Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
ÖZAL’IN
PKK İLE BARIŞ PLANI “LİMONATA”YA MI DÜŞTÜ?
II
“Babalar
Operasyonu” Sonucu Emniyet-MİT Kavgası
Daha önce 12 Eylül’ün sıcak günlerinde sorguya
alınan yeraltı dünyası bu süreç sonunda serbest kalmıştı. Mehmet Eymür, Yeraltı
dünyasının Babalarıyla MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın organik ilişkisi
olduğunu düşünüyordu. 1984 yılına gelindiğinde Eymür, Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde kurulan Kaçakçılık İstihbarat Harekât Daire Başkanı Atilla Aytek’le
birlikte, İstanbul’da baskınlar düzenleyip, iki meşhur “Baba”yı Ankara’ya
getirdi. Dündar Kılıç, Behçet Cantürk ve Mamak Askeri cezaevinde tutuklu olan
Abuzer Uğurlu sorguya alındı.
“Bu olaydan sonra, Aytek ve Eymür’ün İstanbul’da
operasyon yapmaları MİT İstanbul Bölge Başkanlığı ve İstanbul Emniyet
Müdürlüğünü ayağa kaldırdı. Güvenlik
birimleri arasında savaş başlamıştı; MİT Kaçakçılık Daire Başkanı Mehmet Eymür
ile Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve İstihbarat Harekât Daire Başkanı
Atilla Aytek birlikte hareket ediyorlardı. Karşılarında ise MİT İstanbul Bölge
Başkanı Nuri Gündeş ve İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile yardımcısı Mehmet
Ağar vardı.”1
Babalar Operasyonuna görevde olmayan Mehmet Eymür’ün
ustası Hiram Abas ismi de karışıyordu. Hiram Abas MİT İstanbul Bölge Başkanı
Nuri Gündeş ile yıllardır kavgalıydı. Dündar Kılıç, 1-24 Mart 1984 tarihleri
arasında Ankara’da Ordu İstihbarat Okulu’nda sorgulandığında MİT içindeki
çatışmayı da gözler önüne serecekti. Mehmet Eymür sorgulamanın ilk günlerini
şöyle anlatıyor: “Dündar Kılıç ilk sorguya alındığında kendinden çok emin ve
adeta birkaç gün sonra serbest kalacağına inanmış bir haldeydi. Sorguyu
yapanlara karşı, küstah ve tehditkâr bir hava ile konuşuyordu. Bana, ‘En üst
kademelerden, paşalardan size bir talimat verilmedi mi’ diye soruyordu. Gülüp
karşılık vermiyordum. Aynı şeyi tekrarladığı bir gün, ‘Kimlerin talimat vermesi
lazım’ diye sordum. ‘Sizin amirleriniz’ diye cevap verdi. Biraz daha deşince
(MİT) Müsteşar Yardımcısı Sedat Semerci’nin adını vererek, ‘Beni iyi tanıması
lazım’. Allah Allah, demek talimat vermedi’ diyerek hayretini belirtti. Sedat
Semerci Paşa’ya Dündar Kılıç’ın söylediklerini ilettim. Kızarak tepki gösterdi
ve Dündar Kılıç’a küfür etti. Kendi adının karıştırılmasından rahatsız
olmuştu.”2
MİT’te çeşitli yozlaşmalar ve kavgalar mevcuttu. MİT
içindeki kavga dozajını artırarak büyüdü.
Şu sıralar Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu
olarak yargılanan Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un birlikte kaleme aldıkları
Bay Pipo’da MİT hakkında derin bilgilere sahip oldukları anlaşılıyor. Bakın MİT
içindeki kavga için ne diyorlar: “MİT ve Emniyet yeraltı dünyasından bazı
isimleri kendisine “angaje” etmiş, ajan olarak kullanıyordu. İşin gereği,
kullandıkları kişilerin ufak tefek yasadışı işlerine göz yumuluyordu. Bu metot
dünyanın her yanında aynıydı. Ancak iş Türkiye’de biraz farklıydı. Çünkü yeraltı
dünyasının yarısı MİT’e yarısı da Emniyet’e ajanlık yapıyordu! Dolayısıyla her
gözaltına alınan şahıs istihbarat kurumları arasında kavgaya yol açıyordu; “Vay
sen benim ajanımı nasıl sorgularsın? İstanbul Emniyeti’nin operasyonlara tepki
duymasının nedeni, yeraltı dünyasındaki ajanlarının yakalanıp sorgulanmasıydı.”3
Kısa sürede Babalar Operasyonunu yürüten Mehmet
Eymür gözden düşecek ve bu kavgadan yenik ayrılacaktı. Eymür MİT Adana
Bölgesi’nin emrine verildi. Ama Eymür’ün yardımına hemen ustası Hiram Abas
yetişti; “Devreye, Hiram Abas’ın ricasıyla Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in damadı
Erkan Gürvit girdi, MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı’yla görüştü. Torpil etkisini
gösterdi, Mehmet Eymür ailevi durumu göz önünde bulundurularak tayini MİT
okuluna yapıldı. Mehmet Eymür ANAP’a da dargındı. Yeraltı dünyasıyla DYP ve
Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un ilişkisi olduğunu göstermek için çok çaba
sarf etmişti. Bu konuda Dündar Kılıç’ı çok zorlamıştı. Aldığı bilgileri “Özel
dosya”yla Başbakanlık konutuna göndermişti. Fakat Turgut Özal, şimdi kendisini
ortada bırakmış, sahip çıkmamıştı…”4
Mehmet Eymür başkanlığındaki MİT Kaçakçılık Birimi,
önce küçültülmüş daha sonra 1988 yılında tamamen kapatılmıştı. Özal hükümet
olmuş, fakat iktidar olamamıştı. Bu nedenle kimseye kol kanat gerecek durumda
değildi…
Özal,
Hiram Abas’ı MİT’de istiyor…
Psikolojik Harp yöntemleriyle kulislerde ve MİT
içerisinde, Hiram Abas ismi her geçtiğinde Asala’yı bitiren adam sıfatı
birlikte kullanılıyordu. Hiram Abas ismi
ansızın gündeme oturmuştu. Turgut Özal ise artık tam anlamıyla iktidar olmak
istiyordu. Askerlerin Özal’a bakışı küçümseyici ve saygısızcaydı. “Örneğin,
Genel Kurmay Başkanı, Özal’ı yok sayıyordu. Hitap ederken “sayın” sözcüğünü hiç
kullanmıyordu. “Başbakan” diye hitap ediyordu! Dost sohbetlerinde Özal’dan “o
adam” diye bahsediyordu. Ayrıca Özal hakkında konuşulanları biliyordu.
Cumhurbaşkanı Kenan Evren ise hala ordunun etkisindeydi. Meclisten gelen birçok
yasayı imzalamaktan kaçınıyordu. Özal’da kanun hükmündeki kararnamelerle
yönetiyordu ülkeyi!”5
Özal’ın kafasındaki plan dört aşamadan oluşuyordu;
1) Ordunun
başındaki Necdet Üruğ-Necdet Öztorun’un 2000 yılına uzanan hiyerarşisini bozmak,
2) Genel
Kurmay Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamak,
3) Güneydoğu’da
bir “Süper Vali” aracılığıyla askeri güçleri denetim altına almak,
4) MİT’i
sivilleştirmek; başına öncelikle sivil müsteşar getirmek.
Özal, MİT’i kendine tabi kılmak, bunu yapamazsa en
azından istihbarata ortak olmak istiyordu. Zira İstihbarata hâkim olamazsa
iktidar olamayacağını biliyordu. Fakat Genel Kurmay’ın MİT’in başına sivil
müsteşar atanmasına karşı olduğunu ve bunun öyle hemen olamayacağını iyi bilen
Özal, stratejisini zamana yaymıştı. İlk adım MİT Müsteşar yardımcılığına hâkim
olmaktı; Türkiye bünyesinde oluşturulan 11 bölgenin İstihbaratı bu makama
bağlıydı. Yani buradaki şahıs çok önemli bir görev yapacaktı. Bu şu anlama da
geliyordu: “MİT dört paketten oluşur. En etkini istihbarattır. Devletin tüm
istihbarat birimlerinin bir araya geldiği, Milli İstihbarat Koordinasyon
Kurul’unda, konuya en çok hâkim olan kişi iç istihbarat başkanıdır. MİT’in iç
istihbarat başkanlığını ele geçiren, bir bakıma devleti ele geçirmiş demektir.”
Özal en yakın kurmaylarıyla MİT’e sokacağı kulağını
ararken, danışman Bülent Öztürkmen, Hiram Abas ismini telaffuz etti. MİT eski
başkanı Fuat Doğu’da Hiram Abas ismini ortaya atanlardan biriydi. Özal, en
güvendiği adamlarından Hasan Celal Güzel’e, sen adamı çağır, konuş bakalım,
nedir ne değildir, öğrenelim demişti. Başbakanlık Müsteşarı Hasan Celal Güzel
Hiram Abas’tan etkilenmişti. Müsteşarın, Hiram Abas raporu olumluydu. MİT’in Özal ailesinin yatak odasına bile
dinleme cihazları koydurduğu Özal’lar tarafından biliniyordu. Gazeteci Faruk
Bildirici’nin “Gizli Kulaklar Ülkesi” adlı kitabında Başbakanlık konutundan
çıkan vericiler hakkında ilginç bilgilere ulaşmıştı. Özal dinleniyordu. Hiram
Abas artık Özal’ın MİT içindeki kulağıydı. Askerler bu işten memnun değildi. Özal
ve Hiram Abas ilk raundu kazanmışlardı. Hiram Abas MİT’e geri döndüğünü
hissettirmek için Özal’ında desteğiyle Güvenlik Daire Başkanlığı’nı kurdu.
Başına Mehmet Eymür getirildi. Bu birimin tüm elemanları Özel Harp Dairesi’nden
alındı. Bunların içinde en ünlüsü Yarbay Korkut Eken, Mehmet Eymür’ün
yardımcılığına getirilmişti. MİT’te o döneme kadar, iç ve dış istihbaratın
başında tümgeneral ve tuğgeneral rütbesinde bir paşa bulunuyordu. Psikolojik
İstihbarat Propaganda Birimi’nin başında ise albay rütbesine haiz biri
oluyordu. Şimdi yeni kurulan güvenlik daire başkanlığına bir sivil
getirilmişti. Askerler durumdan hiç hoşnut değildi.” 6
Özal, Genel Kurmay’a, Güvenlik Daire Başkanlığı’nın
(Kontrterör Dairesi NP) PKK’ya karşı kullanacağını söylemişti. Hiram Abas ve
Güvenlik Daire Başkanlığına bağlı özel harpçi subaylar sık sık güneydoğuya
gitmeye başlamışlardı. Şimdilerde yine tutuklu olan Hanifi Avcı, o günlerde dönemin
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Başkanı olarak görev yaparken bakın bu
ekiple nasıl tanışmış: “Önemli bir sanığın sorgusunu yapıyorduk, o tarihte
MİT’ten bazı görevliler gelmişti, onlarda sorguya katıldılar. İçlerinden biri,
‘Ben sorguyu sanığın gözleri bağlı yapmam. Gözlerinin içine bakarım, doğru
söyleyip söylemediği gözlerinden belli olur’ dedi. O zaman ‘Amma hava basıyor’
diye düşündük, adının Hiram Abas olduğunu sonradan öğrendik.”
Hiram Abas kısa sürede Özal’a raporlar yazıp, MİT
Müsteşarını atlayarak direkt Başbakanlığa bağlı çalışmaya başlamıştı. 1986
yılına gelindiğinde MİT müsteşarlığı süresini dolduran Korgeneral Burhanettin
Bigalı’nın yerine kimin geçeceği sorusu cevap ararken, Turgut Özal ile Genel
Kurmay arasında tekrardan soğuk rüzgârlar esmeye başlamıştı. Özal’ın
kafasındaki plana göre buraya Hiram Abas getirilmeliydi. Fakat o gücü henüz
bulamayan Özal, askerlere Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına bazen katılan,
MGK Genel Sekreterliği Toplumla İlişkiler Başkanı Tümgeneral Teoman Koman’ı
önerdi. Fakat Koman paşa’nın rütbesi uygun değildi; ayrıca Özal’ın psikolojik
harp konusundaki uzmanlığıyla bilinen bir birimin başındaki paşayı neden
önermiş olduğu da soru işaretiydi. Askerler, 12 Eylül döneminde, sıkıyönetim
askeri hizmetler koordinasyon daire başkanlığı görevi yapmış olan, güvenilir
kişi Korgeneral Hayri Ündül’ü MİT’e müsteşar yaptılar. Özal’ın MİT içerisindeki
yandaşlarının kodu; F-2’ydi. MİT’ten emekli olup da Özal’a yakın olanların kodu
ise F-02’ydi. Teşkilat ikiye bölünmüştü. Özal’ın Müsteşarlığını yapan Hasan
Celal Güzel, Meclis Susurluk komisyonuna verdiği ifadede bazı ANAP’lı
milletvekilleri ve bakanlar hakkında dosyalar düzenlendiğinden bahsedecekti.
Özal kendine karşı bağlılığı korumak ve kontrol için MİT’teki adamlarına zaman
zaman böyle siyasi kozlar için talimat veriyordu.
Turgut Özal ve Hiram Abas MİT’in sivilleşmesi
yönündeki düşünceleri; “Onlara göre sivilleşme MİT’in başına asker olmayan
birinin getirilmesi değildi. Teşkilatın içe ve dışa dönük olmak üzere, Amerika’daki
CIA ve FBI gibi iki başlı olmasını istiyorlardı”7
Kimilerine göre bu isteğin altında Türkiye’yi
federatif bir yapıda yönetme isteği yatıyordu. Bu da doğal olarak “Kürt Sorunu”
kapsamında kamuoyundan tepki alacağından açıklanamıyordu. Özal’ın ABD ile yakın
ilişkileri askerleri huzursuz ediyordu. Askerlere göre ABD 1965 yılından beri
Kuzey Irak’ta bir plan yürürlüğe koymak istiyordu. Plan; Musul ve Kerkük’e
girme bahanesiyle, bölgede özerk bir Kürdistan kurmaktı. Bunun hamisi de
Türkiye olacaktı. Askerler, İran ve Irak’ı parçalamayı amaçlayan Amerika’nın
Özerk Kürdistan planının, ileriki yıllarda Türkiye’yi de böleceğini
düşünüyorlardı. 2 Şubat 1987 tarihinde Turgut Özal ABD’ye gidip Baypas olup,
iki ay kadar orda kaldı. Daha sonra Türkiye’ye döndüğünde Genel Kurmay Başkanı
Necdet Üruğ’un görev süresi bitmeden emekliliğini istediğini duydu. Buradaki
açık sır; Necdet Üruğ’un yerine adaşı Necdet Öztorun’u getirmek istemesiydi.
Zira emekliliğini istememiş olsaydı; bir ay sonra ki Yüksek Askeri Şüra’yı
beklerse adaşı emekli olacaktı. Özal ise zaten Üruğ’un emekliliğini dört gözle
bekliyordu. Özal artık Genel Kurmayın içinde kendisine yakın paşalar olduğunu
işitiyordu. Kenan Evren ve Turgut Özal aralarında anlaşarak Öztorun’u ekarte
ettiler. Ardından Özal, 29 Haziran 1987 gece yarısına doğru, Bakanlar Kurulunu
topladı, Genel Kurmay ikinci Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın Kara
Kuvvetleri Komutanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı vekilliğine getirildiğini
içeren kararnameyi, bakanlarına imzalatarak köşke gönderdi. Özal, Bakanlar
Kurulu sonrası Başbakanlık önünde toplanan gazetecilere, “Bakanlar Kurulu
Orgeneral Öztorun’un Genel Kurmay Başkanı olmasını istemiyor” diye açıklama
yapıtı. Ordu sorununu haletliğini sanan Özal, daha sonra Körfez Savaşı sırasında
Genel Kurmay Başkanı yaptığı Torumtay’ın kendisine karşı çıkarak, savaşa karşı
olduğunu belirterek istifasıyla sarsılacaktı. Özal’ın daha sonraki hamlesi,
Doğu ve güneydoğu bölgesinde bir süper vali ile Olağan Üstü Hal Bölge
Valiliğini oluşturmaktı. Meclisten gerekli desteği alamayınca, kanun gücünde
kararnameyle Olağan Üstü Hal valiliğini kurdu. Artık Güneydoğu bölgesindeki
askeri güçler, MİT, Emniyet OHAL valiliğine bağlıydı. İlk Vali Hayri
Kozakçıoğlu 15 Temmuz 1987’de bu göreve atandı. İşte bu atamanın olduğu gün
Özal, Suriye’ye uçuyordu. Yanında da Hiram Abas vardı. Bu gezi sırasında
gazetecilerle alışılmışın dışında bol bol konuşan Hiram Abas, basından MİT’in
sivilleşmesi yönünde destek bile istemişti. Hemen akabinde medya MİT Müsteşar
Yardımcısının lehine kamuoyunu müspet yönde etkileyici yazılar yazmaya başladı.
İddialara göre Özal, Hiram Abas’ı MİT’in başına getirmek istiyordu. Fakat
zamanla her şey beklendiği gibi olmadı MİT içerisindeki çatışmadan Hiram Abas
alehine medyada hasımların yürüttüğü belge savaşı sonucunda 27 Mayıs 1988
tarihinde istifa etmek zorunda kalan Abas, üzgündü. MİT Müsteşarı Hayri Ündül
ise 29 Ağustos 1988 tarihinde görevinden ayrıldı. Yerine MGK Genel
Sekreterliği, TİB ve Kıbrıs’ta görev yapmış olan, Korgeneral Teoman Koman geldi.
Özal’ın bir zamanlar MİT Müsteşarlığına önerdiği Teoman Koman, Özal’ı çok
şaşırtacaktı. Zira Özal’ın sivil paşa olarak önerdiği Koman askeri kademenin
kalbi durumuna dönüşmüştü. Adeta derin devlet denilen organizasyonun ele başı
olacak kimliğe sahipti. Özal, yeni MİT Müsteşarı’nın demeçlerini gazetelerde
okuyunca donup kalıyordu. Bakın yeni Müsteşar gazetelere ne demeçler vermişti;
“Kimin söylediği belli değil, ‘MİT artık fonksiyonunu yerine getiremez hale
gelmiştir, köklü değişikliğe ihtiyaç vardır’ denmektedir. Bu sözler devamlı
söyleniyor, ‘Amerika modeli çerçevesinde MİT’te de, CIA-FBI gibi iki ayrı model
yapalım’ tartışmaları yapılıyor. Herkesin milli yapısı kendi varlığına, kendi
düzenine göre teşekkül eder. El âlem ikiye ayırmışsa bizimde böyle olması
gerekmez. İkiye ayrılmış modeller federal sistemlerde görülür. ABD’de olduğu
gibi. Bir süper güç olmuş, dünya çapında menfaatleri, alakaları var, oturmuş
bir dış istihbarat kurmuş; merkezi haber alma teşkilatı. İçerde de FBI’yı
kurmuş. Bizim gibi tek servis olan ülkeler de var. Şimdi Amerika öyle diye
bizim de illa CIA-FBI türü olmamız mı gerekir? Efendim, ‘başka ülkelerde olduğu
gibi ikiye ayrılmalı’ diyorlar. Neden? Vasıfları değişikmiş. Hayır. Haber
toplamanın vasıfları değişik değildir. Ülkelerin vasıfları değişiktir. Biz bir
süper güç değiliz. Hal böyle iken niye bölelim. Bunları söyleyenler ne kadar
ciddi etüt yaptılar? Ama herkes konuşuyor. Neye istinaden böyle söylüyorlar, o
da belli değil.”8
Özal, MİT içerisindeki ağırlığı askeri kanata kaptırmıştı.
Üstelik en güvendiği MİT kulağı Hiram Abas artık raporlar veremiyor, siyasi
rakiplerinden haberdar olamıyordu. Özal’ın ABD yanlısı olduğu savları
sıklaşıyordu. Irak, Kuveyt’i işgal ediyor, ABD yeni planlarla geliyordu…
17 Haziran 1988 tarihinde Özal’a sıkılan kurşunlar
sayesinde Özal ile Hiram Abas’ın yolları yine kesişiyordu. ANAP’ın 2. Olağan
kongresinden sonra olayın araştırılmasını ve gizli tutulmasını arzulayan Özal,
Hiram Abas’tan yeniden raporlar almaya başlıyordu. İddialara göre Özal, bu suikasttı
organize edenleri öğrenmişti. 31 Temmuz 1989 tarihinde Özal meclisteki üçüncü
tur oylamasıyla 263 oy alarak TC. 8. Cumhurbaşkanı oluyordu…
Devam Edecek…
1
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT
Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı,
İstanbul, 2006, S:380
2
Mehmet Eymür’ün 8.3.1988 tarihinde Başbakanlık
Teftiş Kurulu’na verdiği 18 sayfalık yazılı ifadesinden naklen Soner
Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram
Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı, İstanbul, 2006, S:383
3
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, Bay Pipo, Bir MİT
Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas, Doğan Kitapçılık, 50. Baskı,
İstanbul, 2006, S:393
4
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, AGE , 2006, S:397
5
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, AGE , 2006, S:401
6
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, AGE , 2006, S:411
7
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, AGE , 2006, S:423
8
9 Temmuz 1992 tarihinde, MİT Müsteşarı Korgeneral
Teoman Koman’ın, teşkilata çağırıp akşam yemeği verdiği 48 gazeteciye yaptığı
konuşmadan naklen
Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul, AGE, 2006, S:469
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder