16 Aralık 2012 Pazar

ÖZAL’IN PKK İLE BARIŞ PLANI “LİMONATA”YA MI DÜŞTÜ? II


Naim PINAR
naimpinar@gmail.com

ÖZAL’IN PKK İLE BARIŞ PLANI “LİMONATA”YA MI DÜŞTÜ?
II
“Babalar Operasyonu” Sonucu Emniyet-MİT Kavgası
Daha önce 12 Eylül’ün sıcak günlerinde sorguya alınan yeraltı dünyası bu süreç sonunda serbest kalmıştı. Mehmet Eymür, Yeraltı dünyasının Babalarıyla MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın organik ilişkisi olduğunu düşünüyordu. 1984 yılına gelindiğinde Eymür, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Kaçakçılık İstihbarat Harekât Daire Başkanı Atilla Aytek’le birlikte, İstanbul’da baskınlar düzenleyip, iki meşhur “Baba”yı Ankara’ya getirdi. Dündar Kılıç, Behçet Cantürk ve Mamak Askeri cezaevinde tutuklu olan Abuzer Uğurlu sorguya alındı.
“Bu olaydan sonra, Aytek ve Eymür’ün İstanbul’da operasyon yapmaları MİT İstanbul Bölge Başkanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünü ayağa kaldırdı.  Güvenlik birimleri arasında savaş başlamıştı; MİT Kaçakçılık Daire Başkanı Mehmet Eymür ile Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve İstihbarat Harekât Daire Başkanı Atilla Aytek birlikte hareket ediyorlardı. Karşılarında ise MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş ve İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile yardımcısı Mehmet Ağar vardı.”1
Babalar Operasyonuna görevde olmayan Mehmet Eymür’ün ustası Hiram Abas ismi de karışıyordu. Hiram Abas MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş ile yıllardır kavgalıydı. Dündar Kılıç, 1-24 Mart 1984 tarihleri arasında Ankara’da Ordu İstihbarat Okulu’nda sorgulandığında MİT içindeki çatışmayı da gözler önüne serecekti. Mehmet Eymür sorgulamanın ilk günlerini şöyle anlatıyor: “Dündar Kılıç ilk sorguya alındığında kendinden çok emin ve adeta birkaç gün sonra serbest kalacağına inanmış bir haldeydi. Sorguyu yapanlara karşı, küstah ve tehditkâr bir hava ile konuşuyordu. Bana, ‘En üst kademelerden, paşalardan size bir talimat verilmedi mi’ diye soruyordu. Gülüp karşılık vermiyordum. Aynı şeyi tekrarladığı bir gün, ‘Kimlerin talimat vermesi lazım’ diye sordum. ‘Sizin amirleriniz’ diye cevap verdi. Biraz daha deşince (MİT) Müsteşar Yardımcısı Sedat Semerci’nin adını vererek, ‘Beni iyi tanıması lazım’. Allah Allah, demek talimat vermedi’ diyerek hayretini belirtti. Sedat Semerci Paşa’ya Dündar Kılıç’ın söylediklerini ilettim. Kızarak tepki gösterdi ve Dündar Kılıç’a küfür etti. Kendi adının karıştırılmasından rahatsız olmuştu.”2
MİT’te çeşitli yozlaşmalar ve kavgalar mevcuttu. MİT içindeki kavga dozajını artırarak büyüdü. 
Şu sıralar Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu olarak yargılanan Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un birlikte kaleme aldıkları Bay Pipo’da MİT hakkında derin bilgilere sahip oldukları anlaşılıyor. Bakın MİT içindeki kavga için ne diyorlar: “MİT ve Emniyet yeraltı dünyasından bazı isimleri kendisine “angaje” etmiş, ajan olarak kullanıyordu. İşin gereği, kullandıkları kişilerin ufak tefek yasadışı işlerine göz yumuluyordu. Bu metot dünyanın her yanında aynıydı. Ancak iş Türkiye’de biraz farklıydı. Çünkü yeraltı dünyasının yarısı MİT’e yarısı da Emniyet’e ajanlık yapıyordu! Dolayısıyla her gözaltına alınan şahıs istihbarat kurumları arasında kavgaya yol açıyordu; “Vay sen benim ajanımı nasıl sorgularsın? İstanbul Emniyeti’nin operasyonlara tepki duymasının nedeni, yeraltı dünyasındaki ajanlarının yakalanıp sorgulanmasıydı.”3
Kısa sürede Babalar Operasyonunu yürüten Mehmet Eymür gözden düşecek ve bu kavgadan yenik ayrılacaktı. Eymür MİT Adana Bölgesi’nin emrine verildi. Ama Eymür’ün yardımına hemen ustası Hiram Abas yetişti; “Devreye, Hiram Abas’ın ricasıyla Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit girdi, MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’yla görüştü. Torpil etkisini gösterdi, Mehmet Eymür ailevi durumu göz önünde bulundurularak tayini MİT okuluna yapıldı. Mehmet Eymür ANAP’a da dargındı. Yeraltı dünyasıyla DYP ve Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un ilişkisi olduğunu göstermek için çok çaba sarf etmişti. Bu konuda Dündar Kılıç’ı çok zorlamıştı. Aldığı bilgileri “Özel dosya”yla Başbakanlık konutuna göndermişti. Fakat Turgut Özal, şimdi kendisini ortada bırakmış, sahip çıkmamıştı…”4
Mehmet Eymür başkanlığındaki MİT Kaçakçılık Birimi, önce küçültülmüş daha sonra 1988 yılında tamamen kapatılmıştı. Özal hükümet olmuş, fakat iktidar olamamıştı. Bu nedenle kimseye kol kanat gerecek durumda değildi…
Özal, Hiram Abas’ı MİT’de istiyor…
Psikolojik Harp yöntemleriyle kulislerde ve MİT içerisinde, Hiram Abas ismi her geçtiğinde Asala’yı bitiren adam sıfatı birlikte kullanılıyordu.  Hiram Abas ismi ansızın gündeme oturmuştu. Turgut Özal ise artık tam anlamıyla iktidar olmak istiyordu. Askerlerin Özal’a bakışı küçümseyici ve saygısızcaydı. “Örneğin, Genel Kurmay Başkanı, Özal’ı yok sayıyordu. Hitap ederken “sayın” sözcüğünü hiç kullanmıyordu. “Başbakan” diye hitap ediyordu! Dost sohbetlerinde Özal’dan “o adam” diye bahsediyordu. Ayrıca Özal hakkında konuşulanları biliyordu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ise hala ordunun etkisindeydi. Meclisten gelen birçok yasayı imzalamaktan kaçınıyordu. Özal’da kanun hükmündeki kararnamelerle yönetiyordu ülkeyi!”5

Özal’ın kafasındaki plan dört aşamadan oluşuyordu;
1)      Ordunun başındaki Necdet Üruğ-Necdet Öztorun’un 2000 yılına uzanan hiyerarşisini bozmak,
2)      Genel Kurmay Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamak,
3)      Güneydoğu’da bir “Süper Vali” aracılığıyla askeri güçleri denetim altına almak,
4)      MİT’i sivilleştirmek; başına öncelikle sivil müsteşar getirmek.
Özal, MİT’i kendine tabi kılmak, bunu yapamazsa en azından istihbarata ortak olmak istiyordu. Zira İstihbarata hâkim olamazsa iktidar olamayacağını biliyordu. Fakat Genel Kurmay’ın MİT’in başına sivil müsteşar atanmasına karşı olduğunu ve bunun öyle hemen olamayacağını iyi bilen Özal, stratejisini zamana yaymıştı. İlk adım MİT Müsteşar yardımcılığına hâkim olmaktı; Türkiye bünyesinde oluşturulan 11 bölgenin İstihbaratı bu makama bağlıydı. Yani buradaki şahıs çok önemli bir görev yapacaktı. Bu şu anlama da geliyordu: “MİT dört paketten oluşur. En etkini istihbarattır. Devletin tüm istihbarat birimlerinin bir araya geldiği, Milli İstihbarat Koordinasyon Kurul’unda, konuya en çok hâkim olan kişi iç istihbarat başkanıdır. MİT’in iç istihbarat başkanlığını ele geçiren, bir bakıma devleti ele geçirmiş demektir.”
Özal en yakın kurmaylarıyla MİT’e sokacağı kulağını ararken, danışman Bülent Öztürkmen, Hiram Abas ismini telaffuz etti. MİT eski başkanı Fuat Doğu’da Hiram Abas ismini ortaya atanlardan biriydi. Özal, en güvendiği adamlarından Hasan Celal Güzel’e, sen adamı çağır, konuş bakalım, nedir ne değildir, öğrenelim demişti. Başbakanlık Müsteşarı Hasan Celal Güzel Hiram Abas’tan etkilenmişti. Müsteşarın, Hiram Abas raporu olumluydu.  MİT’in Özal ailesinin yatak odasına bile dinleme cihazları koydurduğu Özal’lar tarafından biliniyordu. Gazeteci Faruk Bildirici’nin “Gizli Kulaklar Ülkesi” adlı kitabında Başbakanlık konutundan çıkan vericiler hakkında ilginç bilgilere ulaşmıştı. Özal dinleniyordu. Hiram Abas artık Özal’ın MİT içindeki kulağıydı. Askerler bu işten memnun değildi. Özal ve Hiram Abas ilk raundu kazanmışlardı. Hiram Abas MİT’e geri döndüğünü hissettirmek için Özal’ında desteğiyle Güvenlik Daire Başkanlığı’nı kurdu. Başına Mehmet Eymür getirildi. Bu birimin tüm elemanları Özel Harp Dairesi’nden alındı. Bunların içinde en ünlüsü Yarbay Korkut Eken, Mehmet Eymür’ün yardımcılığına getirilmişti. MİT’te o döneme kadar, iç ve dış istihbaratın başında tümgeneral ve tuğgeneral rütbesinde bir paşa bulunuyordu. Psikolojik İstihbarat Propaganda Birimi’nin başında ise albay rütbesine haiz biri oluyordu. Şimdi yeni kurulan güvenlik daire başkanlığına bir sivil getirilmişti. Askerler durumdan hiç hoşnut değildi.” 6
Özal, Genel Kurmay’a, Güvenlik Daire Başkanlığı’nın (Kontrterör Dairesi NP) PKK’ya karşı kullanacağını söylemişti. Hiram Abas ve Güvenlik Daire Başkanlığına bağlı özel harpçi subaylar sık sık güneydoğuya gitmeye başlamışlardı. Şimdilerde yine tutuklu olan Hanifi Avcı, o günlerde dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Başkanı olarak görev yaparken bakın bu ekiple nasıl tanışmış: “Önemli bir sanığın sorgusunu yapıyorduk, o tarihte MİT’ten bazı görevliler gelmişti, onlarda sorguya katıldılar. İçlerinden biri, ‘Ben sorguyu sanığın gözleri bağlı yapmam. Gözlerinin içine bakarım, doğru söyleyip söylemediği gözlerinden belli olur’ dedi. O zaman ‘Amma hava basıyor’ diye düşündük, adının Hiram Abas olduğunu sonradan öğrendik.” 
Hiram Abas kısa sürede Özal’a raporlar yazıp, MİT Müsteşarını atlayarak direkt Başbakanlığa bağlı çalışmaya başlamıştı. 1986 yılına gelindiğinde MİT müsteşarlığı süresini dolduran Korgeneral Burhanettin Bigalı’nın yerine kimin geçeceği sorusu cevap ararken, Turgut Özal ile Genel Kurmay arasında tekrardan soğuk rüzgârlar esmeye başlamıştı. Özal’ın kafasındaki plana göre buraya Hiram Abas getirilmeliydi. Fakat o gücü henüz bulamayan Özal, askerlere Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına bazen katılan, MGK Genel Sekreterliği Toplumla İlişkiler Başkanı Tümgeneral Teoman Koman’ı önerdi. Fakat Koman paşa’nın rütbesi uygun değildi; ayrıca Özal’ın psikolojik harp konusundaki uzmanlığıyla bilinen bir birimin başındaki paşayı neden önermiş olduğu da soru işaretiydi. Askerler, 12 Eylül döneminde, sıkıyönetim askeri hizmetler koordinasyon daire başkanlığı görevi yapmış olan, güvenilir kişi Korgeneral Hayri Ündül’ü MİT’e müsteşar yaptılar. Özal’ın MİT içerisindeki yandaşlarının kodu; F-2’ydi. MİT’ten emekli olup da Özal’a yakın olanların kodu ise F-02’ydi. Teşkilat ikiye bölünmüştü. Özal’ın Müsteşarlığını yapan Hasan Celal Güzel, Meclis Susurluk komisyonuna verdiği ifadede bazı ANAP’lı milletvekilleri ve bakanlar hakkında dosyalar düzenlendiğinden bahsedecekti. Özal kendine karşı bağlılığı korumak ve kontrol için MİT’teki adamlarına zaman zaman böyle siyasi kozlar için talimat veriyordu.
Turgut Özal ve Hiram Abas MİT’in sivilleşmesi yönündeki düşünceleri; “Onlara göre sivilleşme MİT’in başına asker olmayan birinin getirilmesi değildi. Teşkilatın içe ve dışa dönük olmak üzere, Amerika’daki CIA ve FBI gibi iki başlı olmasını istiyorlardı”7
Kimilerine göre bu isteğin altında Türkiye’yi federatif bir yapıda yönetme isteği yatıyordu. Bu da doğal olarak “Kürt Sorunu” kapsamında kamuoyundan tepki alacağından açıklanamıyordu. Özal’ın ABD ile yakın ilişkileri askerleri huzursuz ediyordu. Askerlere göre ABD 1965 yılından beri Kuzey Irak’ta bir plan yürürlüğe koymak istiyordu. Plan; Musul ve Kerkük’e girme bahanesiyle, bölgede özerk bir Kürdistan kurmaktı. Bunun hamisi de Türkiye olacaktı. Askerler, İran ve Irak’ı parçalamayı amaçlayan Amerika’nın Özerk Kürdistan planının, ileriki yıllarda Türkiye’yi de böleceğini düşünüyorlardı. 2 Şubat 1987 tarihinde Turgut Özal ABD’ye gidip Baypas olup, iki ay kadar orda kaldı. Daha sonra Türkiye’ye döndüğünde Genel Kurmay Başkanı Necdet Üruğ’un görev süresi bitmeden emekliliğini istediğini duydu. Buradaki açık sır; Necdet Üruğ’un yerine adaşı Necdet Öztorun’u getirmek istemesiydi. Zira emekliliğini istememiş olsaydı; bir ay sonra ki Yüksek Askeri Şüra’yı beklerse adaşı emekli olacaktı. Özal ise zaten Üruğ’un emekliliğini dört gözle bekliyordu. Özal artık Genel Kurmayın içinde kendisine yakın paşalar olduğunu işitiyordu. Kenan Evren ve Turgut Özal aralarında anlaşarak Öztorun’u ekarte ettiler. Ardından Özal, 29 Haziran 1987 gece yarısına doğru, Bakanlar Kurulunu topladı, Genel Kurmay ikinci Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı vekilliğine getirildiğini içeren kararnameyi, bakanlarına imzalatarak köşke gönderdi. Özal, Bakanlar Kurulu sonrası Başbakanlık önünde toplanan gazetecilere, “Bakanlar Kurulu Orgeneral Öztorun’un Genel Kurmay Başkanı olmasını istemiyor” diye açıklama yapıtı. Ordu sorununu haletliğini sanan Özal, daha sonra Körfez Savaşı sırasında Genel Kurmay Başkanı yaptığı Torumtay’ın kendisine karşı çıkarak, savaşa karşı olduğunu belirterek istifasıyla sarsılacaktı. Özal’ın daha sonraki hamlesi, Doğu ve güneydoğu bölgesinde bir süper vali ile Olağan Üstü Hal Bölge Valiliğini oluşturmaktı. Meclisten gerekli desteği alamayınca, kanun gücünde kararnameyle Olağan Üstü Hal valiliğini kurdu. Artık Güneydoğu bölgesindeki askeri güçler, MİT, Emniyet OHAL valiliğine bağlıydı. İlk Vali Hayri Kozakçıoğlu 15 Temmuz 1987’de bu göreve atandı. İşte bu atamanın olduğu gün Özal, Suriye’ye uçuyordu. Yanında da Hiram Abas vardı. Bu gezi sırasında gazetecilerle alışılmışın dışında bol bol konuşan Hiram Abas, basından MİT’in sivilleşmesi yönünde destek bile istemişti. Hemen akabinde medya MİT Müsteşar Yardımcısının lehine kamuoyunu müspet yönde etkileyici yazılar yazmaya başladı. İddialara göre Özal, Hiram Abas’ı MİT’in başına getirmek istiyordu. Fakat zamanla her şey beklendiği gibi olmadı MİT içerisindeki çatışmadan Hiram Abas alehine medyada hasımların yürüttüğü belge savaşı sonucunda 27 Mayıs 1988 tarihinde istifa etmek zorunda kalan Abas, üzgündü. MİT Müsteşarı Hayri Ündül ise 29 Ağustos 1988 tarihinde görevinden ayrıldı. Yerine MGK Genel Sekreterliği, TİB ve Kıbrıs’ta görev yapmış olan, Korgeneral Teoman Koman geldi. Özal’ın bir zamanlar MİT Müsteşarlığına önerdiği Teoman Koman, Özal’ı çok şaşırtacaktı. Zira Özal’ın sivil paşa olarak önerdiği Koman askeri kademenin kalbi durumuna dönüşmüştü. Adeta derin devlet denilen organizasyonun ele başı olacak kimliğe sahipti. Özal, yeni MİT Müsteşarı’nın demeçlerini gazetelerde okuyunca donup kalıyordu. Bakın yeni Müsteşar gazetelere ne demeçler vermişti; “Kimin söylediği belli değil, ‘MİT artık fonksiyonunu yerine getiremez hale gelmiştir, köklü değişikliğe ihtiyaç vardır’ denmektedir. Bu sözler devamlı söyleniyor, ‘Amerika modeli çerçevesinde MİT’te de, CIA-FBI gibi iki ayrı model yapalım’ tartışmaları yapılıyor. Herkesin milli yapısı kendi varlığına, kendi düzenine göre teşekkül eder. El âlem ikiye ayırmışsa bizimde böyle olması gerekmez. İkiye ayrılmış modeller federal sistemlerde görülür. ABD’de olduğu gibi. Bir süper güç olmuş, dünya çapında menfaatleri, alakaları var, oturmuş bir dış istihbarat kurmuş; merkezi haber alma teşkilatı. İçerde de FBI’yı kurmuş. Bizim gibi tek servis olan ülkeler de var. Şimdi Amerika öyle diye bizim de illa CIA-FBI türü olmamız mı gerekir? Efendim, ‘başka ülkelerde olduğu gibi ikiye ayrılmalı’ diyorlar. Neden? Vasıfları değişikmiş. Hayır. Haber toplamanın vasıfları değişik değildir. Ülkelerin vasıfları değişiktir. Biz bir süper güç değiliz. Hal böyle iken niye bölelim. Bunları söyleyenler ne kadar ciddi etüt yaptılar? Ama herkes konuşuyor. Neye istinaden böyle söylüyorlar, o da belli değil.”8
Özal, MİT içerisindeki ağırlığı askeri kanata kaptırmıştı. Üstelik en güvendiği MİT kulağı Hiram Abas artık raporlar veremiyor, siyasi rakiplerinden haberdar olamıyordu. Özal’ın ABD yanlısı olduğu savları sıklaşıyordu. Irak, Kuveyt’i işgal ediyor, ABD yeni planlarla geliyordu…
17 Haziran 1988 tarihinde Özal’a sıkılan kurşunlar sayesinde Özal ile Hiram Abas’ın yolları yine kesişiyordu. ANAP’ın 2. Olağan kongresinden sonra olayın araştırılmasını ve gizli tutulmasını arzulayan Özal, Hiram Abas’tan yeniden raporlar almaya başlıyordu. İddialara göre Özal, bu suikasttı organize edenleri öğrenmişti. 31 Temmuz 1989 tarihinde Özal meclisteki üçüncü tur oylamasıyla 263 oy alarak TC. 8. Cumhurbaşkanı oluyordu…

Devam Edecek…




1 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:380
2 Mehmet Eymür’ün 8.3.1988 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kurulu’na verdiği 18 sayfalık yazılı ifadesinden naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:383
3 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:393
4 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul,  AGE , 2006, S:397
5 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul,  AGE , 2006, S:401
6 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul,  AGE , 2006, S:411
7 Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul,  AGE , 2006, S:423
8 9 Temmuz 1992 tarihinde, MİT Müsteşarı Korgeneral Teoman Koman’ın, teşkilata çağırıp akşam yemeği verdiği 48 gazeteciye yaptığı konuşmadan naklen Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, AGE, 2006, S:469

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder