20 Ekim 2013 Pazar

ONİKİNCİ ADAMIN SIRRI

Naim PINAR
ONİKİNCİ ADAMIN SIRRI
21 Aralık 1963 tarihinde Rum hâkim sınıfının uygulamaya koyduğu Akritas Planı sonrası, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türk üyeleri (Cumhurbaşkanı Muavini, Bakanları ve Vekilleri) görevlerini bırakarak Ada’nın kuzeyine geçerek bu hak ve görevlerini sürdürme kararı alırlar. Bu amaçla, 1960 sonrası Kıbrıslı Türklerin ilk yönetsel örgütünü olarak ortaya çıkan ve adına “Genel Komite” denen bir koordinasyon kurulu oluşturulur.
***
Genel Komite: Kıbrıs Cumhuriyeti’nde görevli Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Fazıl Küçük, Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Raif Denktaş, Temsilciler Meclisi Başkan Vekili Dr. Orhan Müderrisoğlu, Kıbrıs Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanı Osman Örek, Ziraat Ve Tâbii Kaynaklar Bakanı Fazıl Plümer, Sağlık Bakanı Niyazi Manyera, Hâkim Mehmet Zeka ve Kıbrıslı Türkleri temsil eden Milletvekilleri Şemsi Kazım, Ümit Süleyman, Halit Ali Rıza, Necati Münir ve Ahmet Mithat Berberoğlu isimlerinden oluşturulmuştu. Bu yönetsel yapıda dönemin TMT Lideri “Bozkurt / Bayraktar” Kenan Çoygun’da gizli başkan olarak görev yapmaktaydı. Aslında resmi kayıtlarda Genel Komite Başkanı Dr. Küçük ve Başkan Yardımcısı Rauf Denktaş görünmekteydi. Fakat Genel Komite’ye “Koordinasyon Komitesi” isminin verilmesi komitenin işleyişi hakkında ipuçları veriyordu.
***
TMT Lideri olan Bayraktar’ın kontrolünde Kıbrıs’ın çeşitli kesimlerinde örgütlü askeri bir yapı mevcuttu. Bu yapı “Sancak” adı verilen küçük birimlerin “Sancaktarlık” olarak belirlenen merkezlerden sevk ve idare edilmelerini sağlıyordu. Sancaktarlıklar; Lefkoşa, Mağusa, Limasol, Larnaka, Boğaz, Serdarlı, Baf ve Lefke olarak belirlenmişti. Bu yapı tamamen askeri bir hiyerarşi ile işlemekteydi. Toplumun sosyo-ekonomik ve siyasal gereksinimleri ise Genel Komite’nin sivil üyeleri tarafından geçiştirilmekteydi.
***
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Ada’ya ilk TC Büyükelçisi olarak atanan Emin Dırvana, Kıbrıslı Türkler arasındaki iki farklı cepheyi hemen algılamıştı. Aşırı uç olarak değerlendirdiği milliyetçi kesimleri kontrol altında tutmaya çalışırken diğer yandan da demokrat ve barışçıl yöntemlerle siyasi hak ve özgürlüğümüzü savunmak kaydıyla ortak bir federasyonda Rum vatandaşlarla yaşanabileceği konusunda hem fikir olduğu kesimlerle yakınlık kurmuştur. Türkiye Hükümetlerine verdiği raporlarda Kıbrıslı Türkler arasında kafası çalışan, zeki ve vizyon sahibi dostlarından bahsetmeyi unutmamıştı. 1962 tarihinde aşırı milliyetçi grup olarak değerlendirdiği Denktaş ve ekibinin propagandası nedeniyle Türkiye’ye çağrılmıştı. Dırvana’nın ayrılmasından sonra Ada’da gittikçe artan bir gerginlik gözlemlenmekteydi Bazılarına göre ise, Dırvana tam vaktinde görevden alınmıştı. Zira Kıbrıs’ta olup biten olaylardan haberdar olmadığı gibi Makarios tarafından da kullanılmaktaydı. Turgut Özakman, Çılgın Türkler Kıbrıs, kitabında Akritas Planı öncesi Türkiye’yi ziyaret ederek Bakanlar Kurulu toplantısına alınan ve İsmet İnönü’ye kadar çıkan Dr. Küçük, Rauf Denktaş ve Osman Örek’in ziyaretlerini şöyle aktarıyordu: “Kıbrıslı Liderler ertesi gün Bakanlar Kurulu toplantısına alındılar. Sözcü olarak Denktaş konuştu. Bütün bildiklerini ve yaşadıkları olayları anlattı. Bu bilgilerin çoğunu eski Büyükelçi Dırvana’ya rapor olarak vermişlerdi. İsmet İnönü Dışişleri Bakanına döndü: “Söyledikleri doğru ise durum vahim”. Denktaş’ın verdiği bilgiler Bakanı da şaşırtmıştı. Dr. Küçük’ün raporunun özetini dinlemişti. Ayrıntıları ilk kez duymaktaydı. Ayrıntılar için “şimdi duyuyorum” dedi. Kıbrıslı liderler Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Dışişleri bakanlığında ilgili birimlerin yetkilileri ile görüştüler. Büyükelçi Dırvana’nın raporları yollamadığını öğrenince şaşırdılar. Türkiye’nin bir süre neden pasif davrandığı anlaşılıyordu. Dırvana Kıbrıs’ı sorunsuz bir ülke gibi aktarmıştı.” 1
***
 Emin Dırvana döneminde Türk yetkililerle iyi ilişkiler kurmuş olan demokrat aydın kesim, askeri yapılanmanın dışında, halkın refahı ve geleceği için çareler arayan siyasiler olarak yurtlarına hizmet için uğraş veriyorlardı. Aynı zamanda demokrat aydın yapıdaki insanlarımız yapılan temaslar sayesinde Türkiye yetkilileri tarafından da sözleri dikkate alınan kültürlü insanlarımız olarak tanınıyorlardı.
***
Genel Komite’nin doğduğu 21 Aralık 1963 tarihiyle birlikte bu komitede görev yapan üyelerin nerdeyse tamamı gizli lider “Bayraktar”a karşı hemen hemen hiçbir eleştiri veya karşı fikirde bulunmuyorlardı. Fakat yalnızca biri ki bu kişi tüm resmi kayıtlarda Genel Komite listesinin sonuna 12. adam olarak yazılıyor ve diğer 11 kişi tarafından da deyim yerindeyse zurnanın son deliği muamelesi görüyordu. Bu kişi, 7 yıl kadar kısa sayılabilecek bir süre sonra Kıbrıslı Türklerin İlk siyasal partisini kuracak olan Girne Milletvekili Ahmet Mithat Berberoğlu’ydu.
***
Genel Komite’de herhangi bir konu hakkındaki karar, genelde tartışılarak alınırdı. Fakat son sözü hep “Bayraktar” söylerdi. Bu toplantılarda 11 kişinin “Bayraktar” Kenan Çoygun ile aynı görüşü paylaştığı bilinmekteydi. Peki ama 12. adam olarak görülen ve eski Büyükelçi Dırvana’nın çok övgüyle Türk yetkililere bahsettiği genç avukat A. Mithat Berberoğlu’nun görevi neydi? Mademki bu kadar farklı düşüncelere sahipti neden “Bayraktar” onun komitede kalmasını ısrarla istemekteydi.
***
Onikinci Adam”ın sırrı neydi?
“Genel Komite toplantılarından birinde, yine ateşli şekilde bildiği doğruları “Bayraktar”a cesaretle aktaran Ahmet Mithat Berberoğlu toplantı sonunda Bozkurt Kenan Çoygun’un “-sen kal Mithat Bey” ricasıyla toplantı salonunda kalır. Bu olay, toplantıyı terk edenlerin kafasında bu kez fazla ileri gitti, şimdi cevabını alacak şeklinde değerlendirilir. Fakat Bayraktar Berberoğlu’na; “-senin fikirlerin bizler için çok önemli biz senin bilgilerin ışığında değerlendirme yapmaktayız, sakın bildiğin yoldan vazgeçme, çekinme burada olanlar ve tartışılanlardan etkilenme senin verdiğin bilgiler bizleri doğru hamleler yapmaya yöneltti-”der. Bayraktar’dan bu sözleri duyan Berberoğlu bunu hiçbir zaman unutmaz. 2
***
… 1963 sonrası bence en önemli hareket Genel Komite adı altında bir örgütün kurulması ve bu örgütteki görevliler aracılığıyla memleketin idaresini yürütme çabasında bulunulmasıdır. Kıbrıslı Türklerin bazıları memleketten kaçtı, bazıları burada kaldı. Fakat hükümet diye hiçbir şey yoktu. Ben o günlerde iddia ediyordum ki biz 1960 Anayasası’na göre kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bize verdiği yetkileri kullanmak için makamlarımızı bıraktık ve Kuzey’e geldik. Bu yanlıştır. Günün birinde Güney’de kalan Rumlar bizim haklarımıza da el koyacaklar ve çok zor bir durum içine girme olasılığı da mümkündür. Onun için dedim gidelim orada mevkilerimizi muhafaza edelim. CTP daha yoktu, ben orada bir milletvekili olarak hizmet ediyordum.”3
***
Yıllar sonra CTP’nin kuruluş aşaması sırasında Türkiye’de çeşitli temaslar yaparak ülkeye dönen Berberoğlu, 20 Temmuz 1970 seçimlerinin sonrasında yeni partinin kurulacağını açıklar. Berberoğlu, Türkiye yetkilileri ile istişare ederek Türkiye dış politikası zarar görmesin ve ülke içinde sorun çıkmasın diye Partinin kuruluşunu seçimlerden sonraya bırakacaktır.
***
Siyasilere kişilikli, cesaretli ve yurdunu sevme konusunda iyi bir örnek teşkil eden Berberoğlu, “Onikinci Adam” olarak katıldığı Genel Komite toplantılarında gösterdiği cesaret ve yurt sevgisiyle Türk yetkililerin de dikkatini çekmişti. Sadece hamasetle yönetilmeyen Türk dış politikası için bu onikinci adam çok kıymetliydi. Yıllar sonra bu konunun açıklığa kavuşmasında ve tarihe not düşülmesinde Berberoğlu ile yaptığı özel bir sohbeti bizlerle paylaşan değerli yazar ve hocam Turhan Korun’a teşekkürü borç bilirim.
***

Dipnotlar
1 Özakman, Turgut, Çılgın Türkler Kıbrıs, Bilge Yayınevi, 21. Basım, Nisan 2012, İstanbul, S:160-161
2 11 Ekim 2013, Lefkoşa, Dr.Turhan Korun ile yapılan söyleşiden.

3 Özuslu, Sami, Ankara’ya Kafa Tutan Adam, United Medya Yayınları, 1. Baskı, Ocak 2011, Lefkoşa, S:21-22





13 Ekim 2013 Pazar

O Akşam Kar Vardı Kıbrıs’ta

Naim PINAR
O Akşam Kar Vardı Kıbrıs’ta
Havalar azıcık soğuduğunda, dolaplardaki yorgan ve battaniyeler bizlerle kucaklaşmak üzere hazırlanır, kışlık kıyafetler dolaplarımızı süslemeye başlar. Botlar ve kışlık ayakkabılar sıralanır intizam içerisinde karşımıza. Ama hiçbirimizin aklına gelmez kartopu oynamak ya da  “Kardan Adamlarımız” için havuç ve kömür ayırmak bir kenara. Biz adalılar için kar bir eğlence aracı, bir bayram hediyesidir adeta...
***
Genelde Trodos Dağlarına bakarak gideririz kar sevdamızı. Bazen kışın en soğuk günlerinde üç-dört parça yanı başımıza düşer beyaz elmas misali, ümitleniriz, garip bir hisle, çocukça bir sevinçle…
***
Biz adalılara, en son ne zaman kar yağmıştı diye sorsanız cevap vermekte mahcuplaşır, hatırlamakta zorlanırız. Sanki bir şeylerimiz eksikmiş, öksüzmüşüz gibi bir his alır yüreğimizi…
***
Yağmaz buralarda Kar, Kıbrıs Sorunu’nun çözümünü bekleyen barışseverler gibi, uzun süren bir özlemle bekleriz kar tanelerini, bu yıl olmadı mı, önümüzdeki yıl çok soğuk olacak diyerek teselli ederiz birbirimizi, aslında kar, bizlere hep yabancı, bazen de yalancı…
***
Takvim yaprakları, 4 Şubat 1950 Cumartesi gününü gösterdiğinde Ankara Radyosundan saat: 07.45’deki ilk haberleri ve hava durumunu dinleyenlerimiz; Kıbrıs hariç, Anadolu’nun nerelerinde ne kadar kar, ne kadar yağış olduğunu öğreniyordu. Öğleyin, yayına başlayan İstanbul Radyosun da ise saat: 13.30’da “Haftanın Filmleri” adlı programın sunucusu Sezai Solelli’den sanatsal bilgiler alınıyordu…
***
O gün sanatsal bilgilere ihtiyaç duymayan, siyasi dedikodularla doldurulan Enver Mustafa Pamir, öğleden sonra 14.30 sularında, Mecidiye Sokakta, pusuya yatmış, İstiklal Gazetesi sahibi ve Kıbrıslı Türklerin önemli şahsiyetlerinden Mısırlızade Necati Özkanı bekliyordu; henüz sokakta kar yoktu, fakat Necati Bey’in uğradığı hain saldırı sonucunda sokak kanla doluyordu. Mevzu derin konulardan çıkmıştı. Darp olayı “Küçük” beyinlerin bir planı olmalıydı. 4 Şubat Cumartesi günü böyle talihsiz bir olaya da şahitlik eder Lefkoşa sokakları…
***
Futbol meraklısı ahalimiz ertesi gün Lefkoşa stadında ö.s. 15.00’de başlayacak olan Ç.T.S Birliği ve APOEL maçını kritik ediyordu. Hava soğuktu fakat sohbetler Akdeniz’in sıcaklığını taşıyordu…
***
O akşam, Beliğ Paşa sinemasında  “umumi arzu üzerine” “Kel Oğlan” ve “Harman Sonu” filmleri üç seans olarak gösterilecekti. Hafta sonu sinema meraklıları Beliğ Paşa sinemasına gitmek için son hazırlığını yapmaktaydı…

***
Ankara Radyosunda 20.35’de başlayan İnce Saz “Kürdili Hicazkâr Faslı” yerini “Hafif Müziğe” bırakırken başlamıştı ilk kar taneleri düşmeye… İstanbul Radyosunda ise, Fasıl heyeti konseri yeni başlamıştı…
***
Saat: 21.00’de başlayan kar yağışı sabah 06.00’ya kadar yoğunluğunu artırmış ve ertesi gün öğleye kadar aralıksız olarak devam etmişti. Lefkoşa ile kaza merkezleri arasındaki münakale (ulaşım NP) kesilmişti. Yollar kapanmış, Öksüzlüğümüz son bulmuştu…
***
Gece erken uyuyanlarımız sabah kalkınca her tarafı bembeyaz görmüş, heyecana kapılmış, yediden yetmişe çocuk olmuştuk. Sokaklarda bir ayak kalınlığında kar görenlerimiz, vakit kaybetmeden kartopuna başlamış, hafta sonu hediyesi olarak gelen beyaz neşeyle eğlenmeye başlamış, arabalar ise seferlerini ertelemek zorunda kalmıştı. Üç dört gün sonra gazetelerde beyaz eğlence şöyle yer bulmuştu: “… Otomobiller seferlerini tadil etmişler ve kar eğlencelerine otomobille çıkmış olan bazı meraklıların otomobilleri karlara gömülmüş ve fakat halkın yardımıyla selamete çıkarak yollarına (karlara bata çıka) devam etmişlerdir”1
***
Kar, fakir ahaliye ise zor anlar yaşatmıştı. Fakat bu şartlarda olan insanlarımız dahi beyaz taneleri saf bir hisle karşılamıştı. Çünkü o özlemdi, o beklenmedik bir mutluluğun yüreğimize düşmesi gibi adamıza düşmüştü…
***
Adanın birçok bölgesini beyaza dönüştüren kar, baş şehre kıyak geçmiş, sanki bir şeyler anlatmak istercesine burada yoğunluğunu artırmıştı. Polis ve belediye sanki bugünleri beklercesine tedbirler almış, yollar hemen ertesi gün temizlenmeye, açılmaya başlanmıştı: “… Polis yollarda vuku bulması muhtemel kazaları önlemek maksadıyla büyük faaliyet sarf etmiş ve etrafa tekerlekleri zincirli otomobillerle polisler göndermiştir… Lefkoşa sokaklarını kaplayan karların belediyece tedarik edilen kar temizleyici makineyle açılması herkes tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Bundan başka belediye işçileri tarafından kürekle sokaklar temizlenmiş ve gerek yürüyüş gerekse otomobiller seyrüsefere için işlek çarşı yollarında büyük faydalar sağlanmıştır. Sokaklardaki kar büyük yük otomobilleri tarafından taşınarak şehir haricine dökülmüştür. Belediyenin yolları temizlemek hususunda aldığı tedbirler ve giriştiği teşebbüsler cidden takdire şayandır…”2
***
Tarih 4 Şubat 1950 Cumartesi, Kıbrıs’ın çetrefilli politik sorunları, iç çekişmeleri, liderlik kavgaları ve dedikodusu bir anda durdu. Ada’nın büyük bölümünü etkisi altına alan kar, adeta bizleri başka bir iklimin insanı yapıyordu. Fakat 5 Şubat Pazar öğleden sonra kar yağışı durmuş, yerini soğuk ve yağışlı havaya bırakmıştı. 6 Şubat’ta hava yine bildik havaydı. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı…
***
Bizler için bir özlemdir beyazlar içinde Kıbrıs, hep kanla bezenmiş topraklarından, üzerinde yaşanan münakaşadan bahsederler; havasını, kokusunu, bilmeyenler. Bilmezler ki 50 yılda bir de olsa buralara da kar yağar. Belki geçen sene olmadı, fakat bu sene hava soğuk olacak diyorlar...

Dipnotlar
1Girne Milli Arşivi, Hür Söz, “Kıbrıs’a Bol Miktarda Kar Yağdı”, 7 Şubat 1950, Yıl:4, Sayı:1090.
2Girne Milli Arşivi, Hür Söz, “Kıbrıs’a Bol Miktarda Kar Yağdı”, 7 Şubat 1950, Yıl:4, Sayı:1090.