29 Aralık 2013 Pazar

SOKAĞIN SANA DEDİĞİNİ YAP

Naim PINAR
SOKAĞIN SANA DEDİĞİNİ YAP

“Çok yakında gidecek olan yıla elveda derken içkiyi biraz fazla kaçırmıştım ve Cadiz sokaklarında nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Pazar yerine nasıl geldiğini sordum. Bir ihtiyar sırtını yasladığı duvardan kurtardı ve çok isteksiz bir biçimde, hiçbir tarafı işaret etmeden beni yanıtladı:
-Sokağın sana dediğini yap.
Sokak bana söyledi ve ben de vardım. Nuh, birkaç bin yıl önce, pusulasız, yelkensiz ve dümensiz bir yolculuk yapmıştı. Gemi, rüzgârın söylediği yöne doğru kendini bıraktı ve tufandan kurtuldu.”1
Eduardo Galeano “Ve Günler Yürümeye Başladı” adını verdiği kitabında tarihte bugün yani 29 Aralık günü için “Yol Kaderdir” diyor ve yukarıdaki bilgileri kendine has anlatımıyla kaleme alıyordu. Yolunu kaybedenlere ilham verecek bir yanıt veriyor Galeano’nun isteksiz ihtiyarı.
***
Sokağın Dediği…
Yarım yurdun sokaklarındaki insanlar, 10 yıl aradan sonra yurdun yeniden birleşmesi umuduyla Annan Planı benzeri bir Moon planı veya Ban Ki planı ile umutlanmaya başlamıştı ki, ortak metin krizi ile yine yarım kalan umutlarına su serpecek, umutları yeşertecek başka gelişmeleri beklemeye geçti. Uzun yıllardır “Pause” tuşu basılı kalan bu film bir türlü hareket etmiyor ve sonu merakla bekleniyor. Bu arada yarım yurdun insanları, günlük işlerine geri dönüyor, günlük sıkıntılarına çare üretecek siyasileri seçtiklerini umut ederek yaşamlarını devam ettiriyorlar. Fakat giden geleni aratıyor, ekonomik sıkıntılar gün geçtikçe artıyor. Sokak daralıyor. Esnaf, siftah yok diye şikâyetçi, vatandaş ise zamlardan dertli. Alım gücü düşük ve döviz tırmanışta, haliyle iş insanları riske girmenin tehlikelerini anlatıp durmakta, siyasiler ise bir birini suçlamakta.
Buna rağmen yarım yurdun insanları henüz isteksiz ihtiyarla tanışmadı. Vatandaş alabildiğine bir sarhoşlukla sokakta varmak istediği yere doğru yola çıkmış görünmüyor. Halen olaylar evden TV aracılığıyla ya da pencereden izlenmektedir. Pencereden bakan ve çöpleri gören vatandaş anlıyor ki bu ay belediyenin yönetiminde sorunlar başladı veya maaşlar ödenmedi. TV’deki haber ve tartışmaları izleyenlerse ne olacak bu yarım yurdun hali diye içlenmektedir. Yarım yurdun maalesef sadece kamu’da örgütlü sendikaları ise nöbetçi eylemci durumunda, sıklıkla isyandalar, bu bana Don Kişot’un yel değirmenleriyle yaptığı ve muzaffer olmayı beklediği o büyük cengi hatırlatıyor. Ama onlarında isteksiz ihtiyarla henüz tanışmadıkları apaçık ortada. Siyasilerin sokağın dediğini yapıp varmak isteyecekleri bir hedefleri var mı bilemiyorum. Fakat bizim memleketin sokaklarını bilmeyenlerin varmak istedikleri bir hedefleri olduğunu bilmek için de kâhin olmaya gerek yok. Önce Anadolu’dan “asrın projesi” ile su daha sonra da elektrik gelecek, peki bu projenin hedefi tam olarak nedir? Sadece ülke tarımını geliştirmek ve kurak adamızı şenlendirmek olmasa gerek. Bunun analizini bizleri pusulasız, yelkensiz ve dümensiz yolculuğa zorunlu çıkaran çağdaş Nuh’lar yapmış olmalı diye düşünüyorum. Fakat bize yol gösterecek olan o ilahi yel henüz kendini göstermemiştir. Yaşadığımız son on yıl tam bir Tufan izlenimi vermekte, sosyal hayatta yaşam standartlarımız gittikçe kötüleşmiş, siyaset ölüm döşeğinde can çekişmekte, yarım yurdun insanları ise sokağa bakıp iç çekmekten öteye gidememektedir.
İlahi rüzgâr, onu yaratanın ruhuyla esmeli bu küçük Ada’da, o rüzgâr ki; her şeye kadir olan olmalı, fakat rüzgârı gerçek kılacak ruh henüz bizim sokaktaki isteksiz ihtiyarla tanışmamış olmalı. Yarım yurdun insanları olarak ciddi bir siyasi boşluk dönemi yaşıyoruz. Lider sandığımız veya lider olarak hayal ettiklerimiz ruhumuzu daraltmaya başladı. Belki de böylesi daha iyi olmuştur. Bu sayede sokaktaki isteksiz ihtiyara rastlamamız için önce sokakta olmak gerektiğini anlarız. Bir kez topyekûn yola çıksak, belki de ihtiyar o kadar da isteksiz davranmaz bizlere…
***
Deneyimin Ölümü…
Giorgio Agamben, “Çocukluk ve Tarih” adlı eserinde “Çağdaş insan kendi özyaşam öyküsünden yoksun kaldığı gibi, deneyimi de elinden alınmıştır.”2 diyor. Agamben’in bu analizi aslında bizler içinde kısmen geçerlidir. Agamben’e göre çağdaş insanın ortalama bir günü deneyime çevirebilecek neredeyse hiçbir şey içermemektedir; “… ne erişemeyeceği bir mesafeden ona ulaştırılan haberlerle dolu bir gazeteyi okumak, ne de trafik tıkandığında otomobilin direksiyonunda geçirdiği dakikalar; ne büyük kentlerde toplu taşıma araçlarında yaptığı tatsız yolculuk, ne de aniden ana caddeleri tutan gösteriler. Ne şehir merkezindeki binalar arasından havaya süzülen göz yaşartıcı bomba dumanı ne de nereden geldiği meçhul silah sesleri; ne gişe önünde kuyrukta beklemek ya da süpermarketin masalsı bolluk ülkesine yapılan ziyaret ne de otobüs ya da asansörde tanımadığı insanlarla yaşadığı dilsiz yakınlığın geçmek bilmeyen dakikaları… Modern insan akşam evine-eğlenceli ya da sıkıcı, sıra dışı ya da sıradan, korkunç ya da keyifli-bir sürü olay yaşamış ve tükenmiş olarak döner ama bu olayların hiçbirini deneyime dönüştürememiştir.”3
Çağdaş insanın günlük yaşamdan el çekmesi ve sanal paylaşımla, sosyal medya üzerinden kendisine ait olmayan bir yaşam alanına sıkışmış olması, yanılsamanın ta kendisidir. Facebook ve Twiter gibi sosyal paylaşım ağlarında yazılan-çizilen fikirler veya protestolar deneyim yoksunu olduğundan insanın insani olandan uzaklaşmasına yol açmaktadır. Deneyime dönüşmemiş her an sokağın isteksiz ihtiyarına rastlamamıza engel olmaktadır.
Agamben’in deneyimin otorite kılığına girdiği biçimler olarak atasözleri ve özdeyişleri işaret etmesi ve bugün onların yerini alan sloganların deneyimini yitirmiş insanlığın atasözleri olarak görmesi dikkate değerdir. Tabi ki Agamben, bu tespitiyle bu bugün deneyimlerin var olmadığından bahsetmemektedir. Deneyimlerin yine var olduğunu fakat bunların insanın dışında geliştiğini vurguluyor. Agamben’e göre daha tuhaf olanı, insanın bu deneyimleri belirgin bir rahatlama hissiyle seyrediyor olmasıdır. 4 Yarım yurdun insanları olarak yarım asırdır çeşitli sorunlarla cebelleşip duruyoruz. Tüm bu sorunlara çare olmak için uzun bir demokrasi mücadelesi veren, halkı anlayan, yurdunu aşkla seven bir parti vardı bir zamanlar... Sokakta olmaktan gururlanan, sokağın bir parçası olarak görülen Cumhuriyetçi Türk Partisi bile şimdilerde sokağın isteksiz ihtiyarını görmekten çok uzak...
3-5 sene önce şimdilerin First Lady’si Meral Hanımın siyasi bir tartışmada CTP’liler için “Onlar sokağın insanlarıdır”  sözleri CTP’ye gönül veren partizanlar tarafından gurur vesilesi olmuş ve halk nazarında da sokağın ruhu CTP’de yaşamaya devam etmişti. Şimdi ise sokağın sesine kulak tıkayanlar kervanına katılan CTP, birçok partizanına ve sempatizanına hayal kırıklığı yaşatmaktadır. Yarım yurdun sokakları gidilecek hedeflere ışık tutacak isteksiz ihtiyarın deneyim dolu sözleriyle yankılanmaktadır. Sokağın bir insan olarak gördüğümüz hep saygı duyulup övdüğümüz gerçek bir lider olan “CTP”nin ruhunu yansıtan Naci Talat’ın “Kimdir Be Bunlar” çıkışı o günlerin sokağının ortak deneyimin bir sonucuydu. 1990’ların başında söylenen bu sözleri bugün kullanan deneyim yoksunu siyasilerin bir an için sokağa dönüp bakmaları ve artık sokağın dediğini yapmalarının zamanıdır. Sokaktaki diğer seslerden biri olan Ciğerci Ahmet Dayı’nın “Fasulyenin yahnisi gitti geldi aynısı” sözleri sokaktan çıktığı için halen tazeliğini korumaktadır. Sokak, deneyimlerle doludur. Sokak varmak istediğin hedefin kılavuzudur. Sivil toplum örgütleri ve sendikalardan sıklıkla duyduğumuz bu halk sokağa inmelidir sözleri maalesef hayat bulmamaktadır. Siyasilerin bu durumu bir fırsat olarak görüp, toplumu adeta umutsuzluklarıyla baş başa bırakmaları, sokağın isteksiz ihtiyarını görmezlikten gelmeleri, çıkmaz sokaklarda kaybolup gitmelerine neden olacaktır.

Dipnotlar
1 Galeano, Eduardo, Ve Günler Yürümeye Başladı, “Yol Kaderdir”, Sel Yayıncılık, Birinci Baskı, 2012,İstanbul,  S:401
 2 Agamben, Giorgio, Çocukluk ve Tarih, Kanat Kitap, Birinci Baskı, Mart 2010,İstanbul,  S:15
3 Agamben, Giorgio, Çocukluk ve Tarih, Kanat Kitap, Birinci Baskı, Mart 2010,İstanbul,  S:16
4 Agamben, Giorgio, Çocukluk ve Tarih, Kanat Kitap, Birinci Baskı, Mart 2010,İstanbul,  S:17











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder