Naim PINAR
SOKAĞIN
SANA DEDİĞİNİ YAP
“Çok yakında gidecek olan yıla elveda derken içkiyi
biraz fazla kaçırmıştım ve Cadiz sokaklarında nereye gittiğimi bilmeden
yürüyordum. Pazar yerine nasıl geldiğini sordum. Bir ihtiyar sırtını yasladığı
duvardan kurtardı ve çok isteksiz bir biçimde, hiçbir tarafı işaret etmeden
beni yanıtladı:
-Sokağın sana dediğini yap.
Sokak bana söyledi ve ben de vardım. Nuh, birkaç bin
yıl önce, pusulasız, yelkensiz ve dümensiz bir yolculuk yapmıştı. Gemi,
rüzgârın söylediği yöne doğru kendini bıraktı ve tufandan kurtuldu.”1
Eduardo Galeano “Ve Günler Yürümeye Başladı” adını
verdiği kitabında tarihte bugün yani 29 Aralık günü için “Yol Kaderdir” diyor
ve yukarıdaki bilgileri kendine has anlatımıyla kaleme alıyordu. Yolunu
kaybedenlere ilham verecek bir yanıt veriyor Galeano’nun isteksiz ihtiyarı.
***
Sokağın
Dediği…
Yarım yurdun sokaklarındaki insanlar, 10 yıl aradan
sonra yurdun yeniden birleşmesi umuduyla Annan Planı benzeri bir Moon planı
veya Ban Ki planı ile umutlanmaya başlamıştı ki, ortak metin krizi ile yine
yarım kalan umutlarına su serpecek, umutları yeşertecek başka gelişmeleri
beklemeye geçti. Uzun yıllardır “Pause”
tuşu basılı kalan bu film bir türlü hareket etmiyor ve sonu merakla bekleniyor.
Bu arada yarım yurdun insanları, günlük işlerine geri dönüyor, günlük
sıkıntılarına çare üretecek siyasileri seçtiklerini umut ederek yaşamlarını
devam ettiriyorlar. Fakat giden geleni aratıyor, ekonomik sıkıntılar gün
geçtikçe artıyor. Sokak daralıyor. Esnaf, siftah yok diye şikâyetçi, vatandaş
ise zamlardan dertli. Alım gücü düşük ve döviz tırmanışta, haliyle iş insanları
riske girmenin tehlikelerini anlatıp durmakta, siyasiler ise bir birini
suçlamakta.
Buna rağmen yarım yurdun insanları henüz isteksiz
ihtiyarla tanışmadı. Vatandaş alabildiğine bir sarhoşlukla sokakta varmak
istediği yere doğru yola çıkmış görünmüyor. Halen olaylar evden TV aracılığıyla
ya da pencereden izlenmektedir. Pencereden bakan ve çöpleri gören vatandaş
anlıyor ki bu ay belediyenin yönetiminde sorunlar başladı veya maaşlar
ödenmedi. TV’deki haber ve tartışmaları izleyenlerse ne olacak bu yarım yurdun
hali diye içlenmektedir. Yarım yurdun maalesef sadece kamu’da örgütlü
sendikaları ise nöbetçi eylemci durumunda, sıklıkla isyandalar, bu bana Don
Kişot’un yel değirmenleriyle yaptığı ve muzaffer olmayı beklediği o büyük cengi
hatırlatıyor. Ama onlarında isteksiz ihtiyarla henüz tanışmadıkları apaçık
ortada. Siyasilerin sokağın dediğini yapıp varmak isteyecekleri bir hedefleri
var mı bilemiyorum. Fakat bizim memleketin sokaklarını bilmeyenlerin varmak
istedikleri bir hedefleri olduğunu bilmek için de kâhin olmaya gerek yok. Önce
Anadolu’dan “asrın projesi” ile su daha sonra da elektrik gelecek, peki bu
projenin hedefi tam olarak nedir? Sadece ülke tarımını geliştirmek ve kurak
adamızı şenlendirmek olmasa gerek. Bunun analizini bizleri pusulasız, yelkensiz
ve dümensiz yolculuğa zorunlu çıkaran çağdaş Nuh’lar yapmış olmalı diye
düşünüyorum. Fakat bize yol gösterecek olan o ilahi yel henüz kendini
göstermemiştir. Yaşadığımız son on yıl tam bir Tufan izlenimi vermekte, sosyal
hayatta yaşam standartlarımız gittikçe kötüleşmiş, siyaset ölüm döşeğinde can
çekişmekte, yarım yurdun insanları ise sokağa bakıp iç çekmekten öteye
gidememektedir.
İlahi rüzgâr, onu yaratanın ruhuyla esmeli bu küçük
Ada’da, o rüzgâr ki; her şeye kadir olan olmalı, fakat rüzgârı gerçek kılacak
ruh henüz bizim sokaktaki isteksiz ihtiyarla tanışmamış olmalı. Yarım yurdun
insanları olarak ciddi bir siyasi boşluk dönemi yaşıyoruz. Lider sandığımız
veya lider olarak hayal ettiklerimiz ruhumuzu daraltmaya başladı. Belki de
böylesi daha iyi olmuştur. Bu sayede sokaktaki isteksiz ihtiyara rastlamamız
için önce sokakta olmak gerektiğini anlarız. Bir kez topyekûn yola çıksak, belki
de ihtiyar o kadar da isteksiz davranmaz bizlere…
***
Deneyimin
Ölümü…
Giorgio Agamben, “Çocukluk ve Tarih” adlı eserinde
“Çağdaş insan kendi özyaşam öyküsünden yoksun kaldığı gibi, deneyimi de elinden
alınmıştır.”2
diyor. Agamben’in bu analizi aslında bizler içinde
kısmen geçerlidir. Agamben’e göre çağdaş insanın ortalama bir günü deneyime
çevirebilecek neredeyse hiçbir şey içermemektedir; “… ne erişemeyeceği bir
mesafeden ona ulaştırılan haberlerle dolu bir gazeteyi okumak, ne de trafik
tıkandığında otomobilin direksiyonunda geçirdiği dakikalar; ne büyük kentlerde
toplu taşıma araçlarında yaptığı tatsız yolculuk, ne de aniden ana caddeleri
tutan gösteriler. Ne şehir merkezindeki binalar arasından havaya süzülen göz
yaşartıcı bomba dumanı ne de nereden geldiği meçhul silah sesleri; ne gişe
önünde kuyrukta beklemek ya da süpermarketin masalsı bolluk ülkesine yapılan
ziyaret ne de otobüs ya da asansörde tanımadığı insanlarla yaşadığı dilsiz
yakınlığın geçmek bilmeyen dakikaları… Modern insan akşam evine-eğlenceli ya da
sıkıcı, sıra dışı ya da sıradan, korkunç ya da keyifli-bir sürü olay yaşamış ve
tükenmiş olarak döner ama bu olayların hiçbirini deneyime dönüştürememiştir.”3
Çağdaş insanın günlük yaşamdan el çekmesi ve sanal
paylaşımla, sosyal medya üzerinden kendisine ait olmayan bir yaşam alanına
sıkışmış olması, yanılsamanın ta kendisidir. Facebook ve Twiter gibi sosyal
paylaşım ağlarında yazılan-çizilen fikirler veya protestolar deneyim yoksunu
olduğundan insanın insani olandan uzaklaşmasına yol açmaktadır. Deneyime
dönüşmemiş her an sokağın isteksiz ihtiyarına rastlamamıza engel olmaktadır.
Agamben’in deneyimin otorite kılığına girdiği
biçimler olarak atasözleri ve özdeyişleri işaret etmesi ve bugün onların yerini
alan sloganların deneyimini yitirmiş insanlığın atasözleri olarak görmesi
dikkate değerdir. Tabi ki Agamben, bu tespitiyle bu bugün deneyimlerin var
olmadığından bahsetmemektedir. Deneyimlerin yine var olduğunu fakat bunların
insanın dışında geliştiğini vurguluyor. Agamben’e göre daha tuhaf olanı,
insanın bu deneyimleri belirgin bir rahatlama hissiyle seyrediyor olmasıdır. 4
Yarım yurdun insanları olarak yarım asırdır çeşitli sorunlarla cebelleşip
duruyoruz. Tüm bu sorunlara çare olmak için uzun bir demokrasi mücadelesi
veren, halkı anlayan, yurdunu aşkla seven bir parti vardı bir zamanlar...
Sokakta olmaktan gururlanan, sokağın bir parçası olarak görülen Cumhuriyetçi
Türk Partisi bile şimdilerde sokağın isteksiz ihtiyarını görmekten çok uzak...
3-5 sene önce şimdilerin First Lady’si Meral Hanımın
siyasi bir tartışmada CTP’liler için “Onlar sokağın insanlarıdır” sözleri CTP’ye gönül veren partizanlar
tarafından gurur vesilesi olmuş ve halk nazarında da sokağın ruhu CTP’de
yaşamaya devam etmişti. Şimdi ise sokağın sesine kulak tıkayanlar kervanına
katılan CTP, birçok partizanına ve sempatizanına hayal kırıklığı yaşatmaktadır.
Yarım yurdun sokakları gidilecek hedeflere ışık tutacak isteksiz ihtiyarın
deneyim dolu sözleriyle yankılanmaktadır. Sokağın bir insan olarak gördüğümüz
hep saygı duyulup övdüğümüz gerçek bir lider olan “CTP”nin ruhunu yansıtan Naci
Talat’ın “Kimdir Be Bunlar” çıkışı o günlerin sokağının ortak deneyimin bir
sonucuydu. 1990’ların başında söylenen bu sözleri bugün kullanan deneyim
yoksunu siyasilerin bir an için sokağa dönüp bakmaları ve artık sokağın
dediğini yapmalarının zamanıdır. Sokaktaki diğer seslerden biri olan Ciğerci
Ahmet Dayı’nın “Fasulyenin yahnisi gitti geldi aynısı” sözleri sokaktan çıktığı
için halen tazeliğini korumaktadır. Sokak, deneyimlerle doludur. Sokak varmak
istediğin hedefin kılavuzudur. Sivil toplum örgütleri ve sendikalardan sıklıkla
duyduğumuz bu halk sokağa inmelidir sözleri maalesef hayat bulmamaktadır.
Siyasilerin bu durumu bir fırsat olarak görüp, toplumu adeta umutsuzluklarıyla
baş başa bırakmaları, sokağın isteksiz ihtiyarını görmezlikten gelmeleri,
çıkmaz sokaklarda kaybolup gitmelerine neden olacaktır.
Dipnotlar
1 Galeano,
Eduardo, Ve Günler Yürümeye Başladı, “Yol Kaderdir”, Sel Yayıncılık, Birinci
Baskı, 2012,İstanbul, S:401
2 Agamben,
Giorgio, Çocukluk ve Tarih, Kanat Kitap, Birinci Baskı, Mart
2010,İstanbul, S:15
3 Agamben,
Giorgio, Çocukluk ve Tarih, Kanat Kitap, Birinci Baskı, Mart
2010,İstanbul, S:16
4 Agamben, Giorgio,
Çocukluk ve Tarih, Kanat Kitap, Birinci Baskı, Mart 2010,İstanbul, S:17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder