Naim PINAR
UR-NAPİŞTİ’DEN NUH’A TUFAN MASALI
Gerek milenyuma girerken, gerek daha
yakın tarih, 21 Aralık 2012 Mayaların Kehaneti olsun insanlığın heyecan
yaşamasına sebep olmuştur. Aslında İnsan evladı, tarihin başlangıcından
günümüze, kudret sahibi erişemeyeceği bir yaratıcının varlığına inanmaktadır.
Son on yıldır Hollywood filmlerinin yoğun olarak kıyamet günü, dünyanın sonu
veya insanlığın sonu temalı filmler üretmesi dikkat çekicidir. Çağımızda bilim
insanları; insanın evrimleşen bir canlı türü olan primatlarla benzer özelikler
gösterdiğini ve fosil kalıntılarından yola çıkarak da Dünya Miyosen dönemini
yaşarken insanın ataları kabul edilen “homininlerle” evrimsel olarak en azından
6 milyon yıl önce yollarını ayırarak, insanın günümüzde kabul gören Homo
Sapiens türünün ortaya çıktığını savunmaktadır. Evrenin oluşumu ise Big Bang
teorisiyle yani, Evrenin 15 milyar yıl önce saf enerjiden oluşan küçük, yoğun
bir noktadan meydana geldiğini, bu saf enerjinin daha sonra evrenin tüm
enerjisini, uzayı ve maddeleri oluşturduğunu, daha sonra bu noktanın büyümeye
başladığını, bu büyümenin sonucunda da evrenin hızla soğuyarak enerjinin
yoğunlaşıp maddeye dönüştüğünü, 12 milyar yıl önce de yerçekimi gücünün
yoğunlaşan maddeyi dev kümeler oluşturmaya ittiğini ve bunun sonucunda da
galaksilerin oluşmuş olduğunu ileri sürülmektedir. Bizim galaksimiz olan
Samanyolu Galaksisinin içinde, 5 milyar yıl önce bu olay sonucunda güneş
sistemimizin oluştuğu düşünülmektedir. İlahiyatçılar ise, Evren ve İnsanın
yaratılışını yüce bir yaratıcının varlığıyla açıklamaktadır. Bugün dünya
nüfusunun büyük bölümü tek tanrı inancına sahip insanlardan oluşmaktadır.
Bunlar arasında bilim insanlarının da varlığını görüyoruz. Tarihin her
döneminde insanlığın dini ayinler yaptığını biliyoruz. Mağara resimlerinin
dilinden, mitolojinin sesinden, totemlerin şeklinden anlıyoruz ki çok tanrılı
dönemlerden günümüze insanlık, çeşitli inançlara ve geleneklere bağlı olarak
yaşamlarını sürdürmüştür.
Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun tek
tanrı inancına sahip olduğu çağımızda teknolojiyle harmanlanan kıyamet
senaryolarının çok iş yaptığını ve insan davranışlarının tarihin her döneminde
neredeyse aynı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İnsanlar yüzyıllar
boyunca her zaman bilginin eksikliği nedeniyle açıklayamadığı olaylar
karşısında, kabullenme aşamasında, ulaşılmaz bir kudrettin varlığına başvurarak
bir açıklama, bir rahatlama yolu bulmuştur.
“ABD'deki Pew Araştırma Merkezi'nin Din
ve Kamu Yaşamı Forumu, "2010 Dünyanın En Önemli Dini Gruplarının Büyüklüğü
ve Coğrafi Dağılımı" adlı raporunu yayımladı. 230 ülke ve bölgede yapılan
anketler ve nüfus kaydı araştırmaların neticesinde hazırlanan rapora göre
dünyada 10 kişiden 8'i bir dini grup içinde yer alıyor. Bu da 2010 yılında 6,9
milyar olan dünya nüfusunun yüzde 84'üne denk düşüyor. Aynı raporda hiçbir dine
inanmayanların
oranının
ise 1,1 milyar olduğu belirtilmektedir.. ”.1
Burada hemen belirtmekte fayda vardır: Tüm tek
tanrılı dinlerde yaratılış efsaneleri birbirine çok yakın hatta iz düşümü
gibidir. Fakat her birinin içinde çelişkili yorumları da mevcuttur. M.Ö IV.
yüzyılda yazının Sümerler tarafından kullanılmaya başlanması ile insanlığın
inanç dünyasına dair çeşitli yazılı kaynaklar yaratılmış oluyordu. Bugün dünya
nüfusunun çoğunluğunun inandığı inanç sistemlerinin nasıl şekillendiğine dair
bilgilerin kaynakları da ilkçağda ortaya çıkıyordu. İlkçağ’da ortaya çıkan ilk
tek Tanrılı din olan Museviliğin kutsal kitabı Tevrat’tı ( Eski Ahit) incelersek orada yazılı olan Nuh Tufanı’nın
aslında tamamen aynısının tarihte ilk yazılı kaynaklardan biri olan Sümerlerin
Gılgamış Destanından esinlenerek kopya edildiği ortaya çıkıyor.
Önce Tevrat’tan Nuh Tufan’ına bakalım: Tevrat’taki
hikâyeye göre; Tanrı yeryüzündeki insanların sayısının oldukça artmış olduğunu
görmüş, aynı oranda ahlaksızlıkların ve kötülüklerin de çoğalmış olduğunu fark
etmiş ve nihayetinde insanı yarattığına pişman olmuştur. Bundan dolayı da
yeryüzündeki bütün hayvanları, kuşları ve toprağın üzerindeki sürüngenleri
toprağın üstünden silmeye karar vermiştir. Fakat Nuh’a kıyamaz ve merhamet
ederek, ailesini de yanına alarak “Gofer Ağacı”ndan bir gemi yapmasını, bu
gemiyi odalara bölerek içini ve dışını ziftlemesini emreder. Daha sonra da her
çeşit hayvandan bir çift alarak bu gemiye binmesini salık verir:
“Ve
yedi gün sonra, tufan suları yeryüzü üzerine idi. Nuh’un ömrünün altı yüzüncü
senesinde, ikinci ayda, ayın on yedinci gününde, o gün büyük enginin bütün
kaynakları yarıldılar ve göklerin pencereleri açıldılar. Ve yeryüzü üzerinde
kırk gün kırk gece yağmur yağdı. Tam o günde Nuh ve Nuh’un oğulları Sam, Ham ve
Yafet, ve Nuh’un karısı ve Nuh’un oğullarının üç karısı kendileriyle beraber
gemiye girdiler; onlar, ve kendi cinsine göre her hayvan ve cinslerine göre
bütün sığırlar ve cinsine göre toprak üzerinde her sürüngen ve cinsine göre her
kuş, her çeşitten her kuş girdiler. Ve kendiside hayat nefesi olan her bedenden
ikişer ikişer gemiye, Nuh’un yanına girdiler. Ve girenler Tanrı’nın ona
emrettiği gibi bütün beden sahiplerinden, erkek ve dişi olarak girdiler ve Rab
onun üzerine kapıyı kapadı. Ve yer üzerinde kırk gün tufan oldu ve sular çoğalıp
gemiyi kaldırdılar ve yerden kalktı. Ve sular yükseldiler ve ziyadesiyle çoğaldılar
ve gemi suların yüzü üstünde yürüdü. Ve yer üzerinde sular pek çok yükseldiler
ve bütün gökler altında olan bütün yüksek dağlar örtüldüler. Sular on beş arşın
daha yükseldiler ve dağlar örtüldüler ve yer üzerinde hareket eden bütün beden
sahipleri, gerek kuşlar, gerek sığırlar ve hayvanlar ve yer üzerinde her
sürüngen ve her adam öldü… Ve yüz elli gün sular yer üzerinde yükseldiler.”2 Hikâyenin
devamında tanrının aklına Nuh’un durumu gelir ve bir rüzgâr estirerek suları
alçaltıp Nuh’un Gofer Ağacından yaptığı gemiyi Ararat dağları (Ağrı Dağı NP)
üzerine oturtur. Daha sonrasını orijinalinden aktaralım; “Vaki oldu ki, kırk gün bittikten sonra Nuh, yapmış olduğu geminin
penceresini açtı ve kuzgunu gönderdi ve o, yerde sular kuruyuncaya kadar, öteye
beriye gitti. Ve Nuh, sular toprağın üzerinden eksildi mi diye görmek için,
yanından güvercini gönderdi; fakat güvercin ayağının tabanına bir istirahat
yeri bulamadı be gemiye onun yanına döndü; çünkü sular bütün yer üzerinde
idiler; ve elini uzatıp onu tuttu ve onu kendi yanına, gemiye aldı ve diğer
yedi gün daha bekledi ve güvercini gemiden tekrar gönderdi; ve akşam vakti
güvercin onun yanına girdi ve işte, ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağı
vardı. Ve Nuh suların yeryüzünden eksilmiş olduklarını bildi. Ve diğer yedi gün
daha bekledi ve güvercini gönderdi; ve o artık kendisine dönmedi”. 3
Bu hikâyenin sonunda Nuh’un ve gemideki her canlının
altı yüz birinci yılın birinci gününde gemiden çıkıp insanların ve hayvanların
yeniden çoğaldığı anlatılır.
Tevrat’ta anlatılan bu tufan hikâyesinin kökenlerine
tarihsel dokümanlar çerçevesinde baktığımızda; 1872 yılında ilk defa bazı
parçaları ortaya çıkan sonradan büyük kısmı tamamlanan Sümerlerin Gılgamış
destanının bir kopyası olduğu apaçık ortadadır. Şimdi Sümerlerin tufan
efsanesine bir göz atalım:
“İnsanları
seven tanrı Ea, sevdiği bir adam olan UR-Napişti’nin ki bu şahıs Sümer Nuh’unun
adıdır rüyasına girer ve tanrıların insanları cezalandırmak için tufanı
göndereceklerini söyler. UR-Napişti de bir gemi hazırlar. Bunu Gılgamış’a şöyle
anlatmaktadır: “Neyim varsa yanına aldım, hayatımın bütün mahsullerini gemiye
yükledim; ailemi ve bütün hısımlarımı, tarladaki hayvanları, otlaktaki
hayvanları ve usta işçileri hep gemiye bindirdim. Gemiye bindim ve kapıyı
kapadım. Sabah ortalık aydınlanırken uzakta, ufukta siyah bir bulut kümelendi… Gün
aydınlığı birden bire geceye döndü. Kardeş kardeşi görmez oldu, gök halkı artık
birbirini tanıyamıyorlardı. Tanrılar tufandan korku içindeydiler, kaçtılar ve
tâ Anu’nun göğüne sığındılar, tanrılar köpekler gibi duvar dibine büzüldüler ve
kımıldamadılar. Altı gün ve altı gece, fırtına ve yağmur arttı, kasırga
memlekette azdıkça azdı. Yedinci gün başlarken fırtına kesildi, bir savaş
ordusu gibi her şeyi yıkıp parçalayan sular yatıştı; dalgalar hafifledi, rüzgâr
düştü ve su artık yükselmedi. Suya baktım, gürlemesi susmuştu. Bütün insanlar
balçık olmuştu. Damların üzerine kadar varıyordu çamur. Denizin ufuklarında
kara aradım. Uzakta, tâ uzakta bir ada göründü. Gemi Nissir Dağı’na vardı,
Nissir Dağı’na saplandı ve çapa atmış gibi kaldı. Yedinci gün doğduğu zaman bir
güvercin yolladım, onu salıverdim, uçtu gitti ve yine geri döndü benim
güvercinim. Konacak yer bulamadı, onun için geri döndü. Bir kırlangıç yolladım,
uçurdum onu; uçtu gitti ve yine döndü benim kırlangıcım. Konacak yer bulamadığı
için geri döndü. Bir karga yolladım, uçurdum onu; uçtu gitti karga. Su yüzünün
alçaldığını gördü; yedi, uçtu, durdu, gakladı ve geri dönmedi.”4
Bu efsanenin devamında Sümerlilerin Nuh’u Ur-Napişti
de gemiden çıkar ve insanlar yeniden çoğalma şansı bulur. Samuel Noah Kramer’in
eşsiz eseri “Tarih Sümerler’de Başlar” kitabında bakın bu Tufan hikâyesi için
ne diyor: “British Museum’dan George
Smith’in Babillilerin “Gılgamış Destanı’nın on birinci tabletini bulup,
çözümlediği zamandan bu yana Kitabı Mukaddes’teki (Tevrat) tufan öyküsünün bir
İbrani yaratısı olmadığı bilinmektedir. Babil tufan mitinin kendisi de Sümer
kökenlidir.”5
Tek tanrılı dinlerin ilki olan Museviliğin kutsal
kitabındaki bu Sümer kökenli efsane daha sonraki tek tanrılı dinler olarak
karşımıza çıkan Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil ve İslam’ın kutsal kitabı
Kuran-ı Kerim’de de geçmektedir. Sümerologların araştırmaları sonucunda, insan
evladının yazıyı icadından sonraki yaşamları hakkında bizlere ulaşan
gelenek-görenek ve inançlarının nasıl bir sentez olduğu ortaya çıkmaktadır.
Tarih öncesindeki kalıntılar ve yazılı kaynaklar insanlığın her dönemde inanç
dünyasının yeniden şekillendiğini göstermektedir. Bilimsel araştırmalar yapıp
insanların korkularından arınmış, bilinmeyene yenilmeyi kabul etmeyeceği bir
insanlık yaratma gayretleri 21. yüzyıldaki bağnazlar tarafından hep tehdit
kabul edilmiştir. Gelecek nesillerin bu efsaneleri masal tadında alıp, gerçekle
mücadelenin yollarını aramaları, bilinmeyenleri bilinir yapmaları insanlığın en
köklü inancı olmalıdır.
Dipnotlar
2 Eski Ahit,
Tekvin, Bap 6-7-8-9.
3 Eski Ahit,
Tekvin, Bap 6-7-8-9.
4Örs, Hayrullah,
Musa ve Yahudilik, Remzi, Kitabevi, 3. Baskı, S:41-42.
5 Kramer, Samuel
Noah, Tarih Sümerler’de Başlar, Kabalcı Yayınevi, Birinci Basım, İstanbul,
1999, S:187
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder