazeteci Emin Çölaşan'a, "1970'li yıllarda komando kurslarında hem siyasi, hem bedensel, hem de silahlı eğitim gördüğünü" açıkladı ve "Başımızda emekli bir general vardı." dedi. Demirağ 1992'de 32. Gün'den Çiğdem Anat'a da, MİT ile ilişkisi olduğunu söyleyerek, "Her şeyi vatanımız, milletimiz için yaptık."  Dediğini yazıyordu.
Geri dönüp Özal’ın darbe sonrası ilk sivil kabineyi oluşturmadan önceki günlerde, darbeci generallerin yaptığı yeni MİT yasası hakkında (Danışma meclisinde hiç tartışılmadan geçen yeni MİT yasası)  bakın Korgeneral Burhanettin Bigalı Meclis Susurluk Komisyonuna verdiği ifadesinde ne diyordu: “Benim zamanımda biz bu MİT Kanununu çıkardık, MİT’i yeniden reorganize ettik. O zaman sayın başbakana devlet büyüklerine dedik ki: ‘Efendim, dışarı giden heyetlerimiz var… (Görüşmelerden sonra) gece geliyorlar otel odasında bunu tezekkür ediyorlar, yarınki müteakip taktiği belirliyorlar. Bunu belirlerken dinleniyor odaları. Biz bunları brife edelim… (Heyetlerden önce) biz daha 15 gün evvel gidiyoruz, kontrol ediyoruz dinlemeler var mı? Emin olun çantalar dolusu dinleme cihazlarıyla, ben kendi elimle götürüp göstermişimdir. Yani MİT’in çok kıymetli, özel vazifeleri var. Dışarıya giden bütün büyükelçileri biz MİT’e davet ediyoruz, brifing veriyoruz. Bütün büyükelçiliklerimizin (elçilikleri) şeylerini senede iki üç defa gidip ekiplerimiz kontrol ediyor, dinleme var mı diyor. Şaşarsınız öyle memleketlerden, öyle şeyler çıkarıyoruz ki, hiç ummadığımız şeyler. Onun için bu gizli teşkilatların âleminde bu işler oluyor.”8

Dönemin MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’nın ifadesinden sonra bu yasanın esas amacına bakalım: “… 6 Haziran 1983 tarihinde MİT’te Kontrespiyonaj (istihbari faaliyet yürüten kurum veya kişilerin kullandığı terim. Casusluk faaliyetine karşı yapılan, casusluğu önleme veya bilerek yanlış yönlendirme amaçlıdır. NP) Daire Başkanlığı bünyesinde kaçakçılık şubesi kuruldu. Kaçakçılık şubesinin başına Mehmet Eymür getirildi. Bulgaristan’dan apar topar döndükten sonra Mardin MİT bölge müdürlüğüne atanan Mehmet Eymür burada başta Yarbay Veli Küçük olmak üzere askerlerle yakın diyalog kurmuştu… Aslında MİT’te sadece yeni bir şube kurulmamıştı, teşkilat yeni bir yapılanmaya gidiyordu. 1965 yılında sivil parlamentonun ürünü olan 644 sayılı yasanın aksine, beş generalden oluşan Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan 2937 sayılı kanunla MİT’in üstüne peçe örtüldü. Yeni yasa MİT’te neleri değiştirdi: MİT’te emniyet hizmetleri (MAH) ve 1965 yılında MİT kanunu çıkana kadar personel kadrolarının çoğunluğu Milli Savunma Bakanlığı başta olmak üzere emniyet genel müdürlüğünde bulunuyordu. Ordudan subay, astsubay ve askeri memur (ödünç) alınıyordu. Bunların terfi ve tayinlerinde büyük sorun çıkması üzerine 1965 yılında İstihbaratçı askeri personelin MİT inhası ve MSB oluruyla çalıştırılmaya başlanmıştı. 1983 yılındaki değişikliğe göre; “TSK kadrolarında olup MİT’te görevlendirilecek subay, astsubay, sivil memur, erbaş ve erlerin sınıf, rütbe ve miktarları her yıl ihtiyaca göre Genel Kurmay Başkanlığı ve MİT müsteşarlığınca müştereken tespit edilir” denildi. Yani kontrol tamamen askere geçti. Öyle ki bir önceki yasada, asker müsteşarın görev süresince silahlı kuvvetler makamlarınca denetlenemeyeceği, teftiş edilemeyeceği hükme bağlanmıştı. 1983 yılındaki yasadan bu hüküm kaldırıldı! Ordunun sivillere karşı MİT’i elde tutma yöntemlerinden biri de bu değişiklikti. MİT müsteşarı başbakanlığa değil Başbakana bağlıydı. Burada MİT müsteşarlığı askerler için de “kıta hizmeti” sayılacaktı. Korgeneral dört yıllık hizmetini MİT müsteşarlığında geçirebilecekti.” 9
MİT’teki bu yeni yapılanmayla sahnelerde boy gösterecek olan Mehmet Eymür, ismini “Babalar Operasyonuyla” duyuracaktı.  Eymür, Hiram Abas’ın öğrencisiydi. Hiram Abas’da Turgut Özal’ın zaman için de MİT’in başına getirmeyi düşündüğü kişiydi. Özal’ın Başbakan koltuğuna oturduğu andan itibaren kendi teşkilatını kurmak ve istihbarata hâkim olmak istediği açıktı…
Devam Edecek…





2 http://blog.milliyet.com.tr/merhum-cumhurbaskanimiz-turgut-ozal-in-otopsi-raporu-cikti/Blog/?BlogNo=385742
3 Polat, Yılmaz, Washington Entrikaları, Milliyet Yayınları, 1999, S:47-48’den Naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:372
4 Bölügiray, Nevzat, Doruktaki İrtica, Tekin Yayınları, 1994, S:27-28’den naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:373
5 Güldemir, Ufuk, Texas Malatya, Bilgi Yayınevi, 1992, S:85-86
6 Wall Street Journal, 26 Ağustos 1983’den Naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:377
7 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:377
8 Burhanettin Bigalı, Meclis Susurluk Komisyonu İfadesi, S:2138-2198’den naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:376
9 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:374-375

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder