Naim PINAR
KADIN’IN GÜNLÜĞÜ…
Zil çalalı 5 dakika anca
olmuştu. Sınıfın kapısında, her zamanki yerinde abim bekliyordu. O gün okula yeni
gelen çocuğa kokulu silgimi nereden aldığımı anlatıyordum. Abim her zamanki
gibi tüm inceliğiyle; Kadriye yürü eve geç kalıyoruz, narasıyla seslendi.
Neymiş, babam onu beni kötülüklerden korusun diye görevlendirmiş. Eve gidene
kadar nasıl yürüyeceğimden nasıl konuşacağımdan bahsedip durdu. Eve gelince ilk
iş babama kızın her yeni erkekle hemen muhabbeti kuruyor, diye şikayet etti.
Babam, bak kızım ailemizin namusu çok önemli, biz namusumuz için yaşarız, bir
daha erkeklerle ders dışında konuşma bu doğru değil dedi. Ben daha silgi… diyemeden,
hadi yürü bir daha duymayacağım böyle şeyler dedi. Annem her zamanki gibi
mutfakta yemek yapmakta, babam ise koltukta uzanmaktaydı. Öğle yemeği hazır mı
Aylin diye sordu babam. Annem;Aylin’in iki eli ve bir canı var dedi. Babam, bu
kadında çok oldu diye söylenmeye başladı. Annem, yemekler masada, artık siz
yersiniz ben işe gecikemem toplantı var, hazırlamam gereken dosyaları
yetiştirmem lazım dedi ve çıktı. Babam tüm yemek boyunca annesinin babasına ne
kadar saygılı olduğunu ve hatta dedemin bir keresinde evde arkadaşlarıyla
konuşurken Derya nenemin istemeden konuşmaya katılıp birkaç laf söylediğinde
misafirler gidince nenemi değnekle dövdüğünü hatırladığını söyledi. Babam o
zaman tam benimle aynı yaştaymış ve orta birinci sınıfa gidiyormuş. O zaman çok
korkmuş ama şimdi daha iyi anlıyormuş babasının oteritesinin önemini. Çok
yorgun hissettiğim için babama uykumun geldiğini söyledim, odama çıktım. Aslında
çok yorgun değildim. Odama gidip yalnız
kalmak ve ağlamak istiyordum. Bir haftadır vücudumun içine hortumla su
doldurulmuş gibi her tarafımı şiş hissediyordum. İçime bir evham ve korku
doluyordu. Karnımın alt kısmında ağlamaktan mı bilemediğim kasılmalar oluyordu.
Annemin eve gelmesine daha en az üç saat vardı. Üstelik bugün cuma olduğu için
Derya neneme gidip bir ihtiyacı var mı diye sorup, biraz oturduktan sonra yanımda
olabilecekti. Annemi düşünüp dururken uykuya dalmışım…
Büyük karanlık bir odada etrafımda
bir hayli kalabalık insan topluluğuyla baş başa kalmıştım. İnsanların yüzünü
göremiyor fakat sırayla üzerime doğru geldiklerini tüm bedenimde hissediyordum.
Biri kadınlara şiddete hayır diye bağırarak mor gözünü gösteriyor diğeri
yasalarda hiçbir hakkımız yok, kim yaptı bu yasaları diye isyan ediyor, öteki
iş yerinde bazı erkekler tarafından uğradığı iğrenç tacizlerden bahsediyordu.
Bir başkası ayağındaki prangalarla nasıl eşit olabilirim, nasıl yarışabilirim,
nasıl yaşayabilirim diye başlayan bir şiir okuyor, bu arada odadaki hiç
susmayan kalın ve korkunç ses gittikçe şiddetini artırarak sus kadın diye
uğultu yaratarak uğursuz ve fütursuzca dolaşmaya devam ediyordu. Ben ise gittikçe
küçülerek korkuya yenik düşüyor ve sesimi duyuramaz duruma geliyordum. Çok acı
ve ızdırap dolu saatler yaşıyordum. Odanın kapısını göremiyor olmama rağmen
birilerinin durmadan kapıyı çaldığını duyuyordum. O an kapıyı çalanın kim
olduğunun hiçbir önemi yoktu. Bir an önce bu korkunç hapishaneden kurtulmak
için kapıyı bulup açmayı düşünüyordum. Fakat bir türlü kapının yönünü bulamıyor
ve daha da kalabalık bir bağrışmanın içinde acı dolu hikayeleriyle insanlar
etrafımda dolaşmaya devam ediyordu.. Sonra aniden Irmak ! Irmak ! diye bir ses
ve denizde boğuluyor hissi ile kendimi ofis sandalyesinin üzerinde buluverdim.
Aylin hanım; Irmak neyin var kuzum dün gece uyumadın galiba dedi. O lanet iş
yerinde yorgunluktan uyumuştum. Aylin hanım çok iyi bir iş arkadaşı ve gerçek
bir dosttu. Aylin hanıma işten sonra birer kahve içip biraz dertleşmeye çok
ihtiyacım var dedim. Aylin hanım; tabi kuzum 5-10 dakika toparlanayım beraber
çıkarız diye yanıtladı. Zaten mesai biteli yarım saat oldu. Şanslıymışsın uzun
süre kapıyı çaldım ama açan olmayınca araba anahtarım burada kaldığından aşağıdan
yedekle gelip kapıyı açtım yoksa burada kalacaktın. Anlamadığım bir duygu
boşalması yaşayarak hıçkıra hıçkıra ağlayarak kadıncağaza sarıldım. Aylin hanım
bu halim karşısında hadi bir an önce buradan kaçalım kurtulalım diyebildi.
İş çıkışı devamlı gittiğimiz
çok sakin bir mekan olan Themis Cafe’ye oturduk. Burası bana hep huzur
vermiştir. Aylin hanım söze başlamasa derdimi anlatmak zor olurdu herhalde.
Aylin hanım; Irmak sen daha 30 yaşına yeni girdin, güzel ve akıllı bir kadınsın
neden bu kadar üzgünsün. Ben senin hem arkadaşın hem de ablan sayılırım, üstelik
kadınlığının en güzel döneminde ne bu bitkinlik? Aylin abla diye başladım
konuşmaya, sırayla anlattım. Önce annemin maruz kaldığı şiddet yıllarını hiç
unutamadığımı anlattım. Aylin abla dikkatle dinleyip gözlerime bakarak sen
Kadriye’yi görmüşmüydün diye sordu. Ben ne demek istediğini anlamadım ama sonra
derin bir off çekip sen devam et Irmak, anlat kuzum dedi. Lise ve üniversite
yıllarımda yaşadığım korkunç baskıyı ve tacizleri anlattım. Üniversitede
annemin tarlada çalışarak tek başına beni ve üç kardeşimi nasıl okuttuğunu,
nasıl bir emek ortaya koyduğunu övünerek anlattım. Aylin abla; işte biz buyuz
Irmak, kadın olmak budur. Asla boyun eğmemek, asla hakkını cehalete teslim
etmemek, yobaza, sapığa ve tüm ataerkil yapılara karşı mücadelemizi sürdürmek.
Sen annen gibi mücadeleci bir ruh taşıyorsun. Asla mücadelenden vaz
geçmemelisin.
Sanırım beni üzen esas olayı
anlatabilmek için annemden güç almak istemiştim. Anneciğimden aldığım güçle
Aylin ablama artık esas üzüntümü ve beni bitiren derdimi anlatmaya hazırdım.
Her gece rüyamda 159 yaşında ateşler içerisinde yanan bir kadın görüyorum.
İsmini veya kim olduğunu halen bilmiyorum. Fakat uzun süredir aynı kabusla
uyanıyorum. Önceleri her gece ona karanfil veriyordum. Sebebini veya bunun ne
faydası olacağını bilmediğim halde her gece elimde karanfil onu kucaklamak
acısını dindirmek istiyordum. O ise buna çok kızıyor, bana birşeyler anlatmaya
çalışıyordu. Son günlerde kendimi yakmayı bile düşünmeye başladım. Uykuya
daldığım her gece aynı kabusla uyanmaktan yoruldum. Sevgilim dediğim hayatımı
paylaşacağım diye düşündüğüm adam sadece cinsel olarak beni istiyor. Beni
sadece cinsel obje olarak görüyor. Kabusumu anlattığım zaman ona sadece korku
veriyormuşum. Bu nedenle beni terk etti. Ama buna üzülmüyorum. Halen ateşler
içerisindeki yaşlı kadının bir gece rahmetli annem kılığında, bir gece tecavüze
uğramış bir kadın, bir gece tacize uğrayan genç bir kadın, bir başka gece ise
günde 12-14 saat çalışan perişan bir kadın kılığında yanmaya devam etmesine
üzülüyorum. Ve hiçbirşey yapamıyorum. Bak Irmak; sen Kadriye’yi görmemiştin.
Sana onun hikayesini anlatayım. Kadriye 12 yaşında ilk regl dönemini yaşıyordu.
O küçük bedeniyle kimsesiz ve tek başına bir fuhuş çetesinin eline düşmüştü.
Para karşılığı bedenini bir et parçası gibi satmışlardı. Ben Hindistan’a eşimle
balayına gittiğimde o sokak köşesinde kara kuru çıplak ve pislik içerisinde bir
yaban hayvanı gibi itilip kakılıyordu. Yanına gittiğimizde onu Hintli bir çocuk
sanmıştık. Sonra bacaklarından akan kanı gördüm. O ise korku içerisinde bize
kocaman gözleriyle bakıyor ve anne diyordu. Önce ne olduğunu anlamadık. Daha
sonra türkçe konuştuğunu fark ettik. Ona ilk sorum annen nerede oldu. Bana
benim annem bir kadın dedi. O an tüm tüylerim diken diken oldu. Eşim ve ben
ağlayarak çocuğa sarıldık. Onu oradan kurtarmak için her yolu denedik. İlk önce
bunu başaramadık. Fakat daha sonra oradaki kadınlar bize engel olmaya çalışan o
iğrenç adamlara kadın dayanışmasını gösterdi. Oradaki hemen hemen tüm kadınlar
toplandık ve Kadriye’yi kurtarıp buraya getirdik. Kadriye şu anda kadın sığınma
evinin en genç çalışanlarından ve üniversiteye gidiyor.
Ben o zaman Hindistan’da kızıma
hamile kaldım. O nedenle o cesur çocuğun bana söylediği benim annem bir kadın
sözünü asla unutamam. Bazen rüyalarımız tarihsel mücadelemizin izlerini taşır.
Kadriye 12 yaşındaydı ama ruhundaki kadın ateşi alev alevdi. O nedenle kızımın adını
Kadriye koyduk. Bu olayı eşimin annesine Derya anneme anlattığımda çocuğunuzun
ismi belli oldu demişti. İnşallah ruhu da adı da Kadriye ablası gibi olur
dediydi. Eşim çok şakacı bir kişiliğe sahip gerçek bir insandır. Hiçbir
ataerkil takıntısı veya bağnaz karakteristik sıkıntısı olmadı. Aksine bununla
dalga geçen ve devamlı evde tiyatral konuşmalar yapan biridir. Bugün evden ögle
arasından ayrılıken yoğunluktan kalbini kırdım. Şimdi evde oturmuş ben neden
kendisini ciddiye alıp öyle cevap verdim diye kendi kendini yiyordur. Kadriye’nin
ise sanırım bir sıkıntısı vardı. İstersen gel birlikte bizden geçelim ve sana
iki Kadriye’yi de tanıştırayım. Heyecanla ve garip bir mutlulukla peki dedim.
Kadriye’lerin ikisini de görebilecek miyim diye sordum. Tabi ki ! Bugün cuma ve
akşam yemeğinde Kadriye’ler birlikte olurlar. Bundan sonra cumaları sen de
bizimle olabilirsin istersen. Kapıyı iki kez çaldık…
Kapıyı açan beyaz
ünüforasıyla isimliğinde Dr. Nil yazan bir kadındı. Merhaba kızlar dedi.
Olaylara hiçbir anlam veremiyordum. Dr. ünüformalı kadının elinde benim
günlüğüm vardı. O an halen iş yerinde uyuduğumu sandım fakat içeride ateşler
içerisindeki yaşlı kadının oturduğunu görünce evde yatağımda ve aynı kabusun
başka bir versiyonunu gördüğümü düşünmeye başladım. Dr. Nil ise gelin oturun, bu
kadar dolaşma yeter, yorulmuş olmalısınız, dedi. Dr. Nil hanım diğer insanların
arasında farklı duruyordu. Sanki o gerçek değilmiş bir hayal ürünü olarak orada
bizi karşılamış gibiydi. Kadın olmak kolay değil kızlar dedi. Hele bu
yaşadığımız dünyada çok zor ama biz birlikte olmalıyız. Kadriye, Aylin, Derya,
Irmak ve Nil biz bir bütünüz. Hep birlikte daha güçlüyüz. O gece Dr. Nil bize
son konuşmasını yaptı.
Çok dikkatli beni
dinlemenizi istiyorum. Hastahanenin bahçesindeki Themis heykelciğinin oraya
nasıl geldiğini bilmelisiniz dedi. Bir gün bir hastamla yaptığım konuşmada bana
bu dünyada adalet yasalarının çoğunu erkek eğemen anlayış yazdığını, bu dünyada
biz kadınların onların dağıttığı adalet anlayışı yüzünden çekmediği kalmadığını,
adalet tanrıçası Themis’in heykeli bu bahçede olursa en azından bir umudumuz ve burada olsun huzurumuz olacağını söylemişti. Ben de bu
fikri girişteki düşünen bir adam heykelinden çok daha anlamlı bulduğumdan adalet dağıtan kadın tanrıça
Themis’i bahçemize getirdim. Şimdi sadece günlük sahibiyle konuşmak istiyorum
dedi. Bir anda odada Dr. Nil ve ben kaldım. Önce ne çabuk beni bırakıp gittiler
diye düşündüm. Nil Hanım; ara ara yeniden seni ziyarete gelirler önce sen
gitmelerini iste, bu özel bir konuşma olacak, sadece günlük sahibi ve Dr. Nil
kalmalı dedi. Kendimi yalnız hissettim, sadece iki kadın kalmıştık. Dr. Nil tüm
günlüğü okumuştu. Bana senin gibi dışarda her yaşta büyük sıkıntılar yaşayan
çok kadın var. Her yaşına bir isim vermişsin fakat hepsi sonuçta kadın. Burada
kadının adı önemli değil. Ne Kadriye Aylin’siz, ne Aylin Derya’sız, ne de Irmak
Nil’siz olmaz. 159 yıl değil binlerce yıl sömürülüp adaletsizliğe uğradık. 159
yıl önce ilk ateş yandı. Fakat onu tutuşturan kıvılcım hep vardı. Çünkü hep
kadın olduk, yarattık ve doğurduk. Bunu bir erkeğin anlaması zor iştir. O
nedenle sana pozitif ayrım, imtiyaz göstermelerini veya seni özün olan insandan
ayrıymış gibi yeniden tanımlamalarına izin verme, mücadele edeceksen önce kendi
kendine çabanı ortaya koy. Yumruğunu sık ama yüreğindeki kadın ruhunu ataerkil
anlayışla yoğurma. Sen özelsin diye değil insansın diye haklarına sahip çık. Bu
günlükte yazan herşey ve dahası her gün, her an, her kadının başına gelen
adaletsizliklerden sadece birkaçı. Themis rehberin olsun çünkü senin annen bir
kadın…
Bugün Kadriye, Aylin, Derya, Irmak
ve Nil
tek vücutta tüm kadınlarla birlikte ruhumuzdaki ateşle günlüğümüzü yakıyoruz.
Ne bir karanfil, ne bir festival ne de birinden pozitif bir imtiyaza
ihtiyacımız var. Ateşimizi gören herkese selam olsun..
KADIN
159 yıl oldu sönmedi,
bitmedi ateşin,
Bencil, budala ve aptallar;
New York’ta biter sandılar,
Bitmedi direniş, bitmedi bedenlerin içindeki
Mücadele ruhu,
Yüreğimizdeki alevlerin yoktu cinsiyeti,
Olmadı, olamazdı bu cesur kadınların emsali,
Zetkin ve Lüxsemburg iki devrimci,
Ses verdiler, yüreklerin alevlerine,
Söz verdiler, mücadelenin emekçilerine,
Bugün herkes bilmeli; söz vermenin ne anlama geldiğini,
Yoksa olmaz yüreklerde yanan ateşin bir anlamı,
Anlamsızlaştırılmış alev kendini de söndürür,
Yolunu şaşırınca,
Benim için bugünün anlamı çok büyük,
Çünkü yüreği bu ateşi kaldıracak,
Bu ruhu yaşatacak,
Bir yol arkadaşım, hayat yoldaşım var,
Her an emeğini, sevgisini, fikrini ve aşkını,
Paylaştığım, gerçek bir yoldaş,
Yüreğinin ateşi; asla izin vermez kadının ezilmesine,
Asla ezdirmez yüreğindeki ateşi,
Öyle kimi “devrimci”lere benzemez,
Lafı ağzında gevelemez, Yüreğinden söyler,
Yapıyorum derse yapar, yapmıyorum derse de asla yapmaz,
Ölçülmez mertlik, cinsiyetle veya bir iki uzuvla,
Yürek olmalı insanda yürek,
İçinde şefkat, sevgi ve aşkla tutuşan sıcak bir yürek,
Yüreğine sağlık aşkım,
Yüreğinin bir köşesinde,
Bana ayırdığın yer için,
Bana ataerkil, hastalıklı düşüncelerden kurtulmam için,
Yüreğinin sesini duyma şansı verdiğin için,
Teşekkürler..
Bencil, budala ve aptallar;
New York’ta biter sandılar,
Bitmedi direniş, bitmedi bedenlerin içindeki
Mücadele ruhu,
Yüreğimizdeki alevlerin yoktu cinsiyeti,
Olmadı, olamazdı bu cesur kadınların emsali,
Zetkin ve Lüxsemburg iki devrimci,
Ses verdiler, yüreklerin alevlerine,
Söz verdiler, mücadelenin emekçilerine,
Bugün herkes bilmeli; söz vermenin ne anlama geldiğini,
Yoksa olmaz yüreklerde yanan ateşin bir anlamı,
Anlamsızlaştırılmış alev kendini de söndürür,
Yolunu şaşırınca,
Benim için bugünün anlamı çok büyük,
Çünkü yüreği bu ateşi kaldıracak,
Bu ruhu yaşatacak,
Bir yol arkadaşım, hayat yoldaşım var,
Her an emeğini, sevgisini, fikrini ve aşkını,
Paylaştığım, gerçek bir yoldaş,
Yüreğinin ateşi; asla izin vermez kadının ezilmesine,
Asla ezdirmez yüreğindeki ateşi,
Öyle kimi “devrimci”lere benzemez,
Lafı ağzında gevelemez, Yüreğinden söyler,
Yapıyorum derse yapar, yapmıyorum derse de asla yapmaz,
Ölçülmez mertlik, cinsiyetle veya bir iki uzuvla,
Yürek olmalı insanda yürek,
İçinde şefkat, sevgi ve aşkla tutuşan sıcak bir yürek,
Yüreğine sağlık aşkım,
Yüreğinin bir köşesinde,
Bana ayırdığın yer için,
Bana ataerkil, hastalıklı düşüncelerden kurtulmam için,
Yüreğinin sesini duyma şansı verdiğin için,
Teşekkürler..
Şebnem Şansal Pınar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder