Naim PINAR
naimpinar@gmail.com
KIBRIS’TA BİR MEDDAH VARDI…
O gün, 100 yaşını aşmıştı. Pamuk gibi
sakalları, çukurlaşmış yanakları, yüzündeki anlamlı kırışıklıkların altında
gizlenen derin hikâyeleri ve şahit olduğu birçok tarihi olayları dişlerinin
yokluğuna rağmen akıcı bir dille bir çırpıda anlatıyordu karşısındaki gençlere…
O gençler olmasaydı, bizler, Meddah’ın
ağzından akan yaşam hikâyesini asla bu kadar berrak bu kadar yalın
öğrenemeyecektik. O günün çatışma ortamı içerisinde, Devrim isimli gazete için
Kıbrıslı Türklerin en ünlü meddahı Aynalı ile röportaj yapan gençler; Romans
Mapolar ve Ertuğrul Türkbileği ağabeylerimize teşekkür ederek yazıma başlamak
istedim.
Meddahlar, günlük yaşamdaki olayları, masalları, destanları, öyküleri ve efsaneleri
anlatan kimselerdir. Kıbrıs’ta da bir zamanlar bir meddah vardı. Kendi yaşam
öyküsü yanı sır
a bir asırdan fazla bir süre Kıbrıs’ın yaşamını, kültürünü ve
tarihini belleğinde tutmuştu. Adına “Aynalı” derlerdi. Ben de o meddahın
hayatını naçizane ona layık bir şekilde yazmaya çalıştım.
MEDDAH’A
SAYGI
Aslımızı sorarsanız; Mağusa kazasına
bağlı Istroncolo* köyüdür.
O köyde açtım gözümü cihana,
Lakin orada pek fazla oturmadım.
Hayatım çoğu geçti koca Şeherde.
***
Talebelik ettim Lefkoşa’daki kadınlar
mektebinde.
Özelliğiydi mektebin; ihtiyar kadın
öğretmenleri.
Çok zordu bu kadın mektepleri.
Hep ezberdi dersleri.
***
Anlamazdık ezberlediğimiz derslerin
mealini,
Kadın mektebiydi lakin eksik değildi
dayak,
Falakaya çekerlerdi çirpiyle adamı,
Tembele yoktu rahat.
***
Tek bir odada yirmi otuz çocuk,
Yerde serili hasır,
Herkes getirirdi evinden mecburi
minderini velhasıl,
Sıra yerine rahleler hazır,
Ezbere başlardık satır satır.
Hocanın değneği bizlere nazır,
***
Derken sıra geldi Arabahmet Mektebine,
Dersler sıkıydı lakin dayak fazla,
Hocalardan korkardık.
Hocalarımız; Talip Efendi, Hacı Munla
Efendi,
Affı yoktu, Hacı Munla’nın,
Açtı mı gözlerini, çattı mı kaşlarını,
Ödü kopardı insanın,
Rahmet olsun canına, fena dayak atardı.
İtaatim tamdı, çalışırdım derslere.
***
Sıra geldi Mulla Paşa mektebine,
Bütün Ada’da nam salmıştı; Sarıklı Hoca
ve Naip Efendisiyle,
Onlar okuttu bizleri.
O zamanlar için bu okul yüksek mertebe,
Yirmili yaşlara kadar meşgul olduk
talebelikle.
***
Şam’da yaşardı teyzem,
Eniştem Faik Bey; yüksek mevkide Osmanlı
memuru,
Faik Bey orada buldu babama tahsildarlık
işini,
Aldırdı bizleri hemen Şam’a,
***
Birinci defa kaldık altı yıl Şam’da,
Dile kolay şu anda,
Dokuz yaşında orada başladık okula,
Sakalı belindeki Arap hocamız,
Kıbrıs’taki kadınlar mektebini aratmadı,
Değneği elinden hiç bırakmadı,
Arap çocuklarına uyduk,
Giydik bol kumaştan beyaz bir entari,
Başımızda beyaz bir tekke,
Boynumuzda askılı çanta,
Midemde bol bol hurma,
Az zamanda öğrendik Arap gibi lululu çekmeyi,
Bu münasebetler vesile oldu; söktük
Arapçayı,
Evlenmeden önce bir kez daha gittim Şam
diye,
Ağabeyim Şam Hastanesinde buldu bir iş,
Ben döndüm geriye, O kaldı Şam diye diye,
***
Üç kez evlendim sevdim diye,
İlk karım Nazime Hanım,
Uzaktan akraba düşerdi bize,
Öksüzdü Nazime, acıyordum ona,
Yolladım annemi hamama; bir de o görsün
diye,
Annem pek beğenmişti Nazime’nin
vücudunu,
Boy pos yerinde,
İstettirdim Nazime’yi diri diye,
***
Ben otuz, Nazime onsekiz,
Bir oğul verdi bana adı Mehmetali,
Çok uzun sürmedi izdivacımız,
Ailevi sorunlar uzaklaştırdı bizi,
Mehmetali Londra’ya gitti,
Ben o zaman Tabana da deri işleriyle
meşgul,
Doğrusunu söylemek lazım; itaatsizdi
Nazime Hanım,
Gitmesini istemediğim birkaç yer vardı.
Kesilmedi ayağı, dinlemedi kocayı,
Dayanamadım boşadım Nazime’yi,
Az bir nikâh hakkı ile ayırıldık
Nazime’den,
***
İkinci Karım İsmet isminde dul bir kadın,
Hiç çocuk doğurmadı bu kadın,
Aldık bir kız çocuğunu besleme,
Şimdi İstanbul’da gezmede,
Boşanmamıza vesile oldu, besleme,
***
Altmış yaşımda evlendim son karımla,
Sonunda oldum mesut, yüzüm güldü son hanımla,
Dördü kız, biri oğlan beş çocuğumuzla,
Tüm çocuklarımız evlendi mesutça,
Verdiler birçok angoniler kucağımıza,
Neşemiz onlar oldu kocayınca.
***
Eski düğünler başkaydı,
Günlerce eğlenceler sıralanır,
Tatlılar yenir, âlemler yapılır.
Cami’de, güveyinin etrafına dört meşale
çakılır,
Dualar tas tamam bitince,
Adettendi fukaralara para dağıtılır,
Camiden eve yayan gelinir,
Davul zurna bu arada delirir.
Güveyi kafilesi sık sık durdurulur,
Çocuklar bahşişle doyurulur,
Kafile eve yanaşınca çocuklardan biri
koşar,
Avazının çıktığı kadar bağırır,
Güveyi geliyor, güveyi geliyor diye,
Gerdeğe ancak mübarek Cuma girilir,
Güveyi gerdek odası önünde iki rekât
namaz kılar,
Gelin son hazırlıklarını yapar,
Ertesi gün gelinin annesi,
Tüm tanıdıkları, konu komşuyu gezer,
Müjdeyi yayar.
***
Aynalı der:
Seni sevdim seveli çıkmadım ben haneden,
Haktealâ emredince neler çıkar aneden,
Seni bana kısmet etmiş aşrı kürsü
yaratan,
Küsme dilber barışalım etsin cümle
isyan.
***
Birçok işe girdim çıktım,
İlk işim tabaklık,
Arabacıkta zerde pilavı, simit helvası
sattım,
İngilizler yıktı Osmanlı Sarayını,
Yeni bina yapılırken bize düştü orada
amelelik,
Çoğu kimse bilmez; altı sene polisliğimi,
Baf’ta geçti polislik yılları,
Banka nöbetinde uyumam hariç yoktur
vukuatım,
Amirlerim severdi beni,
Tek kelime İngilizcem yoktu,
Lakin son işim sinema tellallığıydı,
Papağan gibi ezberden tekrar ederdim,
Çoğu kimseyi öğle vakti uykusundan
ederdim.
Selimiye Camiinin temizliğine nezaret
etmek iş oldu bize,
Her ay, altı lira gelir oldu hanemize,
Eve yakın olan mescidin imamı olmadığı
zaman,
Çıkar Aynalı ortaya, kıldırır namazı,
okur ezanı,
Buradan da geçer elimize üç beş kuruş,
Köylerde bayram namazlarını kıldırır,
Panayırlarda destanlar okur,
Bazı katillik meselleri, alacak verecek
davaları,
Gelmiş geçmiş tüm peygamberler,
Polislik vakalardır, bildiğim.
Okuduğum destanlardaki kahramanlar,
Yaşamış kişiler, yaşanmış hadiseler,
Bu destanların bir kısmını ben yazdım,
Bir kısmını da ezberden tekrarladım.
***
Evvel zamanda ramazanlar çok hoştu,
Aynalı çok zaman coştu,
Ramazan geceleri kadınlar; yüzükle
coştu,
Tek eğlenceleri bu oyun,
Hikâyeler anlatılır, destanlar okunur,
Gece her köşede noktacılar,***
Bayramlarda hoplar yürekler,
Taksim Sahasında cirit oyunu oynanır,
Sarayönünde davul güm güm vurur.
Davul vurdukça, zurna öttükçe coşası
gelirdi adamın,
Ovalara gidilip, yemek yeme adetten,
Gezmeye daha çok Köprü altına giderdik,
Köşklüçiftlik Medoş da gezme yerleri,
Garutsalar** ile gidilir buralara,
Medoş biraz uzakça, lakin güzel,
revaçta,
Hiç unutamam, ilk yaban mahlûkatı
arabayı,
Otomobilin etrafını sardık,
Ağzımız bir karış açık,
Heyecanlandık apaçık.
***
Osmanlı Valisi Küçük Mehmet zamanıydı,
Rumlar yine rahat durmuyorlar,
Küçük Mehmet Paşa’yı öldürmek istiyorlar,
Paşa her Cuma namazını Selimiye’de
kılmakta,
Gavurlar bunu kollamakta,
Gâvur buraya bomba koydu,
Bunu başka bir gâvur gelip Paşa’ya haber
vermekte,
Bu işin elebaşı üç papaz,
Küçük Mehmet Paşa emretti;
Papazların biri Baf, biri Girne, biri de
Mağusa Kapısında idam edildi.
Girne Kapısı’ndaki idamda ben de
bulundum,
İdamı seyrederken heyecanımdan tiril
tiril titredim,
Gavurlar halen korkarlar,
Papazların idam iplerini saklarlar,
Her yıl bu olayın matemi için acı bir
hatıra tutarlar.
İnsan İhtiyarlar, gönül ihtiyarlamaz,
Aynalı bu idamı hiç unutamaz.
***
Hasanbulli der ki; Aynalı anlattı
bizleri,
Unutturmadı geçmiş izleri.
Kimi der; gardiyan emeklisi Ahmet
Babacan yazdı,
Halit Arap’ın dramını, kimisi de Aynalı,
İtirazı yoktur Aynalı’nın yazana,
Kıbrıs’tan bir Meddah vardı; Aynalı
derlerdi adına,
Aynası oldu ecdadın mirasına,
Layık olalım onun şanına…
DİPNOTLAR
*
Strongylos, Mağusa
İlçesine bağlı bir köy. Bugünkü ismi Turunçlu Köyü’dür.
**
Garutsa, Kıbrıs’ta
1900’lü yılların başına kadar kullanılan at arabalarına verilen isim.
***
Noktacı, nokta nöbeti
tutan polis.
Resimler ve Aynalı ile yapılan röportaj için bkz;
Girne Milli Arşivi, Devrim Gazetesi, “Destanlar
Ozanı Aynalı”, 8-19 Temmuz 1963.