Naim PINAR
GEDİKPAŞA’DAN
MAĞUSA AMBARLARINA…
Kıbrıs adası,1571 tarihiyle birlikte Osmanlı
egemenliğine girer. Osmanlı’nın Ada’ya yerleşmesinden sonra sosyo-kültürel
anlamda da etkileşim yaşanır. Kıbrıs’a askeri gücüyle yerleşen Osmanoğulları,
adanın Türkleştirilmesi (Şenlendirme !) için Anadolu’dan önce zanaat ve meslek
erbabı nüfusun adaya yerleşmesini sağlarlar. Böylelikle Anadolu insanının adada
gelenek ve göreneklerini yansıtan kültürel zenginlikte ortaya çıkmaya başlar. Geleneksel
Türk seyirlik oyunları da Kıbrıs’ta kaçınılmaz olarak yerleşmeye başlar.
Karagöz olarak bilinen gölge oyunu Kıbrıs’ta da sevilir ve oynatılır. Kıbrıslı
Türk Tiyatro sanatçısı ve yazar Yaşar Ersoy, Gölge Oyunu Karagöz’ün Kıbrıs’a
gelişi ve yerleşmesi ile ilgili şöyle demektedir: “XVII. Yüzyılda

1 Nisan 1873 tarihinde İstanbul Gedikpaşa
Tiyatrosu’nda ilk kez sergilenen Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyunu
sonrası ahali duygusal olarak galeyana gelerek “–Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet”
naralarıyla yollara dökülmüş, Padişah bu olay nedeniyle Namık Kemal’i Kıbrıs Adası’na
sürgüne yollamıştı. Kıbrıs’ta oynanan oyun sonunda da Gedikpaşa’daki ilk piyes
sonrası yaşanan heyecanın aynı yaşandığı söylenmektedir. Dönemin gazetesi
Mirat-ı Zaman’dan ve o gün yaşanan olaylara şahit olan Av. Fadıl Niyazi Korkut’un
anılarından batılı anlamdaki bu ilk temsilin nasıl gerçekleştiğine bakalım:
“O sıralarda eski Rüşdiye mezunu iki genç ile
İdadi’nin yetiştirdiği 5-6 genç hükümet memuriyeti ve öğretmenlik görevleri
yapıyorlardı. Bu gençler Ocak 1908 içerisinde “Vatan Yahut Silistre” piyesini
sahneye koymaya teşebbüs ettiler. Ve Kıbrıs’ın her tarafına bilet dağıttılar. O
tarihe kadar Kıbrıs’ta piyes temsil edilmemiş olduğu için, bu teşebbüs her
tarafta ve bahusus Lefkoşa’da büyük bir heyecanla karşılandı. Piyesin temsil
edileceği gün Lefkoşa gençleri ve esnafı özel bir tren kiralayarak Mağusa’ya
gitmeye karar verdiler. Tren büyük bir sevinç ve heyecan içinde hareket etti.
Lefkoşa mebusu Şevket Bey’le, Baf mebusu Mehmet Ziya Efendi de yolcular
arasında idiler. Yolculuk yarı yola kadar neşe içinde devam etti. Fakat yarı
yoldan sonra mebuslar vagonları dolaşıp acayip telkinlerde bulunmaya
başladılar. Meğer Mağusalılar, Lefkoşalılar için özel bir de program
hazırlamışlar. Yolcuları Mağusa istasyonundan alıp doğru Namık Kemal’in
zindanına götürecekler ve orada Mağusa gençleri tarafından bir söylev
verilecekmiş. Mebuslar bu hareketi İstanbul’un hoş karşılamayacağını ve ziyaret
etmek için en münasip yerin Canbulat’ın kabri olduğunu söylüyorlardı ve halkı
Namık Kemal’in zindanına gitmeyip, Canbulat’ın kabrine gitmeye teşvik ettiler. Mağusa
halkı, Mağusa istasyonunda bizi karşıladılar. Birlikte Namık Kemal’in zindanına
gitmemizi rica ettiler. Orada mebuslarla, Mağusa gençleri arasında tartışma
oldu ve mebuslar Canbulat’ın kabrine gitmek için ısrar ettiler. Lefkoşa
esnafının hemen hepsi mebuslarla birlikte Canbulat’ın kabrine yöneldiler.
Mağusa eşrafından bazıları misafirperverlik duygusuna kapılarak, mebusların
arkasına düştüler. Bu surette Namık Kemal’in zindanına, piyesi tertip edenlerle
onlara katılmış Mağusalı ve Lefkoşalı gençler ve birkaç Mağusalı’dan başka hiç
kimse iştirak etmedi. Mebusların arkasına takılmış olan 200-300 kişilik bir
kitle Canbolat’ın kabrine gitti. Canbulat’ın kabri önünde Mithad Bey pek
tumturaklı bir söylev verdi. Ve bu suretle mebusların gafını kapamaya çalıştı. Abdülhamit’in
gölgesi, daha doğrusu o gölgeden korkanlar, Vatan Yahut Silistre’nin, İngiliz
sömürgesinde bile sahneye konulmasına, bilerek yahut bilmeyerek engel oluyorlardı.
Piyesin kahramanı olan İslam Bey rolünü temsil edecek olan Bahaeddin Efendi,
Namık Kemal’in zindanına gidenlere, zindan önünde, program gereğince fakat pek
neşesiz olarak söylev okudu. Ve Bahaeddin Efendi pek haklı olarak gücenmiş ve
sahneye çıkmayacağını ilan etmişti. Bu suretle bütün emekler boşa gidecekti.
Oyun için tayin edilen saat yaklaşıyordu fakat Bahaeddin Efendi meydanda yoktu.
Herkes telaş içinde idi. Hatırımda kaldığına göre


Daha sonra Kıbrıs’ta Türklerin batılı anlamda ilk temsil olan “Vatan
Yahut Silistre” oyunu heyecanla ve ilgiyle izlenir. Kıbrıslı Türk tiyatro
sanatçısı Yaşar Ersoy, organizasyona siyasi tartışmalarla başlanmış olmasına
rağmen oyunu sahneye koyanların başarısını ve oyunun çok beğenildiğini
anılarında anlatan Av. Fadıl Niyazi Korkut’un şu sözlerine Kıbrıs Türk Tiyatro
Hareketi adlı kitabında yer vermiştir:
“ Oyunun başarılı olması, o zamana kadar
tuluatçılardan başka tiyatro görmemiş olan Lefkoşa gençlerini gayrete getirdi.
Ve ondan sonra gelen Ramazan Bayramında, Lefkoşalılar da aynı piyesi Lefkoşa’da
sahneye koydular. Bu temsilde ben, Abdullah Çavuş rolünü almıştım. Bir de rol
sahipleri arasında bilhassa (sonradan Şeriye Hâkimi) Beha Bey’in piyesteki kadı
rolünü, gerçek bir kadı gibi pek tabii olarak temsil etmiş olması pek ziyade
alkışlandı. Görülüyor ki Beha Bey doğmaca kadı imiş.”5
Daha sonraki yıllarda dönemin JönTürk hareketine destek niteliğinde ve siyasal
içerikli oyunlar sergilenmeye başlar. Bunlardan birkaçı 1909 yılında sahneye
konan Namık Kemal’in Gülnihal oyunu ve yine meşrutiyet döneminin yazarlarından
Tahsin Nahid ve Ruhsan Nevvare’nin birlikte kaleme aldıkları Jön Türk oyunu
Kıbrıs’ta sahnelenmiştir. 1 Nisan 1873 yılında Gedikpaşa Tiyatrosunda
sahnelenen “Vatan Yahut Silistre” bu kez Namık Kemal’in sürgün edildiği adada
Mağusa Liman Ambarlarında 35 sene sonra yeniden hayat bularak ayni ruhla halkı
etkilemeyi başarmıştı. Değerli tiyatro sanatçımız Yaşar Ersoy’un Av. Fadıl
Niyazi Korkut’un anılarından ve çeşitli kaynaklardan elde ettiği verilerden
Kıbrıs’ta batılı anlamda ilk temsilin 26 Ocak 1908 tarihinde Saat; 20.30 da Mağusa
Liman Ambarlarında sahnelenen Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistere”si olduğu
ve bu olayın Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi’nin gelişmesinde önemli bir mihenk
taşı olarak anıldığı belirtilmektedir. Bugün ülkemizde tiyatro sanatçılarının vermiş
olduğu mücadele takdire şayandır. Bir tiyatro binası için bile yıllarca kılını
kıpırdatmayan siyasilere rağmen verilen büyük uğraşları sonuç verecek diye
umuyoruz. En kısa sürede binanın tamamlanması halkımızın arzusudur ve beklide
dışa bağımlı hasta zihinlerin değişmesindeki en önemli ilaçtır. Bugün ülkede
hiçbir şey rayında gitmezken, 1908’in Ocak ayında dönemin Padişah korkusuna
rağmen cesur gençler tarafından sahnelenen ve batılı anlamda ilk tiyatro
temsili olarak görülen oyunun ardından 100 yıldan fazla bir süre geçmiştir.
2015’e baktığımızda ülke mebuslarının durumu halen “Padişahım Çok Yaşa”
kıvamında seyretmektedir. Doğrusu bugünün
çağdaş siyasi komedyası izlenmeye değer bir piyes olarak tarihe yazılmaktadır. Umarım,
100 yıl sonra bile tiyatro sanatçılarına ilham kaynağı olmaya aday olan bu
kesimin hakkı sanatçılarımız tarafından teslim edilmeye devam eder.
Dipnotlar
1Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:5
2Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:9
3
KKTC Girne Milli Arşivi, Mir’at-ı Zaman Gazetesi, 3 Şubat 1908, Sayı:269’dan Naklen Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:9-10
4Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:12
5Ersoy,
Yaşar, Kıbrıs Türk Tiyatro Hareketi,
PEYAK Kültür Yayınları, Lefkoşa, Şubat, 1998, Sayfa:10
Not:
Kıbrıs Tren’ine ait resimler, Girne Milli Arşivi ve Nazif Bozatlı’nın özel
arşivindendir.