6 Mart 2016 Pazar

KADIN'IN GÜNLÜĞÜ..




Naim PINAR


KADIN’IN GÜNLÜĞÜ…

Zil çalalı 5 dakika anca olmuştu. Sınıfın kapısında, her zamanki yerinde abim bekliyordu. O gün okula yeni gelen çocuğa kokulu silgimi nereden aldığımı anlatıyordum. Abim her zamanki gibi tüm inceliğiyle; Kadriye yürü eve geç kalıyoruz, narasıyla seslendi. Neymiş, babam onu beni kötülüklerden korusun diye görevlendirmiş. Eve gidene kadar nasıl yürüyeceğimden nasıl konuşacağımdan bahsedip durdu. Eve gelince ilk iş babama kızın her yeni erkekle hemen muhabbeti kuruyor, diye şikayet etti. Babam, bak kızım ailemizin namusu çok önemli, biz namusumuz için yaşarız, bir daha erkeklerle ders dışında konuşma bu doğru değil dedi. Ben daha silgi… diyemeden, hadi yürü bir daha duymayacağım böyle şeyler dedi. Annem her zamanki gibi mutfakta yemek yapmakta, babam ise koltukta uzanmaktaydı. Öğle yemeği hazır mı Aylin diye sordu babam. Annem;Aylin’in iki eli ve bir canı var dedi. Babam, bu kadında çok oldu diye söylenmeye başladı. Annem, yemekler masada, artık siz yersiniz ben işe gecikemem toplantı var, hazırlamam gereken dosyaları yetiştirmem lazım dedi ve çıktı. Babam tüm yemek boyunca annesinin babasına ne kadar saygılı olduğunu ve hatta dedemin bir keresinde evde arkadaşlarıyla konuşurken Derya nenemin istemeden konuşmaya katılıp birkaç laf söylediğinde misafirler gidince nenemi değnekle dövdüğünü hatırladığını söyledi. Babam o zaman tam benimle aynı yaştaymış ve orta birinci sınıfa gidiyormuş. O zaman çok korkmuş ama şimdi daha iyi anlıyormuş babasının oteritesinin önemini. Çok yorgun hissettiğim için babama uykumun geldiğini söyledim, odama çıktım. Aslında çok yorgun değildim.  Odama gidip yalnız kalmak ve ağlamak istiyordum. Bir haftadır vücudumun içine hortumla su doldurulmuş gibi her tarafımı şiş hissediyordum. İçime bir evham ve korku doluyordu. Karnımın alt kısmında ağlamaktan mı bilemediğim kasılmalar oluyordu. Annemin eve gelmesine daha en az üç saat vardı. Üstelik bugün cuma olduğu için Derya neneme gidip bir ihtiyacı var mı diye sorup, biraz oturduktan sonra yanımda olabilecekti. Annemi düşünüp dururken uykuya dalmışım…
 
Büyük karanlık bir odada etrafımda bir hayli kalabalık insan topluluğuyla baş başa kalmıştım. İnsanların yüzünü göremiyor fakat sırayla üzerime doğru geldiklerini tüm bedenimde hissediyordum. Biri kadınlara şiddete hayır diye bağırarak mor gözünü gösteriyor diğeri yasalarda hiçbir hakkımız yok, kim yaptı bu yasaları diye isyan ediyor, öteki iş yerinde bazı erkekler tarafından uğradığı iğrenç tacizlerden bahsediyordu. Bir başkası ayağındaki prangalarla nasıl eşit olabilirim, nasıl yarışabilirim, nasıl yaşayabilirim diye başlayan bir şiir okuyor, bu arada odadaki hiç susmayan kalın ve korkunç ses gittikçe şiddetini artırarak sus kadın diye uğultu yaratarak uğursuz ve fütursuzca dolaşmaya devam ediyordu. Ben ise gittikçe küçülerek korkuya yenik düşüyor ve sesimi duyuramaz duruma geliyordum. Çok acı ve ızdırap dolu saatler yaşıyordum. Odanın kapısını göremiyor olmama rağmen birilerinin durmadan kapıyı çaldığını duyuyordum. O an kapıyı çalanın kim olduğunun hiçbir önemi yoktu. Bir an önce bu korkunç hapishaneden kurtulmak için kapıyı bulup açmayı düşünüyordum. Fakat bir türlü kapının yönünü bulamıyor ve daha da kalabalık bir bağrışmanın içinde acı dolu hikayeleriyle insanlar etrafımda dolaşmaya devam ediyordu.. Sonra aniden Irmak ! Irmak ! diye bir ses ve denizde boğuluyor hissi ile kendimi ofis sandalyesinin üzerinde buluverdim. Aylin hanım; Irmak neyin var kuzum dün gece uyumadın galiba dedi. O lanet iş yerinde yorgunluktan uyumuştum. Aylin hanım çok iyi bir iş arkadaşı ve gerçek bir dosttu. Aylin hanıma işten sonra birer kahve içip biraz dertleşmeye çok ihtiyacım var dedim. Aylin hanım; tabi kuzum 5-10 dakika toparlanayım beraber çıkarız diye yanıtladı. Zaten mesai biteli yarım saat oldu. Şanslıymışsın uzun süre kapıyı çaldım ama açan olmayınca araba anahtarım burada kaldığından aşağıdan yedekle gelip kapıyı açtım yoksa burada kalacaktın. Anlamadığım bir duygu boşalması yaşayarak hıçkıra hıçkıra ağlayarak kadıncağaza sarıldım. Aylin hanım bu halim karşısında hadi bir an önce buradan kaçalım kurtulalım diyebildi.

İş çıkışı devamlı gittiğimiz çok sakin bir mekan olan Themis Cafe’ye oturduk. Burası bana hep huzur vermiştir. Aylin hanım söze başlamasa derdimi anlatmak zor olurdu herhalde. Aylin hanım; Irmak sen daha 30 yaşına yeni girdin, güzel ve akıllı bir kadınsın neden bu kadar üzgünsün. Ben senin hem arkadaşın hem de ablan sayılırım, üstelik kadınlığının en güzel döneminde ne bu bitkinlik? Aylin abla diye başladım konuşmaya, sırayla anlattım. Önce annemin maruz kaldığı şiddet yıllarını hiç unutamadığımı anlattım. Aylin abla dikkatle dinleyip gözlerime bakarak sen Kadriye’yi görmüşmüydün diye sordu. Ben ne demek istediğini anlamadım ama sonra derin bir off çekip sen devam et Irmak, anlat kuzum dedi. Lise ve üniversite yıllarımda yaşadığım korkunç baskıyı ve tacizleri anlattım. Üniversitede annemin tarlada çalışarak tek başına beni ve üç kardeşimi nasıl okuttuğunu, nasıl bir emek ortaya koyduğunu övünerek anlattım. Aylin abla; işte biz buyuz Irmak, kadın olmak budur. Asla boyun eğmemek, asla hakkını cehalete teslim etmemek, yobaza, sapığa ve tüm ataerkil yapılara karşı mücadelemizi sürdürmek. Sen annen gibi mücadeleci bir ruh taşıyorsun. Asla mücadelenden vaz geçmemelisin.

Sanırım beni üzen esas olayı anlatabilmek için annemden güç almak istemiştim. Anneciğimden aldığım güçle Aylin ablama artık esas üzüntümü ve beni bitiren derdimi anlatmaya hazırdım. Her gece rüyamda 159 yaşında ateşler içerisinde yanan bir kadın görüyorum. İsmini veya kim olduğunu halen bilmiyorum. Fakat uzun süredir aynı kabusla uyanıyorum. Önceleri her gece ona karanfil veriyordum. Sebebini veya bunun ne faydası olacağını bilmediğim halde her gece elimde karanfil onu kucaklamak acısını dindirmek istiyordum. O ise buna çok kızıyor, bana birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Son günlerde kendimi yakmayı bile düşünmeye başladım. Uykuya daldığım her gece aynı kabusla uyanmaktan yoruldum. Sevgilim dediğim hayatımı paylaşacağım diye düşündüğüm adam sadece cinsel olarak beni istiyor. Beni sadece cinsel obje olarak görüyor. Kabusumu anlattığım zaman ona sadece korku veriyormuşum. Bu nedenle beni terk etti. Ama buna üzülmüyorum. Halen ateşler içerisindeki yaşlı kadının bir gece rahmetli annem kılığında, bir gece tecavüze uğramış bir kadın, bir gece tacize uğrayan genç bir kadın, bir başka gece ise günde 12-14 saat çalışan perişan bir kadın kılığında yanmaya devam etmesine üzülüyorum. Ve hiçbirşey yapamıyorum. Bak Irmak; sen Kadriye’yi görmemiştin. Sana onun hikayesini anlatayım. Kadriye 12 yaşında ilk regl dönemini yaşıyordu. O küçük bedeniyle kimsesiz ve tek başına bir fuhuş çetesinin eline düşmüştü. Para karşılığı bedenini bir et parçası gibi satmışlardı. Ben Hindistan’a eşimle balayına gittiğimde o sokak köşesinde kara kuru çıplak ve pislik içerisinde bir yaban hayvanı gibi itilip kakılıyordu. Yanına gittiğimizde onu Hintli bir çocuk sanmıştık. Sonra bacaklarından akan kanı gördüm. O ise korku içerisinde bize kocaman gözleriyle bakıyor ve anne diyordu. Önce ne olduğunu anlamadık. Daha sonra türkçe konuştuğunu fark ettik. Ona ilk sorum annen nerede oldu. Bana benim annem bir kadın dedi. O an tüm tüylerim diken diken oldu. Eşim ve ben ağlayarak çocuğa sarıldık. Onu oradan kurtarmak için her yolu denedik. İlk önce bunu başaramadık. Fakat daha sonra oradaki kadınlar bize engel olmaya çalışan o iğrenç adamlara kadın dayanışmasını gösterdi. Oradaki hemen hemen tüm kadınlar toplandık ve Kadriye’yi kurtarıp buraya getirdik. Kadriye şu anda kadın sığınma evinin en genç çalışanlarından ve üniversiteye gidiyor.

Ben o zaman Hindistan’da kızıma hamile kaldım. O nedenle o cesur çocuğun bana söylediği benim annem bir kadın sözünü asla unutamam. Bazen rüyalarımız tarihsel mücadelemizin izlerini taşır. Kadriye 12 yaşındaydı ama ruhundaki kadın ateşi alev alevdi. O nedenle kızımın adını Kadriye koyduk. Bu olayı eşimin annesine Derya anneme anlattığımda çocuğunuzun ismi belli oldu demişti. İnşallah ruhu da adı da Kadriye ablası gibi olur dediydi. Eşim çok şakacı bir kişiliğe sahip gerçek bir insandır. Hiçbir ataerkil takıntısı veya bağnaz karakteristik sıkıntısı olmadı. Aksine bununla dalga geçen ve devamlı evde tiyatral konuşmalar yapan biridir. Bugün evden ögle arasından ayrılıken yoğunluktan kalbini kırdım. Şimdi evde oturmuş ben neden kendisini ciddiye alıp öyle cevap verdim diye kendi kendini yiyordur. Kadriye’nin ise sanırım bir sıkıntısı vardı. İstersen gel birlikte bizden geçelim ve sana iki Kadriye’yi de tanıştırayım. Heyecanla ve garip bir mutlulukla peki dedim. Kadriye’lerin ikisini de görebilecek miyim diye sordum. Tabi ki ! Bugün cuma ve akşam yemeğinde Kadriye’ler birlikte olurlar. Bundan sonra cumaları sen de bizimle olabilirsin istersen. Kapıyı iki kez çaldık…

Kapıyı açan beyaz ünüforasıyla isimliğinde Dr. Nil yazan bir kadındı. Merhaba kızlar dedi. Olaylara hiçbir anlam veremiyordum. Dr. ünüformalı kadının elinde benim günlüğüm vardı. O an halen iş yerinde uyuduğumu sandım fakat içeride ateşler içerisindeki yaşlı kadının oturduğunu görünce evde yatağımda ve aynı kabusun başka bir versiyonunu gördüğümü düşünmeye başladım. Dr. Nil ise gelin oturun, bu kadar dolaşma yeter, yorulmuş olmalısınız, dedi. Dr. Nil hanım diğer insanların arasında farklı duruyordu. Sanki o gerçek değilmiş bir hayal ürünü olarak orada bizi karşılamış gibiydi. Kadın olmak kolay değil kızlar dedi. Hele bu yaşadığımız dünyada çok zor ama biz birlikte olmalıyız. Kadriye, Aylin, Derya, Irmak ve Nil biz bir bütünüz. Hep birlikte daha güçlüyüz. O gece Dr. Nil bize son konuşmasını yaptı.

Çok dikkatli beni dinlemenizi istiyorum. Hastahanenin bahçesindeki Themis heykelciğinin oraya nasıl geldiğini bilmelisiniz dedi. Bir gün bir hastamla yaptığım konuşmada bana bu dünyada adalet yasalarının çoğunu erkek eğemen anlayış yazdığını, bu dünyada biz kadınların onların dağıttığı adalet anlayışı yüzünden çekmediği kalmadığını, adalet tanrıçası Themis’in heykeli bu bahçede olursa en azından bir umudumuz ve burada olsun huzurumuz olacağını söylemişti. Ben de bu fikri girişteki düşünen bir adam heykelinden çok daha anlamlı  bulduğumdan adalet dağıtan kadın tanrıça Themis’i bahçemize getirdim. Şimdi sadece günlük sahibiyle konuşmak istiyorum dedi. Bir anda odada Dr. Nil ve ben kaldım. Önce ne çabuk beni bırakıp gittiler diye düşündüm. Nil Hanım; ara ara yeniden seni ziyarete gelirler önce sen gitmelerini iste, bu özel bir konuşma olacak, sadece günlük sahibi ve Dr. Nil kalmalı dedi. Kendimi yalnız hissettim, sadece iki kadın kalmıştık. Dr. Nil tüm günlüğü okumuştu. Bana senin gibi dışarda her yaşta büyük sıkıntılar yaşayan çok kadın var. Her yaşına bir isim vermişsin fakat hepsi sonuçta kadın. Burada kadının adı önemli değil. Ne Kadriye Aylin’siz, ne Aylin Derya’sız, ne de Irmak Nil’siz olmaz. 159 yıl değil binlerce yıl sömürülüp adaletsizliğe uğradık. 159 yıl önce ilk ateş yandı. Fakat onu tutuşturan kıvılcım hep vardı. Çünkü hep kadın olduk, yarattık ve doğurduk. Bunu bir erkeğin anlaması zor iştir. O nedenle sana pozitif ayrım, imtiyaz göstermelerini veya seni özün olan insandan ayrıymış gibi yeniden tanımlamalarına izin verme, mücadele edeceksen önce kendi kendine çabanı ortaya koy. Yumruğunu sık ama yüreğindeki kadın ruhunu ataerkil anlayışla yoğurma. Sen özelsin diye değil insansın diye haklarına sahip çık. Bu günlükte yazan herşey ve dahası her gün, her an, her kadının başına gelen adaletsizliklerden sadece birkaçı. Themis rehberin olsun çünkü senin annen bir kadın…



Bugün Kadriye, Aylin, Derya, Irmak ve Nil tek vücutta tüm kadınlarla birlikte ruhumuzdaki ateşle günlüğümüzü yakıyoruz. Ne bir karanfil, ne bir festival ne de birinden pozitif bir imtiyaza ihtiyacımız var. Ateşimizi gören herkese selam olsun..

KADIN
159 yıl oldu sönmedi, bitmedi ateşin,
Bencil, budala ve aptallar;
New York’ta biter sandılar,
Bitmedi direniş, bitmedi bedenlerin içindeki
Mücadele ruhu,
Yüreğimizdeki alevlerin yoktu cinsiyeti,
Olmadı, olamazdı bu cesur kadınların emsali,
Zetkin ve Lüxsemburg iki devrimci,
Ses verdiler, yüreklerin alevlerine,
Söz verdiler, mücadelenin emekçilerine,
Bugün herkes bilmeli; söz vermenin ne anlama geldiğini,
Yoksa olmaz yüreklerde yanan ateşin bir anlamı,
Anlamsızlaştırılmış alev kendini de söndürür,
Yolunu şaşırınca,
Benim için bugünün anlamı çok büyük,
Çünkü yüreği bu ateşi kaldıracak,
Bu ruhu yaşatacak,
Bir yol arkadaşım, hayat yoldaşım var,
Her an emeğini, sevgisini, fikrini ve aşkını,
Paylaştığım, gerçek bir yoldaş,
Yüreğinin ateşi; asla izin vermez kadının ezilmesine,
Asla ezdirmez yüreğindeki ateşi,
Öyle kimi “devrimci”lere benzemez,
Lafı ağzında gevelemez, Yüreğinden söyler,
Yapıyorum derse yapar, yapmıyorum derse de asla yapmaz,
Ölçülmez mertlik, cinsiyetle veya bir iki uzuvla,
Yürek olmalı insanda yürek,
İçinde şefkat, sevgi ve aşkla tutuşan sıcak bir yürek,
Yüreğine sağlık aşkım,
Yüreğinin bir köşesinde,
Bana ayırdığın yer için,
Bana ataerkil, hastalıklı düşüncelerden kurtulmam için,
Yüreğinin sesini duyma şansı verdiğin için,
Teşekkürler..
Şebnem Şansal Pınar...                           





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder