1 Mart 2016 Salı

GUŞ GİBİ VURDU GENNİ..


Naim PINAR


GUŞ GİBİ VURDU GENNİ…


İki Dünya Savaşı arası dönemde büyük devletlerin 1920'lerin kısa süren ekonomik canlılık havası içinde pek duyulmayan önemli çıkmazları vardı. Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın Versailles antlaşması ile kolu kanadı kırılmış, toprak kayıplarına uğramış, silahsızlaştırılmış, ödeyemeyeceği tazminat borcu yüklenmiş ve Avrupa Devletler Toplulugu arasına bile alınmamıstır.Italya “Proleter Ulus” kavramı içinde anlatımını bulan bir eziklik ve ekonomik bunalım içindeydi.Uzakdoğu' da güçlü Japonya ,ABD ve İngiliz İmparatorluğunun kudreti altında ezilmekteydi. Rusya Brest-Litovk antlasmasıyla kaybettiği toprakları unutamıyordu. İngiltere'nin denizdeki üstünlüğünü devam ettirme çabaları, Fransa' nın ise Almanya'ya karsı güvenlik endiseleri giderek artan bir biçimde sürmekteydi. 1920'lerin istikrarlı havası 1930'da baslayan dünya ekonomik bunalımı ile sona erince hükümetlerin bu sıkıntıları ortaya çiıktı: Dünya ticaretinde düşüş, işsizlik ve para değerlerindeki artış ve düşüşlerle simgelenen bu bunalımla karşılaşan devletler kendi ulusal ekonomik sistemlerine döndüler. İkinci Dünya Savaşı, birincisinin yarım bıraktığı işi tamamladı. Müttefikler yani bir yanda ABD, İngiltere ve Fransa; öte yandaki Rusya, Almanya'yı yenmekle kalmamışlar. Birinci Dünya Savaşından aldıkları dersle onu işgal edip parçalamışlardır.1 23 Ağustos' dan beri “Ribbentrop- Molotov” antlaşması ile Rusya'nin tarafsızlığına güvenen Almanya, Büyük Britanya'nın Polonya'ya verdiği kayıtsız şartsz garantiyi görmezlikten geldi ve Denzing Meselesini İkinci Dünya Savaşının çıkması için bir bahane saydı ve Eylül 1939'da İkinci Dünya Savaşı 1945'lere kadar sürecek büyük bir kâbus olarak başladı. 

İkinci Dünya Savaşının çıktığı dönem Kıbrıs'ın egemeni olan İngiltere bu müstemlekesinden de diğerlerinden oldugu gibi asker alacaktı. Ada'daki ekonomik durum dünya genelindeki ekonomik konjonktürle paralel ilerlemekteydi. İşsizlik, çaresizlik Ada gençlerini zor durumda bırakıyordu. Ayrıca Lefke' deki CMC'nin kısmi olarak kapatılması bölgedeki issizliğin artmasını sebeb oluyordu.

Savaş yıllarının Kıbrıs Valisi Sir William Denis Buttershill' de İngiltere savaşa girer girmez “Danışman Meclisin' de” yaptığı açıklamayla Kıbrıs’ın savaşa girişinin de İngiliz hükümetince onaylandığını belirtiyordu. Bu Kıbrıslılar için yeni ekmek kapısı demekti. İşsizlik ve fukaralığın kol gezdiği yıllardı.

Her iki Dünya Savaşı’nda da binlerce Kıbrıslı gönüllü olarak İngiliz Ordusuna katılmıştı. I. Dünya Savaşında Kıbrıslı askerler, sadece ikmâl birliklerinde görev almışlardı. Bunlara “Katırcı” denmekteydi. II. Dünya Savaşında ise katırcı , kazmacı (iskobani) gibi yardımcı birliklerin yanında ön cephelerde savaşacak muharip bir güç de oluşturulacaktı. Kıbrıs'tan giden askerler çesitli ülkelerde görev almışlardır: Fransa, Mısır, Yunanistan, Suriye, Girit, Kuzey Afrika ve İtalya' da görev yapmış, savaslara katılmışlar, binlercesi ölmüş binlerceside esir düsmüstü. İngiltere'nin savaşa girdiği ilk günün ertesinde toplanan “Meşveret Meclisin'de” Vali W.D. Buttershill tarafından açıklanan bildiride Kıbrıs 'tan da asker alınacağı belirtiliyordu. Askere yazılmanın sartları ve imtiyazları dönemin gazetelerinde “Kıbrıslıların Askerliği” başlığı altında İstihbarat (enformasyon) Dairesi halkın malumu olmak üzere su tebliği neşretmistir denmekteydi: “Kraliyet Hükümeti, Kıbrıs gençlerinden 500 kişinin askere yazılması için selahiyet vermistir. Bu askerler Britanya Hükümetinin resmi askerleri olacak ve Royal Army Service Corps, Cyprus Section ünvanını taşıyacaklardır. Bu askerler üç sınıfa ayrılmaktadırlar: I-Şoförler ve makinistler ki bunlar Kıbrıs Bölüğü'nün umumi hizmetlerinde istihdam edileceklerdir. II. Katipler ( bunların Şoför veya makinist olmasına lüzum yoktur) III. Aşçılar ( bunların da şoför veya makinist olmasına lüzum yoktur) Bu kayıt işi, simdiki ahvalden dolayıdır ve kaydedilenler kaydedildikten kısa bir müddet sonra, harice ihtimal ki, Mısır'a sevkedileceklerdir. Bu vazifeye kaydedilecek kimselerin haiz olması lüzum gelen bir takim evsaf (nitelik) vardır: Kıbrıs'lı ve İngiliz tebaası olmak 18 yaşını bitirmiş 30 yaşını geçmemiş olmak, evli olmamak ingilizceyi konuşabilmek ve otomobil kullanmaya müktedir olmak. Maaş ve tahsisat nisbeti müzakere altındadır ve bu bir kayıt vazifesiyle mükellef olan hususi memur geldigi zaman ilan edilecektir. Kaydedilen kimseler maaşlarını resmen tanındıkları günden itibaren alacaktır. Kaydedildiği günden değil, kral askeri hizmetlerinde bulunacak kimseleri, aşağıdaki imtiyazlara malik olacaklardır. I. İyi maaş ve tahsisat ( ödenek) II. Bedava yiyecek, oda, yatak vs. III. Elbise, üniforma IV. Hastalandığı zaman meccani ( ücretsiz) doktor ve tam maaş ( sol şartla ki hastalık kendi hatası yüzünden olmasın) V. Meccani dis tedavisi. Bu hizmetlere kaydedilmek istenenler kaza komiser dairesinden bir form alıp doldurduktan sonra aynı daireye iade edeceklerdir.2 İlk alınacak olan bu 500 kişilik Kıbrıs Bölüğü' ne ( Cyprus Section) yukarıdan da anlaşılacağı gibi vasıflı kişiler ilk etapta İngiliz Hükümetince tercih ediliyor. Kıbrıs'taki ekonomik kriz, halkin belini iyice bükmüş özellikle Kıbrıslı Türkler'in işsizlik ve imkansızlıklar içerisinde çırpındığı bir dönemde, paralı askerliği tercih etmeleri kaçınılmaz olmustur. Değerli yazar Hasmet Gürkan Kıbrıs'taki durumu su cümle ile çok güzel özetlemiş: “Kıbrıs'ta işsizlik ve yoksulluğun kol gezdiği bir dönemde bu paralı askerlik bir cankurtaran simidi gibi gelmistir. 3 Tüm bu faktörlerden dolayı Kıbrıslı gençler ( genelde yaşı 18'den küçük olanlar da ) gönüllü yazılmaya can atmışlardır. Kayıtlar başladığında görev yapacak olanlara verilecek maaşlar da belirleniyordu. Er olanların maaşı günde1 şilin 4 penny den başlayıp 3 yıl hizmetten sonra günde 2 şiline yükselecekti. ( o günlerde bir okka hellim narh fiyatı 2 şilin 2 kuruştu 1 penny = 1.3 kuruş) onbaşıların maaşı günde 2 şilin 8 penny, üç yıl hizmetten sonra 4 silin 4 penny (...) bu maaşlara görev başında oldukları günler, günde bir şilin de zam yapılacaktır.4 Kıbrıslı askerler istedikleri takdirde gündeliklerinin bir bömlümünü akrabalarına verebilirlerdi. Bu hisseler peşin olarak her hafta ailelerine ödenecekti. Bu şartlar sözkonusu olunca hiç süphe yok ki Kıbrıslı gençlerin Mesih aramalarına gerek kalmıyordu. Bekarlardan oluşan ilk “ R.A.S.C” bölükleri daha henüz Kıbrıs'tan ayrılmadan İngilizler bu kez evli olan vatandasları da asker yazmaya baslamışlardı. 21 Eylül 1939'da Söz Gazetesinde yayınlanan resmi bir bildiride bu hususta söyle deniliyordu: “Lüzumlu görüldükçe, asker kaydedilecek R.A.S.C ( Kıbrıs Bölüğü) için asker kaydına başlanması münasebetiyle Müstemlekat Nezareti'nden alınan bir haberde icap eden fiziki evsafı ve malümatı haiz fiziki nitelikleri ile bilgisi olan kafi görüldügü takdirde, şimdilik miktarı 500 olarak kararlaştırılan Kıbrıs Bölüğü'ne daha fazla asker lazım olduğu takdirde, asker kaydıda artacaktır.” Limasol yakınlarında olan Polemidya köyündeki eğitim kampında Kıbrıslı gönüllüler kısa bir eğitimden geçtikten sonra önce Mısır'a oradanda ilk görev alacakları Fransa'ya gönderileceklerdi. İlk grubun ülkeden ayrılışı; Söz Gazetesi 17 Birinci Tesrin (Ekim NP) 1939 tarihli sayısında su başlık altında anlatılıyordu: “Kıbrıslı Türkler - Hareket Ettiler” İngiliz Ordusunda hizmet etmek üzere Adamızdan gönüllü olarak yazılan askerler geçen gün, Larnaka'dan hareket etmişlerdir. Hareketleri, esnasında çok heyecanlı levhalar ( sahneler) görülmüstür. Kendilerini uğurlamak üzere gelen halk ile erlerin akrabaları, dostları ve tanıdıkları büyük bir kalabalık teşkil etmişti. Kaza komiseri, Mr. Arthur, Larnaka Belediye Reisi Aradipyatis ve kumandan Mr. Northkut, ayrıca ayrı ayrı askerlerin ellerini sıkarak uğurlamışlar ve kendilerine iyi bir seyahat dilemişlerdir. Kıbrıslı askerler motorla vapura giderken şarkılar söylüyorlar ve pek neşeli görünüyorlardı. Savaş kızıştıkça İngiltere'nin asker ihtiyacı da gittikçe artıyordu. Özellikle 1941'in ilkbaharında Yunanistan'ın Almanya tarafindan kuşatılması Kıbrıs'taki Rum Halkının da savaşa daha çok rağbet etmesinde itici güç oluyordu. Kıbrıslı Türkler ise milli bir güdü ve bilinçle değil tamamen ekonomik çaresizlik yüzünden savaşa dahil olmuslardır.
18 Subat 1939'da Majeste Kral Kıbrıs'ta bir alay kurulmasını buyurduğu vakit 6000 Kıbrıslı müracaat edip hizmet vermişlerdi. O günlerden şimdiye kadar iki misli arttığı anlaşılıyor. 350.000 nüfuslu bir memleketten bu kadar kuvvet çıkarılması iftihara değer bir meseledir.
Umarız ki Britanya hükümeti ve Müstemlekeler Bakanlığı, harpten sonra bunu unutmayacaktir.
5  İngiltere'nin bu katılımı savaştan sonra hatırlayıp hatırlamayacağına bakmaksızın Kıbrıslılar, bu yeni kurulan Kıbrıs Alayı'na ( Cyprus Regiment) akın akın katılıyorlardı. Tamamen gönüllülerden oluşan bu alayda piyade, motorlu nakliye, hayvanla nakliye ( katırcı) ve kazmacı ( iskobani) bölümleri vardı. Kıbrıs Alayı'nın ilk hizmet gördügü yer Fransa olcaktı. Kıbrıslılar neşe içinde büyük hevesle güle oynaya yazıla dursunlar paralı askerliğe çok geçmeden gazetelerde şu türden haberler boy göstermeye başlamıştı:“Cephede Ölen Kıbrıslı Erler” Ekselans Vali, Batı Çölü Muharebesinde ölenlerin adlarını aşağıda olduğu gibi teessürle beyan ederler: “24/12/1940'da Anafodia köyünden Zafiris Mihail, Lefkoşalı Mehmet Rifat Onbaşı, Ayatomas köyünden Savas Kesedondis, Fidi köyünden Haralambos Hristodulu, Girneli N. Haralambos, Messoya köyünden Zeki Mehmet, (...) Ölenlerin en yakın akrabalarına, Kral ve Kraliçe namına taziyeler beyan edilmistir.6 II. Dünya Savaşına Kıbrıslı Türklerin neden ve nasıl katıldıkları yukarıdaki gibi yazılı kaynaklarla kısmen ifade edilip açıklanabilir fakat toplumsal tarih açısından insanlarımızın ne yaşadıkları, sevinçleri, hüzünleri, acıları ve korkuları sanırım o günleri yaşamış Kıbrıslıların ağzından daha gerçekçi olarak ortaya konmaktadır. II. Dünya Savaşı'na binlerce Kıbrıslı gibi adanın güzide kasabalarından olan Lefke’den de küçük yaşına rağmen katılan ( katılmak zorunda kalan) değerli büyüklerimizden Ahmet Mehmet'in yaşadıklarını kendi ağzından sizlere aktarıyorum:


AHMET MEHMET- ARMY NO: (4483)  CYPRUS REGIMENT
O zamanlar işsizlik, parasızlık, fukaralık vardı. Ailemizin geçim sıkıntısı olduğu için yazıldıydım.Bana Gara Mehmet (Lefkeli Mazlum Mercan'ın babası Mehmet Mercan, o dönem Lefke mahkemesinde Mübasir NP) yardım ettiydi. Zira yaşım ufağdı, onyediydim. Askere yazılmak için İngiliz isterdi onsekizi doldurasın. İste bu Gara Mehmet beni onsekiz yazdırdıydı. Ben esasında 1922 doğumluyum ama asker kayıtlarımda Pay Book'umda (İngiliz Hükümeti'nin askerlerine verdiği maaş ve askeri bilgilerin yazılı olduğu cep defteri NP) 3/ 5/ 1921 doğumlu olduğumu yazar. Bu Gara Mehmet'in sözü geçerdi ve bana yardımcı olduydu. İşte böyle kaydolduydum. Gara Mehmet çoğuna yardım ederdi. Daha sonra Polemidya'ya gittik. Eğitime başladım. Ailemden gizlin gittiydim. O gün onlar evde beklerlerdi ama saat aksam üstü altı oldu, yedi oldu, sekiz oldu ben eve gitmedim. O zaman duydular ki ben Polemidya' da askeri kampta egtim alırım.Bir buçuk iki ay kadar Polemidya'da eğitim aldıktan sonra vapurla Mısır'a oradan da Libya'ya , oradan da esir düsdüğüm Yunanistan'a gittiydik. Ama esirliğim sırasında Alman bizi o kamp bu kamp süründürdü. Alman bizi Çekoslavakya'ya kadar götürdüydü... Hah! Libya'dan Yunanistan'a geçerken vapurla gittiydik. Bizi dört tane İngiliz donanma gemisi koruduydu. Bizim bulundugumuz vapur hazırıdı batsın. Çok gorkduyduk...Yunanistan'a gidinca orada kamp gurduk. İngiliz önde savaşırdı, bizim görevimiz iskobani derdik;yani kazmaci-kürekçiydik. Neysa Mart sonu Nisan ayı gibi (1941) Alman yanaşırdı. Sardıydı hep Yunanistan'ı kusattıydı bizi. Almanlar bizim galdığımız Liman kasabası olan Kalamata daki kampımıza yanaşınca, trenle baska bir yere gitmek için Kalamata'daki istasyona geldiydik. Alman uçakları devamlı geçerdi. Bizi görmesinler diye emir geldiydi trenlere hep vagonlara girelim diye, hepimiz girdiydik.Treni süren pezevenk Yunanlı olmasına rağmen bir Alman casusuydu. Biz bininca trene, trenin sirenlerini çaldı.Tren düüüt...düüüt... deyinca, Alman uçakları yerimizi anladıydı ve başladıydı bombalasın bizi... Bizim olduğumuz vagonda bir arkadas vardı, bağırırdı köşede “iihhhh! iihhhh!...” diye, ben da sus be dedim, bomba vagona düsmedi ya, uzağımıza düsdü gorgma gorgma dedim. Yanına gidinca hade galk be dedik ama meğerlim bizim arkadaşın başına bombanın parçalarından rasgeldiydi. Gidinca yanına da galdırdık döndürdük genni ve yüzünü gördük, bizim arkadasın gözleri hep dışardaydı. Sonra bu casusu Avustralyalılar bulduydular. Yunanlıydı pezevenk tutukladılar genni. Çok casus vardı o zaman. Para verirdi Alman Yunanlılara ve casusluk yaptırırdı gennere. Buradan daha sonra köylere doğru gaçdıydık. Geceyi dağda geçirdik. Almanlar üstümüze gurşun yağdırırdı. Gece görürdük havada ateşler uçuşurdu. Bir dere vardı onun içinde saklanırdık. Gorkudan kimsemiz gımıldamazdık. Sabah olunca iki yıldızlı bir komutanımız vardı o geldi ve bizlere bir gonuşma yaptı; “Bugüne kadar birlikte yaşadık, bugün teslim olacayık, Rumca bilenler ve isdeyenler sivil olarak köylere gaçabilir” dedi. Benim gibi olanlar, iyi gonuşamadığımız için teslim olduk. Biziminan benim gibi Lefkeli olan Boyacı Cemal ve Boyacı Mustafa'da vardı. Bunlar harbe gidmezden evvel potin boyarlardı Lefke'de, şimdi onlar yaşamazlar, rahmetli oldular, hepsi öldü. Nisan ayının son günleri ( 27/ 04/ 1941 ) gibi Yunanistan'ın Kalamata kasabasında bizi esir aldılardı. Kalamata'dan yayan götürdü Alman bizi ta Selanik'e. Burada Almanların esir kampı vardı. İki ay kadar orada galdık. Burada bizi tellerle çevrili büyük bir kömes gibi yere habseddilerdi. Beş gün ekmek yemeden aç galdığımızı hatırlarım. Sadece pis guyu suyu içerdik ölmeyelim diye. Hergün gızgın güneşte iki üç saat hazır olda bekledirlerdi bizi. Yüzümüze sinek konardı, elimizle dokunamazdık bile... 
Bizim esirlerden bazıları bu kampta pis guyusu (logar) buldulardı; bu guyu dereye gadar giderdi, buradan gaçanlarda olduydu. Birgün bizim esirler bu guyunun ağzına pataniya serdilerdi ve zar atarlardı. Alman bizi devamlı gözetlerdi, pataniya yukarı doğru galkınca meğerlim bizim esir arkadaşlardan biri aradıydı gaçsın, ama pis kokuya dayanamadı, istedi hava alsın. Pataniya yükselinca Alman bunu fark etti.  Alman askeri geldiydi ve arkadaşı oracıkda kafasından vurduydu. Daha önce Almanlar hergün bizi sayardı. Hergün beş kişi , üç kişi eksilirdik, ta ki bu guyuyu Alman anlayana kadar. Bize esirlik numarası verdiydi Alman. Benim numaram dur bakayım ha! Hatırladım 94528 idi.Tellerin içinde aç susuz iken, tellerin kenarından geçen ciralar bazen acırlardı bizi, güçük bir parça ekmek atarlardı. O ekmeği otuz kişi paylaşırdık. Daha sonra bizi trenlerle, bu hayvanların oldugu vagonlarda Almanya'ya doğru götürdülerdi. Kimimizi Çekoslavakya'ya , kimimizi başka esir kamplarına... Beni Çekoslavakya'da Bridge Kampı derlerdi oraya götürdülerdi. Yolda vagonlarda hayvanlar gibi sıkışık giderdik. Tuvaletimizi askeri sapkamız vardı demir, onun içine yapardık. O vagonlar leş kokardı hep pislik içindeydik. Bu Bridge kampına geldiğimizde, bizi yetmişerli grublara ayırdılardı. Çekoslavakya'daki Komotau kasabasında Alman'ın fabrikaları vardı. Orada işledirlerdi bizi. Ben marangozculuk yapardım. Savaşta kırılan vagonları, bozulan gaşaları onarırdık. Alman bizi sabah saat altıdan akşam altıya kadar işledirdi. Onikide yemek yediğimiz ara vardı. Zil çalardı mola verirdik ama yemekler bugünkü gibi değildi. Gaynanmış badadez, gulumbura çorbası, içinde gıllı domuz artıkları vardı, yemekler çok pis idi... Bu fabrikada isleyen Ruslar'da vardı. Bunlara Almanlar çok kötülük ederlerdi. Bir keresinde hatırlarım armut ağacı vardı. Rus esir armut kessin diye çıkdıydı ağaca, Alman nöbedci görünca Rus'u guş gibi vurduydu genni... Bize böyle davranmazdı. Zira İngiliz'in Kızılhaçı vardı. Her hafta gelirdi kampa kontrol ederdi bizi. Paketlerde yiyecek getirirdi, bizi muayene ederdi. Ruslar'ın kızılhaçı yoğudu, onun için onlara çok kötü davranırlardı. Bizim galdığımız Bridge kampında ölenler arasında Ruslar ve İsrailliler çoğudu. Bu kamp Komotau kasabasına bir mil uzaklıkdaydı. Bu kamptan bizi alıp Komotau'daki fabrikalara götürürlerdi. Dört sene esirlik çekdik ( 28/ 4/ 1941-14/ 5/ 1945) çok zorluk çekdik... Savaşın sonuna doğruydu, radyodan Hitler gonuşurdu, arkadaslar anladırdı ne der. Dermis ki “sonuna gadar savaşacayık ve savaşı gazanacayık, geri çekilmek yok.” Bu esirlik yıllarımda en eyi arkadaşım Maltali John Vatello adında bir adamdı. Mısır'da yaşardı. Bu arkadaşım beni çok severdi. Savaş bitinca gel beniminan sana gız gardeşimi verecem derdi. Çok severdik birbirimizi... Rusların yanaşdığı Mayıs ayının ortalarıydı (1945) bizim fabrikayı bombalayan İngiliz uçakları vardı. Hiç unutmam birara dokuz on defa alarm çalardı, sığınaklara girerdik. Çok sivil esir öldüydü bu bombalardan. Ruslar bizim çalışdığımız Komotau kasabasının yakınına gelinca Alman bizi 47 km uzaklıkdaki başka bir kampa götürdüydü. Artık başladıydık geri çekilelim. Burada daha önce grub grub ayrılan esirler tekrardan toplandıydık. Almanlar artık dağılıyordu. Bize yakın bir Amerikan birliği vardı. Biz beklerdik Amerika gelsin kurtarsın bizi ama bizi Ruslar gelip gurtardıydı, Almanlar gaçardı... Bu kampta Lefkeli Tahir Arap derlerdi, onu gördüm gonuşduk, tanıdıydı beni. Kıbrıs'a dönünca (1946) gene buluşduyduk. Kurtuldukdan sonra İngiliz uçaklarına bindirdilerdi bizi. Bazılarımızı Fransa'ya bazılarımızı da İngiltere'ye götürdülerdi. Biz Cardiff'e indiydik. İnerkenden İngiliz bizi ilaçladıydı, tedavi eddiydi bizi, burada birbuçuk iki ay kadar galdıydık. Daha sonra Mısır'a oradan da vapurunan Kıbrıs'a geldik...”7
İkinci Dünya Savaşı'nın tüm Dünya'ya yaşattığı acı dolu hatıraların yanında , Kıbrıs'ta koloni askeri olmak zorunda kalan insanlarımıza kısa süren maddi katkının dışında devasa boyutlarda zararı olmuştur. Birçoğu hayatını kaybetmiş birçoğu da yaşadığı travmanın etkisinden uzun süre kurtulamamıştır. Lefkeli Ahmet amca ile 2002’de yaptığım sohbettin kağıda dökülmüş halini sizlerle paylaşmak ve Ahmet amca nezdinde tüm Kıbrıslıların çektiği acı dolu hayatları tekrardan hatırlatıp onları anmak istedim. Nurlar içinde rahat uyu Lefkeli Ahmet Mehmet...
Dipnotlar
1Sander Oral, Siyasi Tarih, 1918-1994, Imge Yayınları, 8. Baskı, 2000, S:101-139.
2Gürkan Hasmet, Bir Zamanlar Kıbrıs'ta, Cyrep Yayınları, 1986,S:107'den, Söz, 9 Eylül 1939'dan aktardığına göre
3AGE, S: 107
4AGE, S: 108
5AGE, S:111
6Gürkan, S: 111'den, Söz, 30 Nisan 1940'dan akdardığına göre

7 Ahmet Mehmet ile yapılan söyleşiden, 2002, Karadağ, Lefke.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder